“Bir gün doğru sözcükleri bulacağım ve bunlar sade ve basit olacaklar.” Jack Kerouac’ın bu sözüne, terapi çıkışında arkadaşımla kafa dağıtmaya gittiğimiz Kadıköy’de bir kartın üzerinde rastladım. Büyülendim. Tam da o gün terapide konuştuğumuz bir meselenin üzerine, birkaç saat sonra elimde bu kartı tutuyordum. Şaka gibiydi. Böylesine büyüleyici olması da, bu şaka gibi denk gelişin şaka olarak değil de, bir gerçek olarak hayatımda vuku bulmasındandı. Terapide demiştik ki, ne zaman yoğun duygular içinde olsam bunlardan kaçmak için çok karmaşık, entelektüel, semboller ve ikamelerle dolu bir dile geçiveriyorum. Terapistim “Aynı şeyi daha basit nasıl söyleyebilirdiniz peki?” diye soru yönelttiğinde, ona verebildiğim cevap “Ben basit konuşmayı bilmem ki!” olmuştu. İkimiz de gülümsedik. Biraz sonra ise söylediğim bir şeye karşılık terapistim “Bu sade ve basit bir cümleydi” dedi.
İşte böyle bir seansın üzerine, Kadıköy’de gördüğüm, üzerinde Kerouac’ın sözlerinin yazdığı o kartı aldım. Şu an yanımda duruyor bu yazıyı yazarken, ara ara bakıyorum. Yine bu yazıyı yazarken yanımda duran bir başka şey daha var ki, yorulduğumda onun gücüne dayanıp, kafamı kaldırıp devam edebiliyorum. Tanışmış olmasaydık ben ne kadar noksan bir ben olurdum şimdiki halimden diye düşündüğüm arkadaşlarımdan biri aklıma geldi, mesaj attım. “Aklına gelmem, zihninde beni taşıyor olduğunu görmek çok kıymetli” diye “sade ve basit” bir yanıt geldi. Müthiş sevindim. Bir insanın sözlerinin diğerine iyi gelmesi insan olmanın en güzel yanlarından diye düşündüm. Kendi öznelliklerimizle birbirimizi “iyi”leştiren ve dönüştüren varlıklarız.
Benzer şekilde, bazı kitapların sade ve basitliği de ruhuma o kadar iyi geliyor ki, bu iyilikten başka bir sürü insan daha nasibini alsın istiyorum. Bu dilekle sizleri tanıştırmak istediğim kitap, Irvin D. Yalom’un Din ve Psikiyatri kitabı.
Yalom’un insanı sakinleştiren, yumuşacık bir üslubu var. Yormuyor, sade ve basitçe söyleyiveriyor; teskin ediyor. Hem terapist olmaya hem de kendini gerçekleştirmeye çalışan bana ilham veriyor sözleri. Lisansta psikoloji seçerken, yüksek lisansta klinik psikolojiye girerken, staj ve iş mülakatlarında ve pek çok yerde karşıma çıkan şu soruya sinir olmuşumdur: “Neden psikoloji?” Sanki anlatması kolay, hemen yanıt verilebilen bir soruymuş gibi sorarlar. Oysa bu soru size dair önemli şeyler taşır ve tanımadığınız birine bunlardan bahsetmek pek de kolay değildir. Şimdilerde bu soruya cevabımı Yalom’un bahsettiğim kitabında geçen şu sözleriyle verebiliyorum: “Biz insanların yapısal olarak anlamdan yoksun olan bir dünyaya salıverilme talihsizliği yaşayan, anlam arayışı içindeki yaratıklar olduğu söylenebilir. Hayattaki en önemli görevlerimizden biri, yaşamı desteklemeye yetecek kadar sağlam bir amaç icat etmemizdir.” Buna ekleyebileceğim, kendi anlamını inşa etmek ve başkalarının inşa süreçlerine eşlik edebilmektir. Hepimiz insanız; hepimizin sade ve basit sözcüklere, anlamlara ve amaçlara ihtiyacı var.
Birlikte yol almak
Kitapta Yalom, kanser hastalarıyla birlikte yürüttükleri bir grup terapisinde, üyelerden birinin “Her birimizin karanlıkta yol alan yalnız gemiler olduğunu biliyorum, ama yine de yakınlardaki diğer gemilerin ışıklarını görmek büyük rahatlık sağlıyor” sözlerini paylaşmış. Bu benim de dile getirmeyi sevdiğim bir metafor. Terapide de kişinin yol almasını sağlayan iyileştirici güçlerden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Sizin yolunuzda size eşlik eden, dalgalarda ve rüzgârda aynı denizde sizinle olan, karanlık olduğunda ışığının yandığını hatırlayıp rahatladığınız biri / birileri var terapi sürecinde. Her insanın acıyı, öfkeyi, üzüntüyü, sevinci, neşeyi yaşama hali ne kadar kendine has olsa da; tüm bu duygular hepimiz için ortak ve her birimizin ışığı diğerini teskin ediyor. Kaygı da hepimiz için çok temel bir deneyim, yine bizi insan yapan özlerden biri herhalde. Bundan da bahsediyor Yalom; ölüm, soyutlanma, hayatın anlamı ve özgürlük en temel varoluşsal kaygılarımız. Birbirimize en çok yaklaşabildiğimiz zamanlar bu özümüzdekilerin, içimizdekilerin birbirleriyle karşılaştıkları anlar. Tanıdık duygularımız karşılaştıkça, biz özneleri de karşılaştırıyor ve tanıştırıyor birbiriyle. Arkadaş oluyoruz; dost, kardeş, eş, anne, baba… İnsan oluyoruz en insan yanlarımızla karşılaşıp onları paylaştıkça. “Hepimiz aynı gemideyiz ve varoluşun yapısında bulunan trajedilere karşı bağışıklığı olan tek bir terapist veya kişi yok.” Ancak biz varız, birbirimiz için burada duruyoruz ve bu bizi dalgalarımızda ve karanlığımızda yol almaya devam ettiren önemli bir güç.
Bitirirken kitaba dair…
Kitap, ismiyle dikkatimi çekmişti. Yazarının da Yalom olduğunu görünce bir an önce alıp okumak istemiştim. Aslında Yalom’un bir ödül törenindeki konuşmasından uyarlanmış. 2000 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği Oskar Pfister Ödülü’nü alırken yaptığı bu konuşma hakikaten de kitap olmayı ve daha çok kimselerce duyulmayı hak etmiş özlü anlatımı nedeniyle. Okur Yalom’un dinle ilgili görüşlerini de bulabilir okurken. Din ile psikoloji ve psikiyatrinin insan ruhundaki hangi ihtiyaçlara tekabül ettiğine, kıyaslanmalarına ve benzerliklerine rastlayabilir. İnsanın varoluşu itibariyle kaygı ile baş etmek zorunda kaldığını, bu kaygı deneyiminin zorluğu karşısında kendisini yatıştırmaya çalıştığını söylüyor Yalom. Dini de varoluşsal kaygının tesellisinde vuku bulan bir girişim olarak düşünüyor. Görüşlerine katılmak, benimsemek veya içselleştirmek gibi bir zorunluluğumuz yok. İşin keyfi Yalom’u dinlemekte ve sözcüklerinin ruhumuzda işlenip dönüşmesine izin vermekte. Okurun da kendine dair tanıdık ayrıntılara rastlayacağına inandığım bu kitap, “sade ve basit” sözcükleriyle ruhumuzdaki doğru yerleri buluyor.
– Din ve Psikiyatri, Irvin D. Yalom, Çev. Zeliha Babayiğit, Pegasus Yayınları, 2017, 64 s.