Ana Sayfa Bilim Gündemi Brezilyalılar, Orta Doğulular ve şiddete bağışıklık kazanmış çocuklar

Brezilyalılar, Orta Doğulular ve şiddete bağışıklık kazanmış çocuklar

1161
0

São Gonçalo Brezilya’da Rio de Janeiro eyaletinin doğusuna düşen bir belediye. Bir milyonluk nüfusunun büyük kısmı düşük gelirli ailelerden oluşan, şiddetin evlerden ve sokaklardan hiç eksik olmadığı dev bir favela. Ancak bu tipik Brezilya yerleşimi bu defa sosyolojik bir incelemeye değil, tükürükten alınan DNA’ların analiz edildiği, bireylerin psikiyatrik profilleri ile DNA metilasyon düzeylerinin ilişkilendirildiği bir genetik çalışmasına konu oldu. Amaç hamilelik sırasında eşlerinden ya da sevgililerinden şiddet gören kadınların çocuklarının genomunda bu şiddetin bıraktığı izleri takip etmek.

Gebelik sırasında depresyon ya da fiziksel şiddet gibi sebeplere bağlı olarak annenin yaşadığı yoğun stresin çocuğun gelecekteki nöro-psikiyatrik durumu üzerinde olumsuz, hatta yıkıcı etkiler bıraktığı biliniyor. Nitekim otizm, şizofreni ya da anksiyete gibi psikiyatrik durumlarla gebelik sırasında yaşanan stresin ilişkilendirildiği pek çok çalışma mevcut. Ancak bir yandan da şöyle bir soru akla geliyor: Ev içi şiddete savaşın ya da sokak çatışmalarının eklendiği toplumlarda her çocuk potansiyel psikiyatri hastası olarak mı doğuyor? Pek sayılmaz… Frontiers in Genetics dergisinin Nisan 2019 sayısında yayımlanan bir çalışma, aslında bu sorunun cevabının “tam tersi” olduğunu söylüyor. Zira Almanya, İsveç, İsviçre ve Brezilya’dan araştırmacıların imza attığı bir ortak çalışma, şiddet toplumlarında doğan çocukların genomunda onları bu şiddetin psikoloji üzerindeki etkilerinden koruyacak bir moleküler düzenlenişe işaret ediyor. İşin sırrıysa şiddet maruziyetinin sadece doğum öncesi evrede değil doğumdan sonra da devam ettiği bir ortamın söz konusu olması. Diğer bir deyişle şiddetin sadece annenin gebelik esnasında karşılaştığı özelleşmiş ve bireysel bir vaka olarak değil toplumsallaşmış bir olgu olarak kendini göstermesi gerekiyor. Birinci durumda, yani şiddet bireysel ve gebelikle sınırlı bir vaka olarak kaldığında evet, psikiyatrik sorunlara kapı aralayan bir etkene dönüşüyor; ancak şiddet, doğum öncesi ve sonrası dönemde süreklilik kazanması durumunda bizatihi bir bağışıklık öğesi vazifesi görüyor. Doğum öncesi ve doğum sonrası çevreler arasındaki etkileşimin zihin sağlığı üzerindeki bu belirleyiciliği tuhaf, hatta gerçek dışı mı geldi? O zaman buyurun işin genetiğine…

Diyelim São Gonçalo çalışmasına katılan, yaşları 8-18 arasında değişen 120 çocuktan birisiniz. Sizinle birlikte çalışmada yer alan 122 kadından biri olan anneniz hamileliği sırasında şu veya bu şekilde fiziksel şiddete maruz kaldı. Ancak bu ev içi şiddet ortamı, yine şu veya bu şekilde toplumsal düzeyde, hatta fiziksel düzeyde, sizin doğumunuzdan sonra da devam etti. Yani siz de doğduktan sonra şiddet gördünüz ya da tanık oldunuz. Düz mantık suçun ve şiddetin genlerinize işlediğini söyleyecektir. Oysa yukarıda belirttiğimiz gibi, Konstanz, Basel, Linköping ve Bielefeld Üniversitelerinin psikoloji bölümlerinin ortak yürüttüğü bu çalışmanın sonuçları tam tersine işaret ediyor. Şiddet toplumlarında çocukların imdadına epigenetik denen bir mekanizma yetişiyor.

DNA’nın kodlayıcı dizileri üzerindeki bildiğimiz mutasyonlardan değil de, bu dizilerin ifade edilme düzeylerinde değişimlere yol açan moleküllerin DNA’ya iliştirilmesiyle kendini gösteren bir varyasyon üretme mekanizması epigenetik. São Gonçalo örneğinde stres hormonu olarak bilinen kortizola bağlanan bir reseptöre (glikokortikoid reseptörü) ve bu bağlanmanın normal biçimde gerçekleşmesini sağlayan refakatçi proteine (FKBP5) ait genler, DNA metilasyonu denen bir epigenetik mekanizmayla baskılanmışa benziyor. Böylece bu çocukların genomunda FKBP5’i kodlayan genin başlangıç kısmına yerleşen metil grupları geni inaktif hale getirerek FKBP5 proteininin üretimini sekteye uğratıyor. Bu da uzun vadede psikiyatrik hastalıklara karşı duyarsızlık anlamına gelecek olan stres hormonuna duyarsızlıkla sonuçlanıyor. Dahası, sonuçlar São Gonçalo tipi şiddetin benzerini savaş bağlamında yaşamış olan Orta Doğu kökenli çocuklarda da doğrulanmış. Görünen o ki şiddetin süreklilik kazandığı ortamlarda bizi bu durumun yıkıcı etkilerinden koruyacak bir DNA metillenme mucizesi devreye giriyor. Barışçıl ortamlarda doğan kontrol grubu üyelerinde bu metillenmenin çok daha düşük düzeylerde söz konusu olduğu, psikiyatri hastalarında ise hepten yetmezlik gösterdiği de saptanmış. Peki bütün bunlar toplumsal ve bireysel şiddet ile zihin sağlığı arasındaki ilişkiye dair ne söylüyor? Yanıtı çalışmanın yürütücülerinden, İsveç’teki Linköping Üniversitesi Sosyal ve Afektif Nörobilim Merkezi araştırmacılarından Daniel Natt versin:

“Sonuçlarımız farklı farklı şekillerde yorumlanabilir. Örneğin stres altındaki annelerin çocuklarını şiddet ortamı için bir şekilde hazırladıkları düşünülebilir; ancak ben bu yoruma şüpheyle bakıyorum. Bana göre bu sonuçlar, gebelik esnasında görülen şiddetin çocuğun beyin gelişimini optimum düzeyin altına çekmesiyle ilişkili. Nasıl mı? Örneğin doğum öncesi stres asosyal davranış bozukluğu ya da otizm gibi durumlarla ilişkilendirilmiştir. Benim yaşadığım toplumda bu tablo ile hayatınızı normal biçimde sürmeniz zor. Söz gelimi okul ortamına uyum sağlamanız zor olduğu için daha başka psikiyatrik sorunlar da geliştirebilirsiniz. Fakat başka bazı toplumlarda aynı davranış biçimi size avantaj kazandırabilir. Mesela üzerinde çalıştığımız São Gonçalo tipi topluluklarda asosyal “becerilere” sahip olmak, ya da daha net bir ifadeyle, uygulanan şiddetin duygusal düzeydeki sonuçlarını görememek ve göstermemek size avantaj sağlayabilir. Hatta bu sayede toplumda saygın bir yer kazanabilir, gayet iyi hissedebilirsiniz. Dolayısıyla bu sonuçlar aslında şiddet topluluklarında bu gibi davranışlara alkış tutulması, şiddetsiz toplumlarda ise normların dışında kalan bireylere yeterince destek gösterilmemesiyle ilişkili bir uyarı olarak algılanmalıdır.”

Kaynak
Serpeloni, F. ve ark., “Does Prenatal Stress Shape Postnatal Resilience? – An Epigenome-Wide Study on Violence and Mental Health in Humans”, Frontiers in Genetics, 16 Nisan 2019.