Ana Sayfa Dergi Sayıları 186. Sayı Şiirin peşine düşen hikâyeler

Şiirin peşine düşen hikâyeler

218
0

Bazı yazarlarla daha onlar ilk kitaplarını yazdığında tanışma şansımız olur. Aylar, yıllar geçtikçe, yeni kitaplar eklendikçe yazarın hanesine; büyümesine, serpilmesine tanık oluruz. Bazenberaber, bazen başka yollarda. Bizimle birlikte büyüyen yazarları sevmeye devam etmek kolaydır, başka yollara yürüyenleri sevmekse biraz daha zor. Ama her ne olursa olsun, bir kez yazarın yürüyüşüne eşlik etmeye başlayınca elimizden sadece onun peşinden gitmek gelir. Barış Bıçakçı, Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’yle pek çok okurun radarına yakalanmıştı. İlk kitabından itibarenâşık olmuş, kaybetmiş, sevmiş de sevilmemiş, kısacası duygusal olarak yarası olan pek çok okur, sadık takipçisi oldu; en popüler ya da çok satan olmasa da her zaman yeni kitaplarını bekleyen takipçiler. Dikkatli okurların yazarın ilk kitabından bugüne yazdığı dokuz kitapta nasıl değiştiğini görebildiklerini sanıyorum.

Tarihi Kırıntılar, eksik bir yanını arayan, onu tamamlamaya çalışan Can’ı ve etrafındaki insanları anlatıyor. Ama daha çok Can’ı ve onun kayıp ablası Meral’i aradığı hayatının kesitlerini… Can bir gazetede kültür sanat editörüdür ve tasarladığı bir proje ile şairlerle isimleri gizli kalacak şekilde bir röportaj-öykü yazı dizisi hazırlamak istemektedir. Her bir şairle görüşürken de ablası Meral’i arıyor gibidir bir yandan, bir gün bir şairin peşine takılarak oturdukları evden sırtında paltosu ile çıkıp giden Meral’i. Her görüşmede geçmişini hatırlar Can. Ablasını, o gittikten sonra umutsuzca her ipucunun peşinde koşup kızlarını arayan ailesini, hayatının bir kaybın etrafında şekillenmesini, edindiği dostları, sevgilileri, her şeyin nasıl Meral’in gözündenmişcesine yaşandığını…Meral’in gidişinden kalan boşlukCan’ın ve ailesinin hayatının mihenk taşıdır. Kitapta anlatılan hikâye 1992’den 2018’e uzanan bir zaman aralığında, kimi zaman çocukluğumuzdan aşina olduğumuz yazlıkçı hayatının o yeknesaklığını, kimi zaman nasıl bir çırpıda bunca geride bıraktığımızı anlayamadığımız yakın tarihimizin pek çok dönüm noktasını hatırlatıyor. Kitabın günümüz kısmı, 2014’ün başlarından 2018 ortalarına kadar uzanıyor. Bu süreçte toplumsal hafızamıza yer eden bazı olayların ufak ayrıntılar olarak belirdiğini görmek mümkün. Son dönemde geçen anlatıların birçoğunda mesaj kaygısıyla yapılan işlerden ayrılmasını sağlıyor bir bakıma. Belki de sadece görmek isteyenlerin göreceği birkaç ufak dokunuşla…

Barış Bıçakçı, Can’ın şairlerle yaptığı konuşmaları şairlere olan yolculuklardan başlayarak anlatıyor ve şairlerin anlattıkları, birer öyküde karşımıza çıkıyor. Her şaire ait poetikanın onlara ait hikâyelerin bölüm sonu olarak yerleştirilmesi kitabın bir “şairler kitabı” olması fikriyle uyum sağlıyor. Kitaba dair daha önceden kafanızda oluşan bir “şiir, şair derlemesi” fikri varsa eğer, sizi hoş bir sürpriz bekliyor. Şairlerin neden ve nasıl şair olduklarını, dizelerin arasına neleri yazdıkları, neleri hiç söylemeden geçtikleri okunuyor romanda ama okunacak çok fazla şiir yok. Bir yandan farklı kişilere ait hayat parçaları ya da hikâyeler dinlerken bir yandan Can’ın hayatının akışına tanık oluyoruz. Ankara, İstanbul, Altınoluk, Karacabey, İstanbul’un vapurları, kısa-uzun otobüs yolculukları… Hem şairlerin, hem de Can’ın hayatının geçtiği bu yerler kimi zaman tanıdık kimi zaman uzak. Ama hikâyelerin çoğuna bir yerlerden aşinayız. Önündeki işlerden kaçmak için birbiri ardına gereksiz işi bitirmek de, yalnız kaldığını düşünüp ilk yakın gördüğüne tutulmak da, sırf umudumuz yüzünden olmadık işaretlerin peşine düşmek de biz insanoğlunun sık sık yaşadığı, gördüğü, bildiği deneyimler.Tarihi Kırıntılar barındırdığı küçük öykülerle Bıçakçı’nın ilk kitaplarını hatırlatırken, hikâyelerin arasına örülen kurgu ile birbirine bağlanmış bütünlüklü bir romanı oluşturuyor. Belki önceki kitaplara nazaran biraz daha karamsar, ayrıca aynı zamanda hem hayalperest hem de gerçekçi bir kurguya sahip. Zaman hepimizi olgunlaştırıp biriktirdiklerimizi daha doğru yansıtmamızı sağlıyorsa eğer, bu kitabı tavşankanı demli bir çaya benzetmek oldukça yerinde olur.

Metnin etkileyici yanlarından biri gerçek hayata yakınlığı. Anlatıcının kendi hikâyesini anlattığına inanmak bir kitabı başarılı yapan unsurlardan biridir. Can bizimle aynı vapura binmiş, aynı dolmuşlarda yolculuk yapıp aynı barlara gitmiş olabilir. Hikâyeleri anlatan pek çok şair aslında gerçekten anlattıklarını yaşamış olabilir. Dahası bütün bunları Barış Bıçakçı yaşamış ve bizimle paylaşıyor olabilir. Birini kaybetmemiş olabiliriz hayatta ama kaybedenleri anlayabiliriz. Kısacası hayatımızın bir bölümünde ortak anıları biriktirmiş olabiliriz. Zaten bir roman bizi kendi gerçekliğine böyle çeker.

Bir şiirin peşinden pek çok şairle birlikteyeni dünyaları tanıdığımız gençlik günlerimizi anımsatıyor Meral’in bir şairin peşine düşmesi. Biz de Tarihi Kırıntılar’da kurguyla iç içe geçen yakın tarihimizin kırıntılarının izini sürüp biraz karamsar, biraz da hayali bir yolculuğa çıkıyoruz.

Tarihi Kırıntılar, Barış Bıçakçı, İletişim Yayınları, 2019, 194 s.