Güneşli bir pazar günü evden çıktınız. Gökyüzünde tek bir bulut dahi yok, masmavi. Yol boyunca yavaş adımlarla ilerledikçe kaldırım kenarlarını saran renkli çiçekler gözünüzden kaçmıyor. Eğer çiçekler gözünüzden kaçmadıysa muhtemelen kelebekleri fark etmeniz fazla zamanınızı almaz. İlerlemeye devam edin. Kulaklarınızı dolduran kuşu aradığınız ağacın gövdesinde yaşayan böcek topluluğunu da fark ettiyseniz yolunuza devam edebilirsiniz. Sokağın köşesine doğru yaklaşırken size doğru yürüyen bir kedi değil; martı. Bugünlerde İstanbul’da yaşıyorsanız ikisini ayırt etmek bazen zor olabiliyor. İlerlemeye devam edin. Ne büyük ağaç! Çiçekleri ne güzelmiş. Hızlı adımlarla yakaladığınız trenin camından vagona giren şaşkın bir bal arısı sizi bu sefer korkutmayacak. Koştururken hızlanan kalp ritminizin yavaşlamasına fırsat vermeden koşar adımlarla treni terk edip, vapuru yakaladığınızda rahatlayacaksınız. Güneş çok parlak. O kadar parlak ki, plazaların cam yüzeylerinden yansıyan ışık sanki sizi kör edecek. Yunus mu onlar? Evet, yunus olmalı. İlerlemeye devam edin. Daha fazlasını göreceksiniz…
Zaman makinemiz olsaydı ve yaklaşık on iki bin yıl geriye, Göbekli Tepe’ye gitseydik, türümüzün çöl varanından, yaban domuzundan, örümceklerden, böceklerden ne kadar etkilendiğini görürdük. Bugün bunu biliyoruz çünkü Göbekli Tepe’deki sütunların üzerinde bu hayvanların kabartmalarını görüyoruz. Tarihte biraz daha ilerlersek Ege’deki hayvanların Aristoteles’i nasıl etkilediğini göreceğiz. Zaman makinesini daha ileri bir tarihe ayarlarsak İsveç botanist Carl Linnaeus ile karşılaşacağız. Çok değil, azıcık daha ilerlediğimizde evrim kavramıyla günümüzdeki şeklini alacak olan bir kelimeyle tanışacaksınız: taksonomi.
Biyolojide canlıları sınıflandırıyoruz. Onları sınıflandıran bu sistem taksonomi olarak adlandırılıyor. Canlıları sınıf, aile, cins, tür, variyete vs. gibi terimler altında inceliyoruz. Gördüğünüz/göremediğiniz her canlı kendine has anatomik, morfolojik, davranışsal özelliklere sahip ve bu özellikler doğrultusunda ikili isimlendirme adı verilen sistem temelinde bilimsel isimlere sahip oluyorlar. Misal bizler omurgaya sahibiz, memeliyiz ve primatların üyesiyiz.
Son zamanlarda Twitter’da doğadaki biyoçeşitliliği gözlemleyebileceğiniz şahane bir etiket var: #Hangitür. Bu etiket Berlin Doğa Tarihi Müzesi’nden moleküler ekolog Emrah Çoraman tarafından yakın zamanda başlatıldı ve çok sevildi. Cep telefonuna ya da daha iyi bir kameraya sahip -ama en önemlisi meraka sahip- twitter kullanıcıları çevrelerinde gördükleri canlı türlerinin / doğa fenomenlerinin fotoğraflarını bu etiketle yayınlıyorlar, ardından konunun uzmanları ya da ilgili kişiler yanıtlıyor.
Bir gün içinde ya da bir sokak boyunca kaç farklı tür tanımlayabiliyorsunuz? Çevrenizdeki ağaçların isimlerini biliyor musunuz? Doğayı koruyabilmemiz için şüphesiz ki daha fazla bilgiye ihtiyacımız var. Siz de bunun bir parçası olabilirsiniz!