68 kuşağı devrimcilerinden Hikmet Çiçek’in Deniz Gezmiş ile anılarından küçük bir demet sunuyoruz: “Deniz’in teklifini ‘maceracı’ bulmuştuk, fakat birkaç ay sonra Türkiye tarihinin en büyük banka soygununu yapacaktık!” “Deniz Gezmiş, yerde cansız yatan Battal Mehetoğlu’nun cesedinin başına gelir ve boynundaki kolyeyi açar. O kolyede Mehetoğlu’nun sevdiği kızın resmini gören Deniz, gözyaşlarını tutamaz ve ağlamaya başlar.”
Deniz Gezmiş’e ‘maceracı’ dedik, sonra banka soyduk!
1968’de Ankara Kurtuluş Lisesi son sınıf öğrencisiydim. Lisenin önünde bir takım bildiriler dağıtılıyor. Bildirileri okuyunca aklım başımdan çıkıyor. Beni sosyalist yapan Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) o bildirileri oldu. 1969’da Siyasal Bilgiler Fakültesi (şimdiki adı İletişim Fakültesi olan) Basın ve Yayın Yüksek Okulu’na girdiğimden birkaç ay sonra FKF, Dev-Genç adını aldı. Ben de Dev-Genç üyesi oldum.
‘68’, Türkiye devrimci gençlik hareketinin tarihinde aşılmamış bir doruk noktası olma özelliğini koruyor. Gezi eylemleri oldu, bir sürü gençlik direnişleri oldu ama 68’in birleştirici, kitlesel boyutunu hiçbiri yakalayamadı.
“Aktancılar” ya da “Basın Yayın Komünü” diye anılan militan, devrimci bir gruptuk. Örgüt bile değildik. Bir tüzük ya da programımız yoktu. Dev-Genç’in bütün eylemlerine en önde katılan bir gruptuk. Kaç kez gözaltına alındığımızı hatırlamıyorum bile.
Partiden yoksunluk
68’in büyük kitle eylemlerini yönetecek, önderlik edecek devrimci bir partiden yoksunduk. Bizden önceki kuşağın bilgisini, deneyimini, tecrübesini aktaracak bir örgüt yoktu ortada. 1952 yılında büyük bir TKP operasyonu olmuş. 1968’e kadar çok kısa süren Hikmet Kıvılcımlı’nın Vatan Partisi deneyimi dışında devrimci bir parti olmamıştı. Aslında bütün kuşaklar arasında böyle bir kopukluk var. Çünkü sistem o devrimci kuşakları biçe biçe, öğüte öğüte gelmiş. Bir anlamda Türkiye devrimci hareketin tarihi solun sürekli biçilme tarihi gibi bir şey.
Deniz Ankara’da
ODTÜ tarihinde önemli bir yeri vardır Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının. Denizler, 1970 yılı Eylül ayında ODTÜ’ye geldiklerinde 1. yurttaki 201 ve 202 numaralı odalarda Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Hüseyin İnan ile birlikte kalıyorlar.
Deniz, “Basın Yayın Komünü”nde liderimiz olan Aktan İnce’yi, Aktan, Deniz’i çok severdi. “Komün”ün diğer üyesi Aydın Çubukçu ise Sivas Lisesi’nden Deniz’in arkadaşıydı.
Bir akşam Deniz, bizleri ODTÜ’ye çağırdı. Bir araç içine Deniz’i de alıp ODTÜ içinde tur atıyoruz. Deniz, yakında dağa çıkacaklarını, silahlı mücadeleyi başlatacaklarını söyledi. Nurhak öncesiydi. Kendilerine katılmamızı önerdi. Bizlerin de gelmemizi istiyordu. Aktan, Deniz’in önerisini kabul etmedi. Deniz’le vedalaştık. Onu son görüşümüz oldu.
Bizim “Komün” üyeleri arasında Deniz’le son görüşen Aktan’ın kardeşi Altan İnce oldu. Deniz, Altan’a şöyle diyordu:
“Bunun abisi çok iyi bir devrimci arkadaşımdır. Onun ve arkadaşlarının da bizimle birlikte olmasını çok arzu ediyorum, onların bizim hareketin dışında kalmasını hiç istemiyorum.”
ODTÜ’den şehir merkezine dönerken Aktan’a, Deniz’in önerisini neden reddettiğini sordum. “Biz de onlarla dağa çıkabilirdik” dedim. Aktan, Denizler’in yapmayı düşündükleri eylemin tam bir macera olduğunu ve başarı şansı olmadığını söyledi.
Deniz’in teklifini “maceracı” bulmuştuk, fakat birkaç ay sonra Türkiye tarihinin en büyük banka soygununu yapacaktık!
“68 Kuşağı” böyleydi işte!
Deniz Gezmiş’i ve yitirdiğimiz devrimcileri saygıyla, sevgiyle, özlemle anıyorum.
Deniz Gezmiş’i ağlatan Malatyalı
Ece Ayhan’ın unutulmaz şiiri “Meçhul Öğrenci Anıtı”, onun için yazılmıştır:
“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.”
Dev- Genç Marşı’nda onun da adı geçer:
“Vedat, Taylan, Mehmet, Battal
Devrim için öldüler
Devrimciler ölür ama
Devrimler durmaz sürer”
16 Aralık 1969’da aralarında Sarp Kuray’ın da olduğu 69 Deniz Subayı bildirisi, onun ölümü sonrası açıklandı. (Bu bildiriyi, Dev-Genç’in talimatıyla halka dağıttığımızı, bazı arkadaşlarımızın gözaltına alındığını hatırlıyorum):
“Halkımıza bildiririz! Senden yana olanları bir bir vurmaya başladılar. Yiğit halkım. Önce Vedat’ı öldürdüler. Alacakaranlıkta. ‘Bağımsız Türkiye’ demişti Vedat. Sonra Mehmet’i vurdular, sonra Taylan’ı. ‘Türk halkı ezilmekten kurtulsun’ demişti Taylan’la Mehmet. Sonra bir gece bir başka Mehmet, sonra bir gece bir yiğit Battal…
“Ne değişir, isterse kesilsin devrimcilerin başları birer birer. Oysa bir yasadır bu, mümkünü yok! Devrimciler ölür, devrimler sürer.”
Deniz Gezmiş’in öldürülen Malatyalı yoldaşının cesedi başında gözyaşı döktüğü o unutulmaz fotoğrafı hatırlayınız. Deniz, “Beni, onun yanına gömün” demişti.
“Saldırıyı planlamak için seçtikleri yer camiydi. Sabah namazından sonra cemaatin bir bölümünü de peşlerine takıp, Yıldız Teknik Üniversitesi’ne (İDMMA) saldırdılar. O sırada kapıda nöbet tutan devrimci öğrenciyi vurdular.
“Hayatını kaybeden öğrencinin adı marşlara kondu, saldırganlara ise devletin bakanı şimdi ‘ağabey’ diyor.”
Yıldız Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdi Yıldız Teknik Üniversitesi) Makine Mühendisliği bölümü öğrencisi 22 yaşındaki Battal Mehetoğlu’ndan söz ediyoruz.
Battal Mehetoğlu 14 Aralık 1969’da okulun önünde Nurcuların yaptığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. 68 kuşağının 7’nci devrimci şehididir Battal.
1969, devrimci gençliğe ve genel olarak devrimci örgütlere karşı tertiplerin ve şiddetin sistemli olarak kullanılmaya başlandığı dönemdir.
Deniz’i ağlatan an
1970 yılına gelindiğinde öldürülen devrimci gençlerin sayısı 8’e çıkmıştı. 12 Mart 1971 askeri darbeye giden yol böyle döşeniyordu. Büyük umut ve heyecanla başlayan 60’lı yıllar, böylece kanlı bir finalle son buluyordu.
Fethi Yılmaz’ın daha şimdiden çok ses getiren “Katli Vacip- Tarikatların sır cinayet dosyaları” kitabı (Kırmızı Kedi Yayınları) Battal Mehetoğlu cinayetiyle başlar.
Battal’ın şehit olduğunu duyan Deniz, hemen Mehetoğlu’nun yanına koşmuş, gözü onun cansız bedeninde olduğu halde duvara dayanıp kalmıştı.
Devamını “Katli Vacip”ten okuyalım:
“Battal Mehetoğlu’nun cansız bedeninin başındaki fotoğrafı bilir misiniz?
“Deniz Gezmiş, yerde yatan Mehetoğlu’nun cesedinin başına gelir ve boynundaki kolyeyi açar.
“O kolyede Battal Mehetoğlu’nun sevdiği kızın resmini gören Deniz Gezmiş, orada gözyaşlarını tutamaz ve ağlamaya başlar.”
Artık yeter!
Tüm gazetelerde cinayetlere yönelik tepki haberleri yer alırken, muhalefet de ise “artık yeter” sesleri yükselmeye başladı.
Hükümet de failleri açıklamak zorunda kaldı. Ve dünün katilleri, bugünün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından ‘ağabey’ diye karşılanır oldu!
“İktidarda 1965’ten 1971 yılına kadar Başbakanlığını Süleyman Demirel’in yaptığı Adalet Partisi (AP) hükümeti vardı.
“Merkez sağcı AP hükümetinin, cemaatlerle sürekli dirsek temasını eksik etmediği de bilinmekteydi. Bu yakınlık aslında 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti (DP) ile başlamıştı. DP lideri Adnan Menderes döneminde cemaatlerin önü açılmıştı.”
Sanıklar hangi cemaatten çıktı?
AP hükümetinin İçişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu, protestolar ve eylemler sonrasında, 19 Aralık’ta İstanbul Valiliği’nde yanına Vali’yi ve Emniyet Müdürü’nü alarak açıklama yaptı. 11 saldırganın ismini açıkladı.
“Menteşeoğlu ayrıca, sanıklar Arif Önemli, Tuncay Arabul ve Salih Doğan Pala’ya ait olan üç tabancanın yakalandığını ve balistik inceleme sonucunda, Battal Mehetoğlu’nun ölümüne sebep olan kurşunun Salih Doğan Pala’nın tabancasından çıktığını açıkladı.
“Bakan Menteşeoğlu’nun açıkladığı 11 sanıktan 7’si tutuklandı. Tutuklananların isimleri şöyleydi: Arif Önemli (İşçi), Tuncer Arabul (Fen Fakültesi öğrencisi), Salih Doğan Pala (İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi öğrencisi), Gündoğan Üçer (İttihad Gazetesi Yazı İşleri Müdürü), Süleyman Özerol (Kimya Fakültesi öğrencisi), Hurşit Korkmaz (İktisat Fakültesi öğrencisi), Hoca Akıncı (Polis).
“Hepsinin ortak noktası Nur Cemaati’nden olmalarıydı.”
Önemli isim: Arif Önemli
Battal Mehetoğlu’nun ölümüne sebep olmaktan silahıyla birlikte yakalanarak tutuklanan bir isim Arif Önemli’ydi. Arif Önemli de Nur Cemaati’nin tedrisatından geçen, tanınan isimlerden biriydi.
“Battal Mehetoğlu cinayetinin sanıkları bir bir tahliye edildi zamanla… Son olarak ise Salih Doğan Pala 1974 yılında serbest bırakıldı. Üstelik sadece 5 bin TL kefaletle.”
Süleyman Soylu’nun ‘ağabeyi’
Arif Önemli, muhafazakâr sağcıların merkezi olan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) içerisinde yer aldı. Battal Mehetoğlu cinayeti, ne ilk olayıydı Önemli’nin ne de ilk cezaevine girişi… Önemli, 11 yıl, 8 ayrı cezaevinde kaldı.
“Arif Önemli, başta FETÖ lideri Fethullah Gülen ve Nurcuların yuvalandığı Komünizmle Mücadele Derneği’nin başkanlığını da yapmıştı.”
Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı Arif Önemli’nin tek yaptığı “komünizmle mücadele” değildi. 1978 yılında “ölümle tehdit ederek para alma” suçundan tutuklanmıştı.
Arif Önemli’nin kızı 2020 yılının Ağustos ayında evlendi. Nikâhın şahitleri ise Önemli’ye “Ağabey” diye hitap eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Nur Cemaati’nin liderlerinden Mehmet Fırıncı’ydı.
Fırıncı’nın cenaze törenine katılan, Fırıncı için 6 Ekim 2020’de düzenlenen taziye programında mikrofonu eline alan da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu idi.
Süleyman Soylu, Mehmet Fırıncı ile son karşılaşmalarını anlatırken de, eliyle Arif Önemli’yi işaret ederek, “Arif ağabeyin kızının nikâhına gideceğiz Sapanca’ya” diye başlamıştı cümleye…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “ağabeyi” Arif Önemli’nin “ilk vukuatım” diye övünerek anlattığı Battal Mehetoğlu’nun öldürülmesiydi.
Battal Mehetoğlu’nun mezar taşında “Öldüler ama yenilmediler” cümlesi yazılıdır.
“Katli Vacip”i mutlaka okumanızı öneririm.