Ana Sayfa 218. Sayı Kitapçı Rafı

Kitapçı Rafı

160

Halkın Yeşil Yeni Düzeni
Marksist yazar Max Ajl tarafından kaleme alınan Eser Kömürcü ve İbrahim Erkol’un çevirisiyle Ceylan Yayınları tarafından yayına hazırlanan Halkın Yeşil Yeni Düzeni, Mayıs sonu itibarıyla okuyucularla buluşuyor. Ajl, bu çalışmasıyla dünyanın mevcut halinden sorumlu, başta ABD olmak üzere emperyalist kapitalist ülkelerde geliştirilen bu yönetim modeli olan YYD tartışmasını etraflıca ele alıyor.
Kapitalizmin dünya üzerindeki yıkımı gittikçe daha da ağırlaşıyor ve bu yıkım gezegenin kendini yenileme kapasitesini artan ölçüde aşıyor. Bilim insanlarının “kırmızı alarm” çağrılarına, şirketler ve onların kolektif aygıtı devletler, çılgınca hal alan meta üretimini sürdürmek adına dünyanın kutuplarında, okyanusların derinlerinde, hatta uzayda yeni fosil yakıtlar, nadir elementler için kıyasıya rekabete girerek yanıt veriyorlar. Savaşlar çıkarıyorlar. En “makulünden” hâlihazırda fosil yakıtlarla dönen kapitalizmin çarklarını yenilenebilir enerjiyle daha “sürdürülebilir” şekilde çevirmeyi hayal eden, geri dönüşüm martavalları anlatan ve devlet tarafından destekli nükleer santraller gibi çözüm önerilerinin öne çıktığı farklı tonlardan popüler Yeşil Yeni Düzen (YYD) sesleri yükseliyor Kuzey ülkelerinden.
YYD’ler görünüşte sadece “kükreyen içten yanmalı motorlar için basit bir lityum pil takası veya kömür yakıtlı enerji santralleri yerine yel değirmenleri tahayyülü” satmazlar. YYD’ler Marx’ın ifade ettiği şekliyle bölüşümün nasıl “yönetileceği” üzerine oluşturulmuş gündemlerdir: Hâlihazırda büyük gelir adaletsizliklerinin, emeğin ve doğanın sömürüsünün sürdürülebilirliğinin yönetimi.
Tunus asıllı Marksist Max Ajl, dünyanın mevcut halinden sorumlu, başta ABD olmak üzere emperyalist kapitalist ülkelerde geliştirilen bu yönetim modeli olan YYD tartışmasını etraflıca ele alıyor. Çünkü ABD’nin siyasi anlamda yaptığı veya yapmadığı her şey çok büyük oranda tüm dünyayı derinden etkiliyor ve eşitsizliği fazlasıyla derinleştiriyor. Kısaca, Yemenli küçük toprak sahiplerinin üzerine gökten yağdırılan ateşlere dönen petrodolardan, askerden arındırma kararına ve salım hızlarına kadar her şeyi. Ajl, bu nedenle Kuzey merkezli YYD tartışmalara Güney merkezli bir eleştiri ve karşı bir program geliştiriyor.
Türkiye, bu emperyalist kapitalist sistemdeki küresel işbölümüne bağlı olarak, uzun zamandır her karış toprağı şirketlerin emek ve doğa düşmanı faaliyetleri ile yağmalanıyor. “Gelişmekte olan ülke”lerin sanayileşme, kentleşme politikalarına bağlı olarak ormanlar, tarım alanları, meralar, nehirler, parklar, bahçeler, göller, kıyılar inşaat, enerji, maden, turizm “yatırımları” ile yok ediliyor. Üstelik bu yatırımların bir kısmı da “yenilenebilir” (biyogaz, HES, RES vb.) enerji adına yapılıyor.
Max Ajl’ın, bu çalışması, Türkiye’deki ekoloji mücadeleleri açısından da son derece ufuk açıyor. “Kalkınmak” ve “gelişmek” için emperyalist kapitalist merkezlerin önerdiğinden farklı yollar öneriyor. Başka türlü bir dünya yaratmak için bize yol gösterecek ekolojik bir sosyalizmin ilkelerini tartışıyor.

Gelecek Nasıl Gelecek
Jim Al-Khalili, Çev. Tevfik Uyar, Domingo, 2022, 234 s.
Gelecek Nasıl Gelecek kitabında, Philip Ball, Lewis Dartnell, Gaia Vince, Adam Rutherford gibi uzmanlar, Jim Al-Khalili’nin davetiyle önden gidip keşfe çıkarak insanlığın hayli olası yarınına ışık tutmayı amaçlıyor. Kuantum bilgisayarları ve sentetik biyoloji gibi teknolojilerden, iklim değişikliği ve enerji sorunu gibi hassas konulara uzanıyor. Sürücüsüz araçların kaza anında kimin hayatını kurtarmaya programlanacağı ya da tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanma riskinizi öğrenmek isteyip istememe gibi ikilemleri sorgulatıyor. Totaliter “Büyük Birader” yerine trilyonlarca dijital “küçük birader” tarafından izlenmek insanı ürkütmeli mi gibi politik sorulara dair öngörülerde bulunuyor. Her şeyin internete bağlandığı bir gelecekte su ısıtıcınızın hack’lenmesiyle evinizin “kontrolünü kaybetmek” gibi tuhaf riskleri anlatıyor, “kıyameti yaşamış” bir dünyada insanın nasıl hayatta kalıp uygarlığı baştan inşa edebileceği ilgili sorulara yanıt arıyorlar.

Anekdotlar-Edebiyat Tarihimizden Anılar Tanıklıklar
Mustafa Alp Dağıstanlı, Kolektif Kitap, 2022, 352 s.
Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat bir kere öpmek için kimi sıkıştırmıştı? “Evime canlı giren tavuk kendi kendine ölmeye mahkûmdur” diyen yazar kimdi? Yahya Kemal’in “manen tokat”ını hangi yazar yemişti? Deniz Gezmişleri savunduğu için Kemal Tahir’i masayı terk edecek kadar kim kızdırmıştı? Mina Urgan’a Urgan soyadını kim niye vermiş? “Ben bilmek için yıllarca okudum. Onlarsa bilinmek için okudular” sözü kimindi? Genç şairlere “Cemal Süreya’nın peşine takılmayın” diyen şair kimdi? Dost olduğu yılanı besleyen yazar kimdi? “Bir piyes yazamayacak kadar aptalım” diyen yazarımız kimdi? Kayseri garında bir köylünün ayağındaki çorabı satın almak isteyen kimdi?
Hikayelerini ya da şiirleriyle bilinen 155 edebiyatçının hayatlarından alınmış 608 anekdot ile yazar, okurun bu kişilere farklı bir pencereden bakmasını sağlıyor.

Müsilaj-Ağıt mı Umut mu?
Mustafa Sarı, İş Bankası Kültür Yayınları, 2022, 208 s.
Bu kitap müsilajı tüm yönleriyle ele almaya çalışıyor. Müsilajın oluşumunu, nedenlerini, kirlilik kaynaklarını akıcı bir dille açıklama çabasında. Müsilajla ilgili akla gelebilecek bütün soruları insanlar adına sorarak cevaplıyor. Ağıt yakmayı bırakıp, müsilajdan yaptığı yuvasında neslini devam ettirmeye çalışan çırçır balığının yaktığı umut ışığının peşine düşmeyi öneriyor. Suçu başkalarına atmak yerine bireysel olarak yapılabilecekleri okura hatırlatıyor. Yazar kitabını şu sözlerle özetliyor: “Marmara Denizi’ni kapladığında varlığından haberdar olduğumuz müsilaj, denizle kurduğumuz yanlış ilişkinin sonucu. Denizi sihirbaz zannettik. Yıllardır 25 milyon insanın evsel atıklarını, Türkiye’nin yarısına hizmet sunan endüstrinin atıklarını, denizcilik faaliyetleri sonucu ortaya çıkan atıkları ve yoğun tarımsal üretimden kaynaklanan atıkları yeterince arıtmadan denize boca ettik. Denizin can damarı olan akarsuları birer atık kanalı haline getirdik. Yanlış avcılık teknikleriyle dibini kazıdık. Orijinal yapısının aslında kırılganlığının da bir göstergesi olduğunu dikkate almadık. Nedeni insan olan iklim değişiminin yıkıcı etkilerinin denizleri de ısıtacağını düşünmedik. Sonra müsilaj ortaya çıkınca suçlu aramaya başladık. Oysa müsilaj, kirlenen ruhlarımızın, denize karşı kaybettiğimiz saygının bir dışavurumuydu aslında. Eğer denizle olan ilişkimizi doğru bir temele oturtmazsak zamanı meçhul, tekrarı kesin yeni müsilaj kâbuslarıyla yüzleşeceğiz. Yol ayrımındayız. Ya denizin müsilajla verdiği mesajı alıp denizimizi kurtaracağız ya da vazgeçeceğiz.”

İzmir Duvarı – Laik Mahallede İktidar ve Kültür Savaşı
İrfan Özet, İletişim Yayınları, 2022, 310 s.
İrfan Özet, İzmir Duvarı kitabında, “İzmirlilik” kavramının tarihsel ve toplumsal sınırlarını anlamaya çalışıyor. Bu çalışmanın odağında, İzmirli kimliği etrafında, sekülerlikmodernlik ve muhafazakârlık kutupları arasındaki “kültür savaşı” ile ilgili tasavvurlar yer alıyor. İzmir’i asla fethedilemeyen “son kale” olarak yüceltmekle onu “gâvur İzmir” gözüyle görerek diş bilemek arasında uçlaşan tasavvurlar… Kozmopolit liman kenti geçmişinden gelen “hiperagora yaşam ve açık toplumsal ilişkiler” İzmir’i nasıl biçimlendiriyor? Zorunlu ve gönüllü göçlerle dönüşen etnokültürel ve toplumsal yapı, şehrin bu mirasıyla nasıl bir etkileşim içerisinde? “Türkiye’yi İzmirlileştirme” iddiasında da taçlanan “İzmir farklıdır”, İzmirli ayrıcalığı duygusunun dayanakları ne? “İzmir dindarlığı” diye bir habitustan bahsedilebilir mi? Seküler hegemonyanın başkenti olduğu düşünülen bir yerde, muhafazakâr toplumsal ve siyasal hareketler ne yapıyor, nasıl eyliyor? İzmir Duvarı, “hayat tarzı” klişelerinin berisindeki gündelik zihniyet dünyasına dair canlı bir sosyolojik fotoğraf albümü sunmayı amaçlıyor.

Tarihsel Sosyoloji – Bloch’tan Wallerstein’a Görüşler ve Yöntemler
Theda Skocpol, Alfa Yayınları, 2022, 512 s.
20. yüzyıldaki sosyal bilimler araştırmalarının en önemli meseleleri, sosyal teori ve tarihin kesiştiği alanlarda çalışan biliminsanları tarafından ortaya atıldı. Tarihsel Sosyoloji, bu isimlerden tarihçi Marc Bloch, siyasal ekonomist Karl Polanyi, toplumsal değişim teorisyeni S. N. Eisenstadt, Weber’in takipçilerinden sosyolog Reinhard Bendix, dünya tarihi araştırmacısı Perry Anderson, tarihçi E. P. Thompson, modern toplumsal yaşamda grup eylemleri araştırmalarıyla bilinen sosyolog Charles Tilly, kapitalist sistem kavramlarına yeni bir bakış kazandıran sosyolog Immanuel Wallerstein ve karşılaştırmalı tarihsel sosyal bilimler alanına katkılarıyla bilinen siyaset sosyolojisi uzmanı Barrington Moore Jr’ın akademik çalışmalarında izlediği yöntem ve görüşlerini ayrıntılı olarak açıkladıkları makaleleri içeriyor.

Küresel Kapitalizmde Kentler
Ugo Rossi, Çev. Mehmet Penpecioğlu, Litera Yayıncılık, 2022, 247 s.
Kent-kapitalizm karmaşık ilişkisine odaklanan bu çalışma, kapitalist kentin analizlerini yapan Henri Lefebvre, Manuel Castells ve David Harvey’den, sistematik sermaye birikim daireleri tezinin merkezine kentleri yerleştiren Giovanni Arrighi’ye, kent-kapitalizm bağının küreselleşme ile ilişkisini kuran Saskia Sassen’den, günümüz kapitalist kentinin neoliberalizmle ilişkisini kavramsallaştıran Neil Smith, Neil Brenner ve Bob Jessop’a, nihayet Küresel Güney’in kentlerinde batı-merkezciliğine karşı çıkan Ananya Roy’a kadar politik ekonomi, yeni kurumsalcılık, post kolonyal şehircilik, radikal siyaset teorisi gibi bugüne kadar geliştirilen kavramsal yaklaşımların pek çoğunu kuşatıyor, onlarla diyalog kurup, konuşuyor. Kitapta hem neoliberalizm hem küreselleşme bağlamında kentler kapitalizmle ilişkilerinin ötesinde kapitalizmin içinde ve bir kurucu unsur olarak ele alınmaya çalışılıyor. Günümüzdeki kent-kapitalizm bağının küresel kuruluşunu karşılaştırmalı bir şekilde araştırırken; finansal güç, yenilikçi girişimcilik ve bilişsel sermaye gibi kent-kapitalizm bağını besleyen anahtar güçler de burada yerini alıyor. Kent-siyaset-sosyoloji-ekonomi-coğrafya disiplinlerindekiler için aydınlatıcı bir çalışma olma iddiasını taşıyor.

Çağdaş ve Ekolojik Belediyecilik
Bedrettin Gündeş, Doruk Yayınları, 2022, 176 s.
Otuz beş yıla ulaşan bir süre yerel yönetimlerde idarecilik yapan Bedrettin Gündeş, bu kitabında farklı belediyecilik anlayışlarının farklı yönetim biçimlerini kıyaslayarak Türkiye’de ve dünyada tarihsel süreçte yerel yönetimler, kentsel dönüşüm, Avrupa ülkelerinde belediyecilik, yerel yönetimlerde katılımcılık, sosyal belediyecilik, yerel yönetimlere ekolojik yaklaşım gibi pek çok önemli konuda kafa yoran makaleleriyle Türkiye’de çağdaş belediyeciliğe dair önemli saptama ve önerilerde bulunuyor. Yerel yönetimlerle ilgili referans kitap ve kaynakların pek yeterli olmadığı ülkemizde, Bedrettin Gündeş ‘in yılların tecrübe ve birikimiyle kaleme aldığı bu kitabı il ve ilçe yerel yöneticileri-kadroları, genç belediyeciler ve bu alanda eğitim görenler için önemli bir başucu kitabı olabilir.

Radyum ve Radyoaktivitenin Tarihi
Lucy Jane Santos, Çev. Mihriban Doğan, Say Yayınları, 2022, 304 s.
19. yüzyılın sonunda keşfedilen radyoaktif elementler arasında halkın ve girişimcilerin ilgisini en fazla çeken radyum olmuştur. Radyum, İngiltere Kraliçesine hediye olarak sunuluyor, gece kostümlerini süslü­yor, diş macunlarına karıştırılıyor, hazine avcıları onun peşine düşüyordu. Hekimler ve girişimciler bu yeni mucizevi elementi metalaştırmak için dâhiyane yollar icat ederken, hevesli tüketiciler radyoaktif eşyaları evlerine sokmaya can atıyordu. Radyum ve Radyoaktivitenin Tarihi radyumlu ürünlerin fetişleştirilmesiyle başlayıp radyumun bir korku nesnesi haline gelmesiyle sonuçlanan “radyoaktif” bir öykü içeriyor. Tarihçi Lucy Jane Santos radyumlu eşyalar üretilmesini şarlatanlık ve aptallık olarak nitelendiren eski bilim tarihi yaklaşımını reddederek radyum ve radyoaktivitenin tarihini bilim ve popüler kültür arasındaki ilişki penceresinden ele almaya çalışıyor. Bilim öykülerine meraklı okurun ilgisini çekebilecek bir kitap.

Anarşizm Felsefesi ve Etika
Pyotr Kropotkin, Çev. Gonca Gül Kurtulmuş-Ahmet Ağaoğlu, Dorlion Yayınları, 2022, 400 s.
‘’Anarşi hepimizin zihninde düzensizliği ve karmaşayı, başkaldırı ve isyanı uyandırır. Tarihin ilk Anarşist kuramcılarından olan Kropotkin, bu iki eserinde anarşiye dair bu iki köklü önyargıyı yıkıyor. Anarşist Ülkü adlı eserinde toplumu düzene sokmak için yaratılmış kurumların aslında sadece belli bir azınlığında gücü elinde tutması için kurulan sistemler olduğunu anlattıktan sonra anarşinin bu sistemleri ortadan kaldırmak isterken amacının toplumda bir karmaşa yaratmak olmadığını sebepleriyle gösteriyor. Anarşist Ahlak adlı bölümde ise ahlakın insanın koku alma veya dokunma gibi doğuştan gelen içgüdüsel bir duyusu olduğunu, ahlaklı davranmak için yalnızca bu içgüdümüze dönmemiz gerektiğini, hiçbir kurumun bize ahlaklı davranışı dayatmasına ihtiyacımız olmadığını doğadan ve bilimsel gerçeklerle dile getiriyor. Anarşiyle ilgili tüm görüşlerimizi yerle bir edecek bu kıymetli eserler, düşünce tarihinin vazgeçilmez parçalarıdır.”

Önceki İçerikGüneş panellerini susuz temizleme teknikleri, güneş tarlalarında uygulanabilir mi?
Sonraki İçerikMayıstan Kalanlar