Anıl Ceren Altunkanat
Bir yıl geçti. Depremin üzerinden tam bir yıl geçti. Kalbimizin çaresizliği, kayıpların derinliğiyle, güvensizlik ve korkular içindeyiz hâlâ. Hemen her gece irkilmiyor muyuz uykunun eşiğinde? Hemen her gün sorgulamıyor muyuz yaşamın kırılganlığını? Yalnızlığımızı, güvencesizliğimizi, çaresizliğimizi?
İnsanlar hâlâ evsiz, çocuklar hâlâ kayıp; deprem bölgelerinde yaşam hâlâ bir eşikte, sallanıyor. Acılarını uzaktan hissediyor, kendi korkularımıza katıyoruz. Hepimiz insanı deli eden bir çaresizliğin kalbindeyiz hâlâ. Ve öfke. Doğal bir afeti kıyamete dönüştürenlere, insanları yapayalnız bırakanlara, kayıp çocukların araştırılmasını reddedenlere, toplanan yardımları kaybedenlere karşı. Böyle bir yapılaşmaya izin verenlere karşı. Şimdi, yeni konutlar dikip oy toplamak için elimizde kalan son iki üç karış doğal alanı yağmalayanlara karşı. Büyük bir öfke.
Geçmeyecek ama alışılacak. Alışıldı. Sindirildi. Ama izi kalacak, kayıplar, çaresizliğin yankıları, ezgin ruhların öfkesi. Dilerim hep kalır, yeri bu kez biz sarsana dek, öfkeyi ve dayanışmayı büyütüp bizi enkaza gömenlerden hesap sorana dek.
***
Sevgili Zeynep Alpaslan’ın yeni girişimi, Tiyatro Fantastiko hızla ilk meyvelerini verdi. Üretkenliği ve toz pembe hayal gücüyle beni hep büyüleyen Zeynep Alpaslan, kurduğu butik yayınevi bünyesinde şimdiden güzel kitaplar yayımladı. Bunların içinde özellikle Deniz Sakindi beni büyülü dünyası, fırtına gibi şarkıları ve sahil kasabalarının esintisiyle, hepsinden çok Sumru’suyla ve Söğüt’üyle okşadı, düşlere saldı. Gitmek isteyip de gidemeyen Söğüt, kalmak isteyip de yerleşemeyen Sumru, aşka âşık ama suskun Martı, düşer, balinalar, tilkiler ve ormanın şarkıları… Okudukça, deniz ne kadar sakin olsa da kalbinde fırtınalar koptuğunu anlıyor insan. Ve fırtınalarla sakinlediğini kalbin.
Kirazkuşu Kasabası’nda yaşayan iki kız kardeş Sumru ve Söğüt. Çocuk yaşta ebeveynini yitirmiş, teyzelerinin yanında büyüyüp ardından anne babalarının evinde kendilerine has bir yaşam kurmuşlar. Sumru istiridye gibi ama düşleri balinaların peşinde. Söğüt bir gökkuşağı gibi, bir fırtına gibi yol almak istiyor gökte. Müzikle, ormanla, resimlerle inşa edilmiş kırılgan bir dünya. Ve bu dünya diğerlerine temas ettikçe kırıldıkları yerden yeşerecekler, gittikçe köklenecek, köklendikçe özgürleşecekler.
Bu zarif, büyülü öykünün gerisini iyisi mi Zeynep Alpaslan’ın kaleminden okuyun. Tiyatro Fantastika’nın diğer e-kitaplarına da göz atmanızı öneririm. Eminim yüreğinize dokunacak, sizi düşlere daldıracak bir şeyler bulursunuz.
***
Vladimir Tumanov daha önce bu köşede sözünün ettiğim, çok başarılı bir yazar. Yazarın Gizemli Haritalar serisinin son kitabı, Volkandan Kaçmak 2023 Aralık ayında Günışığı’ndan, yine Mine Kazmaoğlu’nun pırıl pırıl çevirisiyle çıktı. Bu kez kafadarlar volkanik bir adada, usul usul öfkesini açığa çıkaran bir volkandan kurtulmak zorunda. Bunun için de bilmeceleri hızla çözmeleri ve birlikte çalışmaları gerekiyor.
Tumanov bilimle macerayı, karakterlerin canlılığıyla doğayı çok güzel harmanlıyor; bereketli bir pınar gibi hayal gücünü besliyor. Ne yalan söyleyeyim, serinin sonlanmasına biraz üzüldüm. Ama bu hüzne yeni kitapların beklentisi de karışıyor.
***
Ölü Saatler’i yazın başında okumuş, birkaç gün etkisinden çıkamamıştım. Ama nedense yazıya düşmedi bu hisler, bencilce kendime sakladım hayranlığımı. Vasilis Danellis Ölü Saatler’de bizi soğukkanlı bir kiralık katille tanıştırıyor. İşinde çok iyi, acımasız, tam bir profesyonel. Ama zaman hep yaptığı gibi, çatlaklar açıyor. Ve bu çatlaklardan içeri neyin sızacağını insan hiç mi hiç tahmin edemiyor.
“Yoksa başka türlü mü yaşasam? Gölgelerin arasından silüetini seçiyorum. Kanepemde uzanan bir genç kız var. Hayır, bu fikre alışmamam gerek. Ama bu uzun zamandır bana gelen en iyi doğum günü hediyesi. Şerefime kadeh kaldırıyorum.”
Daha önce Danellis’in Siyah Birası’nı okumuş, keskin diline, zeki gözlemlerine ve acı dürüstlüğüne vurulmuştum. Ölü Saatler bu açıdan hiç yanıltmadı, yine çarpıcı, yine can yakacak kadar elektrik yüklü.
İstos etiketiyle çıkan Ölü Saatler Damla Demirözü tarafından akıcı ve yalın bir dille çevrilmiş, bir solukta okunuyor, tadı (hele polisiye, suç türüne düşkünseniz) damakta kalıyor. Uzun süre.
***
Şubat hepimiz için zor geçecek, unutamadıklarımızı yeniden anacağız, unutmaya çalıştığımız yine gözyaşlarına ve korkulara dökülecek. Endişe bir süreliğine dirilecek, sarsacak. Sonra yine döküleceğiz gündeliğin telaşına. Hepimiz, oradakiler de biz de. Daha kırgın, daha kaygılı, belki daha yalnız. Ama belki daha güçlü bir bağ ile yakınlaşmış olarak, belki dayanışmayı sağlamlaştırarak, belki kayıpların yasında geleceğe dair bir umut filizi yakalayarak. Umarım.
Her sayfası esin dolu bir ay dilerim.
-Zeynep Alaslan, Deniz Sakindi, Tiyatro Fantastiko, e-kitap, 52 s.
-Vladimir Tumanov, Volkandan Kaçmak, Türkçesi Mine Kazmaoğlu, Günışığı Kitaplığı, 222 s.
-Vasilis Danellis, Ölü Saatler, İstos, 164 s.