Ana Sayfa Dergi Sayıları 245. Sayı Ne zekâ doğaüstü ne de yapay zekâ insanüstü

Ne zekâ doğaüstü ne de yapay zekâ insanüstü

47
0

Elinizdeki sayının kapak dosyası günümüzde hayli revaçta olan yapay zekâ tartışmalarıyla ilgili. Ama bir farklılığı var. Tartışmayı yapanlar felsefeciler, toplumbilimciler değil, bizzat laboratuvardakiler. Protein bilimciler ve yapay zekâ yazılımcıları tartışıyor. Kendi bilimsel etkinliklerinden çıkardıkları somut sorunları konuşuyorlar; biliminsanı ile yapay zekânın üstünlüklerini ve sınırlarını irdeliyorlar. Yapay zekâ, protein bilimcilerinin yıllar boyu büyük zahmetlerle, ciddi hata payları ile yaptıklarını, çok kısa bir zaman içinde ve yüzde 90’a varan isabetle gerçekleştiriyor. Bilimci önce şok oluyor, işinin elden gittiği hissine kapılıyor. Ama sonra bir dengeye varıyor ve yapay zekânın kendisi için çok önemli bir araç olduğu bilincine ulaşıyor. Tartışma (elbette sadece tartışma değil, bizzat deneyler) bitmiş değil, bütün hızıyla sürüyor. Okurlarımızın biliminsanları arasındaki bu somut tartışmanın hazzına varmasını amaçladık bu dosya ile.

Bilimcinin yaşamının bir parçası olan yapay zekâ olgusunu, bizler biraz şüphe biraz korku ile izliyoruz. En iyilerimizle yapay zekâ arasındaki bir yarış olarak görüyoruz. Aslında öyle değil. İnsanların yapay zekâdan korkmalarının nedeni, zekâ olgusuna yücelik, doğa-üstülük atfetmeleri olabilir mi? Sanki -Tanrı tarafından bahşedilmiş- son kalemiz de fethedilecek gibi düşünüyoruz. Kopernik Devrimi, Tanrı’nın özenle evrenin merkezine oturttuğu evimizi Güneş etrafında dönen sıradan bir gezegene dönüştürdü. Evrim Kuramı, bizi, evrim ağacının bir dalında, şempanze ile akraba sıradan bir canlıya dönüştürdü. Bir tek zekâ/akıl kalmıştı; şimdi o da “insana bahşedilmiş” olmaktan çıkıyor! Yapay zekâya karşı korku buradan kaynaklanıyor olabilir.

Oysa zekâ evrim süreci içinde gelişmiş bir olgu; Tanrı tarafından insana bahşedilmiş doğaüstü bir yeti değil. Kaldı ki, sadece insan türüne özgü de değil. Yapay zekâ da insan ürünü, insan aracı; diğer tüm araçlar gibi. Yani insanüstü değil. İnsanoğlu, yapmak isteyip de kendi fiziksel/zihinsel yetileriyle yapamayacağı şeyleri, araçlar geliştirerek yapabilir olmuş. Buna kültürel evrim diyoruz. Yapay zekâ da kültürel evrimimizin bir getirisi ve insana kendi fiziksel/zihinsel özellikleriyle yapamayacağı şeyleri yapma olanağı tanıyor; diğer araçlar gibi.

Nasıl kazma-kürek ile ellerimizle yapamayacağımız şeyleri yapıyorsak, uçak ile uçabiliyorsak, hesap makinesi ile yapamayacağımız hızla ve isabetle hesap yapabiliyorsak, yapay zekâ ile de daha derin ve hızlı düşünebileceğiz, organize olabileceğiz. Yapay zekâ, bir yetimizi daha da mükemmelleştirecek ve işlevlendirecek; diğer tüm araçlar gibi. Kısacası ne zekâ doğaüstüdür ne de yapay zekâ insanüstü.

Okurlarımız bütün bunları düşünerek ve tartışarak okusun kapak dosyasını. Dergimizin diğer bölümleri de ilginç ve güncel. Doç. Dr. Murat Karaoğlan “Tıbbın alternatifi olur mu?” diye soruyor. Ahmet Doğan, Öğretmen Meslek Kanunu’nu satır satır inceliyor. Prof. Dr. Oğuz İnel günümüzün sorunlarından yola çıkarak yazmış: “Çöküş döneminin psikopatolojisi”. Hepsini ilgiyle okuyacağınızı sanıyoruz.

***

Geçtiğimiz ay Türkiye bilim ve sanat toplulukları yine çok önemli kayıplar verdi. Türkiye’nin önde gelen entelektüellerinden felsefeci, yazar, şair, edebiyatçı, çevirmen Afşar Timuçin dergimizin de yazarıydı. Bilim ve Gelecek’te yıllar önce çıkmış değerli bir makalesiyle anmak istedik Afşar Hocayı. Özgür tezleriyle tanınan değerli tarihçimiz Mikail Bayram bir diğer kaybımızdı. Edebiyatçı, yazar, yayıncı Ferit Edgü’yü de geçtiğimiz ay içinde yitirdik. Ve tabii ki Genco Erkal. Hepimizin hayatına dokunmuş, etkilemiş, renk katmış büyük tiyatro ve sinema oyuncumuz. Hepsi yapıtlarıyla ve toplumumuza kattıklarıyla yaşayacak.

Dostlukla kalın…