Yeni bir yıla giriyoruz. Adet yerini bulsun diye herkesin yeni yılını kutlayacağız; dostlarımıza mutluluk ve esenlik dileyeceğiz. Ama herkes biliyor ki, 2025’in gerek Türkiye emekçileri gerekse bölgemizin mazlum halkları açısından zorlu geçeceği ilk günden belli. Bu nedenle ancak her türlü manipülasyona karşı zihin açıklığımızı koruyabilmeyi, mücadele etme gücümüzü yitirmemeyi, olumsuzlukları görmenin yanı sıra esas olarak olumluluklara sarılabilmeyi, tarih bilincimizi de yaşam sevincimizi de kaybetmemeyi dileyerek okurlarımızın ve yazarlarımızın yeni yılını kutluyoruz.
Evet, karanlık bir dönemden geçiyoruz. Güneyimizde artık Suriye diye bir devlet yok, bir kaos coğrafyası var. Emperyalistler eskisi gibi “uygarlık” (sermaye de diyebiliriz) ihraç etmiyorlar. Çıplak zor uygulayarak “ya biat ya da yıkım” seçeneklerini dayatıyorlar. Kendilerine tehdit oluşturan odakları yok etmekle kalmıyorlar, o toplumlar için yeniden yapılanmanın dayanağı olabilecek altyapıyı da ortadan kaldırıyorlar. Kısacası hedef aldıkları coğrafyayı “modernite öncesine” döndürüyorlar; toplum yapısını, toplumsal aidiyeti ortadan kaldırıyor, feodalleştiriyor, yani parçalıyorlar. Suriye’de yaptıkları tam da budur.
Türkiye ilk kez bu çapta bir kaos coğrafyasıyla komşu oldu. Daha kötüsü, mevcut iktidar şeriatçı katil sürülerini besleyip harekete geçirerek bu kaos coğrafyasının oluşmasında aktif rol aldı. Üstüne üstlük bu yıkımın tüm sorumluluğu Türkiye’ye ihale edildi. Kaos coğrafyalarının Batı emperyalizmi ve İsrail adına hamiliğini yapmak, toptan bir kaos coğrafyası haline gelme tehlikesini barındırır. Laikliğin, demokrasinin, ulusal birliğin ve yurttaşlık bilincinin kalmadığı bir ümmet toplumu. İnsanların köleleştirildiği, küresel sermayenin yağma ve talan alanı. Günümüz koşullarında “Türkiye’den büyük Türkiye” ancak böyle bir ülke olabilir.
Güçlü bir tepki geliştirmeliyiz. Bölgemizde bunu yapabilecek toplumsal birikime sahip en önde gelen ülke Türkiye’dir, ülkemiz emekçileridir. 2025 bu tepkinin yükseldiği bir yıl olsun.
***
Elinizdeki sayının kapak dosyası, işte bu tepkinin dayanacağı tarihsel birikimi vurguluyor. Hüseyin Karakuş’un makalesinin başlığı: “Dinlerin baş belası Anadolu”. Makalede, Anadolu topraklarının çok kültürlü zenginlik içerdiği; çok kültürlü toplumların ekonomik, sosyal, siyasi açıdan haksızlık ve zorbalığa, inançsal açıdan safsata ve hurafelere karşı çıkmanın potansiyelini bünyesinde barındırdığı; bu nedenle gerek Hıristiyanlığın gerekse İslamiyet’in en büyük akılcı muhaliflerinin Anadolu topraklarında doğduğu tarihsel örnekleri sıralanarak açıklanıyor.
***
Hüzünlü bir haberimiz var. Dikkat ettiyseniz dergi tarihimizde ilk kez artık bir “Bulmaca” sayfamız yok. Hikmet Uğurlu dostumuz, Bilim ve Gelecek’in ilk sayısından beri (hatta bizim çıkardığımız Bilim ve Ütopya’dan beri) hiç aksatmadan bulmacamızı hazırlıyordu. Ama öğrendik ki sevgili Hikmet Uğurlu göz sorunları ciddi boyut aldığından ve şiddetli ağrıları olduğundan dolayı artık devam edemeyecek. Onun bölümü olmadan eksik kalacak dergimiz, ama önemli olan Hikmet ağabeyimizin sağlığıdır. En uzun soluklu sürekli yazarımız Hikmet Uğurlu’ya dergimize yaptığı katkılar için çok çok teşekkür ediyoruz.
Dostlukla kalın…
Not: Kapağımızdaki çizim Semih Poroy’un çalışmasıdır. Kendisine teşekkür ediyoruz.