Ana Sayfa Dergi Sayıları 255. Sayı Kitapçı rafı

Kitapçı rafı

163

Cumhuriyet ve Komünistler – Kemal Okuyan İle Söyleşi
Haz. Haluk Hepkon, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2025, 80 s.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’la Haluk Hepkon’un yapmış olduğu bu söyleşi kitabı, solun ve cumhuriyetçi kesimlerin birbirlerini tanımasına ve bir araya gelmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Tarih boyunca devrimci hareketler, genellikle yerleşik kabullerin sarsılması ve yeni bir düşünsel zeminin ortaya çıkmasıyla gelişmiştir. Bu kitabın hazırlanışındaki temel amaç, günümüzde sol ile cumhuriyetçi kesimler arasında karşılıklı olarak sorgulanmaya ve kırılmaya başlayan ezberlere yanıt verme arayışıdır. Türkiye Komünist Partisi’nin son kongresindeki, “CHP ve Kürt siyasetinden uzaklaşamamış Türkiye soluyla ilişkimizi kesiyoruz” çıkışı ilgiyle izleniyor. Böylesi bir kırılma anında cumhuriyetçi kesimler de daha önceden kendilerine dayatılan ezberlerin dışına çıkarak solu tanımaya, anlamaya çalışıyorlar.

Namlunun Ucundaki Sendika
Hüseyin Tevetoğlu, Nota Bene Yayınları, 2025, 216 s.
Namlunun Ucundaki Sendika gerçekten de namlunun ucunda yer alan, askeri iş yerlerinde çalışan işçilerin örgütlenme çabalarını ve karşılarına çıkartılan engelleri anlatan bir kitap. Örgütlenmesi en zor sektörlerden birinde faaliyet yürüten Aster-İş Sendikasının 1975-80 döneminde, ordunun en merkezi yerinde, Ankara’daki son derece başarılı örgütlenme macerası işçi sınıfı tarihi açısından da özgün bir boyuttur. Yazar bu örgütlenme çalışmasının en önündeki kişidir ve konuyla ilgili kitaplarda yer almayan özgünlükleri yansıtırken alana ilişkin bilinmeyen, farkında olunmayan, hataya düşülen konulara da açıklık getirmeyi amaçlamaktadır.

Yanı Başımızdaki Doğa – Görmeyi Keşfetmeyi İyileştirmeyi Öğrenmek
Thor Hanson, Çev. Deniz Keskin, Metis Yayınları, 2025.
Tür olarak insan doğayla hep iç içe yaşadı, fakat yakın geçmişte kentleşmenin iyice yaygınlaşması bu durumu değiştirdi. Kurduğumuz şehirler diğer hayvanların yaşam alanlarını büyük ölçüde tahrip ederek birçoğunu uzaklaştırdı ya da yok oluşa sürükledi, ama buna rağmen, insan-merkezli bakış açımızla çoğu zaman fark etmesek de çevremizde yaşayan sayısız canlı var. Thor Hanson bu kitabında bizi yaşamın gailesi içinde biraz yavaşlayıp yanı başımızdaki canlıları görmeye, keşfetmeye ve koşullarını mümkün mertebe iyileştirmeye, böylece müşterek hayatımızı zenginleştirmeye davet ediyor. Hanson doğayla yeniden bağ kurmanın ve biyoçeşitliliğin korunmasına yardımcı olmanın etkili yöntemleri olarak “vatandaş bilimi” ve “arka bahçe biyolojisi” kavramlarını tanıtıyor ve bunları hemen her yerde uygulamaya koymanın mümkün olduğunu, dahası bu pratiklerle tanışmanın aslında bir keşif değil hatırlama eylemi olduğunu söylüyor. Dünyanın dört bir yanında sıradan insanların katılımıyla yürütülen yaratıcı projeleri hayata geçiren kişilerle görüşerek, biraz merak ve farkındalıkla hepimizin hem bilime hem de gezegenimizin sağlığına katkıda bulunabileceğimizi gösteriyor.

Modern İnsanın Evrimi – Kendi Yarattığımız Dünya Bizi Nasıl Değiştiriyor?
Vybarr Cregan Reid, Çev. Mirhan Petek, İnkılap Kitabevi, 2025, 424.
İnsanlık tarihinin derinliklerine uzanan evrimsel bir yolculuk… Modern yaşamın şekillendirdiği yeni kimliklerimizi gözler önüne seren bir başyapıt. Elinizdeki kitap, yalnızca primat evriminin izlerini sürmekle kalmıyor, aynı zamanda insanın yarattığı çevre, teknolojik gelişmeler ve kültürel değişimler arasındaki karmaşık etkileşimi detaylı bir biçimde inceliyor. Bilimsel araştırmalar, antropolojik veriler ve kişisel gözlemler bir araya getirilerek, insanın evrimiyle modern dünyanın dönüşümü arasında kurulan ince ama sağlam köprüler ortaya konuyor. Primat davranışlarından başlayarak, insanın sosyal, kültürel ve biyolojik yapısının nasıl yeniden inşa edildiği, teknolojinin ve şehirleşmenin etkisiyle nasıl farklılaştığı gözler önüne seriliyor. İnsan evriminin ve modern yaşamın birbirine nasıl dokunduğunu, birbirini nasıl dönüştürdüğünü merak ediyorsanız, bu kitap size hem entelektüel hem de duygusal bir deneyim sunacak. Modern İnsanın Evrimi, yalnızca bilimsel bir inceleme değil, aynı zamanda insan olmanın evrensel öyküsünü yeniden düşünmeye iten, sorgulatan bir eser olma iddiası taşıyor.

Yapay Zeka İle Nasıl İletişim Kurulur?
Bora Kurum, Nobel Bilimsel Eserler, 2025, 110 s.
Yapay zekâ, hayatımızın her alanında hızla yer ediniyor. Ancak bu teknolojiyle etkili bir şekilde iletişim kurmak ve onun sunduğu olanaklardan en iyi şekilde yararlanmak için bilinmesi gerekenler var. Bu kitap, yapay zekâyla iletişimin temellerinden başlayarak prompt mühendisliği, içerik oluşturma, görsel ve metin üretimi gibi pratik uygulamalara kadar geniş bir yelpazede rehberlik sunmayı hedefliyor. Kitaptan bazı bölümler şöyle; Yapay zekâ ve üretken yapay zekânın ortaya çıkışı ve gelişimi, Prompt mühendisliği, farklı prompt türleri ve etkili prompt yazma teknikleri, Yapay zekâ araçlarıyla metin, görsel ve video oluşturma örnekleri, Farklı yapay zekâ platformların kullanımına yönelik ipuçları ve pratik uygulamalar, Yapay zekâyı isteğinize göre özelleştirme, Gelecekte yapay zekâyla iletişimin nasıl evrileceğine dair öngörüler.

Müzik ve Beyin – Bilim Duygu ve İyileşme Arasında Akustik Bir Köpru
Daniel J. Levitin , Nilbert Yılmaz, Say Yayınları, 2025, 424 s.
Şifayı doktorların, müziği ise eğlencenin ve yaratıcı edimin bir alanı olarak görme eğilimindeyiz. Belki de hayatımızın en içsel iki parçasını yeniden birleştirmenin zamanı gelmiştir. Müzik, başkalarının yalnızca kısmen anlayabildiği bir dille bizimle konuşur. Her birimizin müzikal anlam ve bağlam dünyası birbirinden farklıdır. Müzikle olan ilişkiniz, yalnızca sizin bildiğiniz gizli bir dilde yaşanır. Nörobilimci, New York Times çoksatan yazarı, ödüllü bir müzisyen ve besteci olan Daniel J. Levitin, bu son eserinde müziğin iyileştirici güçlerini araştırıyor ve müziğin neden günümüzün en etkili terapilerinden biri olduğunu gösteriyor. Müzik ve beyin üzerine yapılan sayısız araştırmanın sonuçlarını ilk kez bir araya getiren Levitin, müziğin Parkinson ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklardan bilişsel hasar ve depresyona kadar birçok rahatsızlığın tedavisine nasıl katkıda bulunabileceğini ortaya koyuyor. Ayrıca, Sting’den Kent Nagano ve MariKodama’ya kadar günümüzün en ünlü müzisyenleriyle yaptığı röportajlar aracılığıyla, bilimsel vaka çalışmaları, müzik teorisi ve müzik tarihini inceleyerek, müziğin neden etkili bir terapi olabileceğine dair gözlemlerini paylaşıyor.

Kim Korkar Yapay Zekâdan – İş Hayatında Yapay Zeka
Yazar: Ahmet Rasim Çağın, Kırmızı Kedi, 2025, 248 s.
San Francisco ve Silikon Vadisi’nde 20 yılı aşkın bir süre üst düzey yöneticilik yapan, Boğaziçi Üniversitesi’nde uygulamaya yönelik yapay zekâ dersleri veren Ahmet Rasim Çağın’dan “dönüşümün bir parçası” olmanızı sağlayacak bir rehber kitap Kim Korkar Yapay Zekâdan: İş Hayatında Yapay Zekâ. Biraz biyografi, biraz yol rehberi ve biraz da öngörü kombinasyonu… Ahmet Rasim Çağın yapay zekânın çalışma şekil ve yöntemlerimizi nasıl dönüştürdüğüne dair pratik bir keşif sunarken sahada 20 yıl boyunca biriktirdiklerini de anlatıyor. Bu kitap yapay zekâ hakkında sürekli bir şeyler duyup da “Bu nedir, nasıl çalışır?”, “Yapay zekâ işimizi elimizden alacak mı?” ya da “Yapay zekâ benim için ne ifade eder?” sorularını soran herkes için yazıldı. Karmaşık kodlamaları bilmenize veya daha karmaşık lineer cebir denklemleri çözmenize gerek yok. Artık yapay zekâyı bir korku unsuru olarak değil, kullanabileceğiniz bir araç olarak görmenizi sağlamayı amaçlıyor.

Yerel Hükümet: Gültepe – Bir Özerklik Deneyimi (1973 – 1980)
Turgay Gülpınar, İletişim Yayınları, 2025, 2025, 432 s.
“Gültepe yerel özerklik deneyiminin bir yandan doruk noktası, diğer yandan sonu, 1980 yılının ocak ve şubat ayları boyunca süren TARİŞ eylemleri sırasında Gültepe Belediyesi’nin ve Gültepe sakinlerinin, TARİŞ işçilerinin direnişine destek verme sürecidir. (…) Gültepe’de yerel hayatın Gültepeliler eliyle örgütlenmesi, merkezî yönetim tarafından şiddetle bastırılmış, 16 Şubat 1980’de Gültepe’ye ordu destekli bir güvenlik operasyonu gerçekleştirilmiştir. Bu sert tutumun gerisinde, merkezî yönetimin yerel özerklik deneyimini egemenlik kuramı perspektifinden hareketle okuyarak isyan olarak değerlendirmesi etkili olur.” Belediyeler, bir yandan özerkleşme eğilimleriyle ve potansiyelleriyle merkezîyetçi politik tasarılara “tehdit”ken, diğer yandan büyük coğrafyalarda merkezî yönetimin uygulanabilmesi açısından belki de bir tür “zorunluluk”tur. Bu gerilimin nasıl çözümleneceğiyse teknik değil, politik bir sorundur ve demokratik hayata dair ipucu verir. Turgay Gülpınar, Yerel Hükümet: Gültepe – Bir Özerklik Deneyimi (1973-1980) kitabında bu gerilimi, İzmir kent merkezine yaklaşık üç kilometre uzaklıkta tepelik bir alanda kurulan Gültepe’ye “yerel özerklik” merceğinden bakarak çözümlüyor. 12 Eylül darbesi sonrasında büyük kentlerin yakınındaki belediyelerin kapatılmasına ilişkin kararla tüzel kişiliğine son verilen belediyelerden Gültepe’yi, 1950’li yıllardan itibaren Türkiye siyasal hayatında yerelliğe bakışın değişimleri/dönüşümleri içerisinde konumlandırarak yerel özerkliği bir idari statü olarak değil, yerelden kurulan, ağırlıklı olarak gündelik pratiklere dayanan bir ilişki olarak yeniden tartışmayı öneriyor.

Gazze Felaketi: Soykırımı Tarihsel Perspektiften Okumak
Gilbert Achcar, Çev. Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, 2025, 256 s.
7 Ekim 2023’ten bu yana Filistin’de yaşananlar dünyanın her yanında büyük yankılar uyandırdı. Hamas’ın İsrail’e saldırısı, yıllardır işgal altında yaşayan Filistin halkının uğradığı zulümleri ve ağır baskıları unutturup Gazze’ye yapılan saldırıyı meşrulaştıran bir zemine taşımakta. Elli bin kişiyi aşkın insanın öldürüldüğü Gazze’de yürütülen soykırımcı savaşı eleştirenler antisemitist olmakla suçlanıyor. Buna rağmen gerek Batı toplumlarında gerek Güney Yarıkürede sömürgeciliğe, işgale, insanlık onurunu hiçe sayan suçlara verilen tepkiler çığ gibi artıyor. İşte elinizdeki kitap da Gazze soykırımını, dünya ve bölge tarihinde yeni bir solukla anlamlandırmanın ipuçlarını sunuyor. Emperyalist güçlerin İsrail devletine yöneltilen her eleştiriyi antisemitizm olarak suçlayıp boğma çabalarına inat Filistin’deki direnci sömürgeciliğe, baskıya, apartheide ve soykırıma karşı verilen bir mücadele olarak öne çıkarıyor. Bunun yanında okura Filistin meselesinin tarihi geçmişini, Siyonizmin kökenlerini ve İsrail devletinin bölgedeki sicilini de aktararak tarihsel bir arka plan sunuyor. 7 Ekim 2023’ten sonra yaşananları bu tarihsel ve kavramsal çerçeveyle ele alan kitap, Gazze’de olanları kavramak için değerli bir kaynak. Aşırı sağın dünya genelinde yükselişiyle Batı liberalizminin gerileyişini de arka plana yerleştirerek Gazze’de olanları hem yerel hem de küresel ölçekte değerlendirmemizi sağlayan değerli bir makaleler bütünü. Gazze’de yaşananların, yarın tüm dünyayı etkisine alacak ırkçı, aşırı sağcı, dinci şiddetin kendisini açığa serdiği yer olduğunu görüyoruz. Umarız ki bu kitapta yazılanlar, Gazze’nin dünya tarihinde habercisi olduğu ve İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki günlere benzer korkunç dönemi anlayıp önlemler almamıza katkı sağlar.

Astronom ve Cadı – Kepler ve Annesinin Adalet Savaşı
Ulinka Rublack, Çev. Gökçen İleri, Pinhan Yayıncılık, 2025, 400 s.
Johannes Kepler, gökyüzünün sırlarını çözen dâhi bir astronom, “imparatorluk matematikçisi” unvanını hak eden büyük bir düşünürdü. Ama bu kitap, onun yalnızca bilimsel başarılarını değil, bir oğulun annesini Orta Çağ’ın karanlık cadı avlarından nasıl kurtardığını anlatıyor. Astronom ve Cadı, Kepler’in duygularını, korkularını ve yaşadığı toplumun baskılarına karşı verdiği mücadeleyi gözler önüne sererken; iftiraya uğrayan yaşlı bir kadının adalet arayışını tüm gerçekliğiyle aktarıyor. Ulinka Rublack’ın titiz arşiv araştırmasına dayanan bu çarpıcı eser, yalnızca bir bilim insanının değil, bir annenin, bir ailenin ve insan aklının direnişinin hikâyesi.

Acının Kültürel Tarihi
Javier Moscoso, Çev. Esra Çeltik, Paris, 2025, 360 s.
Acı sadece fizyolojik bir olgu mudur? Yoksa tarih boyunca değişen anlamlandırma biçimleriyle, kültürel ve düşünsel bir inşa sahası olarak değerlendirmek mi gerekir? Javier Moscoso’nun Acının Kültürel Tarihi adlı çalışması, insan acısının Rönesans’tan günümüze kadar nasıl temsil edildiğini, nasıl paylaşıldığını ve nasıl kavramsallaştırıldığını inceliyor. Tarih ile felsefe arasında konumlanan bu kapsamlı eser, acının deneyimlenmesini mümkün kılan -temsil, sempati, taklit, tutarlılık ve anlatısallık gibi- tarihsel formları mercek altına alıyor. Moscoso, acının yalnızca bedensel fonksiyonuna değil, aynı zamanda ahlaki, toplumsal ve politik yönüne de odaklanarak, bireyler ve topluluklar nezdinde ne anlama geldiğini sorguluyor. Tıp tarihi, sanat tarihi, edebiyat ve düşünce tarihi ekseninde yürütülen bu disiplinler-arası inceleme, acıyı sadece bir semptom olarak değil, kültürel bir anlatı olarak ele alıyor.

Mitra’dan Mehdi’ye Zerdüşt’ten Humeyni’ye İran – Ayet Rivayet İmamet Siyaset
Cemal Milani, Çıra Yayınları, 2025,872 s.
Yazarın ilk eseri olan İsa Mesih’in Esrarı gibi belgesel nitelikte ve teopolitik araştırma-inceleme kategorisindeki bu eser, tarih öncesinden günümüze İran ile ilgili tüm inançları, felsefi sistemleri, mistik, batıni ve tasavvufi geleneği inceleyip ortaya koymaktadır. İlaveten kitapta İran edebiyat ve mimari tarihi de kısmen ele alınmaktadır. Eserde tüm bu kültürel hususlar, siyasi tarih ile paralel ve ilişkili olarak ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. Çalışmada İran tarihi, hâkim inanç kültürü dönemlerine göre kronolojik olarak ayrılmış ve her dönem kendi sosyolojisi ve siyasetiyle birlikte değerlendirilmiştir. Keza bu tarihi dönemlerde ön plana çıkan kişilerin karakteristik özellikleri ve hikayeleri de anlatıma katılmıştır. Eş zamanlı olarak ilgili dönemin felsefi düşünce akımları incelenmiş ve düşünürler tanıtılmıştır. Bu dönemlerin ilk kısmını, tarih öncesi efsanevi ve mitolojik dönem, Zerdüşt öncesi ve erken Zerdüşti dönem, İslam öncesi geç Zerdüşti dönem olarak tanımlayabiliriz. İkinci kısmı ise, İslam’a geçiş dönemi, İslam mezhepleri ve Şii inanç sisteminin oluşum ve gelişiminin yaşandığı orta çağ dönemi ve de modern tarihi dönem olarak adlandırabiliriz. Eser okuyucuya dinamik bir tarih anlatısı sunmakta, çok sayıda kişi, kurum, örgüt, olay ve olgudan söz edilmekte ve ağır konular okuyucunun anlatımdan kopmadığı bir yazım şekli ile işlenmektedir. Özellikle İran’da etkili olan inanç ve felsefi sistemlerin tarih öncesinden günümüze kadar gelen sürekliliği, bağlantılar açıklanarak ortaya konmaktadır. Eserde ayrıca İran kimliğinin karakteristik özellikleri tanımlanmakta ve bu kimliğin taşıyıcısı olan tarihsel şahsiyetler de kronolojik olarak tanıtılmaktadır.

Epikuros – Bahçe Mutluluk Yaşam
Alfred Edward Taylor, Çev. Soner Tursun, İlgi Kültür Sanat Yayınları, 2025, 136 s.
Antik Yunan felsefesi üzerine çalışmalarıyla tanınan A. E. Taylor’un kaleme aldığı bu kitap, hazcılığın öncü filozoflarından Epikuros’un yaşamının ve felsefesinin özet bir incelemesidir. Taylor, ahlaki eylemin amacına hazzı yerleştiren Epikuros’un felsefesini genel hatlarıyla ortaya koymakla birlikte onun “bahçe”sinde bir araya gelen takipçilerinin gözünde nasıl bir kişilik olduğuna ve ardında bıraktığı düşünsel mirasa da ışık tutmaktadır. Kitapta Epikuros’un yaşamı, döneminin toplumsal ve entelektüel durumu gözetilerek ortaya konuluyor. Ayrıca Epikuros’un mektupları ve hakkında yazılanlardan hareketle bir Epikuros portresi sunuluyor. Epikuros’un felsefi öğretileri ise kitapta iki ana başlıkta inceleniyor: Gerçeğin Doğası ve İnsanın Kurtuluşu. Bu bölümlerde Epikuros’un hazcılığının deneycilik ve yararcılık ile ilişkisi açıklanıyor. Epikuros’un bilim düşüncesinin kaynakları belirleniyor ve bilimin yanında mantığın Epikurosçuluktaki konumu aydınlatılıyor. Kitabın son bölümü ise Epikuros’un muhalifleri ile yaşadığı düşünsel çatışmalara odaklanıyor.

Klasik Sanat Kafası – Rönesans’tan Neoklasizme
Marcus Graf, Hayalperest Yayınevi, 2025, 140 s.
Klasik sanat, kendinden önceki ve sonraki dönemlerin sanatını şekillendiren, onu doğru değerlendirmeyi mümkün kılan bir mirasa işaret eder. Sanatı yorumlayabilmek yolunda “klasik” sanata yakından bakmak büyük önem taşır. Akademisyen, küratör ve sanat yazarı Marcus Graf’ın, on üçüncü yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla dek birbirinden önemli yirmi sanatçıyı ele aldığı metinlerinden oluşan Klasik Sanat Kafası, okuyucuyu Rönesans’tan Neoklasizme uzanan uzun soluklu bir yolculuğa çıkarıyor. Yirmi sanatçının ve eserlerinin, üretildikleri dönemden günümüze dek korudukları önemi, tüm sanatsal ve sosyokültürel gerçekliğiyle ortaya koyuyor. Klasik Sanat Kafası’nın, Rönesans’ın öncüsü Giotto ile başlayan yolculuğu, İtalyan Rönesans’ının büyük ustaları Botticelli, Da Vinci, Michelangelo ve Raffaello’nun yanı sıra Kuzey Rönesansı’nın önemli ustaları Van Eyck, Bosch, Dürer ve Brueghel ile devam ediyor. El Greco ve Tintoretto ile Rönesans’a bir karşı çıkış olan Maniyerizme uzandıktan sonra toplumsal, kültürel ve sanatsal dönüşümlerin damga vurduğu Barok dönem sanatını ve yeni yaklaşımları Caravaggio, Rubens, Rembrandt, Vermeer ve Velázquez ile irdeliyor. Sanatın daha idealize, daha süslü olduğu ve daha elit bir kesime hitap ettiği Rokoko sanatçılarının illüzyon ve fantezi dolu dünyasını deşifre ettikten sonra, klasik sanat anlayışına bir kez daha geri dönüşün yaşandığı Neoklasizm ile yolculuğunu on sekizinci yüzyıl sonlarında tamamlıyor. Klasik Sanat Kafası okuyucuya, 1300’lü yıllardan 1800’lü yıllara dek uzanan bir sanat mirasının kaydını sunuyor.

Karanlık Akademi-Üniversiteler Nasıl Ölür
Peter Fleming, Çev. Akın Emre Pilgir, Koç Üniversitesi Yayınları, 2025, 224 s.
Dünya değişiyor. Ya üniversiteler? Kendisi de akademisyen olan Peter Fleming, başta ABD ve İngiltere’de büyük ses getirmiş bu çalışmasında, son yirmi yıla damgasını vuran neoliberal politikaların yüksek eğitim üzerindeki etkisini incelerken ticarileşen üniversite kurumunun karanlık yüzünü ortaya koymayı amaçlıyor. “2017’de çekilmiş ve sosyal medyada hızla yayılmış şu Oregonlu golfçüler partisi fotoğrafını anımsar mısınız? Hani şu yakın mesafede kontrol edilemeyen bir yangın çevresindeki her şeyi yutarken sakin sakin partilerinin tadını çıkaran Oregonlu golfçülerin fotoğrafını? Ağaçların kavrulduğunu düşünün; her yer duman, pembe ve gri, kül her şeyi bir kefen gibi örtüyor; tüm doğa çatırdıyor sanki, inliyor ve nihayet son nefesini veriyor. Golfçülerse gamsız, kendi işlerine bakıyor.” Peter Fleming üniversitelerin böyle bir yangında kavrulmakta olduğu görüşünde. Gerçekten de gamsız golfçüler misali yangını uzaktan ve telaşsız izlemekle mi yetiniyoruz? Özel üniversitelerin şirketleşmesinin ve devlet üniversitelerinin piyasanın acımasız dünyası içine çekilmesinin sonuçları nelerdir? Öğrencileri ve eğitimcileri neler bekliyor? Cesur yeni dünyada, bildiğimiz haliyle yüksek eğitime yer var mı?