Ana Sayfa Dergi Sayıları 258. Sayı Kitapçı rafı

Kitapçı rafı

1103

Bilim – Tarihi Gelişimi ve Yöntemi

Yavuz Unat, Say Yayınları, 2025, 272 s.

Bilim insanın doğayı, dış dünyadaki olguları deneysel yöntemlerle neden-sonuç bağıntısına uygun olarak anlama çabasıdır. Bilim insanın gereksinimleri sonucunda şekillenmiş, merak duygusuyla gelişmiştir. İnsan, tarıma dayalı gereksinimler sonucunda aritmetiği, geometriyi kullanmış, gökyüzünü izleyerek takvim bilgisine ulaşmıştır. Ancak sadece gereksinim bilimi açıklamaya yetmez. İnsan olarak nereden gelip nereye gittiğimizi de merak ederiz. Günümüzde evreni ve kendimizi anlamaya çalışıyor, Büyük Patlama Kuramı, Evrim Kuramı gibi kuramları tartışıyor, maddenin temelini araştırıyor ve evrenin temel yapıları üzerine kuramlar üretiyoruz. Bilimsel bilgi, evreni, dünyayı, toplumu, kendimizi ve yaşantımızı sorgulamaya ve anlamaya, yaşantımıza belli bir düzen ve istikrar getirmenin yollarını aramaya ve yaşamımızı kolaylaştırmaya yönelik soyut ve pratik yöntemleri içerir. Bilimin yöntemi deneyseldir. Olgulara ilişkin veriler deney ve gözlemle denetlenir ve tüme varımsal bir süreçle genel geçer önermelere ulaşılır. Ulaşılan genel geçer önermeler tüm dengelimsel yöntemle tekrar deneye ve gözleme tabi tutulur. Bu kitap bilimi ve yöntemini, bilimin nasıl bir etkinlik olduğunu ele almaktadır. Bilimsel yöntemin temel kavramları bilim tarihinden örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan bilimsel yöntemin tarihsel arka planı ele alınmış ve bilimin yapısına ilişkin farklı görüşlere de yer verilmiştir.

Meraklısına Meşhur Matematiksel Bulmacalar – Tarihsel Notlar ve Yorumlarla

Ümit Işlak, Nesin Matematik Köyü, 2025, 246 s.

Zihinsel egzersizleri seven ve bu alanda kendini geliştirmek isteyenler için gerçek bir başucu kitabı! Ümit lşlak, pedagojik birikimini ve bilimsel yaklaşımını samimi bir anlatımla harmanlayarak okurunu keyifli bir zihin yolculuğuna çıkarıyor. Tarihsel problemler aracılığıyla meraklılarına kısa ama zengin bir bilim tarihi seçkisi de sunan kitapta, sayılar kuramı, geometri, kombinatorik, olasılık teorisi gibi alanlardan örnekler bulmacalaştırılmış bir şekilde karşımıza çıkıyor. Ayrıca okurlar için gerekli olabilecek bilgiler, sade ve anlaşılır biçimde, bölüm sonlarında açıklayıcı notlarla sunuluyor.

Yazıdan Sanata İnançtan Düşünceye – Anadolu Uygarlıkları Seçkisi

Nihat Tekdemir, Yapı Kredi Yayınları, 2025, 416 s.

Anadolu Yarımadası, Doğu ile Batı’nın kesiştiği; iklimiyle, bereketli toprakları ve doğal zenginlikleriyle insanlık tarihinin en görkemli medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Doğa ile insanın kadim birlikteliği bu topraklarda farklı kültürlerin ve geleneklerin sürekliliğini sağlamış, yerel kimliklerin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Tarih boyunca dışarıdan gelen kavimler Anadolu’nun ruhuyla bütünleşmiş, kendi kültürlerini yerelle harmanlayarak yeni ve özgün uygarlıklar yaratmışlardır. Kitap, 2011 yılında başlayan Tüpraş Anadolu Uygarlıkları Serisi’nden süzülerek oluşturulmuş özel bir seçkidir. Seri kapsamında yayımlanan Urartular, Frigler, Hititler, Pergamon, Lykialılar, Persler, Assurlular, Hellenistik ve Roma Dönemi, Karialılar, Bizanslılar, İonialılar ve Pamphylialılar olmak üzere 12 kitabın her birinden seçilen makalelerle derlenen bu eser, bir yandan akademik derinlik sunarken, diğer yandan Anadolu uygarlıklarını tarihsel bağlamları içinde bütüncül bir perspektifle değerlendirmemize olanak sağlıyor.

Roma’dan Bizans’a 363 – 565 Antik Roma’nın Dönüşümü

A.D. Lee , Çev. Ceren Pilevneli Çubuk, Alfa Yayıncılık, 2025, 464 s.

İmparator İustinios (363) ve İustinianos’un (565) ölümleri arasında Roma İmparatorluğu önemli değişiklikler geçirdi. Kuzey sınırlarından gelen Barbar istilaları, daha sonra doğu sınırında Perslerle girişilen mücadeleler imparatorluğu askeri ve ekonomik açıdan yıprattı. “Yeni Roma” Konstantinopolis’in gelişimi imparatorluğun merkezini yavaşça Doğuya kaydırdı. Hıristiyanlığın yükselişi ve imparatorluğun resmi dini haline gelmesi sadece dinsel hayatı değil, siyasal ve kültürel yaşamı geri dönülmeyecek biçimde dönüştürdü. İmparatorluğun Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölünmesiyle sonuçlanan bu süreci anlatan Doug Lee, geleneksel yükseliş ve çöküş paradigmasına bir alternatif sunuyor.

21.Yüzyılda Emperyalizm – Küreselleşme Aşırı Sömürü ve Kapitalizmin Nihai Krizi

John Smith, Çev. Banu Yılmaz, Yordam Kitap, 2025, 480 s.

Emperyalizmin ekonomi politiğine dair kaleme alınmış özgün bir monografi olan 21. Yüzyılda Emperyalizm, neoliberal küreselleşme çağında merkez kapitalist ülkeler ile dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkiye dair ufuk açıcı bir inceleme sunuyor. John Smith, “Küreselleşme, Aşırı Sömürü ve Kapitalizmin Nihai Krizi” alt başlığını taşıyan kitabında, incelikli ve bütünlüklü bir Marksist metodolojiyle, gündelik yaşamda sıkça karşılaştığımız ürünlerin (tişört, kahve, iPhone…) üretim süreçlerini izleyerek işe koyuluyor. Bu ürünlerin, Küresel Güney’den Küresel Kuzey’deki ulusötesi şirketlere nasıl büyük bir değer aktarımı sağladığını somut örneklerle ortaya koyuyor. Bu ampirik verilerden yola çıkan Smith, emperyalizmin günümüzdeki işleyiş biçimini teorik olarak temellendiriyor. Ona göre merkez kapitalist ülkeler artık yalnızca askerî güç veya doğrudan sömürgecilik yoluyla değil; piyasa mekanizmaları ve düşük ücretli emeğe yönelme stratejisi aracılığıyla Küresel Güney’deki işçilerden yüksek kârlar elde etmektedir. 2017 yılında Paul A. Baran Paul M. Sweezy Ödülü’ne layık görülen 21. Yüzyılda Emperyalizm, küresel kapitalizmin yapısal dinamiklerine dair kapsamlı analizler ve radikal eleştiriler sunuyor.

Filistin Yüz Yıllık Savaş – Yerleşimci Kolonyalizmin ve Direnişin Tarihi 1917 – 2017

Rashid Khalidi, Çev. Utku Özmakas, İletişim Yayınları, 2025, 422 s.

Bugüne kadar kullanılmamış zengin arşiv malzemesinden ve yazarın aile üyelerinin (belediye başkanları, hâkimler, akademisyenler, diplomatlar ve gazeteciler) nesiller boyu tuttukları raporlardan yararlanan Filistin: Yüz Yıllık Savaş, aynı topraklar üzerinde hak iddia eden iki halk arasındaki trajik çatışmayı anlatırken, genel kabul gören yorumların geçersizliğini gözler önüne seriyor. Dünyaca tanınan bir Ortadoğu tarihçisi olan Rashid Khalidi, önce Siyonist hareket, ardından İsrail tarafından yürütülen, İngiltere ve sonrasında ABD tarafından desteklenen, Filistinlilere karşı yürütülen yüz yıllık yerleşimci kolonyalist savaşın izlerini sürüyor. Bir mağduriyet kroniği olmayan bu kitap, Filistinli liderlerin hatalarını örtbas etmeden, iki tarafta ulusal hareketlerin ortaya çıkışını ele alıyor ve günümüzde son derece trajik bir evreye giren bu çatışmayı aydınlatan yeni bir bakış açısı sunuyor.

Kentsel Beyin: Dirimsel Kentte Akıl Sağlığı

Des Fitzgerald, Ayrıntı Yayınları, 2025, 368 s.

Birleşik Krallık Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Konseyi’nin (ESRC) “Sosyal Bilimi Dönüştürme” programı kapsamında oluşturulan bir proje ve bu proje süresince yapılan çeşitli araştırmalarla ortaya çıkan bu kitap, kent hayatı ile akıl sağlığı arasındaki ilişkiyi sosyal bilimler ve fen bilimleri arasında bir köprü kurarak derinlemesine irdelemektedir. Dirimsellik ve yerleşim kavramlarını merkeze alarak nöroekososyal bir perspektiften argümanlarını oluşturan Rose ve Fitzgerald, spesifik megakentlere ve metropollere gönderme yaparak kent hayatının akıl sağlığı üzerinde bıraktığı izleri ve kent hayatı ile zihinsel yaşamın nasıl iç içe geçtiğini stres ve stres faktörleri, ekonomik ve sınıfsal etkenler, hem yerel hem de uluslararası düzeyde göç ve göçmenlik, ırkçılık ve bir organizma olarak insanın içinde yaşadığı sosyal ve materyal çevre ile olan etkileşimine odaklanarak göstermektedir.

Fransa’nın Cumhuriyetçi Tarihi – Kuruluştan Uyuşmazlığa (1789 – 2025)

Selman Saç, Metis Yayınları, 2025, 384 s.

Fransa bize hem uzak hem yakın bir ülke. Coğrafi olarak uzak ama uzun süre Türkiye’nin modernleşmesine örnek olduğu için yakın. Siyasi alanda özellikle “cumhuriyet” kavramının ve kurumlarının gelişimi başka ülkeler gibi bizde de Fransız siyasetinin etkisiyle açıklanıyor. Buna karşılık Fransa’nın tarihinde cumhuriyetçi pratikte yakın zamana dek süren inişler çıkışlar yeterince bilinmiyor. Selman Saç bu tarihi kapsamlı bir analizle sunuyor. Cumhuriyet Fransız Devrimi’nden önce nasıl anlaşılıyordu? Devrimciler cumhuriyet fikrine nasıl vardılar? Yeni rejime hangi çevreler ne gibi gerekçelerle karşı çıktılar? Cumhuriyet monarşinin zıddı olmaktan mı ibaret? Ne tür ilkeleri ve kurumları kapsıyor? Cumhuriyet Fransa’da ve neredeyse bütün dünyada tek meşru rejim haline nasıl geldi?

Henri Lefebvre’in İzinde – Felsefeden Şehir Hakkına Diyalektik Bir Yolculuk

Recep Volkan Öner, Ütopya Yayınevi, 2025, 338 s.

Batı Marksizmi’nin önemli temsilcilerinden Henri Lefebvre, sadece Marksizm’i takip etmemiş, kendisine özgü, Lefebvreci düşünce olarak adlandırılabilecek bir yaklaşım oluşturmuştur. Bu kitap, Lefebvreci düşünceyi bir bütün halinde ele alarak, düşünürün şehir hakkı kavramını konu edinmektedir. Buradan hareketle bu çalışmanın amacı, “şehir hakkı” kavramının Lefebvreci bir okumasını gerçekleştirmektir. Türkçe literatürde, söz konusu kavramı, bu bağlamda ele alan bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle kitabın önemli bir teorik boşluğu doldurduğu düşünülmektedir. Metateorik bir çalışma olan bu kitap kapsamında, Lefebvreci düşüncenin içsel ilişkileri ve bunların şehir hakkına yansımaları diyalektik yöntemle incelenmiştir. Lefebvre’in başta “Şehir Hakkı” ve “Kentsel Devrim” olmak üzere, mekân üzerine olan eserleri kitabın odak noktasını oluşturmaktadır.

Seküler Metafiziğin İmkanı – Theodor W.Adorno

Selvihan Polat, Çizgi Kitabevi, 2025, 288 s.

Geleneksel metafiziğin aşkın ve değişmez olana dair iddialarının, tarihsel ve toplumsal deneyimlerin yıkıcılığı karşısında anlamını ve meşruiyetini yitirdiği bir çağda, Seküler Metafiziğin İmkânı: Theodor W. Adorno, metafiziğin sekülerleşme sürecini Adorno’nun negatif diyalektiği ve eleştirel teori perspektifiyle yeniden düşünmeye davet etmektedir. Bu kitap, metafiziğin artık yalnızca soyut bir hakikat arayışı olmaktan çıkıp, tarihsel ıstırabın ve toplumsal antagonizmaların izini süren eleştirel bir düşünme pratiğine nasıl dönüşebileceğini incelemektedir. Adorno’nun “ıstıraba ses verme ihtiyacı, bütün hakikatlerin önkoşuludur” sözüne yaslanan bu çalışma, metafiziğin soyut bir ilke olmaktan çıkıp somut ıstırap ve deneyimle iç içe geçtiği gerçeğiyle yüzleşmektedir. Burjuva soğukluğunun ve araçsal aklın hâkimiyetinin, dehşet verici çığlıklara kayıtsız kalınmasına yol açtığı bir dünyada, heretik spekülasyon ve negatif diyalektik, özgür düşüncenin olanaklarını yeniden gündeme getirmektedir. Kitap, Adorno’nun doğal-tarih modeli ve özdeşsizliğin felsefesi üzerinden, metafiziğin sekülerleşme sürecini irdelerken; felsefi sistemlerin çöküşüyle birlikte hakikatin artık yalnızca fragmanlar, tekil deneyimler ve tarihsel yıkıntılar üzerinden kavranabilir hâle gelmesini merkeze almaktadır. Geleneksel metafiziğin bütünselci iddialarına karşı ise, parçalanmış kalıntıların felsefi yorumu aracılığıyla, dönüştürülmüş bir metafiziğin imkânını tartışmaya açmaktadır.

Metafizik ve Epistemoloji

Max Scheler, Çev.İlker Artıran, Pinhan Yayıncılık, 2025, 360 s.

Max Scheler, 20. yüzyıl kıta felsefesinin en etkili düşünürlerinden biri olarak fenomenoloji, değerler felsefesi ve etik alanlarındaki katkılarıyla felsefe tarihine derin izler bırakmıştır. Onun Metafizik ve Epistemoloji başlıklı bu eseri, yalnızca bir bilgi felsefesi incelemesi değil, aynı zamanda düşüncenin en uç sınırlarına uzanan bir metafizik yolculuktur. Scheler, klasik epistemolojinin sınırlarını aşarak bilginin salt kavramsal çerçeveden ibaret olmadığını, insanın varlıkla kurduğu en derin ilişki biçimi olduğunu gösterir. Eserde fenomenolojik çözümlemeler, ontolojik sorgulamalarla birleşir; kavramların, değerlerin ve varoluşun kökeni üzerine keskin, yer yer provokatif sorular yöneltilir. Filozofun üslubu, hem yoğun hem de berrak bir düşünsel örgüye sahiptir: Kavramları titizlikle tanımlar, tarihsel bağlam içinde temellendirir ve okuru, alışılmış bilgi kalıplarının dışına çıkmaya zorlar. Scheler’in terminolojisi, yalnızca akademik bir disiplinin dili değil, aynı zamanda metafizik bir tefekkürün ifadesidir; bu nedenle eser, hem akademisyenler hem de derinlikli düşünce arayışında olan okurlar için zengin bir kaynak niteliği taşır. Felsefi mirasın klasiklerinden biri olan Metafizik ve Epistemoloji, bilgi ile varlık arasındaki kadim ilişkinin yeniden düşünülmesini sağlayan, çağımızın yüzeysel bilgi anlayışına karşı güçlü bir entelektüel davettir. Bu kitap, yalnızca bir okuma deneyimi değil, bir düşünme ve varoluş pratiği sunuyor.

Kalkınma Teorisi ve Politikası

Öykü Korkmaz, Asya Şafak Yayınları, 2025, 300 s.

İktisadın en büyük çıkmazı, çoğu iktisadi düşüncenin teori de kalması ve uygulamada geçersiz olmasıdır. Elbette teori, uygulama için de bir altyapı oluşturur. Ama özellikle gelişmiş ekonomiler ve gelişmiş piyasalar temel alınarak oluşturulmuş iktisat teorileri, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, kalkınma politikaları için çıkış yolu değildir. Bir fizikçi veya bir kimyacının teorisini laboratuvarda test etme imkânı vardır. İktisatçının laboratuvarı insan ve sosyal hayattır. Ama insan ve sosyal hayatın çok sayıda bileşenleri vardır. İnsan psikolojisi, sosyal yapı, işletmeler, üretici ve tüketici, işçi, işveren gibi. Bu saydıklarımızın etki ve tepkileri çok farklı olduğu için aynı denklem içine sığdırmak mümkün olmuyor. Öte yandan, teorisyenlerin bir model oluşturmaları için aynı zamanda piyasada bizzat çalışması, uygulamanın içinde olması daha önemlidir. Sözgelimi, Keynes gazetecilik ve danışmanlık yapmıştır. Nobel iktisat ödülü alanların çoğu bu şekilde ABD’de başkan danışmanlığı FED başkanlığı yapmıştır. Çağdaş iktisatta bir diğer çıkmaz ekonomi teorisinden kaynaklanan farklı ilişkileri ortaya koyabilmek için ekonometrik model oluşturmaktır. Ne var ki, bu modellerin taşıdığı zafiyetler nedeni ile gelişmekte olan ülkelerde kalkınma ekonomisi politikaları için risklidir. Dikkatli kullanmak gerekir.

Kadro Hareketi – Dünyada ve Türkiye’de Ulusçu Sol ve Üçüncü Yol Arayışı

Merdan Yanardağ, Kırmızı Kedi, 2025, 200 s.

Cumhuriyetin kuruluşunun ardından Türk devriminin ideolojisini oluşturmak isteyen aydınlar farklı dönemlerde konuya ilişkin çalışmalar yaptılar. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir ve arkadaşları Kadro dergisinde bir araya gelerek sosyalizm ve kapitalizm arasında kalkınmacı bir “üçüncü yol” arayışına girdi. Marksizmin yoğunlaşmış milliyetçi bir yorumunun ifadesi olan Kadroculuk, 1960’lı yolların dünyasında yaygınlık kazanan “üçüncü dünya sosyalizmi” gibi akımların da öncüsü oldu. Merdan Yanardağ, siyasal düşünce tarihimizde özgün bir yeri olan Kadroculuk hakkında yaptığı, sonraki çalışmalara referans olan, alanında ilk ve en kapsamlı bu çalışmada “ulusal sol-sosyalizm” teorilerini etkileyen Kadro Hareketi’ni inceliyor. Ayrıca kitap; Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşuna, Yön-Milli Demokratik Devrim ilişkisine ve Sovyet Devrimi’nin önde gelen isimlerinden Sultan Galiyev ile onun Türkiye’deki fikri akımlara etkisine de ışık tutmayı amaçlıyor.

Erken Modern Avrupa Tarihi – Avrupa Ötesinde Avrupa

Hamish Scott, Çev. Sinan Çakır, VakıfBank Kültür Yayınları, 2025, 356 s.

VakıfBank Kültür Yayınları’nın Erken Modern Avrupa Tarihi serisinin beşinci cildi, serinin önceki kitaplarında olduğu gibi katmanlı ve derinlikli bir tarih anlatısı ortaya koyuyor. Bu cildin odak noktası Avrupa’nın kendi coğrafyasını aşarak dünyayla kurduğu ilişkiler ve bu ilişkilerin tetiklediği küresel dönüşümler.1350-1750 döneminde Avrupalıların coğrafi keşifleri ve denizcilikte elde edilen ilerlemeler, İber yarımadasından çıkan sömürgeci imparatorluklar ve Hollanda Doğu Hindistan Şirketi (VOC) gibi imtiyazlı anonim şirketler modern küresel ekonominin temellerini atmıştı. Bu süreçte Amerika kıtasından gelen gümüş ve tütün, Asya’dan gelen baharat ve çay, dünya ticaretini kalıcı olarak değiştirmişti. Kitap, bu ekonomik devinim ve dönüşümün beraberinde, Hristiyan misyonerliğinin özellikle de Cizvit misyonerleri gibi dinî aktörlerin de söz konusu küresel etkileşimdeki rolünü ve sömürge toplumlarının kültürel ve sosyal yapılarının nasıl süreçler yaşadığını güncel araştırmalara dayanarak sunuyor. Avrupa Ötesinde Avrupa, okuyucuyu, Avrupa’nın kendi sınırlarının ötesine uzanan ticari, dinî, askerî, diplomatik ve sömürgecilik seferlerinin sadece Avrupa toplum ve devletlerini değil, bütün dünyayı nasıl kökten değiştirdiğini anlamaya davet ediyor.

Cinsellik Kültür ve Mit

Bronislaw Malinowski, Çev. Saner Sarı, Kabalcı Yayınevi, 2025, 520s.

Modern antropolojinin kurucu isimlerinden Bronislaw Malinowski’nin farklı tarihlerde kaleme aldığı makalelerden oluşan bu derleme, insan toplumlarının en temel kurumlarını çok yönlü bir bakış açısıyla ele alıyor; cinsellikten evliliğe, akrabalıktan aile ekonomisine, oradan mit, dogma ve dine kadar uzanan geniş bir konular dizisini işliyor. Yazarın sahaya dayalı etnografik gözlemlerinin yanı sıra Freud, Durkheim, Frazer, Westermarck gibi çağdaşlarıyla girdiği teorik tartışmaları da içeren bu metinler, antropolojinin bir bilim olarak şekillenmesinde rol oynayan düşünsel taşları döşüyor. Türkçeye ilk kez kazandırılan bu metinler, Malinowski’nin daha önce yayımlanmış eserlerini tamamlayıcı nitelikte bir katkı sunuyor. Cinsellik, Kültür ve Mit, gerek sosyal bilimlerle ilgilenen gerekse antropolojinin temellerine yakından bakmak isteyen okurlar için güçlü ve kalıcı bir kaynak olma iddiası taşıyor.

Kültürel Zeynalar ve Ninalar – Türkiye’de Sinema ve Dizi Endüstrilerinde Teknik Alanlarda Yaratıcı Kadın Emeği

Aysun Öner, Phoenix, 2025, 262 s.

“Makyajla nasıl çalışıyorsun?”, “Saçın açık nasıl çalışıyorsun?” vs. Ojeler istenmiyorlar, konsantrasyonları bozuluyor. Taytlı kadın görmek istemiyorlar sette. Bunun konuşulduğuna çok şahit oldum. Taytlı kadın konsantrasyon bozuyormuş. Patlama sahnelerinde başparmağım kırıldı, tırnağım koptu. 1,5 sene önce falan liflerim, tendonlarım koptu sette koşarken. Çok fazla böyle şeyler yaşadım ama hiç bırakmadım. Çünkü ben insanlara bir kadının ne kadar güçlü olabileceğini; azmettiği zaman, istediği zaman her şeyi yapabileceğini göstermek istedim. “Kadın olduğun için bunu sana veremeyiz.” gibi bir şeyle yaklaşmadılar. Bilakis “Ay bu bir kadın filmi, bir kadınla çalışalım istiyoruz.” falan ama yine kadınlık üzerinden. Yani hani “İyi bir kurgucu olduğun için seninle çalışmak istiyoruz.” değil. Kadın, yani kadın. Bu kitap, Türkiye’deki sinema ve dizi endüstrilerinde görüntü yönetmenliği, kamera asistanlığı, kurguculuk, DIT’lik, colorist’lik, backstage kameramanlığı, ışık şefliği ve set amirliği gibi teknik alanlarda çalışan yaratıcı kadın emek gücünün, emek süreçlerinde hem güvencesizlik hem de toplumsal cinsiyet ayrımcılığı bakımından nasıl bir çifte ezilmişlik yaşadığını ortaya koymakta ve kitapta bu çifte ezilmişliklerin nasıl birbirinin içine akarak biçim değiştirdiği, katmanlanarak büyüdüğü, ilgili sektörlerde kadın emek gücüne karşı uygulanan taciz benzeri açık ayrımcılıkların yanı sıra, teknik pozisyonlarda kadın çalıştırmanın bir “moda”ya dönüşerek erkek emek gücü için eşitlikçi gözükmenin bir yolu haline gelmesi ve bağımsız filmlerde kadın emek gücüne karşı duygusal manipülasyon uygulanması benzeri yollarla makulleştirilen gizli ayrımcılıklar derinlemesine ele alınmaktadır. Ayrıca kitapta kadınların bu eril sektör koşullarında kariyerlerinde ilerlerken izledikleri, cinsiyetsiz ve eril görünmek ile feminen kalmak arasında gidip gelen mücadele yolları tartışılmaktadır. Kadın emekçilerin kariyerlerini sürdürebilmek için birer “kültürel savaşçı” ya da “Kültürel Zeyna ve Nina”ya dönüşmek durumunda kalmaları, bu kitabın temel tartışma alanları arasında öne çıkmaktadır.

Felsefeye Giriş

Ahmet Arslan, Alfa Yayıncılık, 2025, 456 s.

Genellikle aşılması güç bir yol olarak görülen felsefeyi öğrenmek isteyenlerin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri, nereden başlayacağını bilememektir. Yirmi beş yüzyıllık geleneğin, yüzlerce filozofun bu kapsamlı araştırma ve düşünme alanında ürettiği sayısız metin bir tarafıyla hayranlık uyandırıcı bir çaba, diğer tarafıyla da korkutucu bir külliyat olarak görülebilir. Felsefenin bu zenginliğinin tadını çıkarmak için en iyi yol, bir felsefeye giriş kitabıyla önce genel bilgi sahibi olmaktır. Ahmet Arslan’ın Felsefeye Giriş kitabı, felsefenin tanımından başlayarak bu alanda karşınıza çıkabilecek başlıca soruları ve yanıt önerilerini gündeme getiriyor. Felsefenin temel disiplinlerini ayrıntılı ve anlaşılır bir dille inceleyen Arslan, hem kavramlar arasında bir tutarlılık kurarak hem de felsefe tarihinden farklı düşünürlerin fikirlerine yer vererek ilerliyor. Bilgi, bilim, varlık, ahlak, siyaset, tarih, hukuk, sanat, din ve eğitim felsefelerini ele alan bu kitabında Arslan, farklı disiplinlerdeki uzmanlıklarını bir araya getirerek, her türden okurun kolaylıkla takip edebileceği bir rehberlik yapıyor. Bu anlamda Felsefeye Giriş, felsefenin yolunda kaybolmadan yürümek, eleştirel ve analitik düşünmenin peşinden gitmek isteyenler için güzel bir fırsat sunuyor.