Türkiye’de Sosyal Yardım Rejiminin Oluşumu, Denizcan Kutlu’nun doktora tezinin kitaplaştırılmış hali. Sistematik ve özverili bir uğraşın ürünü olduğunu her sayfasında belli eden, itinayla sürdürülmüş bir saha araştırmasına dayanan, gerçek insanların yaşam deneyimlerine odaklanan ve enformasyon yaymaya değil bilgi üretmeye yönelik bir çalışma olan Türkiye’de Sosyal Yardım Rejiminin Oluşumu, özellikle sosyal politika alanında dirsek çürüten akademisyen ve akademisyen adaylarının kütüphanelerinde bulundurması gereken bir kitap. Ancak çalışmayı asıl değerli kılan, çalışmanın akademik niteliğinden/gücünden ziyade, akademik çalışmalarda sıklıkla görülen birtakım marazalardan kendini koruyabilmiş olması. Öncelikle, ortalamacılığın makbul bir eğilim olarak kabul edildiği akademide, Kutlu kendini o makbul eğilimden korumayı başarabilmiş, deyim yerindeyse, suya sabuna dokunmayı tercih etmiş. Örneğin, siyasi öznelerin eğilimlerini, tercihlerini ve elbette bilinçli uygulamalarını analiz ederken, çoğu muhalif akademisyenin her şeyi açıklamak için kullandığı -bu nedenle her geçen gün daha az şey anlatan- birtakım aşkın neoliberalizm genellemelerine Kutlu’nun çalışmasında rastlamıyoruz. Neoliberalizm analitik bir kavram olarak çalışmada önemli bir yer tutmakla birlikte Kutlu’nun sosyal yardım rejiminin oluşumu sürecinde AKP’nin oynadığı siyasal rolü tespit ettiğini ve o rolün dinselleşmeyle olan ilişkisini cesaretle dile getirdiğini ifade etmek gerekir. Çalışma bu yönüyle kesinlikle övgüyü hak ediyor. Diğer yandan, akademinin üzerine kara bir bulut gibi çöken postmodern/post-Marksist hegemonyanın Türkiye’de Sosyal Yardım Rejiminin Oluşumu’nu tahakkümü altına alamadığını görüyoruz. Bu saptamaya yönelik biri olgusal, diğeri ise daha kuramsal/metodolojik iki noktadan bahsetmek gerekir. Kutlu (s.124-139) çalışmasında, hâkim paradigmanın yanı sıra, “eleştirel ama hegemonik” olarak adlandırdığı ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu etrafında kümelenen bir eğilimle de hesaplaşmaya girişiyor. Dahası, sosyal yardım uygulamaları özelinde de olsa, geleneksel sol yaklaşım ile bu tür yeni sol ya da post-Marksist olarak adlandırılabilecek yaklaşımlar arasına bir çizgi çekiyor. Bu hiç kuşkusuz, gözden kaçırılmaması gereken bir detay. Saptamanın kuramsal/metodolojik yönüne gelince, Kutlu’nun sahadan topladığı verileri, sadece toplanılan yere/kişilere ait veriler olarak ele alıp, analizini bununla sınırlamadığı; bir başka ifadeyle, olgu aktarımıyla yetinmediği anlaşılıyor. Kutlu mikro ölçekli analizler yerine, akademide pek de popüler olmayan bir yola girmiş; bu doğrultuda teorik çıkarımlar ve soyutlamalar yapmayı tercih etmiş, çalışmasının başında da belirttiği üzere, bazı analitik kavramlar geliştirmiş ve bu yolla makro ölçekli sonuçlara ulaşabilmeyi hedeflemiş görünüyor. Kendi yağında kavrulmayı tercih eden ve iddiasızlığı mütevazılıkla karıştıran pek çok akademisyenin aksine, Kutlu zor olanı seçmiş ve kitabı okuyanların göreceği üzere bunda da muvaffak olmuş.
Her biri farklı bir soyutlama düzeyinde sosyal yardım rejimini konu alan ve dört ayrı bölümden oluşan çalışmasında Kutlu; birinci bölümde, deyim yerindeyse, sosyal yardımın kavramsal arka planını ele almış. Bu bölüm kapitalist üretim ilişkileri ile sosyal yardım nosyonu arasındaki kavramsal bağıntıların ele alındığı bölüm. Sosyal yardım nosyonunun, emek gücünün yeniden üretimi, yedek işgücü ordusu ve kapitalist birikim yasası gibi Marksist kavramsallaştırmalar içindeki yeri bu bölümde tespit ediliyor. İkinci bölüm sosyal yardımların tarihsel arka planına ayrılmış. “İngiliz Yoksul Yasaları”ndan neoliberal evreye kadar her dönemin kendine özgü sosyal politika ve sosyal yardım anlayışları tarihsel maddeci bir yaklaşımla okuyucuya aktarılmış. Üçüncü bölümden itibaren ise çalışmanın özgün yanları öne çıkıyor. Kutlu, üçüncü bölümde neden “rejim” ifadesini kullandığını açıklayarak; politikalar toplamından ziyade, Türkiye’de bir sosyal yardım rejiminden söz etmenin neden gerekli olduğu sorusunu zengin kuramsal tartışmalar eşliğinde yanıtlıyor. Bu bölümde Kutlu, “muhafazakâr”, “liberal” ve “yeni sol” yaklaşımlara karşı, tarihsel maddeciliğe ve ekonomi politiğe dayanan kendi kuramsal pozisyonunu oldukça anlaşılır bir şekilde tarif etmiş ve ardından dördüncü ve son bölüme geçmiş. Dördüncü bölüme sosyal yardım rejiminin genel kurumsallaşma sürecine dair bilgilendirici bir girişle başlayan yazar, AKP döneminde inşa edilen sosyal yardım rejiminin temel parametrelerini tespit ederek devam etmiş. Kutlu’nun “sosyal yardım rejiminin siyasallaşması, dinselleşmesi ve neo-liberalizmle uyumlulaştırılması” olarak sıraladığı parametreleri tartışırken bu alandaki literatüre önemli bir katkı yaptığı ifade edilmeli. Çalışmanın gövdesini oluşturan saha araştırmasından elde edilen veriler de yine aynı bölümde tartışılıyor. Yukarıda da bahsedildiği üzere, “Türkiye’de Sosyal Yardım Rejiminin Oluşumu”nda, olgu/görüş aktarımından ibaret bir tartışma yürütülmemiş; tam tersine, bireylerin gündelik yaşam pratikleri teorik bir süzgeçten geçirilmiş ve okuyucuya öyle ulaştırılmış.
Bu kitap, Gamze Yücesan-Özdemir’in kitap için kaleme aldığı önsözdeki ifadesiyle, “her çeşit genelleme eğilimini alaya alma düşüncesi zihinleri kuşatırken ve radikal demokrasinin tek sığınak olduğu fikri kutsanırken, bize mümkünün sınırlarını zorlama ve gerçek seçeneklerle donanma imkânını sunuyor.”
– Türkiye’de Sosyal Yardım Rejiminin Oluşumu, Denizcan Kutlu, NotaBene Yayınları, 2015, 456 s.