Ender Helvacıoğlu
Açılım süreci halktan ve meclisten gizlenen pazarlıklarla sürüyor. Şeffaflığın ş’si bile yoktur bu süreçte. Komisyon heyetinin Öcalan’la görüşmesinin içeriği bile hâlâ açıklanmış değil. KCK Eş Başkanı Bese Hozat, PKK üst düzey komutanlarından Amed Malazgirt, SDG komutanı Mazlum Abdi, Devlet Bahçeli, Ömer Çelik bazı şartlar ileri sürüyorlar, taleplerde bulunuyorlar ve birbirlerine yanıtlar veriyorlar. Pazarlıklar yapıldığını karşılıklı açıklamalardan anlıyoruz ama asıl içeriğini bilmediğimizden metin okumaları yapmaya çalışıyoruz.
Bu durumda, bizim gibi açılım masasına sisler arasından bakanlara, daha genel gerçekleri anımsatmak kalıyor. Ama bu “genel gerçekleri” göz önüne almadan da ne sürecin gidişatını ne de karşılıklı atışmaları anlayabiliriz.
Gerek iktidardan gerekse Kürt hareketinden açıklama yapanlardan hiçbiri masanın asıl sahipleri değildirler, en fazla yardımcı oyuncudurlar. Başından itibaren söylediğimiz gibi yeni kurulan bu Kürt masası, Ortadoğu’da ABD ve İsrail inisiyatifiyle kurulan (daha doğrusu dayatılan) masanın bir parçasıdır. Yani kendi başına bir masa değildir; büyük masaya, ABD-İsrail’in bölgedeki çıkarlarına ve planlarına bağımlıdır. Bu gerçek göz ardı edilerek hiçbir demeç, hiçbir çekişme, hiçbir adım anlaşılamaz.
Öte yandan açılım Türkiye süreçlerinin de (yani Türkiye masasının da) bir parçası. Türkiye’nin bir bütün olarak nereye yöneleceği de en az Ortadoğu’nun nereye yöneleceği kadar belirleyici, açılım süreci için. Bugün için sözünü ettiğimiz etki, Erdoğan’ın ömür boyu iktidarda kalmasını ve otoriter rejimin pekiştirilmesini sağlayacak yeni anayasa dayatmasıdır. Yani açılım Saray’ın bu hedefine endeksli. Bu hedefe hizmet ettiği sürece açılım iktidar tarafından desteklenecektir; köstek olduğu düşünülürse masa dağıtılacaktır. Dikkat edilirse Erdoğan, fazla öne çıkmayıp, kendisini fazla bağlamayıp bu “dağıtabilme kozunu” elde tutmaya çalışıyor.
Kısacası açılım bugün için, Ortadoğu’daki ABD-İsrail planlarının ve Saray’ın iktidarını devam ettirme hedefinin aracı durumundadır. “Genel gerçekler” böyle. Bu masa ne Türk ne de Kürt emekçilerinin masasıdır. Dolayısıyla kimse demokrasi, barış, bütünleşme vs. gibi parlak sözlerle ne kendisini ne de halkı kandırmaya kalksın.
Denilebilir ki, bu yazdıkların bölgenin ve ülkenin realitesidir; irili ufaklı her odak, bu realiteyi veri kabul ederek politika yapmak zorundadır. Ama politika böyle bir şey değil. Doğrudur, hayallerle, “olması gerekenlerle” politika yapılmaz; olgulardan yola çıkmak gerekir. Fakat bu ilk adım, gerek şart. İkinci adım olgulara boyun mu eğileceği yoksa değiştirilmeye mi çalışılacağına ilişkindir. Bu noktada yorumlamaktan çıkılıp politika yapılmaya başlanır. Olgular süreçlerin parçasıdırlar ve özneler süreci kendi lehlerine değiştirmeye çalışırlar. Tıpkı ABD-İsrail’in son iki yıldır askeri güç kullanarak Ortadoğu’yu dizayn etmeye çalışması gibi. Veya Saray’ın devlet olanaklarını kullanıp muhalefete savaş açarak topluma kendi hedeflerini dayatması gibi. Politika böyle bir şey.
Türkiye halkı, emekçileri, emperyalistler ve gericiler tarafından oluşturulmuş bu “realiteye” boyun mu eğecek, onun el verdiği kırıntılarla mı yetinecek, yoksa verili koşullara müdahale edip kendisi için politika yapmaya mı başlayacak?
Örneğin Kürt hareketinin temsilcileri 90’lı yılların ortalarından itibaren verili koşullara boyun eğerek kendilerine alan açmaya çalıştılar. Öncesinde böyle değildi (başka yazılarda bu konuyu uzun uzun tartışmıştık). Bu dönüşüme yol açan kritik olay ABD’nin Irak işgali ve 36. paralelin kuzeyini Saddam’a yasaklamasıydı; Kandil o bölgede kalmıştı. Çeşitli gerekçeler ileri sürdüler ve 30 yıldır bölgedeki şu veya bu egemen güce yaslanarak varlıklarını sürdürme politikasını izlediler. Ne kadar yol aldılar, aldıkları yol bölge halklarının ne kadar çıkarınadır, ayrı tartışma konusu.
Asıl sorumuza dönelim. Türkiye halk güçlerinin bu karanlık tabloyu kendi lehine değiştirme olasılığı var mıdır? Elbette vardır. Bu karanlık zincirin zayıf halkası bence Saray iktidarıdır. Suriye’de, Irak’ta ve Ortadoğu’da ABD-İsrail’i durdurma ve geriletme olasılığı çok zor görünüyor; kendilerine engel olabilecek odakları önemli ölçüde temizlediler ve inisiyatif onlarda. Fakat Erdoğan-Saray iktidarı en zayıf dönemini yaşıyor ve alt edilebilir. Böyle bir gelişme Türkiye ile birlikte bölgedeki dengeleri de değiştirebilir ve kartlar yeniden karılır. Elbette bu da türlü tuzakları içeren zorlu bir yol. Ama günümüz şartlarında hangi yol kolay ki…







