Dizinin on kitaplık ikinci paketinin yazarlarına, 50 Soruda dizisi hakkında ne düşündüklerini ve kendi hazırladıkları kitabın içeriğinin ne olacağını sorduk. Yanıtlarını sunuyoruz…
“Bir teis, bir ateist ve bir agnostiği Hz. Muhammed ve Kuran üzerine konuşturacağım”
Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi)
Bilim ve Gelecek Yayınları’nın 50 Soruda dizisi ile bilim tarihimize önemli bir katkı sağladığını düşünüyorum. Bu katkının iki boyutu var:
İlki, bilginin hızla artarak yığıldığı ve internet aracılığıyla yoğun bir bilgi kirliliğinin yaşandığı bir dönemde, doğruları yalın bir biçimde ortaya koymak; ikincisi ise, her biri ayrı uzmanlık gerektiren bilgileri, halk düzeyine indirgeyerek, toplumsal aydınlanmaya katkı sağlamak. Eğer bilim ve bilgi toplumu yaratmak istiyorsak, bilimsel doğruları halka indirmek gerekmektedir. Kuşkusuz bu hiç de kolay bir şey değildir; ancak çeşitli araçları kullanarak bunu gerçekleştirmek durumundayız.
Düşünce tarihinde, derin sıçramaların yaşandığı dönemlere kabaca baktığımızda, altta yatan temel unsurun geçmiş bilgi birikiminin çeviriler vb. yollarla elde edilmesi ve yaygınlaştırılmasının, ardından o miras üzerinde eleştirel düşünmeler ve yeni araştırmalar yoluyla yeni ufuklara yelken açılmasının yattığı gözlenir. Eski Yunan, Sümer, Mısır ve Babil geleneğini elde etti ve onu kendi deneyimleri ile zenginleştirdi; Araplar, Hint, İran ve Eski Yunan kültürünü içselleştirdiler ve ona kendi deneyimlerini kattılar. 11. yüzyıldan itibaren Batı Araplardan pek çok şeyi çeviriyle aldı, onun eleştirisinden yeni ufuklar açtı; yine biz, Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’in başlangıç yıllarında Batı’dan pek çok şeyi çevirerek aldık ve halka mal etmeye çalıştık. Bu bize gösteriyor ki, geçmiş bilgi mirasını içselleştirmeden yeniye kapı aralamak imkânsız. Zira düşünce kendine nesnel zeminler aramaktadır. Bu nesnel zemin yoksa arayış da yok demektir. Tam bu bağlamda yeni bir sorunsal ortaya çıkmaktadır; bu sorun, geçmiş birikimler üzerinde yükselen yeni bilgi ve değerlerin kitlelere mal olması sorunudur. Geçmiş mirasımız, Platon’a değin geriye giden bir bakışla seçkincilik ve sıradancılık öğretisine bel bağlamış, bilgiyi yaygınlaştırmaya uğraşmamıştır. Hatta, avama/sıradan insanlara hakikati sunmanın hakikati zayi etmek anlamına geldiğini ileri sürenler bile çıkmıştır. Oysa, içinde bulunduğumuz çağ, bireyin/öznenin yeterli ve yetkin olmasını zorunlu kılmaktadır; bireyi sürekli karşılaştığı problemleri çözme konusunda aktif olmaya çağırmaktadır. Problemleri doğru bir şekilde çözmek ise, nesnel bilgilere dayanmayı zorunlu kılmaktadır. Eğer hurafelerin bir bir yıkıldığı, kul olma zihniyetinden birey ve özne olmaya doğru yol alındığı, çoğulcu demokratik bir yapının evrildiği, insan hak ve özgürlüklerinin sürekli geliştiği, topyekûn üretime yönelindiği bir toplum arzuluyorsak; bilgiyi yaygınlaştırmak zorundayız. Öyle sanıyorum ki, 50 Soruda dizisi, bu açıdan köklü sosyolojik açılımlar için bize yeni fırsatlar sunmaktadır. Toplumsal sorunlarımızın teşhisi ve tedavisi için 50 Soruda dizisini bir ilaç olarak görmek olası diye düşünüyorum. Umudum bu türden çabaların artması yönündedir.
Bu dizi içinde yer alacak “50 Soruda Hz. Muhammed ve Kuran” başlıklı kitabımla ilgili kafamda oluşmuş iki ayrı proje var ve henüz kesin bir karar vermiş değilim. İlki, Hz. Muhammed ve Kuran’la ilgili daha önce yazdığım yazıları, belli sorular altında yeniden tasnif etmek. Bu benim için çok zor değil; zira metinler elimde ve yazılmış… Ancak bunun şöyle bir sıkıntısı var; her şey benim algı penceremden sunulmuş olacak… Başka bir deyişle, kitapta benim algımla Hz. Muhammed ve Kuran olacak.
İkinci projem, metni diyalog biçiminde inşa etmek ve bir teist, ateist ve bir agnostiği –bunlara bizim kültürümüzden seçtiğim isimler vererek- Kuran ve Hz. Muhammed üzerine konuşturmak. Bunun aslında bilgiyi halka indirgemek ve nesnellik açısından daha iyi bir yol olduğunu sanıyorum. Ancak zaman alıcı ve çok emek gerektiren bir yol. Zihnim bu ikincisini tercih etmenin daha doğru olduğunu söylüyor. Hem okuma kolaylığı sağlayabilir hem de farklı pencereler ya da perspektiflerden nelerin görülebileceğini yalın olarak ortaya koyabilir. Diyalog tarzında yazarsam –dediğim gibi bu zaman ve emek istese de daha çok tercih ettiğim bir şey- Hz. Muhammed’in yaşamı ve bu yaşamın Kuran’daki izdüşümlerinden yola çıkan bir metin inşa etmek isterim. Bu metin sorun odaklı bir metin olur ve bu sorunlar karşısında farklı perspektiften neler söylenebileceğini görmüş oluruz. Ayrıca Kuran’ın bir metin olarak, ele aldığı ve işlediği sorunsalların, içine doğduğu toplumun zihin, kültür, ekonomik yapı vb. ile ilişkisini teist, ateist ve agnostik bakış açısından ortaya koymak yararlı olabilir diye düşünüyorum.
Söyleşi tarzında yazamasam, yani ilk seçeneği hayata geçirmek zorunda kalırsam, içerik, daha çok benim perspektifimle, Hz. Muhammed’in bireysel ve toplumsal deneyimleri ışığında Kuran’ı irdeleyen bir yapıda olacaktır. Bu yapının daha çok yerellik ve tarihsellik perspektifini ön plana çıkardığını ya da çıkaracağını şimdiden söylemem gerekir. Umarım, yaşadığım kimi akademik sıkıntıları ve zaman sorununu aşar ve söyleşi tarzında daha zengin bir metinle karşınıza çıkarım…
“Genler ve genetikle ilgili yanlış bilinenleri düzeltmeye çalışıyorum”
Yard. Doç. Dr. Kenan Ateş (İÜ Deneysel Tıp Araştırma Ens. Genetik ABD Öğretim Üyesi)
“50 Soruda …” dizisi, önemli bir ihtiyacın, bilimin laboratuvarlar ve üniversite odalarının dört duvarları arasından çıkarılması ihtiyacının karşılanmasına ciddi katkılarda bulunuyor ya da bulunacak gibi görünüyor. Bu ihtiyaç önemli, çünkü insanlığın en eski ve en köklü etkinliklerinden birisi olan bilim yine esas olarak o insanlığa hizmet etmeli; onun yaşamının kolaylaştırılması, ihtiyaçlarının karşılanması, refahı ve mutluluğunun sağlanmasına ciddi katkılarda bulunmalı. Bunun için de bilim, öncelikle en geniş kesimler tarafından tanınmalı, bilinmeli, sorunları bu kesimler tarafından da sahiplenilip tartışılmalı, ihtiyaçları onlar tarafından karşılanmalı; bilimin bu ihtiyaçları sadece iktidarların insafına bırakılmamalı. Bunun sağlanmasının yollarından birisi temel eğitimde bilimin gerektiği gibi öğretilmesiyse, öteki yollarından birisi de popüler bilim dergileri ve kitapları yoluyla -konuya yakın ya da uzak- geniş kesimlere bilimin ve sorunlarının anlatılmasıdır. “50 Soruda …” dizisinin işte bu ihtiyacın karşılanmasında önemli görevler yerine getirebileceğini düşünüyorum.
Ancak tek başına kolay anlaşılır popüler kitaplar yazdırıp yayımlamakla bu görev yerine getirilmiş olmaz. Çünkü, büyük emeklerle hazırlanan kitaplar, geniş kesimler tarafından anında kapışılmaz, suya hasret toprakların suyu emmesi gibi bir kerede kana kana içilmez. Bu yüzden de, kitapları yayımlamakla iş bitmez, onları aynı zamanda okutmak da gerekir. Dolayısıyla, dizi ve kitaplarının iyi tanıtılması; dağıtımlarının çok iyi planlanıp gerçekleştirilmesi de en az kitapların yazılıp basılması kadar önemlidir. Bu amaçla, tanıtım ve dağıtıma özel çaba harcanmalıdır.
“50 Soruda …” dizisi kapsamında “50 Soruda Genetik ve Genler” başlıklı bir kitap hazırlıyorum. En genel anlamıyla kalıtımın bilimi olan genetikte, son 30 yılda özellikle moleküler biyoloji ve yöntemlerinin hızlı gelişimiyle oldukça önemli bilgiler elde edildi. Bu da dikkatlerin bu alanlara çekilmesini sağladı. Medyanın spotlarını bu alanlara kaydırması, konunun oldukça popülerleşmesini sağlayıp geniş kesimlerin ilgisini çekti, hâlâ da çekiyor. Bu hızlı popülerleşme ve medyanın abartılı-spekülatif haberleri, beraberinde, konunun pek çok yanının yanlış bilinmesini de getirdi. Bu, genetik ve genetik bilimi için çok önemli yeri olan genleri anlatan kolay anlaşılır bir kitap yazılması ihtiyacını doğurdu. Bu yüzden bu başlıkta bir kitap düşündük.
Kitabı temel olarak üç ana bölümde yazıyorum. Birinci bölümde, fazla teknik ayrıntıya girmeden, genetik ve genlerle ilgili bilinmesi gereken temel bilgileri açıklıyorum. İkinci bölümde, bu alanda bilinen yanlış bilgileri düzeltmeye çalışıyorum. Üçüncü ve son bölümde de, bugün moleküler biyoloji ve genetik biliminde, dünya bilim çevrelerinin sorgulamaya, tartışmaya başladıkları; alanın gelişimi ve geleceği için çok önemli olan bilimsel-felsefi tartışma ve sorunları ortaya koymaya çalışıyorum. Her bölüm için belli başlı sorular ve o soruların altında da onlarla ilintili alt sorular çıkarıyorum. Bu soruların yanıtlanmasıyla kitabı hazırlamış olacağım.
Konunun kendisi hem teknik hem de felsefi pek çok yan içeriyor ve bu yüzden de anlaşılması için, öteki bilim dalları gibi, az çok belli bir ön bilgi, belli bir bilgi birikimi gerektiriyor. Bu da konunun daha kolay okunur kılınmasında, popülerleştirilmesinde belli zorluklar doğuruyor. Bu zorlukları, yapabildiğimce basit bir anlatım biçimi kullanmaya gayret ederek; günlük yaşamdan çok sayıda örnek vererek; basit benzetme ve ilişkilendirmeler yaparak aşmaya çalışıyorum. Kısacası, yalnızca konuya değil, aynı zamanda konuyu nasıl anlatacağıma da yoğunlaşmaya dikkat ediyorum.
“Yerbilimlerinde merak edilen soruları yanıtlayacağım”
Prof. Dr. Celal Şengör (İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi)
50 Soruda dizisi güzel bir dizi. Ülkemizde halkımızın genel kültür seviyesi son derece düşük. O nedenle böyle basit kitaplarla onların değişik konularda bilgilerini arttırmak ve inşallah, özellikle de meraklarını arttırmak çok faydalı bir iş. Dolayısıyla okullarımızın yapamadığını kısmen yapabilecek bir seri olarak düşünüyorum, 50 Soruda dizisini.
Hazırladığım 50 Soruda Jeoloji kitabının içeriğini henüz bilmiyorum. Toplumumuzun çeşitli düzeylerindeki insanlardan 50 soru rica ettim, bana yazar verir misiniz diye. Bu sorular geldiği zaman, bunları değerlendirerek 50 soru başlığı çıkarıp yanıtlayacağım. Ama genel olarak yerbilimi nedir, Dünyamızla niçin ilgilenmeliyiz, Dünyamızdan neler bekleyebiliriz, neler bekleyemeyiz, çevremizdeki doğayla nasıl bir diyalog içine girebiliriz; bunları vurgulayacak bir kitap olacaktır.
“Maddi evrenin evrim macerasını yazıyorum”
Doç. Dr. Kerem Cankoçak (İTÜ Fizik Mühendisliği Bölümü)
Bilim ve Gelecek Kitaplığı’nın 50 Soruda dizisi, Türkiye’de önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Evrim kuramından göreliliğe kadar, herkesin merak ettiği konuları, uzmanların kaleminden doğru bir şekilde açıklamaya yönelik, kolay anlaşılır kitaplardan oluşan bu dizi, Türkiye’de eksik olan bilimsel formasyon açığını kapatmaya yöneliktir.
Bu dizide yayımlanacak olan, “50 Soruda Maddenin Evrimi” adlı kitabı yazıyorum. Bu kitapta maddi evrenin macerasını anlatmaya çalışırken, evrenin bir parçası olan biz insanların macerasını da anlatmış olacağız. Çünkü evrenin yapıtaşlarını oluşturan kuarklar ve leptonlar, aynı zamanda bizlerin de yapıtaşlarını oluşturmaktadır ve aynı fizik kurallarına bağımlıdır.
Evrenin başlangıç anından, atomların ortaya çıkışına, ilk yıldızlardan dünyamızın ortaya çıkışına ve dünyamızdaki canlı yaşamın başlangıcından günümüze kadar geçen evrimin hemen bütün adımlarını biliyoruz. Bu adımları iyi anlamak, evrimin son aşaması olan bilincin anlaşılmasına da ışık tutacaktır.
Evrim hemen her yerde karşımıza çıkmaktadır. Bugün artık evrim kavramına başvurmadan ne insanları, ne toplumları ne de maddi evrendeki herhangi bir olayı açıklayabiliriz. Canlı/cansız bütün varlıklarda olduğu gibi, insan yapısı aletlerde ve insan kültürlerinde de evrim vardır: Bilgisayarların evrimi, makinelerin evrimi, sanatın evrimi gibi. Üstelik içinde yaşadığımız
evren de evrimleşmektedir. Şüphesiz bu evrim, canlıların evrimindeki birikimli seçilimin birebir aynısı değildir. Ama yine de içinde var olduğumuz bu evren ne ilk başlangıcında şimdiki halindeydi, ne de ilerde değişmeden kalacak. Hem maddi evren, hem de ondan ortaya çıkan biz insanlar sürekli bir evrim içindeyiz. 13,7 milyar yıl önce Büyük Patlama ile başlayan maddenin macerası, çok sayıda evrelerden geçerek, günümüzdeki haline ulaşmıştır. Maddenin evrimi devam etmektedir. Evrenimiz durağan bir evren değil. Evrendeki iki temel güç, kara madde ile kara enerjinin miktarları, evrenin evriminin nereye varacağını hesaplamamızı sağlamaktadır. Kitapta bütün bu evrimin ana hatları belirtilecektir.
“Bilgi kirliliğine karşı, 50 Soruda dizisi”
Prof. Dr. Osman Demircan (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi)
Bilim ve Gelecek Kitaplığı’nın “50 Soruda dizisi” girişimi, bence müthiş bir şey. Bir düşünün size “evrim” gibi, “evren” gibi en karmaşık, en anlaşılmaz, en teknik konularda, alanın uzmanlarına yazdırılmış, popülerize edilmiş Türkçe kitaplar sunuluyor. Bu teknik konularda, ülkemizde anlaşılır dille yazılmış Türkçe kitap bulmak zaten neredeyse mümkün değil gibi. Bu konularda bulabildiğiniz kitaplar genellikle ya çeviri kokan ve anlaşılmaz cümleler içeren ya da konuya uzak, alan dışından, eğitimsiz, doktorası bile olmayan, alanında uzman olmayan, her konuda fikri olan, çok teknik konularda bile bence böyledir diyebilen çokbilmiş yazarlar tarafından kaleme alınmış, sadece görüntüsü kitaba benzeyen kitaplar oluyor. Bugünlerde gerçekçi bilimsel doğruları içeren ve karmaşık teknik konuları basit, düzgün, açık ve öz bir şekilde açıklayan kolay anlaşılır kitaplara ulaşmak oldukça zor. Medyada bir kaos yaşanıyor. Büyük Japonya depremini ele alan haber programlarında bile, medyumları ve ufocuları da bilim insanlarının yanına oturtmuşlar, fikirlerini alıyorlar. Her yer bilgi kirliliği ile dolup taşıyor. İnternette bile artık doğru ile yanlışı ayıramıyorsunuz. Çevremdeki insanların Tanrıların Arabaları gibi hep yanlış kitaplar okuduğunu görüyorum. Kitap yazmanın kriterleri yok; herkes her konuda konuşabildiği gibi, kitap da yazabiliyor. Peki kime inanacağız? Doğruları nasıl öğreneceğiz ? İşte saygın bir bilim dergisinin seçilmiş saygın bilim insanlarına yazdırdığı “50 Soruda dizisi” kefil olabileceğimiz, bilimsel doğruluğuna güvenebileceğimiz kitaplardan oluşuyor. Dizinin güvenilir bilgi yanında güncel, öz ve kolay anlaşılır bilgiler içermesi de ayrı avantajlar.
Ben de bu dizi içinde “50 Soruda Enerji Kaynaklarımız” başlıklı bir kitap hazırlıyorum. Yıllardır bu konularda verdiğim ders notlarımı güncelleyip daha kolay anlaşılır hale getirme çalışması içindeyim. Bu kitapta enerjinin ve kaynaklarının ne olduğu, nasıl üretildiği, nerelerde nasıl kullanıldığı rakamlar ve grafiklerle karşılaştırmalı olarak ele alınacak. Kitabın 2011 yılı içinde piyasaya çıkacağını umuyorum. Bu dizinin kitaplarıyla özellikle gençliğin bilimsel, karmaşık ve teknik konuları fazla yorulmadan daha kolay anlayacağını düşünüyor ve bu nedenle dizinin bilim eğitimi alanlarında yardımcı ders kitapları gibi algılanmasını ve yararlı olmasını diliyorum.
“Avrupa-merkezciliğin bütün argümanlarını tek tek tartışacağım”
Ender Helvacıoğlu
50 Soruda dizisinin kitapları yavaş yavaş yayınlandıkça ve ele, göze, beyne gelmeye başladıkça çok seviniyorum. Bilim ve Gelecek Kitaplığı bu dizi ile birlikte çok önemli bir işe kalkıştı ve başarıyla devam ettiriyor. İkinci paketinde ilan edilenlerle birlikte yıl sonuna kadar 23 kitaba ulaşacak dizi. 5 yıl, 10 yıl sonrasını hayal ediyorum. Türkiyeli yazarların imzasını taşıyan ciddi bir bilim kütüphanesine sahip olacak okurlar. Ülkemizin son derece kısır olan popüler bilim yayıncılığı alanında bir atılım niteliği de taşıyacaktır bu kitap dizisi.
Dizi bünyesinde yazmayı düşündüğüm “50 Soruda Avrupa-merkezcilik” kitabında, Batı emperyalizminin 19. yüzyılda yoğunlaşmış ve dünya çapında büyük acılara neden olmuş, günümüzde de değişik biçimlerde devam eden temel ideolojik yaklaşımlarından biri olan Avrupa-merkezciliğin eleştirisini yapmayı hedefliyorum. Bu emperyalist bakış açısının uygarlık ve düşünce tarihine ilişkin argümanlarını, temel tarihsel dönemeçler bağlamında tek tek ele alıp tartışmayı düşünüyorum. Tabii Türkiye tarihine ve bugününe özel bir vurgu yaparak. “50 Soruda Avrupa-merkezcilik” dizinin ideolojik-politik yönü ağırlıklı bir kitabı olacak ki, bence böyle birkaç kitaba ihtiyaç var.
“Moleküler evrimsel genetik üzerinden evrimleşmeyi anlatacağım”
Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy (Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü)
50 Soruda dizisi, çok önemli bir dizi. Alanında yetkin bilim insanlarının kaleminden çıkmış özet ve doğru popülerleştirilmiş bilgileri içeriyor. Özellikle, dizinin sorular şeklinde hazırlanmış başlıklara yanıtları içeren bir yapıya sahip olması, okurun görece yabancısı olduğu kavramları kendisinin de aklına gelebilecek soruların oluşturduğu bir öğrenme süreciyle hazmetmesini sağlıyor. Her kitabın 50 sorudan oluşması ise iyi bir yöntem; zira artan başlık sayısı okurun ayrıntılar arasındaki bağlayıcı noktaları gözden kaçırmasına yol açabilirdi.
Benim hazırlamakta olduğum “50 soruda moleküler evrim” başlıklı kitap, evrimsel biyolojinin Darwin’le başlayan ve giderek incelip DNA düzeyindeki değişimlerin seçilim ve diğer evimleştirici süreçlerle ilgisini ortaya koyan moleküler genetik varyasyonun ortaya çıkış ve düzenlenim yönleri üzerine odaklanacak. Evrimsel genetiğin DNA düzeyindeki kavramlaştırmalarından ve kuramsal araçları üzerinden, mutasyonların ortaya çıkış süreçlerinin rastlantısal dinamiğini kullanan doğal seçilim testleri, seçilimsel evrimin karşıt kuramı olan nötral genetik varyasyon kuramı çerçevesinde anlatılacak. Genom organizasyonlarının dinamiği, çeşitli taksonlar arasındaki moleküler evrimleşme hız farkları, hareketli genetik elementler ve gen evrimi konuları, gen ifadesi ve gen etkileşim dinamiklerinin evrimle ilişkileri anlatılacak. Tabii bunlar yapılırken, genetik varyasyonu saptamanın ve kullanmanın tarihsel yüzlerini içeren bir giriş başlığı da olacak. Kısaca bu kitap, geniş anlamıyla moleküler evrimsel genetik üzerinden evrimleşmeyi gösteren başlıkları popüler dille anlatan bir metin olacak. Başlıkların izleyeceği sıra ise, kavramların ilişkilenme sırasını takip edecek şekilde düzenlenecek ve böylece sentetik bir anlatı düzenine sahip popüler bir metin ortaya konmuş olacak.
“50 Soruda Antropoloji, dünya kavrayışını zenginleştirecektir”
Dr. Sibel Özbudun
Dr. Gülfem Uysal (Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü)
Bilim ve Gelecek Kitaplığı’nın başlattığı 50 Soruda dizisinin, varolduğu kadarıyla dahi okuma alışkanlığını hızla yitiren ve her türlü “öğrenme”yi görsel belleğe indirgeyen, dolayısıyla da “bilgi”nin yerine “malumat”ı ikame eden genç kuşaklar açısından, bilimin kritik alanlarındaki bilgi birikimine erişim sağlamayı hedeflemesi açısından anlamlı buluyor ve önemsiyoruz.
“50 Soruda Antropoloji”yi hem bir “Giriş” kitabı, hem de genellikle küçük ölçekli (yaygın ve yanlış kullanımıyla “ilkel” ya da “geleneksel” denilen) toplumlarla ilintilendirilen; bu tip toplumların hızlı modernleşme karşısında yok olduğunu, dolayısıyla da antropolojinin geçerliğini yitirmekte olan bir bilim olduğu sanısı karşısında, alanın güncelliğine vurgu yapan bir çalışma olarak kurguladık. Mümkün olduğunca yerelden örneklerle destekleyip, antropoloji öğrenmenin kişinin dünya kavrayışında nasıl bir zenginleşmeye yol açacağını vurgulamaya çalıştık.
“50 filmle kültürel açıdan bir tür Cumhuriyet tarihi anlatacağım”
Zahit Atam
50 Soruda dizisinde dikkatimi çeken, kitapların belirli bir yetkinliğe sahip insanlarca, zaten yazdıkları ya da yazacakları alanlarda yıllardır üretimde bulunan insanlarca yazılmış olması.
Hazırlayacağım “50 Filmde Türkiye Sinema Tarihi” başlıklı kitap için ise şunları söyleyebilirim. Yaklaşık iki yıllık bir projedir bu. Başlangıcından yeni Türkiye sinemasının başlangıcına kadar, daha çok Türkiye sinemasının doğulu anlatı kiplerini kullandığı dönemi, 50 filmde anlatabilmek. Filmlerin seçiliş kıstası, hem belirli bir dönemi sembolize edecek denli yetkin, hem de genelin sembolizasyonunu aşacak denli özgün olmaları. Aslında ben 50 filmle birlikte bir tür Cumhuriyet tarihi de anlatmak istiyorum, yani kültürel açıdan. Dolayısıyla, bir anlamda ülkemizin genelde kültür politikalarını, filmlerle birlikte tarih içinde bağlamın nasıl değiştiğini, filmlerin tarihi ve toplumu nasıl yansıttıklarını, halkın bunlara karşı tepkilerini, kolektif bilinçdışının izlerini, filmler içinde “iyi ve kötü”nün zaman içinde nasıl kavramsallaştığını, toplumsal özlemleri, estetik bir evrim süreci olarak sinemasal dilin değişiminin tarihini göstermek. Filmlerle birlikte, toplum tasarımlarını, estetik olarak doyum yaşanılan durumları, sanatçıların kendi siyasi psikolojik aktarımlarını, siyasi iktidar ile sanat eseri arasındaki ilişkiyi çözümlemeyi amaçlıyorum. Ayrıca okuyucunun bu filmlere nasıl ulaşabilecekleri konusunda bilgiler de aktaracağım, çünkü aslında bu filmler belirli anlamlarda erişilebilir filmlerdir Türkiye’de.
“Psikiyatriyi 50 soruya sığdırmayı başardığımı sanıyorum”
Prof. Dr. Ali Nahit Babaoğlu
Bilim ve Gelecek Kitaplığı’nın “50 Soruda dizisi” hakkında son derece olumlu düşünüyorum. Türk aydınının normal olarak ihtiyacı olan, bilmesi gereken teknik veyahut bilimsel konularda aydınlanması için çok hoş ve iyi bir girişim.
Bu dizi için hazırladığım “50 Soruda Psikiyatri” kitabı, oldukça kapsamlı bir konu olan psikiyatriyi özlü bir biçimde anlatmaktadır. Tabii ki bütün psikiyatriyi 50 soru içinde sınırlamak, oldukça zor bir şey. Ben doğrudan doğruya Türk aydınının ihtiyacı olabilecek bilgileri, özlü ve derli toplu biçimde özetlemeye çalıştım. Başarılı olduğumu da zannediyorum.