Anne-babamın evine yerleştirebileceğim bir kamerayı onların kablosuz internetine bağlayıp, akıllı telefonuma indirdiğim Dropcam uygulaması ile İstanbul’daki evimizin salonundan NY’taki telefonuma 24 saat canlı yayın yapmak mümkün. Annemin sıcak sıcak salona getirdiği börekleri yiyemesem de çayımı buradan demleyip arada sohbete takılıp arada kitabımı okuyabilirim. İşte dijital aile saadeti!
Bazı New York sabahları Nazım’ın “Karlı Kayın Ormanında” şiirinin “Memleket mi yıldızlar mı / gençliğim mi daha uzak?” dizelerine uyanıp oflayıp pufluyordum kendi kendime.
En sonunda insanlık için küçük, benim için büyük bir adım atarak günümüz modern dünyasında olduğumu ve elimdeki imkanları memleket hasreti hissimi azaltmak için kullanabileceğimi idrak ettim.
Velhasıl akıllı telefon uygulamaları dünyasını geç de olsa keşfettim. Birinci sırada Cahit Çerçioğlu’nun Radyo iOS uygulamasını indirdim. Bedavaydı. Radyo iOS sayesinde İngiltere, Hollanda, New York, İspanya, ABD, İtalya, Almanya ve benim için en önemlisi Türkiye radyolarını bedava akıllı telefon ya da tablet cihazından dinleyebilmek mümkün.
Şimdi sabahları kalkıyorum, demli bir çay koymadan önce akıllı telefonumu evimin kablosuz internetine bağlıyorum, açıyorum Bodrum FM. Kötü pop şarkılar oluyor ama olsun. Bir Maslak/Sarıyer minibüsü gibi yakın. Efkarlı mıyım? Açıyorum Damar FM. Çalıyor Ferdi Tayfur (doğrusu bu programı çok dinlemedim!). Canım Kemençe mi çekti? Açıyorum Sakarya’dan yayın yapan Kemençe FM. Ohh, miss! Okula gitmeye hazırlanırken dinliyorum şarkıları. Keyfim yerine geliyor. Üzerine bir de Türk kahvesi.
Oysa akıllı telefonla iletişim dünyasına o kadar yabancı değildim; Skype, WhatsApp ve Viber ile Türkiye’deki ailem ve arkadaşlarımla bedava yazışıyor, FaceTime ile iPhone’u olan arkadaşlarımla dünyanın neresinde olurlarsa olsalar bedava video sohbetleri yapıyordum. Hem bunları annem bile kullanıyor artık.
Ama uygulamalar dünyasının derinliklerini ve çeşitliliklerini fark edince ABD’de sırasıyla arkadaşlık ve sevgili arama siteleri myspace.com ve match.com’un gelişmesine ön ayak olmuş Erdem Ay’ı aradım ve bana yararı dokunabilecek başka uygulamaları öğrenmek istedim. Elbette herkesin ilgi alanları farklı, fakat bir bilene danıştıktan sonra en yararlı bulduğum uygulamaları sizlerle paylaşmak istedim.
Erdem Ay sayesinde öğrendiğim ve her gün büyük bir mutlulukla kullandığım uygulamaların başında bedava indirilebilen Duolingo geliyor. Dil öğrenmeye çalışan sabırsızlar için ideal bir uygulama. Dekanla randevum mu var? Beklediğim otobüs mü gelmiyor? Süpermarkette sıra mı var? Hiç dert değil. Açıyorum Duolingo’yu, Fransızca çalışıyorum. Dünyayı unutuyorum. Hatta keşke şu otobüs biraz daha geç gelse dediğim zamanlar da oldu.
Dil öğrenmek demişken iTranslate (tercüme) uygulaması da söz edilmeye değer. Aynen Star Trek’te uzaylılarla merkez nasıl konuşuyorsa, iTranslate de öyle sözlü çeviriler yapıyor. Çünkü sesli söylediklerimi tanıyor! Hem de 50 farklı dilde.
Bir diğer öğrenmeyi kolaylaştıran uygulama ise Stanford Üniversitesi bilgisayar mühendisliği profesörleri Daphne Koller ve Andrew Ng tarafından geliştirilen Coursera uygulaması. Coursera’yı hem akıllı telefonunuz hem de bilgisayarınız ile kullanmak mümkün. Uygulamanın amacı dünyanın her yerinde öğrenme isteği ve internet bağlantısı olanları kaliteli ve bedava eğitime kavuşturabilmek. Dersler fizik, mühendislik, tıp, biyoloji, sosyal bilimler gibi geniş bir yelpazeyi kapsıyor; hatta saygıdeğer bir üniversiteden İskandinav film ve televizyonu üzerine ders almak bile mümkün! Coursera’nın Eylül 2014 itibarı ile 9,2 milyon civarı kullanıcısı ve 111 okuldan 750 dersi var. Coursera’yı tam olarak anlamak için Daphne Koller’in İngilizce TED konuşmasını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz: http://www.ted.com/speakers/daphne_koller
Coursera’nın yanında Khan Academy, Udemy ve iTunesU uygulamaları da akıllı telefon kullanıcılarına bir nevi açık öğretim hizmeti sunuyorlar.
Nasıl oluyor da oluyor?
Çocukluğumuzun Fırt dergisinde nasıl oluyor da oluyor başlıklı bir bölüm olurdu. O bölüme yaraşır bir şekilde yaratıcılarının “okurken gözlerim soldan sağa gideceğine sabit dursa, onun yerine yazılar soldan sağa hareket etse daha çabuk okuyabilir miyim” tezine dayalı oluşturduğu readquick uygulaması da ilgi çekici. Kullandığınızda kelimeler gözlerinizin önünden belli bir hızda geçiyor; geçiş hızını siz ayarlıyorsunuz; zamanla alışıp daha hızlı daha daha hızlı uçuşturuyorsunuz kelimeleri gözlerinizin önünden. Gözleriniz hiç oynamıyor, yorulmuyor. Diğer uygulamalardan farklı olarak readquick 10 ABD doları gibi tuzlu bir fiyata indirilebilse de satın alınmaya değer gözüküyor. Gerçi ben hâlâ alışamadım ama olsun. Hem akıllı telefonumu ilk aldığımda Manhattan sokaklarında yürürken aşka gelip bedava Gutenberg projesinden Dostoyevski’nin Budala’sını indirmiş, binlerce iphone ekranına denk gelen devasa kitabı okurken adına yaraşır şekilde Central Park’ta bir faytonun atlarına ve evimin yanında da bir sokak lambasına kafamı çarpmıştım. Gerçi arada sağa sola bakıp çukurlara takılmamayı başarmıştım. Şimdi sözcükler gözümün önünde uçuşurken hem de yazının en heyecanlı yerini kaçırmayayım diye kim bilir nelere çarpabilirim? Olasılıklar sınırsız görünüyor! Yine de kitabı okuma zamanını azalttığı göz önüne alınırsa, riski de azaltmış sayılabilir belki de. Nitekim indirilmeye değer bir uygulama.
Readquick üzerine bir demoyu şu linkten seyredebilirsiniz: http://readquickapp.com/
Yok ben okuma hızımdan memnunum ama bazen gözüme ilişen makaleleri o an okuma fırsatım olmuyor diyorsanız, Pocket (cep) uygulaması tam size göre. Pocket ile muhtelif web sitelerinde o an vaktiniz olmayıp da daha sonra okumak istediğiniz makaleleri kolayca ‘cebe atıyor’, fırsatınız olunca da okuyorsunuz.
“İçinizdeki ressamı keşfedin”
Diyelim yazılı kelimeleri okumak yerine etrafınızdaki dünyayı kendi yorumunuzla çizmek istiyorsunuz. Bunun için de bir uygulama var: Paper by fıftythree. Yılın uygulaması ödülünü almış Paper sayesinde kalemle ipad üzerinde resim çizebiliyorsunuz. Resim çizme tekniklerini de bilmeniz gerekmiyor. Ama yeni bir ürünü dizayn edebilir ya da mutfağınızı yenileyebilirsiniz. Paper’in içinde 5 ayrı araç var: Sketch (karalama); Write (yazma); Draw (çizme); Outline (özetleme) ve Color (renk verme).
‘Ay afakanlar bastı’yı bilimsel olarak ispat edebilmenin güzelliği
Apple şirketi bu ay yeni iOS 8 mobil işletim sistemini uygulamaya geçirince bir uyumsuzluk sebebi ile ihealth uygulamasını piyasadan çekmek zorunda kaldı. Fakat duyduğumuz şu ki yine yeni yeniden ekim ayı içerisinde tekrar piyasaya sürülecek. Bu uygulama sayesinde günlük kilonuzu, günde kaç adım yürüdüğünüzü, kalp atışlarınızı ve muhtelif sağlık bilgilerinizi an be an kaydedip izleyebiliyorsunuz. Elbette ki kalp atışı gibi veriler işin içine girince Apple’ın gelecek sene piyasaya süreceği Apple Watch saatlerini de almak gerekiyor, ama olsun. O bir derdi yüzünden çok konuşup hem kendine hem size daral geçirten arkadaşınızla içtiğiniz öğlenden sonra çayının kalp atışlarınızı ve fizyolojinizi nasıl etkilediğine dair somut kanıtlar var artık elinizde. Arkadaşınıza dönüp ‘canım arkadaşım seni çok seviyorum ama baydın beni bak!’ diye konuşmanız, ve hatta delil olarak kendi kalp atışlarınızın ritmini Apple saatinizden arkadaşınızın Apple saatine göndermeniz, onun kolundan tutup, sarsıp, ‘titre ve kendine gel’ demenizden daha etkili olabilir.
Dinlenilesi bilim podcastları
Akıllı telefon uygulamaları demişken, Apple podcasts ve Stitcher uygulamalari ile dijital radyo programı serileri olan podcast’ları dinleyebilirsiniz. Podcast sistemi sayesinde çeşitli radyo/televizyon programlarına abone olup size uygun bir zamanda onları dinlemek ya da izlemek mümkün. Benim favorim bilim podcast’ları İngilizce olsalar da listelemeye değer: Avustralya’dan ‘The science show with Robin Williams’ (Robin Williams ile bilim şovu); düşünce, bilim, felsefe ve insan olma konularının kesiştiği alanlarda yayın yapan ‘Radiolab’; biliminsanları ve sanatçıların bilimsel metodun gücü ile iletişim kurmalarını hedefleyen ‘The Empiricist League’ (Deneyimcilerin ligi); dünyanın en saygıdeğer bilim, mühendislik ve tıp uzmanlarının bilimde mükemmeliyet ve bilimin toplum yararına gelişmesi amacı ile kurdukları ‘The Royal Society’ podcastları ve bazı bilim haberlerini şüpheli bulan ‘The Skeptic’s Guide to the Universe’ (şüphecinin evren kılavuzu).
Skeptics Guide to the Universe her hafta bir saat uzunluğunda yeni bir bölüm yayınlıyor. Yayınlar New England Skeptical Society (New England Şüpheciler Gurubu) ve James Randi eğitim derneği tarafından hazırlanıyor. Sunucuları ise Yale Üniversitesi sinirbilim profesörü Dr. Steven Novella, iki kardeşi Bob ve Jay Novella ve skepchick.org (şüpheci hatun sitesi) kurucusu Rebecca Watson ile Evan Bernstein. Bölümlerin “Science or Fiction” (bilim ya da kurgu) kısmında misafir ağırlıyor ve onunla sohbet ediyorlar. Şov çeşitli konuları kapsasa da genellikle dini inançları derinine sorgulamaktan uzak duruyorlar.
Sağlık konularında Mendelspod’u da unutmamak lazım. Hatta bu hafta Mt Sinai Üniversitesi genetik bölümü başkanı Eric Schadt Mendelspod’da genetik bilimi ve matematiğin kesişme alanları üzerine 28 dakikalık enteresan bir konuşma yaptı: http://mendelspod.com/podcast/eric-schadt-long-read-sequencing-and-clinical-genomics. Dinlemeye değer.
Gündelik hayatı kolaylaştıran uygulamalar
NY’taki son ‘teknolojik moda’ Uber uygulaması ile akıllı telefonda lüks araç çağırmak. Ağustos 2014 itibarı ile İstanbul’da da hizmete giren bu uygulamayı App Store ya da Google Play’den indirebiliyorsunuz. New York’ta Uber’i çekici kılan, taksilerden daha indirimli bir servis olması; arabalar genellikle temiz pak olsa da her türlü marka olabiliyor. İstanbul’da ise şimdilik sadece 10 araba ile servis veren Uber arabalarının hepsi Mercedes marka. Harita üzerinden araçların konumunu takip edebiliyor, bulunduğunuz noktaya araç çağırabiliyorsunuz. Ödeme ise akıllı telefonunuzdan bilgilerini yüklediğiniz kredi kartınız üzerinden yapılabiliyor. Yani araba içerisinde para el değiştirmiyor.
Uber’in dünyada karşılaştığı en büyük sorunlardan biri taksicilerin uygulamaya karşı tepkisi. ABD ve Avrupa’da pek çok ülkede taksiciler Uber’in haksız rekabet olduğu iddiası ile kontak kapatıyor. İstanbul taksicilerinin bu yeni uygulamaya karşı tepkisini ise ileriki günlerde göreceğiz. Gerçi bizim şoförler uygulama teknolojisine çok yabancı değil. Mesela BiTaksi uygulaması ile akıllı telefonunuzdan taksi çağırabiliyorsunuz. Hem sürücüye puan vererek değerlendirebiliyorsunuz; sürücüler de bunu bildikleri için saygıda kusur etmiyor.
İşte Uber tam bu noktada ilginç bir uygulama gerçekleştiriyor. Nasıl ki siz sürücüyü değerlendiriyorsunuz, taksici de sizi değerlendiriyor. NY’ta iyi müşteri puanınız 5 üzerinden 4’ün altına inerse, Uber artık sizi müşteri olarak kabul etmiyor. Bence harika bir karar. Uber’i kullanmaya devam etmek istiyorsanız, şoförünüzle terbiyeli konuşup mantıksız isteklerde bulunmamanız ve belli hijyen kuralları içinde hareket etmeniz lazım. Büyük şehirlerin kalabalıklarına sığınıp kabalık gösterenleri terbiyeye davet etmek için iyi bir uygulamayı hayata geçirmişler.
Karnınız mı açıktı? Hemen yemek mi lazım? NY’ta seamless uygulaması, Istanbul’da ise yemeksepeti uygulaması ile akıllı telefonunuzun pili bitmediği sürece aç kalmazsınız.
İstediğiniz restorandan yemekler kısa sürede size servis yapılıyor.
NY’ta iphone 6 çılgınlığı
Akıllı telefonlara yüklenebilen uygulamaların marifetleri böyle çeşitli olunca, bu ay piyasaya sürülen iPhone 6 akıllı telefonları daha ilk hafta sonunda 2 milyon adet satıldı. Enteresan olan, New York’ta iPhone 6 almak için sıraya girenlerin çoğunluğunu Çinli yabancıların oluşturmasıydı. Çünkü iPhone 6 henüz Çin’de satışa çıkmadı. Hatta satışın başladığı ilk Cuma günü akşamı saat 20.00 gibi Apple’ın Soho’daki mağazasındaki kuyrukta istisnasız hepsi Çin’li, üstü başı dökülen yüzlerce göçmen gözlemledim. Ki o mağaza akşam 21.00’da kapanıyor ve çoğu büyük ihtimalle mağaza önünde sabahladı. iPhone 6 telefonları kapışan göçmenler daha sonra bunları yüksek fiyata Çin’deki müşterilerine satıp gelir elde ediyorlar. Bakalım iPhone 6 Türkiye’ye geldiğinde dünyanın her yerinde yer alan çılgınlıkları Türkiye’de de görebilecek miyiz.
Dijital aile saadeti
Elbette ki bu demek değil ki uygulamalar çıktı, hasret bitti. Daha evvelki yaz Zülfü Livaneli New York’a geldiğinde Manhattan’ın merkezindeki Central Park’ta kurulan sahnede Karlı Kayın Ormanında’yı beraber söyleyip efkarlandık – Zülfü, çoğu öğrenci binlerce Türk ve ben. Teknoloji uzaklık duygularımızı biraz azaltsa da, genç öğrenciler de ben de özlüyoruz evimizi. Ama bir adım daha da ileriye gitmek mümkün; anne-babamın evine yerleştirebileceğim bir kamerayı onların kablosuz internetine bağlayıp, akıllı telefonuma indirdiğim Dropcam uygulaması ile İstanbul’daki evimizin salonundan NY’taki telefonuma 24 saat canlı yayın yapmak da mümkün. Annemin sıcak sıcak salona getirdiği börekleri yiyemesem de çayımı buradan demleyip arada sohbete takılıp arada kitabımı okuyabilirim. İşte dijital aile saadeti!