Yakın tarihimizin önemli siyasi olaylarına dair yıllar önce yayımlanmış bir kitabı hatırlatmak istiyorum bu yazıda. Uğur Mumcu’nun ismi kadar yazıları, araştırmaları da belleğimizde mi hâlâ, bilemiyorum. Kadıköy’deki kitapçıları kapsayan sınırlı bir araştırmayla kitaplarının yeni basımlarına ulaşmanın pek de kolay olmadığını fark etmem zor olmadı. Çalışanların sorumu anlamaya çalışırken yüzüme gözlerini kısarak bakmalarından, duraksayıp düşünmelerinden, “Uğur Mumcu mu?” diye tekrar etmelerinden, son zamanlarda pek aranıp sorulmadığı izlenimini edindim; umarım yanılıyorumdur. Cumhuriyet ilanından kısa bir süre sonra patlak veren Şeyh Sait İsyanı’nın(13 Şubat 1925) bastırılması maksadıyla İsmet İnönü Hükümeti tarafından hazırlanan ve mecliste kabul edilen Takrir-i Sükûn Kanunu’nun(4 Mart 1925) 1. Maddesi şöyleydi: “İrticaa ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisini ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlale bâis bilumum teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı, Hükümet, Reisicumhurun tasdikiyle ve re’sen ve idareten men’e mezundur. İş bu ef’al erbabını Hükümet, İstiklâl Mahkemesi’ne tevdi edebilir.” İsyanın bastırılması sonrasındaki soruşturmalarda isyancıların bir kısmının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyesi olduğunun anlaşılmıştı. Bunun üzerine parti 5 Haziran 1925’te kapatılarak çok partili siyasal hayata ilk geçiş denemesi birinci yılını tamamlayamadan son bulmuş oluyordu.
Suikast yoluyla hükümeti düşürmeye teşebbüs
Neredeyse tam bir yıl sonra, 15 Haziran 1926’da çıktığı yurt gezisinin İzmir durağında Atatürk’e bir suikast yapılması planlanır. Suikastı gerçekleştirecek olanların olay sonrası kaçmasına yardımcı olacak motorcu Şevki işkillenir. Teşebbüse destek veren bazı kişiler tarafından planın hükümete ihbar edildiğinden şüphe eder. Panikle kendini kurtarmak için erken davranır ve onun ihbarı sayesinde olaya karışanlar derhal tutuklanarak teşebbüs başarısızlığa uğratılır. Görünüşe göre başlarında Lazistan milletvekili Ziya Hurşit vardır. Kaldığı otelde suikast sırasında kullanılacak bomba ve silahlarla birlikte yakalanmıştır. İlk sorgusunu Mustafa Kemal İzmir’e varır varmaz bizzat kendisi yapar. Ziya Hurşit’in eski Ankara valisi Abdülkadir, eski İttihatçılardan İzmit mebusu Şükrü Bey ve fedai Sarı Efe Edip’le birlikte hareket ettiğini söylemesi Gazi Paşa’nın endişelerini büsbütün artırır. Hemen telgrafla Ankara’da bulunan başvekil İsmet Paşa’yı bilgilendirir. Olayın arkasında siyasi bir örgütün bulunabileceğine, başka girişimlerin söz konusu olabileceğine dikkat çeker, gerekli tedbirlerin alınmasını ister.
İstanbul’da yakalanan Sarı Efe Edip de polisteki sorgusunda aslında Celal Bayar’la görüşüp ihbar etmek ve olaya engel olmak için İstanbul’a geldiğini, suikastın Terakkiperver Fırkası Umumi Heyeti tarafından kararlaştırıldığını söylemiştir. Böylece Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay gibi Amasya Genelgesi imzacılarının da aralarında bulunduğu ve Kurtuluş Savaşı’nda önemli roller oynamış, Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün de yol ve silah arkadaşı pek çok paşanın İstiklal Mahkemesinde yargılanması kaçınılmaz hale gelir. Suikastı planlayanlar Mustafa Kemal’i öldürerek siyasi bir otorite boşluğu yaratmak, hükümetin düşmesini sağlamak, mecliste muhalefetin ve özellikle eski İttihat ve Terakki Partisi üyelerinin gücünü artırarak yeni bir hükümet kurulmasına ortam hazırlamak istemektedirler. Kendilerine destek ararken belki inandırıcı olmak, belki daha güçlü görünmek amacıyla “Terakkiperver Fırka adına hareket ediyoruz” diyerek bazı üst düzey paşaların adını anmaları, bu lafların paşaların kulağına gitmesi ama kiminin ciddiye almaması, kiminin oluruna bırakması olayın siyasi boyutunu oldukça genişletmiş ve karmaşıklaştırmıştır.
Uğur Mumcu 1992 yılında Milliyet gazetesinde yazı dizisi olarak da yayımlanmış Gazi Paşa’ya Suikast kitabıyla yakın tarihimizin bu önemli olayına eğiliyordu yıllar evvel. Dava, bir kısmı suikastın doğrudan faillerinin yargılandığı ve mahkûm edildiği İzmir’de, diğeri olayın siyasi bağlantılarının konu edildiği ve hâlâ etkili bazı eski İttihat Terakki üyelerinin tasfiyesiyle sonuçlanan Ankara’da olmak üzere iki aşamada görülmüştü İstiklal Mahkemelerinde. Duruşmalarda kayıt altına alınan ifadelerden, İzmir’de süreci takip eden Mustafa Kemal ile Ankara’daki İsmet Paşa arasındaki telgraflardan, olaya ve döneme dair yayınlardan, anılardan, günlüklerden yararlanarak adeta polisiye roman temposunda titiz bir çalışma ortaya koymuştu Mumcu.
Mustafa Kemal’in teşebbüsü kendi hayatı kadar inkılâba da yönelik bir tehdit olarak algıladığı, hatta Yunanistan veya bir başka ülke tarafından teşvik edilmiş olabileceğini düşündüğü anlaşılıyor. Hüküm verilene kadar İzmir’de kalarak davayı nasıl yakından takip ettiğini, “sonuna kadar” gidilmesi için mahkeme heyeti ve hükümet üzerinde kurduğu baskıyı, eski İttihatçı yeni Kuva-yi Milliyecilerden kurulu mahkeme heyetinin bir yerden sonra neredeyse dava konusu suikast teşebbüsünü unuturcasına şahsen yakından tanıdıkları sanıkların siyasi geçmişlerini, faaliyetlerini, niyetlerini sorgulamalarını da görmek mümkün ayrıntılarda. Ayrıca İnönü’nün idama mahkûm edilme ihtimalleri olan Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi isimlerin de aralarında bulunduğu paşaları kurtarmak ve genç cumhuriyetin düşmanlarını çoğaltmamak, içerde ve dışarıda bir diktatörlük izlenimi oluşmasından kaçınmak adına Mustafa Kemal’i ikna çabaları da dikkat çekici.
Uğur Mumcu tarihsel olayların gereğince incelenebilmesinin “gizli dosyaların” bürokratik yasaklardan kurtarılmasına bağlı olduğunu söylüyor ve soruyor: “Bu olayları gereğince inceleyebiliyor muyuz? Ve bu olaylardan gereken sonuçları çıkarabiliyor muyuz?”