Aslında bir bilimkurgu yazarı olmayan ve daha çok Kwai Köprüsü kitabıyla tanınan Fransız yazar Pierre Boulle, 2. Dünya Savaşı sırasında köle gibi çalıştırılıp, bin bir türlü zorluğa göğüs germek zorunda bırakıldığı Japon esaretinden kurtulduktan sonra, insanların birbirine ve çevresine karşı tavrı üzerine bir kitap yazmaya karar verdi. Bu kitabı insanlarla maymunların arasında geçen bir çarpışma olarak kurguladı. Kitabı bilimkurgu türüne kazandıran öğe ise olayların geçtiği yer olarak seçilen gezegendeki medeniyetin maymunlar tarafından kurulmuş olması. Birçok satirik öğeyi içinde bulunduran ve yazarın ilk bilimkurgu kitabı olan Maymunlar Gezegeni’nin yayınlanma tarihi ise 1963.
Kitapta başkarakter Ulysse Mérou’nun Soror gezegeninde başından geçenler anlatılıyor. Bir gazeteci olan Mérou’nun, üç kişilik bir ekiple Dünya’da başlayan heyecanlı macerasının Soror gezegeninde nasıl bir kabusa dönüştüğünü konu eden Maymunlar Gezegeni, insanların Dünya’yı paylaştığı diğer canlılara ve kendi türdeşlerine karşı davranışlarını bir tokat gibi okuyucusunun yüzüne vuruyor. Bilimkurgu kalıpları içerisinde ilerlerken, her satırında okuyucuyu kendi türü hakkında sormaktan kaçındığı soruları sordurarak sadece bir bilimkurgu kitabı olmaktan çıkıp bir edebiyat klasiği halini alıyor.
Ulysse Mérou, dahi bilimadamı Prof. Antell ve fizikçi Arthur Levaine, Betelguese adlı kızıl güneşi incelemek için yola çıkıyorlar ve Latince “kız kardeş” anlamına gelen Soror adını verdikleri Dünya’ya benzeyen gezegene iniş yapıyorlar. Burada ilk karşılaştıkları canlılar ise insanlar. Ancak fiziksel olarak aynı olsalar da, bu insanlar Dünya’daki insanlardan farklılar: Vahşiler, ilkeller, ürkekler ve konuşamıyorlar. Bu insan benzeri canlılarla iletişim kurmaya çalıştıkları sırada kahramanlarımızın yakalanması ve Levaine’in ölümü ile sonuçlanacak bir av partisinde kendilerini av olarak buluyorlar. Şaşkınlıklarının katlanmasına sebep olan şey ise bu av partisini düzenleyen canlılar: Goriller!
Ulysse, Prof. Antell ve Soror gezegeninin insanlarından birkaç tanesi bu goriller tarafından üzerlerinde bilimsel araştırma yapılmak üzere bir tesise götürülüyorlar. Bu tesisin başında ise bir orangutan olduğunu öğreniyoruz. Orangutanların altında çalışan biliminsanlarının da şempanzeler olduğunu öğrendiğimizde Soror gezegeninin medeniyetini oluşturan canlılar ve bu medeniyetin hiyerarşisi ortaya çıkmış oluyor: Orangutanların yönetici, gorillerin ya politik ya da fiziksel güç sahibi olduğu ve şempanzelerin de en zekiler olmalarına karşın alt kesimi oluşturduğu bir toplum.
Ulysse’nin, Pavlov deneylerine benzer deneyleri yürüten şempanze Zira’ya, diğer insanlardan farklı olduğunu, konuşabildiğini ve zeki bir varlık olduğunu kanıtlamasıyla Zira ve nişanlısı Cornélius ona yardım etmeye karar veriyor. Uzun süre Zira’nın özel eğitiminden geçen Ulysse binlerce maymunun önünde onların dilinde bir konuşma yapıp maymunlara zeki olduğunu kanıtlıyor ve bu ana kadar çıplak gezmek zorunda olan Ulysse kıyafet giyme, şehirde dolaşma ve bilimsel çalışmalara bir biliminsanı unvanıyla katılma hakkı kazanıyor. İlk yaptığı şey ise Prof. Antell’in akıbetini öğrenmek oluyor. Prof. Antell’in artık Soror insanlarından farksız bir halde, insanların sergilendiği bir parkta yaşamını sürdürdüğünü gören ve onu geri döndürmeyi başaramayan Ulysse’nin kabuslarına bir yenisi daha eklenmiş oluyor.
Evrim devrime dönüşür mü?
Kitap boyunca maymunların insan deneklerine karşı davranışları, av partisi sırasında uyguladıkları orantısız şiddet ve türlerin birbirlerine karşı olan bakışları aslında bizi anlatıyor. Maymunların şempanze, orangutan ve goril ayrımları ve bunların birbirlerini küçümser, kendilerini yüceltir tavırları ile insanların ırk, dil, din ayrımları büyük benzerlikler taşıyor. Maymunlar denek olarak insanları kullanıyorlar. Evrim teorisi bir şempanze tarafından geliştirilmiş ve bu doğrultuda kendilerini anlamak için insanlar üzerinde deneyler uygulayarak onları katlediyorlar. Bir diğer yandan ise zor durumda kalan bir insanın aklını ve bilgisini kullanarak yükselmesinin mümkün olduğu, aynı zamanda da ilkel köklerine dönmesinin de bazı şartlarda ne kadar kolay olduğu anlatılıyor.
Kitabın yazarı Pierre Boulle bu kitabında okuyucusunu karşısına alıp aynaya bakmasını öğütlüyor. Kendi türümüz içerisinde kimilerinin bizden üstün, kimilerinin ise bizim altımızda olduğunu ne kadar da kolay söyleyebiliyoruz. İnsan türü olarak nasıl da diğer canlıların bizim kadar değerli olmadığını düşünüveriyoruz. Oysaki bu dört tür primatlardan evrildiğinde, zekâsıyla öne çıkan insanın yerine herhangi bir tür de geçebilirdi. Bu kitap okuyucuya zekâya sahip türün insan değil de bir başkası olması durumunda aynı mantıkla insanlara neler yapabileceğini tüm çarpıcılığıyla aktarmayı başarıyor. Asıl serüven ise kitabın son cümlesini okuduktan sonra başlıyor. Kitabı bitirdikten sonra en az bir saat sessizce oturup, bu dünyayı paylaştığımız canlılarda bende olan zekâ olsaydı acaba durum gerçekten ne olurdu diye düşüneceğinizden ve hayvan hakları hakkında okuduğunuz, kendi fikriniz olduğuna inandığınız birçok şeyi yeniden gözden geçireceğinizden eminim.
8 film, 2 televizyon dizisi, onlarca çizgi roman ve yüzlerce oyuncağın hayatımıza girmesine sebep olan Maymunlar Gezegeni hakkında özellikle sonu ile ilgili herkesin muhakkak duyduğu bir iki şey vardır. Sonunu bilseniz dahi, özellikle filmler üzerinden fikir sahibi olsanız dahi, heyecan ve merakla okuyacağınız bir kitap Maymunlar Gezegeni. Sırf muhteşem sonu için bile okumaya değer.
– Maymunlar Gezegeni, Pierre Boulle, Çev. S. İpek Ortaer Montanari, İthaki Yayınları, 2015, 208 s.