İda Pfeiffer, kafasındaki “Şimdi neresi?” sorusunun cevabını bulduğunda, daha önce bu seyahati gerçekleştirmiş insanların bütçelerine kıyasla az parası olmasına rağmen, yola çıkmaya karar verdi. Yeni istikamet, dünyanın etrafıydı! 4500 km karadan, 56.000 km denizden olmak üzere 60.000 km yolu yaklaşık 1,5 yılda tepen İda, anılarını “Bir Kadının Dünya Etrafındaki Yolculuğu” kitabında ayrıntılarıyla anlattı. “Dünya Etrafındaki İkinci Yolculuğum” kitabını da çok geçmeden yazacaktı…
Fransız imparatoru Napolyon Bonapart 1809’da Viyana’yı fethettiğinde, bazı askerlerinin kaldığı evin sahibesi ve kızı da imparatorun geçişini izlemeye götürülmüştü.
Napolyon’a sırt çeviren kız
Avusturyalı bu küçük kız, henüz 12 yaşında olmasına rağmen her şeyden haberdardı ve ülkesinin işgal edilmiş olmasından duyduğu rahatsızlığı gizleyemiyordu. İmparator’un geçişi sırasında da bu rahatsızlığını saklayamamıştı. Tam Napolyon geçerken arkasını dönerek tepkisini göstermiş, işgali protesto etmişti. Bu davranışından dolayı, bir genç kızın davranması gerektiği gibi davranmayan kızına annesi gerekli gördüğü cezayı vermiş, ikinci defa İmparator’un geçişini izlemeye gittiklerinde ise onu önüne alıp omuzlarından tutarak dizginlemeye çalışmıştı. Küçük kız ise bu sefer de gözlerini kapatarak, annesine ve işgalcilere protestosundan vazgeçmeyeceğini gösterdi. O herkesin olmasını beklediği gibi bir kadın olmayacaktı. O, tek başına tüm dünya coğrafyasına meydan okuyacak olan İda Laura Pfeiffer’di (1797-1858).
İda çevresindeki birçok kızın aksine, abileri gibi giyinmeyi seviyor, onların maceralarına, oyunlarına katılıyordu. Zengin bir tüccar olan babası, kızının bu halinden memnundu, onu oğullarından ayrı tutmadan yetiştirmek istiyordu. Oğullarını zorladığı kadar onu da zorluyordu, belki de daha fazla. Annesi ise İda’nın, zamanın kadın profiline uygun şekilde yetiştirilmesinden yanaydı. Babası öldüğünde, annesinin henüz 10 yaşındaki İda’yı istediği gibi şekillendirmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştı. İda’yı eğitmesi için bir öğretmen tuttu. Annesinin hiç beklemediği kadar çabuk bir zamanda, İda öğretmeninin her sözünü dinlemeye, hiçbir yönlendirmesine karşı çıkmamaya başladı. Ancak bunun sebebi annesinin umduğu üzere İda’nın öğretmenine boyun eğmesi değil, ona karşı büyük bir hayranlık duymasındaydı. Bu durumu İda şöyle açıklıyor:
“Benim kavramlarımın yanlış yönlenmişliği ile verdiği mücadelede çok sabırlı ve azimliydi. Annesi ve babasını sevmekten çok nefret etmeyi öğrenmiş benim gibi bir kadına karşı, sempati ve şefkat besleyen ilk insan diyebileceğim bir adamdı. Onun bu tavrına karşılık ben de ona bütün varlığımla bağlandım. Mutluluğuyla mutlu oldum, hüznüyle hüzünledim. Büyük bir acı duymama rağmen çocukluğumdaki tüm tutkularımı onun için bıraktım. Onun için yemek yapmayı, örgü örmeyi ve dikiş dikmeyi öğrendim. O beni haşarı erkek fatma halimden, sessiz bir genç kıza dönüştüren adamdır.”
Kocasından kalan azıcık mirasla yollara düştü
İda bu süreçte bir tek tutkusundan vazgeçemedi: seyahat etmek. “İzlanda’ya Seyahat” adlı kitabında “Çocukluğumdan beri dünyayı görmek en büyük arzumdu. Ne zaman bir seyahat arabası görsem, istemsiz olarak olduğum yerde durur, onları izlerdim. Gördükleri yerleri hayal eder onları kıskanırdım” diye bahsettiği bu tutkusu, henüz beş yaşındayken babası ile yaptıkları Filistin ve Mısır gezilerinin etkisiyle başladı. Annesinin, öğretmeni ile evlenmesine izin vermemesiyle başlayan ve annesinin isteğiyle evlendiği kocası Mark Anton Pfeiffer ölene kadar geçen süreçte ara vermek zorunda kalsa da, bu tutkusu onu hiç bırakmadı. Kocasının ölümü ve çocuklarının kendi kendilerine bakabilir hale gelmeleriyle İda’nın aklına tekrar çocukluk tutkusu, yabancı ülkelere seyahat düşecekti. Kocasından kalan az miktardaki parayla ilk seyahatini yapmaya karar verdi. Katolik olmasından dolayı, İsa peygamberin izinden gitmek ümidiyle ilk istikamet olarak kutsanmış toprakları seçti.
22 Mart 1842’de, 45 yaşındayken, tek başına çıktığı seyahatinde İda, Viyana’dan İstanbul’a gitmek için Tuna Nehri’nde yelken açtı. Daha sonra Beyrut, Yafa, Kudüs, Şam, İskenderiye ve Kahire’ye gitti. Kızıldeniz’e ulaşmak için çöl boyunca yolculuk yaptı. Dönüşünü ise Sicilya üzerinden dolanarak yaptı. İtalya’da Napoli, Floransa ve Roma’yı ziyaret ettikten sonra, 1842 yılının Aralık ayında Viyana’ya ulaştı yolculuğu boyunca edindiği tecrübelerini “Viyanalı Bir Kadının Kutsal Topraklara Yolculuğu” adlı kitabında anlattı. Anlatımının sadeliği ve içtenliği, kitabına olumlu eleştiriler gelmesini sağladı. Bu kitabın gelirleriyle tam ters istikamete, İzlanda’ya kısa bir yolculuk yaptı.
Kafasındaki “Şimdi neresi?” sorusunun cevabını bulduğunda, daha önce bu seyahati gerçekleştirmiş insanların bütçelerine kıyasla elinde daha az para olmasına rağmen, yola çıkmaya karar verdi.
Yeni istikamet: dünyanın etrafı
1 Mayıs 1846’da bu cesur kadın tek başına Rio de Janeiro’ya doğru yola çıktı. Rio’da bir rehber tutup Yağmur Ormanları’nın derinliklerini keşfe çıktı. Burada karşılaştığı yerli halkı ilkel ve vahşi buldu ve Avrupalı bir Hıristiyan olarak kendini onlardan üstün gördü. 3 Şubat 1847’de Güney Amerika’nın en güney ucu olan Horn Burnu’ndan yola çıkıp 2 Mart’ta Şili’nin Valparaiso şehrine ulaştı. Daha sonra Pasifik Okyanusu üzerinden Kraliçe Pomare’nin huzuruna çıktığı Tahiti’ye, Tahiti’den sonra da Makao, Hong Kong, Guangzhou gibi şehirleri gezdiği Çin’e geçti. Çin’i dolaşırken, erkek kılığında gezdi.
Buradan Hindistan’a giden İda, Kalküta’dan, Varanasi’ye Ganj Nehri yoluyla geçtikten sonra ülkenin bir ucundan diğerine gidip Mumbai’ye vardı. Nisan 1848’de bu şehirden İran’a doğru yola çıktı. Tizpon ve Babil harabelerini gördükten sonra Musul’a ulaşmak için bir kervan eşliğinde çölü aştı. Tebriz’e geldiğinde, İngiliz Konsolosluğundaki yetkilileri yaptığı seyahatle şaşkına çevirdi. Bir kadının bu kadar büyük bir işi başarmış olmasından etkilenen konsolos, İda’yı Tebriz Valisinin huzuruna çıkardı. Tebriz Valisi de İda’ya haremini gezme izni verdi. Ağustos 1848’de buradan yola çıkan İda Hristiyan bir toplum görme umuduyla Ermenistan ve Gürcistan üzerinden Rusya’ya ulaştı. Burada casus olduğu şüphesiyle tutuklandı ve bir gece gözetim altında kaldı. Rusya’da yaşadıklarının hayal kırıklığını “Ey Türkler, Araplar, Hintler. Sizin kâfir, dinsiz şehirlerinizden nasıl da özgürce geçtim gittim. Fakat, bu Hıristiyan Rusya’da, bu kadar kısa zamanda ne kadar çok acı yaşadım” sözleriyle özetlemişti. Rusya’dan sonra İstanbul üzerinden Yunanistan ve İtalya’ya uğrayarak 4 Kasım 1848’de Viyana’ya döndü. 4500 km karadan, 56.000 km denizden olmak üzere 60.000 km yol kateden İda yolculuğunu “Bir Kadının Dünya Etrafındaki Yolculuğu” adlı kitabında ayrıntılı olarak anlattı.
Dünyanın etrafında yaptığı bu gezinin duyulmasıyla birlikte, İda Pfeiffer artık ünlü bir kadın olmuştu. Herkes yeni yolculuğunu nereye ve ne zaman yapacağını merak ederken, iki sene süren gezisinden yorgun düşen 54 yaşındaki İda, artık uzun yolculuk yapmayacağını açıkladı. Fakat tutkusundan sadece üç sene uzak durabildi ve Avusturya hükümetinin desteklediği ikinci dünya gezisine (burada, o dönemin hükümetinin bu geziyi neden destekliyor olabileceği, önemli bir soru olabilir), 18 Mart 1851 günü başladı.
Bir kez daha, dünyanın etrafında
Viyana’dan Londra’ya giden İda, önce Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Cape Town’a, oradan da Singapur’a geçti. Doğu Hint Takımadaları’nı uzun uzadıya gezdi. Borneo’da Landak elmas madenlerine, Dayak yerlilerinin yerleşim yerlerine gitti. Dayak halkı ile geçirdiği zaman için “Korkudan titredim ama kendime sormadan da edemedim: Biz Avrupalılar da onlar kadar cinayet işlemedik mi? Keşke onlarla daha fazla zaman geçirebilseydim. Onları dürüstlüklerine ve içtenliklerine dayanarak tanıdığım ırkların en tepesine koyabilirim” diye yazdı. Sumatra’da, hiçbir Avrupalıyı daha önce kabul etmemiş olan yamyam halk Batak’a kendini emanet etti. Batak halkı onu yemeye karar verdiğinde, onlara yaşlı olduğu için etinin sert ve lezzetsiz olacağını söyleyip onları güldürerek hayatta kaldı. Daha sonra Pasifik Okyanusu boyunca hiç kara görmeden iki ay yol aldıktan sonra, 27 Eylül 1853’te Amerika’nın San Francisco şehrine ulaştı. Buradan And Dağlarını geçme niyetiyle Peru’ya doğru yola çıkan İda, Peru’daki devrimden dolayı rota değiştirip Ekvator’a ulaştı ve böylelikle Ekvator, And Dağları üzerindeki ilk durağı oldu. Dünyanın en yüksek aktif yanardağlarından biri olan Cotopaxi Yanardağı’nın patlamasına şahit olduktan sonra, dağda eşekten yuvarlanmak ve timsahlara ev sahipliği yapan Guayas Nehri’ne düşmek gibi ölüm tehlikelerine ve Panama’da yakalandığı yüksek ateşe rağmen, 21 Kasım 1854’te dünya gezisini İngiltere’de sonlandırdı. Bu gezisinde yaşadıklarını da “Dünya Etrafındaki İkinci Yolculuğum” adlı kitabında aktardı.
İda Laura Pfeiffer bütün bunların yanında bilime de çok büyük katkılar yaptı. Tüm gezileri boyunca topladığı taş, böcek ve bitki örneklerini müzelere bağışladı ya da sattı. Daha önce kimsenin öğrenmeyi başaramadığı Batak halkının yaşam şeklini ilk defa o anlattı. Dünya etrafında iki kere dolaşıp o zamanlar Avrupa’da yanlış bilinen coğrafi bilgilerin düzeltilmesine yardımcı oldu. Katkılarından dolayı Paris ve Berlin Coğrafya Topluluklarına üye edildi. Sadece, kadın olduğu için onu kabul etmeyen Londra Coğrafya Topluluğu’na üye olamadı.
1857’de son bir yolculuk için Madagaskar’a gitti. Dönemin Madagaskar Kraliçesi Ranavalona İda’yı birkaç Avrupalı’yla beraber hapse attı. İda, kraliçeyi tahttan indirmeye çalışan bir grubun içine girmişti. Kraliçe olaya karışan yerlileri idam ettirip Avrupalıları da sınırdışı etti. Geri dönüş yolunda İda tropik bir hastalığa yakalandı ve bu hastalıktan kurtulamadı. 1858’de, henüz 59 yaşındayken, Viyana’da öldü.
KAYNAKLAR
- The Story of Ida Pfeiffer and Her Travels in Many Lands, Project Gutenberg, 2006.
- Mary Somers Heidhues, “Woman on the Road: Ida Pfeiffer in the Indies”, Archipel, Cilt: 68, 2004, ss.289-313.
- Stefoff Rebecca, Women of the World; Women Travelers and Explorers, Rebecca Stefoff, Oxford Üniversitesi Yayınları, Ekim 1994, 152 s.
Kadın Gezginler – 1: Atlasa düşmüş dişi ayak izleri
Kadın Gezginler – 2: Jean Baret: Dünyanın çevresini dolaşan ilk kadın
Kadın Gezginler – 3: İngiltere Kraliyet Coğrafya Topluluğu’nun ilk kadın üyesi: İsabella Bird (Bishop)