Küresel ısınma, vahşi yaşam alanlarının yok edilmesi gibi nedenlerle dünya üzerindeki canlı çeşitliliğinin tehdit altında olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek. Peki tam olarak nasıl bir çeşitlilikten söz ediyoruz? Dünyada kaç canlı türü yaşıyor? Bilim insanları şimdiye kadar ne kadarını tanımlayabildi? Hangi bölgelerde daha yoğun bir çeşitlilik var?
Deniz Şahin bu sorulara, 50 Soruda Yaşamın Tarihi kitabında (1) şöyle yanıt veriyor:
Dünya üzerinde isimlendirilebilen canlı türü sayısı kaçtır?
“Dünya üzerinde yaşamın ortaya çıktığı ilk andan itibaren geçen milyarlarca yıl boyunca, yaşam çeşitlenerek gelişmiş ve milyonlarca farklı yaşam formu oluşturmuştur. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde farklı organizma türleriyle karşılaşsak da, tanımlayabildiğimiz tür sayısı dünya üzerinde var olan toplam tür sayısının yanında çok azdır. 2000 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan “Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi” (The Millenium Ecosystem Assessment), insanların ekosistem üzerindeki etkilerini ve var olan ekolojik sistemlerin sürdürülebilmesi için gerekli bilimsel adımları araştırmaktadır. Dünya çapında 1360’tan fazla bilim insanı bu değerlendirmenin oluşturulması için ortak olarak çalışmakta ve belirli aralıklarla çıkardıkları raporlarla dünya üzerindeki ekosistemlerin durumunu ve yapılması gerekenleri ortaya koymaktadır.
“2005’de yayımlanan değerlendirmede, dünya üzerindeki isimlendirilebilen toplam tür sayısı yaklaşık 2 milyon olarak verilmiştir. Bu sayı sadece tanımlanabilen türlerin sayısıdır. Toplam tür sayısının ise 5-30 milyon arası olduğu tahmin edilmektedir.
“Gördüğünüz gibi, tür sayısını tam olarak söylemek pek mümkün değil. Egzotik ormanlarda keşfedilen yeni türlerle ilgili haberler çok sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden, tanımlanabilen tür sayısında sürekli bir artış vardır. Ancak sayıdaki bu artış da çok sağlıklı olmayabilir. Bilinmeyen bir tür, dünyanın farklı yerlerinde farklı bilim insanları tarafından keşfedilip farklı isimlerle kayıt altına alınmış olabilir. Bu gibi hataların gözden geçirilmesi ve sınıflandırma kategorilerinin yeniden düzenlenmesi zaman alacaktır. Türlerin dünya üzerindeki dağılımları eşit değildir. Tanımlanabilen türlerin yüzde 70’i sadece 12 ülkede bulunur. Bu ülkeler Avustralya, Brezilya, Çin, Kolombiya, Ekvator, Hindistan, Endonezya, Madagaskar, Meksika, Peru ve Zaire’dir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, ulaşımımızın az olduğu kutup bölgeleri ya da okyanus dipleri gibi alanlara daha rahat ulaşılmakta ve bu bölgelerde birçok yeni tür ortaya çıkarılmaktadır.
“Memeli hayvanlar, kelebek, kuş, bitki ve böcek türleri iyi çalışılmıştır. İsimlendirilen türlerin yarısından fazlası böcek türleridir ve bunlar içinde de yaklaşık 300.000 kelebek türü bulunur.
“Burada sayılarını verdiğimiz türler arasında tekhücreli canlılar bulunmamaktadır. Örneğin, bakterilerde bildiğimiz anlamda bir tür tanımını yapmak daha zordur. Kolayca tarif edilebilecek özelliklere ya da bir popülasyon yapısına sahip değillerdir. Bakterilerde tür tanımından bahsettiğimizde, daha çok 16-S rRNA(2) dizisindeki yüksek benzerlikten bahsederiz. Bu ise oldukça zor bir sınıflama yöntemi olacaktır. Bilinen 9000’e yakın farklı bakteri türü olsa da, gerçek rakam 10 milyon-1 milyar arasında olabilir. Bu yüzden bu noktada sorulması gereken kaç farklı tür bakteri olduğu değil, kaç farklı fonksiyonda bakteri grubu olduğu olabilir. Arkealar için de durum benzerdir. Belirlenen şube sayısı 8 olsa da, tahmin edilen 15-18 şube bulunduğudur. Bunun yanında tür sayısı ise tahmin edilmekten çok uzaktır.”
Kaynaklar:
1) Şahin, Deniz, 50 Soruda Yaşamın Tarihi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2011, ss. 39-40.
2) 16-S rRNA (Ribozomal RNA): Prokaryot hücrelerde, ribozomlarda bulunan bir RNA türüdür. Farklı bakteri ve arkea türlerinde yüksek oranda değişmeden kaldığı için evrimsel akrabalıkların belirlenmesinde kullanılır.