Ana Sayfa Dergi Sayıları 256. Sayı Kitapçı rafı

Kitapçı rafı

360

Babamın Sandığı
Kemal Sinan Özmen, Bilgi Yayınevi Haziran 2025, 216 s.
1980 darbesinin dağıttığı bir ailenin en küçük ve kırılgan parçası, çalkantıların ortasında kendini soğuk bir okul pansiyonunda bulur. Sonra zaman sinsi bir çığ misali tüm yaşananların üstünü örter. Oysa Ozan’ın bir yanı hiç mi hiç büyümez; pencereden askeri araçları endişeyle izleyen, geceleri yatakhanede bilinmezlikler ve korkular içinde uyuyan, hayatta olup olmadığını bilemediği için babasını yüreğinde öldürmeyi tercih eden masum çocukluğu hep aynı yaşta kalır. Ozan çocukluğunu benliğine hapsetmiştir. Asıl kimin tutuklu olduğunu ise onu bekleyen sürprizler belirleyecektir. Günün birinde önüne çıkan o eski püskü sandık, babasının geçmişten yaptığı sevgi dolu çağrıdır. Bir günlük, birkaç dosya, kaval, kar küresi, pusula ve sapan sadece unutulan maziyi değil, geleceği de aydınlatacaktır. Ozan babasının sandığında, sandığından fazlasını bulur ve yüreğindeki tüm tutukluları özgür bırakana dek mücadele etmek artık bir hayal değil tercihten ibarettir. Babamın Sandığı, sadece1980 darbesinin gölgesinde büyüyen bir çocuğun değil; bir halkın susturulmuş hafızasının, bastırılmış duygularının romanıdır. Bireyin iç dünyasındaki kırılmalarla, bir ülkenin siyasi travmaları arasında kurduğu köprüyle, hem kişisel hem toplumsal iyileşmeye çağrıdır.

Gizli Bilimlerin Serüveni – Büyü Sihir Boş İnanç ve Gizemcilik Üzerine
Zeki Tez, Doruk Yayınları, 2025, 303 s.
Gizli Bilimlerin Serüveni, büyü, sihir, boş inanç ve gizemcilik gibi insanlık tarihinin en eski ve büyüleyici konularını derinlemesine inceleyen kapsamlı bir çalışmadır. Kitap, eski uygarlıklardan modern döneme kadar büyü ve sihrin nasıl algılandığını, İslam felsefesinde ve Avrupa’daki gizli bilimlerin gelişimini ve astroloji, simya, matematik gibi disiplinlerle olan ilişkisini ele alırken, aynı zamanda eskatolojik inançlar, doğa olaylarına dair batıl itikatlar ve renklerin, taşların sembolik anlamlarını da irdeliyor.

Eski Türklerden Avrupa’ya, İslam dünyasından modern bilim öncesi döneme uzanan bu yolculukta, okuyucuya büyünün tarihsel, kültürel ve felsefi arka planı sunuluyor. Tarot kartlarından nazar inancına, hayvansal manyetizmadan sayıların gizemine kadar geniş bir yelpazede konular işlenirken, insanlığın bilinmeyene duyduğu merak ve inanç sistemlerinin evrimi gözler önüne seriliyor.

Bu kitap, sadece tarih ve antropoloji meraklılarına değil, gizemli öğretilere, batıl inançların kökenlerine ve insan zihninin sınırlarına ilgi duyan herkese hitap eden, zengin bir kaynak niteliğindedir. Gizli Bilimlerin Serüveni, okuru büyülü bir keşif yolculuğuna davet ederek, görünenin ardındaki saklı dünyaları anlamaya çağırıyor.

Bilim İş Başında – Toplumda Bilim İnsanları İle Mühendislerin Faaliyetleri Nasıl İzlenebilir?
Bruno Latour, Çev. Ekrem Berkay Ersöz, Phoenix, 2025, 396 s.
Bilim ve teknoloji dünyasında gerçekte neler olup biter? Bilimsel faaliyetin anlaşılmasında toplumsal bağlam ve teknik içerik ne kadar önem taşır? Bilimin ancak yaptığı iş üzerinden anlaşılabileceğini vurgulayan Bruno Latour, bu kitabında bilimi ve teknolojiyi işinin başındayken inceliyor, laboratuvarların, keşiflerin ve yeniliklerin önündeki perdeyi aralıyor; amacı bilimin sırrını çözmek değil, onu olduğu gibi ortaya koymak. Bilimsel literatürün rolü, laboratuvarlardaki faaliyetler, modern dünyada bilimin kurumsal bağlamı, icatlarla keşiflerin kabul edilme yolları; bütün bunlar bu kitapta ele alınan sorunlar: Bilim, bir toplumsal süreç olarak nasıl işler? Olguların inşa edildiği, makinelerin inandırıcılık kazandığı ve insanlardan, araçlardan, kurumlardan ve metinlerden oluşan ağların bizim deyişimizle “hakikat”i ürettiği bu süreçte, daha sonra nesnel bilgi olarak kabul edeceğimiz şeyler nasıl açığa çıkar, tartışılır, müzakere edilir ve karakutulanır? Fizik, mühendislik ve biyoloji gibi alanlardan verdiği zengin örnekler sayesinde Latour, bize bilimi anlamanın yeni bir yolunu sunuyor: Bilim, kesin ve değişmez bilgilerden oluşan bir küme değil, sonu gelmez bir müzakereler, kayıtlar ve ittifaklar silsilesi. Bu kitap da bilimin aktörlerini takip etmeyi, ihtilaflarının izini sürmeyi ve henüz yapılırken neye benzediğini bize öğreten bir kılavuz olma iddiası taşıyor.

Evrimin Türkiye’deki Öyküsü Eşref-i Mahlukat’tan Homo Sapiens’e
Remzi Demir, İnan Kalaycıoğlulları,  Kabalcı Yayınevi, 2025, 224 s.
Evrim kuramı, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türk düşüncesini derinden etkilemiş ve “Gelenekçiler” ve “Yenilikçiler” olarak ayrışan “Bilgi Topluluğu”nun bir süreden beri mevcut olan ve düşünsel gelişim üzerinde büyük etkilerde bulunan bu ayrışma ve çatışmasının şiddetlenmesine yol açmıştır. Gelenekçi Topluluk, Yeryüzü’ndeki türlerin ve bu arada insanoğlunun oluşumunu “yaratılışcılık öğretisi” ile açıklarken, Yenilikçi Topluluk ise “evrim kuramı” ile açıklamıştır. Remzi Demir ve İnan Kalaycıoğulları, Evrimin Türkiye’deki Öyküsü, Eşref-i Mahlûkât’tan Homo Sapiens’e başlığını taşıyan bu yeni araştırmalarında evrim kuramının Türkiye’ye girişini ve doğurduğu tepkileri, “Cumhuriyet Öncesi” ve “Cumhuriyet Sonrası” başlıklarını taşıyan iki bölümde kısaca incelemişlerdir. Bugün de sürmekte olan bu “epistemik mücadele”nin seyrini olaylara sadık kalarak temsil edebilmek için kronolojik akışı özenle takip etmiş ve yorumlarını tamamen birincil kaynaklara dayandırmışlardır.

Nikolas Kopernik Dünya Gezegen Olunca
Owen Gingerich , James MacLachlan, VakıfBank Kültür Yayınları, 2025, 152 s.
1473’te Polonya’da doğan Nicolaus Copernicus sessiz bir devrim başlattı. Hiçbir bilim insanı evrendeki yerimize dair anlayışımızı bu meraklı piskopos doktoru ve kilise görevlisi kadar kökten değiştirmemiştir. Polonya’da doğmuş, Krakov’da ve ardından İtalya’da eğitim görmüş, yetişkinlik hayatının tamamında kilise yöneticisi olarak görev yapmıştır. Gezegenlerin hareketlerini tanımlamak için güzel ve tutarlı bir sistem keşfetme arayışında Kopernik, güneşi sistemin merkezine yerleştirdi ve dünyayı güneşin etrafında hareket eden bir gezegen haline getirdi. Bugün güneş sistemimizi başka bir şekilde hayal etmek zor, ancak Kopernik’in fikri kendi zamanı için dünyayı sarstı. Güneş merkezli evren vizyonu birçokları için şok edici ve çoğu için inanılmaz olsa da göksel hareketlerin fiziksel olarak anlaşılması için temel bir taslak haline geldi. Onun güneş merkezli sistem kavramının halka ulaşması neredeyse iki yüz yıl aldı. Yine de Kopernik’in olağanüstü metninde ortaya koyduğu şey bilimde gerçekten devrim yarattı. Bu nedenle, muazzam bir dönüşümün ilk adımını atan sessiz bir doktor olarak Kopernik, Bilimsel Devrimin babası olarak kabul edilir.

Mitos ve İnsan
Roger Caillois, Çev. Haldun Bayrı, Doğu Batı Yayınları, 2025, 168 s.
Roger Caillois İnsan ve Kutsal’da şenlik üzerine bir teori geliştiriyordu, Mitos ve İnsan’da ise çok sayıda zıtlığın dökümünü yaparak, bunların her birinde toplumsala geçişin mümkün olduğunu gösteriyor: Bir tarafta, üstün güçlere tâbi bir ruh hâlinin dışavurumu olan peri masalı, diğer yanda ise o üstün güçlere karşı kötü doğaüstü güçlerle ittifak eden, kuvvetiyle mağrur, fantastik masal; bir tarafta, üstün güçler önünde saygıyla boyun eğen dindar insan, diğer yanda ise o güçleri zorlamaya çabalayan büyücü. Bu zıtlıkların etkileşime geçtiği yerde ise mimetizm devreye girmektedir: Yaşam atılımı ile cansızlaşma arasında; varkalma içgüdüsü ile vazgeçme içgüdüsü arasında.

Mesela peygamberdevesi üzerine bölümde, hayvanlar âlemiyle insanlar âlemi arasındaki, insanın içselliğiyle dünyanın dışsallığı arasındaki, biyolojik ve psikolojik faaliyet ile simgeleştirme arasındaki her türden sınırı ortadan kaldırmaktadır. “Dışsal gerçeklikten tahayyüle dayalı yaşama, düzkanatlılardan insana giden yol, belki uzun ama kesintisizdir. Her tarafta aynı iplikler aynı desenleri dokumaktadır. Özerk hiçbir şey, tecrit edilmiş hiçbir şey yoktur; sebepsiz ve amaçsız hiçbir şey: Bizatihi mitos da bir fiilin muadilidir.”

Nitekim mitos, birey psikolojisinin en gizli ve en ateşli emelleriyle toplumsal varoluşun baskılarının birleştiği noktada, tahayyüle dayalı yaşamın müstesna bir tezahürü gibi görünür.

Bizim Gibi Makineler – Sağduyulu Bir Yapay Zekaya Doğru
Ronald J. Brachman, Çev. Murat Erenel, Tübitak Yayınları, 2025, 330 s.
Çok da uzak olmayan bir gelecekte sürücüsüz arabanızı market siparişiniz için gönderdiğinizi hayal edin. Arabanız bir yapay zekâ aracının sahip olabileceği tüm kabiliyetlerle donatılmış ve sizden daha iyi araba kullanacak şekilde programlanmış. Araba kırmızı ışığa denk gelince duruyor. Ancak ışık değişmiyor ve arabanız da olduğu yerden kıpırdayamıyor… Arabanızın engellerden kaçınma, şerit takibi, rota hesaplama kabiliyetlerinin şu an bir önemi yok. Araç hareket edemiyor çünkü böyle bir durumda neler olduğunu anlayıp çözüm üretebilen insan sağduyusundan yoksun. Yapay zekâ alanında öncü uzmanlar olan Ronald Brachman ve Hector Levesque, Bizim Gibi Makineler’de bugünün yapay zekâsının özelleşmiş uzmanlığı yerine sağduyulu yapay zekâ geliştirmenin ne gerektirdiğini tartışıyor. İnsanlardaki sağduyuyu değerlendirip sağduyunun bir makineye nasıl yerleştirilebileceğini anlaşılır bir biçimde açıklıyor. Brachman ve Levesque yapay zekâya sağduyu ve akıl yürütme kazandırmanın yollarını ortaya koyup otonom makinenin kararlarına nasıl güvenebileceğimize dair çok önemli bir konu üzerinde duruyorlar. Güvenilir otonom yapay zekâ sistemleri için gereken iki ana koşulu belirliyorlar: yaptıklarının sebeplerinin olması ve tavsiyeye açık olmaları. Sonuçta ikisi de sağduyulu olmaya bağlı.

Yaratıcı Kodlama İle Geometrik Desenler: Sanat İçin Kodlama
Selçuk Artut, Nesin Matematik Köyü, 2025, 400 s.
Geometrik desenler, yüzyıllar boyunca yalnızca süsleme değil, düşünsel ve matematiksel bir arayışın da görsel dili oldu. Kitap, tarihsel motifleri sadece estetik nesneler olarak değil; hesaplamalı düşünme ile yeniden üretilebilecek dinamik yapılar olarak ele alıyor.

Sanat tarihine disiplinlerarası bir bakış sunan çalışma, geometri sanatının medya sanatıyla kurduğu ilişkileri araştırıyor. Yaratıcı kodlama yöntemleriyle desteklenen iş akışları, okuyucuyu yalnızca izleyici değil aynı zamanda üretici olmaya çağırıyor. Kitaptaki yirmi üç motif, geçmişin zanaatkârlığıyla bugünün dijital araçlarını buluşturuyor. Açık kaynak yazılımlarla geliştirilen örnekler, hesaplamalı sanatın kolektif doğasını öne çıkarırken, geometriyi hem tarihsel hem çağdaş bir ifade alanı olarak yeniden konumlandırıyor.

Bu kitap, matematiğin görsel potansiyelini keşfetmek isteyen herkes için ilham verici bir yol arkadaşı olma iddiası taşıyor.

Vahşi Kapitalizm – Şirket Suçları El Altından Şirket Kurtarmalar ve Özgürlüğün Ölümü
Grace Blakeley, Çev. Ali Karatay, Yapı Kredi Yayınları, 2025, 424 s.
Günümüz kapitalizmi, eşitsizliği körükleyen, demokrasiyi boğan ve elitleri zenginleştiren bir sistem mi? Bize kapitalizmin özgürlüğümüz ve refahımız için gerekli olduğu güvencesi verilmişken neden kurumsal gücün sınırsız olduğu bu çağda, çoğumuz ay sonunu zor getiriyoruz? Ekonomi tökezlediğinde, hükümetler neden şirketleri ve hissedarları kurtarıyor da sıradan insanları kaderine terk ediyor? “Kapitalizm koşullarında yaşamak demek, size serbest olduğunuz söylense de önceden planlanmış bir ekonomide yaşamak demektir” diyen başarılı gazeteci ve yazar Grace Blakeley, kitabında bu soruların etrafındaki gizemi kaldırıyor. Şirketler, finans ve devletler arasındaki tehlikeli ittifakı mercek altına alarak bu “vahşi kapitalizm”in nasıl işlediğini ve neden herkesin zararına olduğunu örneklerle anlatıyor. Neoliberalizmin ‘serbest piyasa’ mantığına karşı, hem tarihe hem de güncel olaylara dayanan, sarsıcı bir darbe. Blakeley’nin argümanı iyi araştırılmış, net ve yıkıcı. En önemlisi de umut, demokrasi ve özgürleşmeye dayalı bir yol haritası çiziyor.

Türkiye’de Müzik Politikası ve Örgütlenmesi 1923 – 2023
Erol Uğraş Öçal, İmge Kitabevi, 413 s.
Müziğin, devlet başta olmak üzere farklı iktidar biçimleriyle kurduğu ilişki her zaman ilgi uyandıran bir konu. Bundan yirmi beş asır önce dahi Doğu’da Konfüçyüs’un, Batı’da Platon’un eserlerinde devlet ve müzik ilişkisine dair bilgiler bulunur. Devlet ve müzik ilişkisi modern devletin ortaya çıkışıyla yeni yeni boyutlar kazanır. Bu ilişki giderek karmaşıklaşır ve devlet ile müzik arasında yeni ilişki sahaları ortaya çıkar. Toplumsal düzeyde karmaşıklaşan ve yaygınlaşan bu ilişkiler sosyoloji başta olmak üzere siyaset bilimi, müzikoloji hatta işletme alanlarında incelemelere konu olur. Buna karşılık müzik ve devlet ilişkisinin politika ve örgütlenme ile nasıl kurumsallaştırılıp somutlaştığı pek fazla irdelenmez. Türkiye’de Müzik Politikası ve Örgütlenmesi kitabı, tam da bu noktaya odaklanıyor. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında tamamlanan araştırma, Cumhuriyet’in ilk yüz yılında devlet ile müzik arasındaki ilişkinin neden ve nasıl kurulduğunu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Neden sorusuna cevabı, yüz yıllık zaman dilimini üç ana döneme ayırarak ve her bir dönem için ayrı bir belirleyici neden bularak veriyor. Nasıl sorusunun cevabına ise müzik devlet ilişkisinin örgütlenmesinin ve kurumsallaşmasının en görünür olduğu on analiz birimi üzerinden yüz yıllık bir takiple ulaşıyor.

Sağın Kasveti – Otoriter Liderler ve Çalınan İsyan
Zafer Yılmaz, İletişim Yayınları, 2025, 206 s.
“Donald Trump, Jair Bolsonaro, Viktor Orbán gibi siyasi liderlerin kurma mücadelesi verdiği ve Tayyip Erdoğan gibi siyasi liderlerin pekiştirmeye çalıştığı siyasal rejimleri nasıl tanımlamamız gerekiyor? Popülizm ve otoriterizm kavramı bu olan biteni açıklamak için bizlere yeterli bir çerçeve sunuyor mu? Benzersiz bir kriz döneminden mi geçiyoruz, yoksa olan biten kapitalizmin, modern devletin ve modern kitle toplumunun bitimsiz krizlerinin bir başka görünümü mü?” Modern toplumun tarihin farklı kesitlerinde birbirinden ayırt edilebilir krizler içerisinden geçtiğini biliyoruz ve bugünden geriye doğru bakıldığında bunları çeşitli analitik araçlarla anlamlandırabiliyoruz. Fakat tarih akarken yaşanan krizi tanımlamanın ve anlamlandırmanın bir hayli zor olduğu da aşikâr. Bu nedenle cari krizin ne üzerine temellendiği (iktisat, maneviyat, din, post-materyalizm vb.) ve toplumsal yaşamı nasıl biçimlendirdiği canlı bir tartışma olmaya devam ediyor. Zafer Yılmaz’ın Sağın Kasveti: Otoriter Liderler ve Çalınan İsyan kitabı, her şeyden önce krizin tanımlanma biçimlerine esaslı bir itiraz. Muarızını da “bozan”, yani eleştirel düşünceyi de tanımladığı sorunun bir parçası kılan tuhaf krizler zamanının tanımlayıcı özelliklerini sergileyerek perspektif değişiminin zorunluluğunu ortaya koyuyor.

Tehlikeyi Unutma Afete Yakalanma
Haluk Eyidoğan, Hiperlink, 2025, 383 s.
Yeryüzünün çok farklı kıtalarında ve bölgelerinde yaşayan insanlar, bulundukları mekanlarda doğa kaynaklı birçok olaydan etkilenirler. Bu olaylar bazen insan hayatını tehlikeye atacak bir düzeyde olabilmektedir. Deprem, tsunami, sel, tayfun, kuraklık, aşırı soğuk, heyelan, çığ vb. olaylar büyüklüğüne ve şiddetine bağlı olarak afete dönüşmekte, can kaybına ve yıkıma neden olmaktadır. Bulunduğumuz mekânların ne tür tehlikeyle karşılaşacağı, ne tür hazırlıklar yapılacağı ve ne tür önlemler alarak tehlikenin afete dönüşmeden bertaraf edileceği uğraşı insana düşmektedir. Doğa kaynaklı tehlikelerin farkında olunduğunda ve önlemler alındığında kayıp risklerini azaltmak olanaklıdır. “Tehlikeyi Unutma, Afete Yakalanma” başlıklı bu kitapta Türkiye’nin bir gerçeği olan deprem tehlikesi başta olmak üzere doğa kaynaklı tehlikelerin afete dönüşmesinin engellenmesine yönelik strateji ve eylemler ile ilgili görüş ve öneriler örneklerle sunulmuştur.