Bir gökbilimciyi, Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü’yü cezaevine uğurladık birkaç gün önce.
Ülkemizin önde gelen bu gökbilimcisinin “suç”u, Anayasa ve Yüksek Yargı kararlarına karşın üniversitelerde YÖK’ün dayatmasıyla başlatılan türban serbestliğine karşı çıkarak öğrencilere AYM ve AİHM kararlarını anımsatıp bunlara uymaya davet etmesi. Pekünlü, “öğrenim özgürlüğünü engellediği” gerekçesiyle yargılandığı davada en üst sınırdan kesilen ceza ile 2 yıl 1 ay hapis cezasına mahkûm edildi.
Kısacası laikliği ve aydınlanmayı savunduğu için hapse girmiştir Pekünlü. Hepimiz adına… Bunu bütün dünyaya duyurmak boynumuzun borcu.
Pekünlü, içeri girmeden önce verdiği son derste “Evren ve Evrim”i anlattı. Evet, Evren ve Evrim cezaevine konuldu. Düşünsenize bu cezaevini…
Giordano Bruno orada, Campanella, Kopernik, Galilei orada, Takiyüddin, Ömer Hayyam, İbn Haldun orada, Jean Meslier, Voltaire, Rousseau orada, Darwin, Marx orada… Turan Dursun orada, Rennan orada…
Görelilik, Kuantum, Plazma Evren orada, Evrim Kuramı orada…
Kuyrukluyıldıza modül indirmeyi mi tartışırsınız, içinde bulunduğumuz galaksi kümesinin boyutlarını mı… Büyük Patlama’nın olup olmadığını mı, ilk hücrenin nasıl oluştuğunu mu… Kim bu entelektüel derinliklere dalmak istemez?
Foça Açık Cezaevi, dünyanın en özgür yeri olmuştur artık.
Vah zavallı yargıçlar… Nasıl da kendilerini alçaltarak ölüme mahkûm ettiler… Campanella’yı zindana tıkan, işkencelere boğan, Galilei’yi ölümle tehdit edip düşüncelerini değiştirmeye zorlayan Engizisyon yargıçlarını hangimiz tanıyoruz bugün? Ama Dünya hâlâ dönüyor! Böylelerine “kara cübbeliler” mi desek, yoksa Pekünlü’nün terminolojisiyle, en ufak bir ışık huzmesine bile izin vermeyen “karadelikler” mi?
Vah zavallı rektör… Nasıl da el pençe divan durdu, ufaldı… Padişahın eteğini öpüp onun despotluğunun kılıfını hazırlamakla görevli, gerçek bilimciler karşısında yaşadığı aşağılık duygusunu onları gammazlayıp öç alarak yenmeye çalışan “kapıkulu uleması”ndan ne farkınız var sizin? Aşağılıyoruz böylesi küçük adamları! Bunlara da “beyaz cüceler” diyelim.
Yazımızı Rennan Pekünlü’nün sözleriyle bitirelim:
“‘Yanmak’, gökbilimcilerin yazgısıdır. Üzerinde çalıştıkları yıldızlar, gökadalar en soğuk olanından en sıcağına dek yanar; gözlemevleri yanar; iğrenç bir zorlamayla engizisyon önünde diz çöküp pişmanlığa davet edilirler, yürekleri yanar; kafaları kazınır zindanlara atılırlar, hem kendileri hem de yakınları yanar. Yazgısı yanmak üzerine çizilmiş olan gökbilimciler, bir anlamda üzerinde çalıştıkları cisimlerin yazgısını öykünürler. Ancak bu, bilinçli, kendini ‘tüketici’ bir öykünmedir. Çevresini aydınlatabilmek için kendisini tüketmesi gerektiğini üzerinde çalıştığı yıldızdan ve kendisine örnek olan ozanından, Nazım Hikmet’ten öğrenmiştir: ‘Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?’”
Evren, Evrim ve Rennan özgürlüğüne kavuşmadan bize rahat yoktur artık.
Dostlukla kalın…