“Hep biliriz ki yalnız başına gülmek hayra alamet sayılmaz. Bu o demektir ki gülmek, cemiyet içinde ve cemiyetle olur. Burada gülmek sâri, hatta mecburidir. Bir sohbet içtimaında dostlarımız gülerken sizin somurtmanız pek güçtür. Sevdiklerimizi meclise güler yüzle kabul ederiz. Saygısız yabancı kimseleri de meclisimizden müstehzi gülmekle kaçırtırız. Şu halde gülmek bir de içtimai bir kabul ve def aksülamelidir.”
Gülme üzerine Mustafa Şekip Tunç’tan alıntıladığımız bu paragraf kendine Bergson’un Gülme adlı eserinde eş buluyor bile. Bergson “Yalnız bu akıl diğer akıllarla ilişki halinde olmalıdır” diyerek bir ön koşulu hatırlatıyor. Bu ön koşulda, gülmenin yankılanmaya ihtiyacının olmasından, yani insanlardan yalıtılmamış olması gerektiğinden söz ediyor.
Şöyle ki: “Yalnız bu akıl diğer akıllarla ilişki halinde olmalıdır… Eğer yalnız ve diğer insanlardan yalıtılmış hissediyorsanız gülünç olandan keyif almanız mümkün değildir. Gülme yankılanmaya ihtiyaç duyar gibidir.”(1)
Hatta yankılanmanın farklı sonuçlarına küçük bir örnek verecek olursak; Olympos Dağı’nda şimşekler çoğunlukla tanrıların kahkahaları yüzünden çıkarmış. Bunun benzeri bir biçimi “çok gülünce” kötü bir şey olacağı korkusu ile sert bir şeye vurulmasıdır.(2)
İki büyük düşünürün gülme konusundaki fikirleriyle başlamak şu an sizlere sunulan kitap için önemli bir noktayı oluşturuyor. Kitabın önsözünde geçen “Okuduğumuz kitap hem Bergson’un, hem Mustafa Şekip Bey’in kitabıdır” sözleri ise bunun göstergesidir. Kitabın giriş bölümünü, Bergson ve Mustafa Şekip Tunç’un düşüncesi üzerine Zeynep Tek’in soruları rehberliğinde Levent Bayraktar’ın cevapları oluşturuyor.
Gülmek ve kaynakları
Bu bölümün başlangıcı Bergson’un “İnsanlık dışında hiçbir şey gülünç değildir” sözünü temel alarak ilerlese de ardından gülmenin kaynağının yalnızca “gülünçlük” olmadığını hatırlatıyor. Birincisi “gülünçlük” olarak Bergson’un daha çok üstünde durduğu kavram, ikincisi ise hoşlanma, keyiflenme, hazlanma ve sevinme ile gelen gülmeler olarak ifade edilebilir.
Ayrıca yazar ağlamak ve gülmenin kapı komşusu olduğunu söyleyebileceğimizi ifade ediyor. Yani yazara göre gülme aşırı bir dereceye gelince ıstırap vermeye başlayarak komşusu olan ağlamayı uyandırıyor da olabilir. Ardından gıdıklanmanın da “sevinç gülmeleri” arasına katılabileceğinden bahsederken afyon, haşhaş, az miktarda alkol, şampanya, asitkarbonik gibi toksik maddelerin de güldürdüğü bilgisini veriyor.
Başka bir önemli nokta ise gıdıklanma ve okşanma durumlarında birdenbire sevinecek olurlarsa maymunların da güleceği. Ama yazar daha önce belirttiğimiz gülmenin iki kaynağından yalnızca birinde maymunlarla birleştiğimizi hatırlatıyor, çünkü gülmenin ikinci kaynağı olan gülünç şeylere gülme yalnızca insanlarda vardır.
Gülmek nedir? Ve kime gülüyoruz?
Kitabın en önemli bölümünü ise ikinci bölüm oluşturuyor. İkinci bölüm Mustafa Şekip Bey’in “Gülmek Nedir? Kime Gülüyoruz?” adlı eserinin günümüz harflerine aktarımından oluşuyor. Günümüzde kullanımdan düşen kelimeler ise asli yazımlarıyla verilmiş. Asli yazımlarıyla verilen kelimeler için ise kitabın arka kısmında detaylı bir sözlük bulunmakta.
Mustafa Şekip Bey önsöze şu cümle ile başlıyor: “Bu küçük kitap bütün gülmek hadiselerini tetkik ve izah etmekten pek uzaktır.” Mustafa Şekip Bey gülmenin henüz bir ilim halini almadığı için “serapa nazariye ve felsefe sistemleriyle” açıklandığını ifade ediyor.
Ardından gülme konusundaki en “mütekâmil” çalışmanın Bergson’un “Gülme” eseri olduğunu söylüyor. En önemli çalışmanın Bergson’a ait olduğunu söylerken farklı düşünürlerin bu konuda ne dediklerini “cem etmeyi” ihmal etmediğini de ekliyor.
Gülme üzerine yapılan tespitlerin eksikliğinden bahseden Mustafa Şekip, Darwinci görüşün düştüğü yanılgıyı şöyle ifade ediyor: “Darwin, gülmenin menşeini hayvanlara kadar indirmiş ve insanlarla hayvanları bu hususta da akraba yapmaktan kendince tabii bir zevk duymuştur.” Ardından bu görüşün zahire aldandığını, alelade dudakların açılmasını gülmek zannettiğini ifade ediyor. Ve bu şekilde düşünmenin “bütün beşeriyette dalgalı bir ummanın üzerindeki beyaz köpükler gibi yanıp sönen kahkaha ve tebessümlerin ne derin mana ve meraretleri tazammun ettiğinden bihaber yaşamak” olduğunu söyleyerek eleştiriyor.
Mustafa Şekip Bey Bergson’un gülmeyi daha çok sahne ve komedi açısından incelediğini, kendisi ise konuyu mümkün olduğu kadar milli hayatımıza yaklaştırmaya gayret ettiğini söyleyerek çalışmasının yanlıca tercüme değil bir adaptasyon çalışması olduğunu ifade ediyor.
Mustafa Şekip Bey’e göre gülmenin kaynakları o kadar çoktur ki, bütün gülmeleri “müşterek ve umumi bir sebep” altına toplamak ve hepsini bir “irca etmek” mümkün değil. Yani “hayvan-ı dahik”i anlamak çok yönlü bir uğraş alanı.
Sonuç olarak; Mustafa Şekip Tunç’un 1921 yılında yayımlanan eseri, Latinize edilmiş haliyle neredeyse yüzyıl sonra bizlerle buluşuyor. Kitap hem bu açıdan hem de Bergson’un düşüncesini, Bergson’un Türk düşüncesine etkilerini ve Mustafa Şekip Bey’in düşüncesine giriş niteliği taşıyan bölümü taşıyor olması açısından çok önemli. Mustafa Şekip Bey’in sahip olduğu geniş kapsamlı psikoloji, sosyoloji ve felsefe birikimi, gülme konusundaki çalışmalarını daha değerli kılıyor. Üstelik kültürümüze adaptasyonunu da hesaba katarsak, kitabın Latinize edilmesi literatür açısından önemli bir kazanım.
– Bergson’dan Mustafa Şekip’e “Gülme”, Zeynep Tek – Levent Bayraktar, Aktif Düşünce Yayıncılık, 2015, 220 s.
Dipnotlar
1) Henri Bergson, Gülme, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2. Basım, s.6.
2) Çağatay Güler, Bilge Ufuk Güler; 2010; Mizah, Gülme ve Gülme Bilimi.