Farklı bir dünya uğruna yürütülen toplumsal savaşımlar söz konusu olduğunda, bu alandaki güncel deneyimlerin ülkemizde büyük ölçüde az bilindiği gerçeği göze çarpar. Özellikle SSCB’nin çöküşünü ve Çin’deki kapitalist restorasyon sürecini takiben girilen tarihsel süreçte dünyanın ezilenlerinin -alabildiğine çetin koşullarda- bildik toplumsal koşulları büsbütün dönüştürme gayesiyle giriştikleri mücadelelere dair ülkemizde pek az kaynak vardır. Bu bağlamda, Patika Kitap’ın yayıma hazırlamış olduğu Hindistan Üzerinde Kızıl Yıldız, dünyanın en kalabalık, en karmaşık ve en yoksul coğrafyalarından birinin halkının günümüzde vermekte olduğu destansı mücadelenin bir kesitini okuyucuya sunuyor.
Kitap, bugün seksen yedi yaşında olan İsveçli yazar Jan Myrdal’ın türlü zorlukları göğüsleyerek Hindistan’ın ortasında bulunan ve aşağı yukarı ülkenin üçte birini kapsadığı söylenen “kızıl koridor”a gerçekleştirdiği yolculukta edindiği izlenimlerden oluşuyor. Bu “koridor”un sınırları dahilinde denetim, Hindistan devletinin değil, kızıl isyan bayraklarını göndere çekmiş yoksul halk kitlelerinin elindedir. “Yeryüzünün lanetlileri,” yaşamsal kaynakların son derece kısıtlı olduğu bu balta girmemiş coğrafyada yepyeni bir dünyayı inşa etmektedir. Kitap, ülkemiz coğrafyasında pek az bilinen bu mücadeleyi konu ediniyor.
Kitabın yazarı olan Mrydal’ın kimliği son derece önemli. Bu güncel deneyimi dünya çapındaki okura ulaştırma amacıyla kaleme sarılan Mrydal, sıradan bir gazeteci yahut aktivist değil; 20. yüzyıl sosyalist mücadeleler sürecinin pek çok cephesinde yer almış bilge bir devrimci. Myrdal, süregitmekte olan Hindistan Devrimi’ne dair izlenimlerini bu muazzam birikimi ışığında, geçmişin deneyimleri ile mukayese edip zenginleştirerek okura sunuyor.
Yazar adeta bir öykü anlatırcasına Hindistan’ın ilk yerleşimcileri olan yoksul Adivasilerin, kast sisteminin en alt derekesindeki dokunulmazların (Dalit’lerin) ve ülke genelinde sömürülen ve ezilen emekçilerin Hindistan Komünist Partisi (Maoist) önderliğinde yürüttükleri gerilla savaşını, bu savaşın sahnelendiği toprakların koşullarını ve tarihçesini ele almaktadır. Tüm bunları yaparken de bireysel tecrübeleri ışığında okuru kâh 1940’ların Avrupa’sındaki anti-faşist mücadele dönemine, kâh 1960’lar Çin’indeki Kültür Devrimi’ne taşıyor. Böylece insanlığın dünya çapındaki mücadele deneyimlerinin güncel ayaklarından biri olan Hindistan Devrimi’ni tarihsel bir bütünlük içerisinde değerlendiriyor.
Hindistan’da günümüzde, ülkeyi yöneten sermayedarlar ile kırsalda hüküm süren toprak ağalarını temsil eden devletin, ülkenin yoksul halkına açmış olduğu amansız savaşa, bu savaşa karşı halkın son derece meşru direnişine ve halk savaşının neticesinde devletin elini ayağını çektiği bölgelerde günbegün kurulmakta ve geliştirilmekte olan halk iktidarına dair bilgi edinmeyi isteyenler bu kitabı muhakkak okumalı.
20.yüzyılın iki büyük devriminin küresel ölçekli devrimci dalgaları doğurmuş olduğu unutulmamalıdır. Hindistan halkının emperyalizme ve gericiliğe karşı vermekte olduğu savaşın başarıya ulaşması halinde gerçekleşecek devrimin de bu iki öncülüne benzer etkileri olabileceği daima göz önünde bulundurulmalıdır. Bu açıdan kitap dünyadaki tüm ezilenlerin eşitlik ve özgürlük mücadelesinin Hindistan coğrafyasındaki bölümünü ilk defa ülkemizdeki okuyucuyla buluşturması açısından önem taşıyor.