Modern insanın evrimsel olarak doğum yeri neresi? Bu sorunun cevabı Doğu Afrika’daki Büyük Rift Vadisi’ni(1) işaret ediyordu, ta ki bugüne dek.
Sydney Üniversitesi’nden profesör Vanessa Hayes, heritagedaily.com’da son çalışmalarından ve bu soruya verdikleri yanıttan söz etti:
Yeni araştırmamızda DNA’yı kullanarak insanlığın ilk ayak izlerini Büyük Zambezi Nehri’nin(2) Makgadikgadi-Okavango adındaki prehistorik sulak alanına kadar izledik. Nature’da yayımlanan incelememiz, en erken modern insan popülasyonunun (Homo sapiens sapiens’in) 200 bin yıl önce, günümüzde Botsvana, Namibya ve Zimbabve tarafından çevrelenen alanda ortaya çıktığını ortaya koyuyor. Burası günümüzde kurak, yer yer tuzlarla kaplanmış cansız bir alan. Atalarımızın Afrika’nın kalanını ve nihayetinde Dünya’yı keşfetmeye başlamadan önce 70 bin yıl boyunca bu sulak alanda yaşayıp geliştiklerine inanmak oldukça zor.
“Mitogenome”(3) olarak da bilinen mitokondriyal DNA çalışmalarıyla bu bölgede net bir yer saptadık. Anne ve babadan geçebilen nükleer DNA’nın aksine, mitokondriyal DNA yalnızca anne tarafından çocuğa aktarılır, haliyle nesiller geçtikçe mitokondriyal DNA’da herhangi bir karışma olmaz.
Eğer modern insanların devasa bir aile ağacında belirli bir yere sahip olduğunu hayal edersek, mantıken ağacın kökünde mitogenomu bulmalıyız. Çünkü kökten yukarı doğru ilerleyen tüm dallanmaların kaynağı burası. Her ne kadar fosil kayıtların çoğu Doğu Afrika’da bulunmuş olsa da, genetik verilerin insanın beşiği olarak Afrika’nın güney bölgelerini işaret ettiğini biliyorduk. Ama insanların evrimleştiği ilk yeri net olarak belirlemek için araştırmamızı daha da hassaslaştırmak istedik. Bunu yapabilmek adına yönümüzü KhoeSan olarak da bilinen bir grup insana çevirdik. KhoeSan dünyanın en çeşitli mitogenomlarına sahip halkı. Haliyle DNA’lar üzerinden okuduğumuzda, KhoeSan’lar en eski ortak atamıza en çok benzeyen grup anlamına geliyor. Haliyle hepimiz insan soy ağacına oturursak, bu ağacın gövdesi KhoeSan oluyor.
Kültürel anlamda avcı toplayıcı olan KhoeSan’larda, bir grup San hâlâ avcılık ve toplayıcılık yaparak eski yaşam biçimlerini sürdürüyorken, linguistik açıdan bakıldığındaysa KhoeSan’ların şaklamalı bir dil konuştuklarını söyleyebiliriz.
Araştırma ekibimiz, Namibya ve Güney Afrika’daki KhoeSan topluluklarıyla birlikte diğer etnisiteleri ve dil gruplarını on yıl boyunca çalıştı. Aşağı yukarı 200 nadir veya yeni bulunan KhoeSan soyunun alt dallarını mitogenom verisi haline getirdik, bu verileri mevcut verilerle birleştirdik ve böylece evrim ağacımızın temeline yakınlaşmayı başardık. Artık atalarımızın Zambezi Nehri’nin güney bölgesinden yayılmış olduğu açıkça görülüyor. Bu bilgi de bu bölgenin verimli bir sulak alan olduğu gösteren coğrafi, arkeolojik ve iklim verileriyle örtüşüyor.
Yemyeşil doğa
Jeolojik bulgular aynı zamanda milyonlarca yıl boyunca o topraklara hakim olan prehistorik Makgadikgadi Gölü’nün toprak kayması nedeniyle kaybolmaya başladığını gösteriyor. Bu da insan yaşamına müsait büyük bir sulak alanın oluşmasına olanak sağlıyor. Peki, burası insan yaşamına oldukça müsait bir alansa, atalarımız neden 130 bin ila 110 bin yıl önce, ilk olarak güneydoğuya sonra da kuzeybatıya doğru diğer bölgeleri keşfetmeye başladılar? İklim verileri, bu dönemlerde bölgenin çok büyük bir kuraklık yaşadığını gösteriyor.
Açıkça görülüyor ki, 130 bin yıl önce nem oranı bölgenin kuzeydoğusuna doğru yükseldi ve 110 bin yıl önce aynı durum güneybatısı için de yaşandı. Bu durumun, atalarımızın büyük ihtimalle yeni bölgelere doğru ilerleyen av hayvanlarını takip ederek, yurtlarından ayrılmalarını sağlayacak yeşil bir bitki örtüsü yarattığını düşünüyoruz. Ayrıca genetik verilerimiz güneye gidenlerin birden fazla popülasyona ayrılmaları ve yüksek nüfus artışı yaşamaları nedeniyle Afrika’nın güney kıyısında yaşamaya devam ettiklerini gösteriyor.
Güney Afrika’daki Blombos Mağarası’ndan çıkarılan arkeolojik buluntular, bu bölgenin bilişsel/kavramsal insan davranışını kanıtlayacak bulgulara ilişkin (100 bin yıl öncesine kadar) zengin bir bölge olduğunu gösteriyor.
Tarihsel olarak birlikte çalışmasa da birbirini tamamlayıcı disiplinleri aşarak zaman çizelgesi verilerini ne kadar iyi eşleştirebileceğimize şaşırdık. Bu bulgular, aynı zamanda güneye göçenlerin başarılarının okyanuslardaki bolluğa adapte olmalarına bağlı olduğu düşüncesine ulaşmamıza olanak tanıyor.
Bu erken kâşifler daha kuru araziye adapte olmuş, bugün hâlâ atalarının yaşadığı coğrafyada yaşamlarını sürdüren popülasyonları arkalarında bıraktılar.
Geride bıraktığımız on yılda, Namibya, Kalahari’deki Ju/’hoansi halkı da dahil olmak üzere, insanlığın anavatanının son soyundan gelen insanlarla etkileşimde bulunmak bir onurdu. Geleneksel yaşam tarzını günümüzde de devam ettiren Ju/’hoansi insanları da bulgularımız için heyecanlı. Çalışmamızın nesiller boyu yalnızca ağızdan ağıza anlattıkları öykülerini yansıttığına inanıyorlar. Bu yalnızca onların hikâyesi değil, hepimizin hikayesi.
(1) Rift Vadisi insan evrimi konusunda akla gelen ilk bölgelerden biri. İnsanın birkaç aşamada Doğu Afrika üzerinden Dünya’ya yayıldığı düşünülüyor.
(2) Zambezi; Nile, Congo ve Niger’ın ardından Afrika’nın en büyük dördüncü nehri. Yerel Tonga dilinde “Büyük Nehir” anlıma geliyor. Ana metinde de Zambezi Nehri ile Büyük Nehir birleştirilmiş ve Büyük Zambezi Nehri olarak kullanılmış.
(3) Türkiye’de Mitokondriyal Havva olarak biliniyor. Nesiller arasında iz sürmek için kullanılıyor ve sadece anne tarafından çocuğa aktarılabiliyor.
Kaynak: https://www.heritagedaily.com/2019/10/humanitys-birthplace-why-everyone-alive-today-can-call-northern-botswana-home/124739