Birkaç ay öncesine kadar ne COVID-19 vardı hayatımızda, ne de ona neden olan Sars-CoV-2 virüsü. Şimdi ise insanlığın en büyük gerçeği haline gelmiş durumda. O yüzden herkes aynı soruyu soruyor: Nereden çıktı bu virüs? Aynı soru bilim insanlarını da çoktan harekete geçirdi. Yeni bir akciğer iltihabı tipine sebep olan bu etkene ilişkin ilk resmi bildirim Aralık 2019 sonlarında, Çin’in Wuhan kentinden gelmişti. Ardından vakalar yıldırım hızıyla artmaya başlayınca ilk genom dizileme çalışması da hemen peşisıra, 26 Aralık’ta başlatıldı ve 5 Ocak’ta sonuç verdi. Buna göre söz konusu virüs, 2002-2003’te salgın boyutuna erişen SARS ile aynı aileye mensuptu: Coronaviridae. Görünen o ki yeni bir koronavirüs kapıdaydı. Durum hemen ilgili mercilere bildirildi. Çok geçmeden, dünyanın çeşitli yerlerindeki laboratuvarlardan virüse ait dizileme çalışmalarının sonuçları yağmur gibi inmeye başladı ve sayıları 200’ü buldu. Diğer bir deyişle 200 farklı örnekten elde edilerek ulaşılmış bağımsız sonuçlar RNA virüslerine özgü tipik bir durumu teyit ediyordu: Yeni koronavirüsün, şimdiki adıyla Sars-CoV-2’nin sergilediği genetik çeşitlilik muazzamdı.
Hikayenin bundan sonraki kısmını bize anlatacak olan isim Edward Holmes. Kendisi hem Avustralya’daki Sydney Üniversitesi’nde, hem de Çin’deki Fudan Üniversitesi’nde görevli bir viroloji uzmanı. Aynı zamanda yeni koronavirüsü Şubat 2020 başında Nature ve The Lancet dergilerinde dünyaya tanıtan ekipte yer alıyor. Holmes ve meslektaşlarının geçtiğimiz hafta biri Nature Medicine, diğeri Cell’de yayımlanan ve tüm zamanların en çok okunan akademik çalışması sıralamasına yükseliveren makaleleri, dediğimiz gibi herkesin merak ettiği o soruya cevap bulmaya çalışıyor: Nereden çıktı bu virüs?
DNA dizisini ortaya koyan ilk çalışmalarda yeni virüsün SARS’la olan akrabalığı kanıtlanınca, onun gibi zoonotik, yani hayvan kökenli olabileceği düşüncesi perçinlendi ve olası kaynaklar aranmaya başlandı. Çok geçmeden Wuhan’daki Huanan deniz ürünleri pazarı en güçlü şüpheli olarak tanımlandı. Balık ve başka tür deniz ürünleri haricinde çeşitli memelilerin de satışa sunulduğu bu pazarın farklı yüzeylerinden alınan örneklerle ilk hastalardaki virüsün DNA dizileri karşılaştırıldığında aradaki örtüşme epey yüksek seyrediyordu. Dolayısıyla araştırmacılar bu pazarın virüsün ortaya çıkış öyküsündeki yerini yadsımıyor, ancak bundan daha fazlasını iddia etmenin mümkün olmadığını, asla da olmayacağını hatırlatıyorlar. Zira buradaki olası enfekte hayvanlardan örnek toplama şansı artık yok. Pazar çoktan kapandı…
Peki virüsün yarasalardan insanlara bulaştığı bilgisi nereden geliyor? Basit: Mevcut veritabanlarından. SARS ve yeni koronavirüs arasındaki genetik dizi benzerliği oranı yaklaşık yüzde 79; virüsün konağa (yani burada, insana) girerken kullandığı meşhur yüzey proteinine (spike deniyor) ait DNA dizisi ise iki virüs grubu arasında yüzde 72’lik benzerlik gösteriyor. Oysa bu benzerlik oranları, daha önce münferit çalışmalarda analiz edilip veritabanlarına yüklenmiş olan Rhinolophus affinis türü yarasalardaki koronavirüslerle yüzde 96’lara çıkıyor. Yarasa bilgisi işte buradan türüyor. Ancak yeni koronavirüsün bazı çok önemli bölgelerinde farklılaşmalar mevcut, mesela yukarıda bahsi geçen yüzey proteininin altbirimlerini kodlayan gen bölgesinde. Burada, diğer betakoronavirüslerde olmayan (fakat insan koronavirüslerinde bulunan) ve bulaşıcılığı (aslında virüsün konağa tutunma becerisini) artıran bir dizi ilavesi bulunuyor. Dolayısıyla yarasadaki versiyon ile yeni koronavirüsün konak hücre reseptörüne (alıcısına diyelim) bağlanma bölgesi yüzde 85 benzerlik gösteriyor. Araştırmacılar dizi eklenmesi şeklinde kendini gösteren bu tür mutasyonların, koronavirüslerin evriminin doğal ve sık rastlanan bir tablosu olduğunu vurguluyor. Neticede bu minicik eklenmenin ölümcül sonuçlarını artık biz de biliyoruz…
Tekrar yarasa meselesine dönecek olursak; burada küçük bir sorun var! Bahsi geçen yarasa örneklerinin toplandığı yer, Wuhan’dan, yani hastalığın çıkış noktası olarak tanımlanan bölgeden 1500 km uzaktaki Yunnan eyaletinde yer alıyor. Balık pazarının bulunduğu Hubei’deki yarasalar ise zaten sayıca az ve genom dizisi bakımından yeni koronavirüse yakın değil. Yarasalarla insanların farklı ekolojik yaşam alanlarını işgal ettikleri de hesaba katılırsa, araştırmacılar yeni koronavirüsün hayvandan insana geçişine aracılık eden başka bir memeli türünün söz konusu olabileceğini düşünüyor. SARS’ta bu aracılığı misk kedileri yapmıştı, MERS’te develer. Durumun açıklığa kavuşması için daha fazla memeli türünün incelenmesi gerekiyor, özellikle de Wuhan’dakine benzer hayvan pazarlarında satılanların. Nitekim bu noktada yeni bir aday ortaya çıktı bile: Malaya pangolinleri (Manis javanica). Kısa süre önce güzey Çin’e yasadışı yollarla getirilen bu hayvanlarda da yeni koronavirüse çok benzer virüslere rastlandı. Üstelik bu benzerlik genomun diğer kısımlarından çok yeni koronavirüsün özgün çok yüzey proteininde yoğunlaşmış vaziyette. Bu ille de aracılığı pangolinlerin yaptığı anlamına gelmiyor fakat belli ki koronavirüsler pek çok memeli türüne dağılmış vaziyette.
Mutasyonun ne ara gerçekleştiği meselesine gelince; yine birkaç olası senaryo var. Hayvandan insana geçtikten sonraki evrede insana daha iyi adapte olmak üzere bu eklenmenin doğal seçilim aracılığıyla genomda tutulmuş olması en güçlü olasılıklardan biri. Bu da virüsün insanlar arasında tespit edilme tarihinden çok daha önce dolaşıma girmiş ve nispeten hafif tablolarla seyredip yayılmış olabileceği anlamına geliyor. Yani belki de yeni koronavirüs ne Wuhan’dan çıktı ne de hayvan pazarındaki yarasalardan… Sonuçta Edward Holmes ve meslektaşlarının ulaştığı sonuçlar, koronavirüslerin tür bariyerini rahatlıkla aştığını, yeni konaklara adapte olabildiğini ve en önemlisi de bunun tekrar yaşanabileceğini gösteriyor. Hastalığın yarattığı panik eksik/yanlış bilgilerle birleşince ırkçılığa varan acele yaftalamalar medyada ve siyasette boy göstermeye başladı bile. Benzer şekilde, virüsün laboratuvarda üretilmiş olabileceği senaryoları da dolaşıma girmekte gecikmedi. Araştırmacılar yapay yolla üretilmiş dizilerin tespit edilebileceği görüşünde; bu yüzden -ayrı bir yazının konusu olmayı hak eden- bu olasılık üzerinde durulmuyor bile. Sonuçta daha fazla hayvan türü taranıp tüm olasılıklar ortaya dökülene kadar cevaplar netleşmeyecek, ancak bilimle uğraşanların da uğraşmayanların da üzerinde uzlaştığı bir konu var: Bu patojenlerle karşılaşma ihtimalini en aza indirmek gerekiyor, yani evet, ister yarasa, ister pangolin, denetimsiz tüketim sınıfına girecek başka herhangi bir şeyi yememek, vahşi hayvanların yakasından düşmek gerekiyor.
Kaynak:
Yong-Zhen Zhang ve Edward Holmes, “A Genomic Perspective on the Origin and Emergence of SARS-CoV-2”, Cell, 26 Mart 2020, DOI:https://doi.org/10.1016/j.cell.2020.03.035.