Bundan tam bir yıl önce, doğayı korumak için çözüm üreten yaratıcı ikizlerin maceraları hakkında bir yazı yazmıştım(1). Ve dürüst olmak gerekirse, bloğumda paylaşmayı planladığım yazının Kitapçıl’a ulaşması benim için de biraz sürpriz olmuştu. Bilim ve Gelecek’te lisans eğitimim sırasında kısa bir süre staj yapmıştım ama sonraki yıllarda, fikrî aidiyetim sabit kalsa da, uzak kalmıştım dergiden. 2021’in Ocak sayısı yayımlandığında, biraz da bu uzak kalışın mahcubiyetiyle, “Yıllar evvel staj yaptığım dergime, Sidney ve Simon’ın maceraları hakkında yazmak için döndüm.” iletisiyle paylaştım yazıyı. Kitapçıl’ın editörü Özer Or’un başka yazılar yazmak isteyip istemediği soran mailinin de yüreklendirişiyle çocuklar için hazırlanmış bilim kitaplarından söz etmeye başladım. Bir yıl sonra bugün, Uyurgezer Yayınları’nın bir başka kitabından söz etmek için buradayım ve son sözü başa almakta sakınca görmüyorum: Umarım ayrı durduğum yılları telafi ettiğimi hissedecek kadar uzun zamanlar burada olurum.
***
Mo ya da Maurice Dambek’in ailesinde kahraman yok! Pek çoğumuzun ailesinde olmadığı gibi. Ve iki dili, iki adı, iki hayatı var. Evde, mahallede, çeperde Mo; okulda, merkezde, resmiyette Maurice Dambek. Başarılı bir öğrenci Mo. Teyzeler, kuzenler, arkadaşlar, köpeklerle dolu, her daim bol gürültülü, “kafeye hatta düğün salonlarına benzer” bir evde, başarıyla ilişkilendirilen sıfatlardan nasiplenmemiş kardeşlerinin ergen acımasızlığıyla başa çıkmak zorunda kalan bir çocuk için çok başarılı hem de. “Sıfır”lar ailesinin düzene en çok yaklaşabileni. İkiye bölünmüşlüğünün, ikisi de kendisi olan iki çocuğun, Mo ile Maurice Dambek’in, kimi zaman pek iyi anlaşamadığının farkında ama, bir şekilde idare etmeyi öğrenmiş hayatını. Sıra arkadaşı Hippolyte evlerini ziyaret edene kadar öğrenmişti demeli aslında. Hane halkının bir anda şenliği bol bir temaşanın oyuncularına dönüştüğü bu ziyaret de idare edilebilir ikiliğin parçası olabilirdi, Mo da arkadaşının duvarları kahraman aile üyelerinin portreleri ile dolu evini ziyaret etmek zorunda kalmasaydı…
Kendisinin dışında kalan hayatla, ayrımla ilk kez böyle sarsıcı biçimde tanışıyor Mo. Soyağacının eksik kahramanlık hikâyeleri, okulda başarısıyla eşitlendiğini, yeterince uyum sağlarsa dahil olacağını düşündüğü düzenle arasındaki çatlağın altını çiziyor. Gürültüsü bol bir Çingene mahallesinde otururken, okulda komşularından “Romanlar” diye söz etmenin işe yaramadığını o gün kavrıyor. Mo’ya, onu savrulduğu çaresizlikten çıkaracak bir kahraman akraba gerektiğinden, aile albümlerinde tipi kahramanlığa müsait insanların yer aldığı fotoğrafları işaretlemeye başlıyor. Fotoğraf makinesine korkarak bakan bu insanlardan birinin kahraman olması şart ve bu potansiyel kahramanın hikâyesini ünlü, ödüllü, bol madalyalı bir aileye sahip Hippolyte’e anlatabilmek için çok az zamanı var.
Albümlerde bulunan kahraman akrabanın hikâyesi çocuk kitaplarında görmeye alışık olduklarımızdan değil ama, ben daha çok albümü tutan ellerin hikâyesine bakmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Witek, Mo’nun arayışını siyah- beyaz, iyi- kötü, yoksul- varsıl ikiliğine hapsetmeden anlatıp, kahramanını, ‘öteki’ olamadığını varsaydığı okur için görünür kılmaya çalışmadan kurgulamış. Sınıf farkı Hippolyte’in ailesinin sesinde, düzenin çağrısı okul müdürünün jestlerinde yankılansa da, insanlar sadece konumlarıyla değil, doğruları, yanlışları, çelişkileriyle geçiyorlar bu öykünün içinden. Yazar, ötekiliği yeni sorular sorarak anlatmayı seçiyor: Seni öteki, onu kahraman kılan kim? Onu merkeze, seni çepere yerleştiren? Mo’nun ‘öteki’liğini unutmak için bir başka ‘öteki’ye ihtiyacı varsa, ayrım nerede? Ailemde Kahraman Yok!, okuruna yanıtları kendisiyle birlikte büyüyecek sorular armağan eden bir kitap. Kayıt dışı çalışanların, gün doğmadan yola koyulanların, bit pazarlarına umutla koşanların, haberlerde botlardaki göçmenleri izleyen ‘daha az göçmenlerin’, gürültüleri herkesinkinden fazla duyulanların, ev içi emeği asla görünmeyen annelerin, “tam işçi elleri olan” babaların, erkek olmayı herkese patronluk taslamak bellemiş abilerin, büyümeyi biraz da kendinden küçüğü ezmek sanan kardeşlerin; var gücüyle çalışmak, hep onarmak, tutunacak bir dal aramak zorunda olanların hikâyesi. Bir de, dayanışmanın, sevginin gücünü bilen, başkasının yarasını kucaklayarak saranların. Witek çocuk kitaplarında görmeye çok alışık olmadığımız bu insanları, sıradan hayatların kahramanlarını, sınırlara hapsetmeden, öykülerini bir melodrama çevirmeden anlatıyor. Karakterlerini, sahneleri özenle betimliyor ve zorlu sorular sormaya devam ederken neşeden bir an olsun uzaklaşmıyor, en gergin anların ortasında bir tek benzetme ile şenlik havası estiriyor. İyi bir çocuk kitabı yazabilmek için kurgunun temel bilgisini hayal gücüyle buluşturmak yetmiyor bana kalırsa, okuru gibi düşünebilmek de şart ve Witek tam da bunu yapıyor, hem de büyük bir maharetle. Kitabın çevirmeni Deniz Erkaradağ, ritmi hızla değişebilen metni çok akıcı biçimde çevirmiş. Özellikle, Mo’nun okulda ve evde değişen kelimelerindeki tercihleri çok yaratıcı.
Evet, Mo’nun fotoğrafları duvarları süsleyen kahraman bir ailesi ve kusursuz bir evi yok, pek çoğumuzun olmadığı gibi. Ama Mo’nun ağır aksak adımlayan, otorite karşısında küçüldükçe küçülmesi beklenirken kara işçi ellerini sıkan, sarıp sarmalayan, dayanışan, umut ve neşeden yana eksiği olmayan kahramanları var, pek çoğumuzun olduğu gibi.
DİPNOT
1) Peter H. Reynolds, Paul H. Reynolds (2021). Sidney& Simon Çiçek Kurtarma Operasyonu ve Çöp Dedektifleri, Uyurgezer Kitap.
Ailemde Kahraman Yok!, Jo Witek, Çev. Deniz Erkaradağ, Uyurgezer Yayınları, 2021, 124 s.