Ana Sayfa Dergi Sayıları 247. Sayı Alisiz Alevilik olur mu?

Alisiz Alevilik olur mu?

79
0

Hüseyin Karakuş

Son günlerde sosyal medyada “Alisiz Alevilik olur mu” tartışmaları ısıtılarak yeniden gündeme sokuldu. Kendi haline bırakılsa belki küllenecekti ancak tartışmalara Ayfer Karakaya gibi geleneksel Anadolu Aleviliği uzmanı bir akademisyenin de katılması konuyu alevlendirdi, ama ne yazık ki tartışma seviyesini yükseltmedi. Sayın Karakaya Alisiz Alevilik iddiasının Alevileri bölmek ayrıştırmak için gündeme getirilen FETÖ’cü taktiği olduğunu söylerken, karşı taraf Karakaya’yı RTE”nin dile getirdiği “Alisiz, peygambersiz Alevilik olmaz” söylemine sahip çıkan Amerikan patentli İslamcı suçlaması getirdi. Ben bu tarafları biri alt katta diğeri üst katta boşluğa yumruk sallayıp dövüştüğünü zanneden iki boksöre benzetiyorum. Önce zemin tanımlaması yapıp tartışmayı aynı düzleme çekmek gerek. Paydalar ortak olacak ki paylarda değerlendirme yapalım. Farklı düzlemlerde kolaylıkla “Alisiz, peygambersiz, hatta tanrısız Alevilik mümkündür” ve “Alisiz Alevilik olamaz” diyebilirsiniz.

Konuyu daha anlaşılır kılmak için önce Anadolu Alevisi tarihçesine sonra 20. yüzyıl başında Fuad Köprülü ile başlayan Alevilik yazınındaki tezlere ve tartışmalara göz atmalıyız.

Anadolu Alevisi diye geçmişi binlerce yıl eskiye Göbeklitepe’ye kadar uzanan Anadolu insanından söz ediyoruz. Karışıklığa neden olmasın diye biz bu insana Alevi demeyelim Anadolu insanı diyelim. Çünkü asıl Alevi ve Alevilik diye adlandırılan, İslamiyet’in içinde ehli beyt – ehli sünnet siyasi ayrımından sonra oluşmuş ehli beyt tarafında yer alan cemaattir. Aynı tarafta Şiiler ve Fatımiler de yer almaktadır. Bugün İslam dünyasında Alevilik ve Aleviler denince akla öncelikle Suriye Alevileri olan Nusayriler gelir. Bunun dışında Yemen’deki Zeydiyeler, İran’ın doğusunda Pamir Alevileri, Lübnan’daki Mütevelliler, Irak’taki Şabaklar, Sarliyah-Kakaiyahlar, Ali ilahiler, ehli hakklar, İsna Eşariye’ler Alevi olarak bilinirler. Haksızlığa karşı gelen isyankâr Anadolu insanı (Kızılbaş) ile dağıtılan Yeniçeri ordusunun tarikatı olan Bektaşiler dinsel ritüel benzerlikleri nedeniyle bir kefeye konularak Osmanlı yönetimi tarafından 19. yüzyılda Alevi diye adlandırılmışlardır. Aynı Osmanlı yönetimi (Osmanlı memuru Muḥammad Emin Ghālib al-Tawīl tarafından) 1918’den sonra Osmanlı toprakları içinde kalan Nusayrileri de Alevi olarak adlandırmıştır. Cumhuriyet döneminde farklı dinsel ritüelleriyle Arap Alevileri, tekrar Nusayriler adıyla ayrışırken, Kızılbaş Bektaşi birlikteliği “Anadolu Aleviliği” adlandırmasıyla devam etmiştir.

Burada sözünü ettiğimiz Anadolu’ya göçen yerleşen insan olarak Hitit, Luvi, İon, Lidya, Frig, Türk ve Kürtlerden oluşan; cemaat özelliğiyle Kızılbaş ve Bektaşi olan Anadolu Alevisi budur. Bundan sonra Alevi kelimesi geçtiğinde bütün Aleviler değil Anadolu Alevileri kastedilecektir.

Osmanlı yönetimi varlıkları için artık tehlikeli olan Yeniçeri ordusunu dağıttığında Yeniçerilerin inanç önderi olan Bektaşi tekkelerini de dağıtmaya karar verdiler (1826). Bektaşi tekkeleri Nakşibendilere teslim edildi. Bu dönemde Anadolu’da yaygın olarak Hıristiyan misyoner faaliyeti olması, misyonerlerin Bektaşi ve Kızılbaşlar içinde çalışma ortamı bulmaları Osmanlıyı telaşlandırdı. Düne kadar “Müslüman değilsiniz” diye ötelediklerine bu kez “siz de bir çeşit Müslümansınız” diye sahip çıktılar. Yok edemedikleri Kızılbaşları, yok etmek istedikleri Bektaşileri tek isimle Alevi diye tanımladılar.

Anadolu Alevisinin dinsel inanç anlamındaki tarihi, Anadolu Selçukluların kuruluşu ile başlar. Anadolu Alevisinin medeniyet olarak coğrafi varlığı, felsefi olarak çokkültürlü yaşam tarihi Hititlere uzanır. Anadolu medeniyetler arası köprüdür. Anadolu insanı sürekli göçler nedeniyle çok kültürlü yaşam biçimini benimsemiştir. Kendinden başka dinsel inanca tahammülü olmayan Hıristiyan Katolikliği, İslam Sünniliği Anadolu insanının yaşam biçimine terstir. Ehli beyt sufiliği (Bektaşiler), ehli sünnet sufiliği (Mevleviler) ortak yaşamı savunan ılımlı inanç özelliği ile Anadolu insanında kök salabilmiştir.

Şimdi Alevilik tezlerine bakabiliriz.

Fuad Köprülü’nün “Alevilik heterodoks İslam’dır” paradigması (dinsel-tarihsel yaklaşım)

Cemal Şener’in “Kürt Alevi yoktur. Kürtleşmiş Türk Aleviler vardır” tezi. (Etnik-tarihsel yaklaşım).

Nejat Birdoğan’ın “Alevilik İslam dışıdır” tezi (tarihsel-felsefi yaklaşım).

Erdoğan Çınar’ın “insanlık tarihi Alevilerin tarihidir” tezi (tarihsel yaklaşım).

Faik Bulut’un “Alisiz Alevilik” tezi (etnik tarihsel yaklaşım).

İsmet Zeki Eyüboğlu ekolünün “Mavi Anadoluculuk” tezi (coğrafi yaklaşım).

Rıza Yıldırım’ın “modern Alevilik geleneksel Alevilik” tezi (tarihsel yaklaşım).

Fuad Köprülü’nün Alevilik heterodoks İslam’dır tanımlaması tezden öte paradigmaya dönüşmüştür. Paradigma İrene Melikof ve Ahmet Yaşar Ocak gibi otoritelerce onaylanınca pekişti. İlk dönem “Aleviliği yazan Aleviler” Cemal Şener, Rıza Zelyut, Baki Öz, Reha Çamuroğlu ekolü bu paradigmayı kabullendiler.

Cemal Şener buna “Kürt Alevi yoktur, Kürtleşmiş Türk Aleviler vardır” eklentisi yaptı. Radyo programları ve kitaplarıyla tezini yaymaya çalıştı. Bu eklenti PKK Kürt bağlantısından uzak durmaya çalışan bir grup Alevi tarafından hemen benimsendi ve süreç içinde ırkçı-turancı çizgiye bile çekildi. Yıllarca süren bu tartışmalara Ayfer Karakaya Stump “Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık Alevi Kaynaklarını, Tarihini, Tarih Yazımını Yeniden Düşünmek” adlı eserinde belgelere dayalı şekilde Anadolu Aleviliği üzerine bir kara bulut gibi çöken heterodoks İslam paradigmasını ve bütün Anadolu Alevileri Türk’tür tezini altüst etti.

Nejat Birdoğan’ın öncülük ettiği “Anadolu Aleviliği İslam dışıdır” tezinde biraz Aleviliği İslami bağnazlık ve dogmalardan kurtarma gayreti vardı. Bu gayret, yazarı İslam öncesi pagan ritüellerinde benzerlik arayışına itmişti. Sonradan bu tez Aleviliğe İslam dışı felsefi öz arayışına evrilerek “Alevilik bir felsefe, dünyaya bakış açısı”dır tanımlamasına dönüştü. İçinde yer aldığım “Alevilik dünyaya bakış açısıdır” ekolünün gelişmesinde Esat Korkmaz, Nejat Birdoğan, Erdoğan Aydın’ın eserlerinin büyük katkısı oldu.

Sonraki dönemde iki tartışmaya daha şahit olduk. İlki bir çeşit yeni Turancılık olan Erdoğan Çınar’ın öncülük ettiği, Luvilerle zemin yakalayıp insanlığın tarihi ile Aleviliğin tarihini eşleştiren Çınarizm (Işıkçılık) tezleriydi. Türklerin “Güneş Dil Teorisi” olur da “Alevilik insanlığın tarihidir teorisi” olmaz mı. Alevilik sahipsiz değildi. Alevi yazarları “Alevi Tarih Yazımında Skandal – Erdoğan Çınar Örneği” adlı kitapta tahrifatları belgeleyerek yanıt verdiler.

 

Faik Bulut’un “Alisiz Alevilik” adlı kitabıyla öncülük ettiği Alisiz Alevilik tezinde daha çok Alevi inancını İslamiyet öncesi Kürt kaynaklı inançlarla bağdaştırma gayreti vardı. Faik Bulut’a yönelen yoğun tepki daha çok Kürtlükle bağlantılara oldu. Bugünkü Alisiz Alevilik tartışmalarına ise İslami akımlara hâkim olan gericilik ve bağnazlığa tepki vardır. Yeni tartışmalarda “teslimiyetçi, gaddar, çocuk yaştaki kızını dedesi yaşındaki halife Ömer’e veren, Fatma sonrası bir sürü evlilik yapmış Ali” ve benzeri gerici unsurları Alevilikten arındırmaya çalışan bilgisiz ama modern Aleviler taraf oldular. Bugünkü Alevi inanç ritüellerinin olgu değil kültler üzerine kurulu olduğu unutulmuştur. Kültleri bilgiyle çürütmeye çalışmak nafiledir.

Bugüne kadarki en önemli ve ne yazık ki tartışılmamış tez Rıza Yıldırım’ın “geleneksel Alevilik modern Alevilik” tezidir. 1950 sonrası kentlere iç göç, 1960 sonrası dış göç kapalı toplum Aleviliğini alt üst etmiş içinden modern Alevilik doğmuştur. Kentleşen Aleviler geleneksel Aleviliğin kültlerine ve ritüellerine tutunmaya çalışırken, kentlileşen Aleviler sufilikten Spinozacılığı uzanan dinden arınmış yeni bir evrensel Aleviliği düşlemektedir. Her iki Aleviliğin değerleri birbirine ters değildir. Alevilik hiçbirinin tekelinde değildir. Günümüz Anadolu Aleviliği içinde modern Alevilik ve geleneksel Alevilik kol kola hoşgörü içinde yaşamaktadır. Doğası gereği geleneksel Alevilik tarihe çekilirken modern Alevilik gelişip serpilecektir.

Ayfer Karakaya hocamız yazılı Alevi tarihini gizlenmiş, yok olmaya mahkûm edilmiş deliklerden bulup çıkararak önemli bir görev üstlenmiştir. Karakaya “tarih gridir” diye haykırırken tarihi siyah ve beyaz gösterenlerin saldırısına elbette uğrayacaktır. Onun hatası FB üzerinden sağa sola laf atarak sinekleri üstüne çekmesidir. Modern Alevilik savunucuları Karakaya’yı İslamcılıkla değil yazılı Alevi tarihçiliği ile değerlendirmelidir. Alevi Aleviliğini nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşayacaktır. Onu dinler inançlar yargılayamaz, ancak evrensel ahlaki değerler yargılayabilir.