Ana Sayfa Dergi Sayıları 91. Sayı 20. yüzyıl edebiyatı ya da Fransa’nın asırlık yayınevi: Gallimard

20. yüzyıl edebiyatı ya da Fransa’nın asırlık yayınevi: Gallimard

355

Claudel, Proust, Malraux, Aragon, Faulkner, Queneau, Sartre, Camus, Hemingway, Borges, Yourcenar, Duras gibi 20. yüzyıl edebiyatının öne çıkan isimlerini bünyesinde toplayan Gallimard Yayınları, yüzüncü kuruluş yılında, yazarların eserlerinin elyazmalarını, yayınevi editörlerinin eserler üzerindeki okuma notlarını, yazarlarla-yayınevi arasındaki yazışmaları vs. içeren arşivini ziyarete açtı.

Dergicilikten yayıncılığa, Gallimard Yayınları, bugün zengin içeriğiyle entelektüel yaşamın yüzyıllık hafızasını oluşturuyor. Kurulduğu günden bu yana bağımsız anlayışını sürdüren yayınevi, 22 Mart-3 Temmuz tarihleri arasında Fransız Ulusal Kütüphanesi’nde (BnF) bir sergi çerçevesinde, arşivini ilk kez ziyarete açtı. 40.000’i aşkın eseri içeren yayınevi katalogunun büyük bir bölümünü 20. yüzyıl edebiyatının öne çıkan isimleri oluşturuyor: Claudel, Proust, Malraux, Faulkner, Queneau, Sartre, Camus, Hemingway, Borges, Yourcenar, Duras…

Serginin ilk bölümü bir eserin basımından önceki sürece odaklanırken, ikinci bölümü yayına hazırlanan kitaplarla ilgili editörlük çalışmalarına ayrılmıştı. Yayınevi bir yandan, teknik ve mali, diğer yandan edebi yazışmalarını ziyaretçileriyle paylaştı. Zamanla unutulmuş ya da hiç anılmamış bazı anekdotlar ise gündemde kalmaya devam ediyor.

Tek bir katalogda 20. yüzyıl yazarları
André Gide ve Jean Schulumberger tarafından kurulan Yeni Fransız Revüsü (NRF) Yayınları, 31 Mayıs 1911’de öncelikle kendi edebiyat anlayışlarını savunma amacıyla ortaya çıkar. Baudelaire, Mallarmé, Vielé-Griffin, Verhaeren gibi şairleri kaynak olarak görürler. Bir yayınevine doğru evrilirken, kendi yakınları Claudel, Fargue, Larbaud ve Suarès ilk isimler olur. Kısa bir süre sonra hayran oldukları isimleri de kendilerine çekmeyi başarırlar: Alexis Leger, Valéry, Duhamel, Péguy, Romains; daha sonra NRF’e yakın hissettikleri Martin du Grand, Rivière, Proust, Paulhan, Vildrac, Jouve… Zaman içinde bu isimlere yenileri katılır: Aragon, Kessel, Giono, Aymé, Morand, Maurois, Giraudoux, Audiberti, Drieu, Saint-Exupéry, Camus, Sartre, Eluard, Duras, Genet, Malraux, Queneau, Céline, Yourcenar, Ionesco, Butor, Tournier, Modiano, Le Clézio, Quignard, Sollers, Prévert, Pennac, 20. yüzyıl edebiyatında uzun bir listenin sadece birkaç temsilcisidir. Peki, bütün bu 20. yüzyıl yazarlarının tek bir katalogda toplanmış olması tesadüf müdür?

İlk bölümde, yazarlar ile editörleri arasındaki yazışmalar, yazarların elyazmalarının kaderini belirleyen okuma notları ve kuruldan geçerek bugünün ünlü eserlerini oluşturmuş elyazmaları ile yazarlarla yapılan söyleşileri içeren Ulusal Görsel-İşitsel Enstitüsü (INA) arşivinden videolar yer alıyordu. İlk olarak BnF tarafından muhafaza edilen elyazmaları sunulmuştu: Jean-Paul Sartre’dan Bulantı, André Malraux’dan İnsanlık Durumu, Marcel Proust’dan Swann’ların Tarafı. Diğer yandan, mektuplara yer veriliyordu: Valéry Larboud, Léon-Paul Fargue, Jean Giono, Jean- Marie Gustave Le Clézio, Claude Roy ile arkadaşça mektuplaşmalara ve Camus ile samimi tondaki yazışmalara… Yazarlarla söyleşi videolarından 10-15’er dakikalık alıntılar gösteriliyordu. Bunlardan birinde, Quignard bireysel isyanın önemi üzerinde dururken, 17. yüzyıl Fransa’sının iki önemli çellistini, Sainte- Colombe ve Marin Marais’yi konu aldığı romanı Dünyanın Bütün Sabahları’na değiniyor, edebiyatta karşıt figürlerin ilgisini çektiğini söylüyordu. Bir diğer videoda ise çalan, yakalanan, tekrar çalan ve tekrar yakalanan; Patti Smith’in deyimiyle “kötü bir hırsız” olan Genet, “Serseriden, hırsızdan başka bir şey olamazdım” diyerek kendini ele veriyordu. Beat hareketinin başlıca figürlerinden William Burroughs, yakın arkadaşı Kerouac’ın yazma tutkusundan bahsediyordu. Céline Sokrates’ten alıntıladığı “yazı dili daima kötüdür” sözüyle kendi edebi anlayışını örnekliyordu; Céline’in gündelik dil ve argo üzerine kurulu, sözdizimi ve noktalama kurallarıyla oynayarak geliştirdiği üslubu, onu çağdaşlarından ayırmış ve 20. yüzyılın en büyük biçimcilerinden sayılmasına neden olmuştu. Le Clézio ise paranoyayı insanın normal gelişiminin sonucu olarak niteliyordu: “Zekâ ve aklıselimlik, deliliğe varabilir ve bunların insanın kendisinin efendisi olmadığını gösteren her şey ile sarsıldığı söylenebilir.”

Yayın kurulunda fikir ayrılıkları
Serginin okuma notlarına ayrılmış bölümünde, yayınevine gelen eserlerin incelenmesi, süzülmesi ve yayın komitesinde okunan eserlere dair notlar bulunuyordu: Roger Caillois’nın Jorge Louis Borges’yi ve Julio Cortàzar’ı; Malraux’nun Steinbeck’i ve Faulkner’i; Dominique Aury ve Michel Mohrt’un Henry Miller’ı okuyup, eserler üzerine düşüncelerini yazdıkları kartlar… Bazı eserlerin yayımlanması konusunda fikir birliği sağlamak her zaman kolay olmamış; sergi organizatörlerinden Alban Cerisier yayın kurulu içindeki ayrılıklara dair, “Okurlar kimi zaman eserleri tamamen karşıt biçimde algılayabiliyor. Bir kişinin bir elyazmasını reddederken, diğer bir kişinin aynı elyazmasını coşkuyla savunabiliyor olması bizi edebi değerler istikrarsızlığına götürüyor. Bu da bize değerlerin zaman içinde oluştuğunu hatırlatıyor” diyor. Kayıp Zamanın İzinde’nin yayın serüveni, bunu örnekleyen anekdotlardan sadece biri: 1909 baharında, Proust, öncelikle irade dışında gelişen bir anının romanını yazmayı tasarlar. Kayıp Zamanın İzinde serisinin elyazması ilk cildi Swann’ların Tarafı, 1912’de Yeni Fransız Revüsü’ne (NRF) teslim edilir. Yayın editörlerinden Schulumberg, 700 sayfalık elyazmasını reddeder. Gide’in roman üzerine yorumu ise, “Düşeslerle dolu, bize göre değil” olur. Proust’un basım maliyetini kendi karşıladığı eseri 1913’te Bernard Grasset tarafından basılır. Gide, çok geçmeden bu hatanın sorumluluğunu yayınevi adına üstlenerek telafisi için çalışır, ancak altı yıl sonra Grasset razı edilir ve kalan serinin yayın hakları 1919’dan itibaren Gallimard’ın eline geçer. “Bu kitabın reddi NRF’in en büyük hatası olarak kalacak” diyerek pişmanlığını dile getirir Gide.

Dünden bugüne Gallimard
Yeni Fransız Revüsü kurucuları, inandıkları edebiyatın yayıncılığını yapma imkânı veren kalıcı bir yapı oluşturmayı istiyordu. Bu nedenle, André Gide ve Jean Schulumberger, 1910’da Gaston Gallimard’a inandıkları yayınevinin işletmeciliğini üstlenmesini önerdiler. Arkadaşlarının yazdıklarını basmayı amaçlayan bu topluluk, önceleri yayınevi bütçesine eşit ama fazla yüklü olmayan bir miktarda katkıda bulunmaktaydı. 1919’a kadar zorlukla ayakta kalan ve yayınını sürdürmek dışında kazanç sağladığı söylenemeyen işletme, Gaston Gallimard’ın New York seyahati dönüşünde getirdiği öneriyle, ticari bir topluluk yaratma sürecine girdi ve NRF 26 Temmuz 1919’da Gallimard Kitabevi adını aldı.

Serginin ikinci bölümünde yayıncılık ile ilgili ayrıntılı çalışmalara yer verilmişti: tipografi, monogram, … vb. gibi yayına hazırlanan kitap üzerindeki uzun soluklu editörlük çalışması; yeniden okuma-düzeltme süreci, seri oluşturma, tematik çalışmalarda kitapların yazarlara ısmarlanması… Gallimard yayıncıları için estetik; yazı tipi, sayfa ve baskı kalitesine gösterilen özen yazma tutkusu kadar önemlidir. Zamanla editörlüğün teknolojik gelişmelerle birlikte farklı alanlara açılması serilerin zenginleşmesine olanak sağlar. 1972’de yaratılan cep serisi ile kitaplar popülerleştirilir ve en ucuzundan en pahalısına aynı kitabın farklı kalitede baskılarını bulmak mümkün hale gelir.

Şimdi, Fransız edebiyatını özgün dilinden okuma heveslileri için, kendi kendinize yapabileceğiniz küçük bir sondaj öneriyorum: Kütüphanenizdeki kitapların yüzde kaçını Gallimard baskıları oluşturuyor? Çünkü sergi dönüşü ilk yaptığım şey, altı aylık bir sürede oluşturduğum kitaplığın karşısına geçip, kitaplarımın hangi yayınevlerine ait olduklarına bakmaktı. O ana kadar dikkatimden kaçmış; farklı yayınevlerinden çıktığını düşündüğüm birçok kitabın yalnızca Gallimard’ın farklı serilerine ait olduğunu gördüm. Farklı yayınevlerinden çıkan baskıları mevcut olmasına rağmen, kitap seçimimde, Gallimard’lar öncelikli gelmiş. Yine de sadece tek bir yayınevinin, diğer tüm yayınevleri arasından sıyrılarak, zengin sayılamayacak bir kitaplıkta bile bu derece yayılma göstermiş olmasının sevimli olduğunu söylemek güç.

80’li yıllardan bugüne Gallimard Yayınları’nın kitap satışlarında hissedilir bir düşüş yaşanıyor. Bunun nedeni Fransız düşüncesindeki büyük figürlerin kaybolmasına bağlanıyor. Edebiyata yalnızca bir prestij işi gözüyle bakılmadığından, popüler edebiyat, bugüne kadar ancak yaratımın devamını sağladığı ölçüde Gallimard raflarındaki yerini bulmuş. Gallimard’ın belki de en önemli özelliğinden biri de kendi zevklerini bütünleyecek insanları seçmiş olmaları. Başlangıçtaki, bütün bir yüzyılın yazarlarının tek bir yayınevini sığınak bellemiş olmasının tesadüf olup olmadığı sorusuna geri dönersek, belki yanıta biraz yaklaşmış olduğumuzu düşünebiliriz. Yayınevi, eşine nadir rastlanan bu yayıncılık politikasını, kendini piyasa kurallarına ve modaya teslim etmeden yüzyıldır sürdürebiliyor. Bugünün edebiyat tarihçileri “NRF ruhu”nu klasik, ama aynı zamanda modernliğe açık bir beğeni olarak tanımlıyorlar.