Klasik Yunan uygarlığından bu yana hekimlerin, obezite (şişmanlık) sorununa çözüm arayarak Akdeniz diyetine benzerlik gösteren öneriler getirdikleri düşünülüyor. ABD’li metabolik hastalıklar uzmanı Eric Colman, atalarımızın bugünkü nüfusa oranla daha zayıf olduklarını, antik çağlarda günlük kalori alımında yağ oranının yüzde 20’yi aşmadığını aktarıyor. İnsanoğlunun 35 yaşına güçlükle ulaştığı eski çağlarda aşırı kilolardan kaynaklanan hastalıkların yıllar boyu göz ardı edildiği, nedenleri üzerinde durulmadığı sanılıyor.
Büyük uygarlıklar döneminde, Yunan kültüründe güzel kavramının uyumlu ve narin bir bedenle temsil edildiği yıllarda fizik yapının dengesine zıt düşen obeziteye iyi bir gözle bakılmıyordu. Tıp biliminin kurucusu Hippokrat (MÖ 460-377), şişmanlığı bir tür patoloji diye tanımlamıştı ve aşırı kilolu kişilerin aniden ve genç yaşta öldüklerine dikkat çekmişti.
Selanik Üniversitesi Tıp Tarihi bölümü araştırmacıları Helen Christopolu Aletra ile Niki Papavramidou’nun yürüttüğü bir araştırmada Hipokrat’ın obezitenin insan bedeninde mevcut dört sıvı maddenin dengesizliğinden kaynaklandığını söylediği vurgulandı. Hipokrat’a göre bu dört madde kan, sümük, sarı ve koyu renkli safraydı.
Antik çağın bir başka ünlü hekimi Bergamali Galeno’ydu (MS 129-216). Galeno da obezite konusuna eğilerek şişman kişilerin zayıf kişilere oranla entelektüel yetenekler açısından yeterince donanımlı olmadıklarını öne sürmüştü. Ancak sonraki yüzyıllarda kilolu ama zeki kişilerin var olduğuna tanık olununca Galeno’nun bu tezi kabul görmemişti.
Antik çağların hekimleri aşırı kilo sorunu olan hastalara ne tür diyetler öneriyordu? 1. yüzyılda yaşayan Romalı hekim Aulo Cornello Celso’nun, kilolu hastalarına mümkünse tuzlu ve sıcak bir banyo önerdiği biliniyor. Celso’nun bir başka önerisi de güneş banyosuydu. Romali Celso hastalarına yeterli bir uyku, düzenli fizik aktivite, katı ve acımtırak yiyeceklerle beslenmek, günde bir tek öğün yemek ve şarap içmeyi de öğütlediği biliniyor.
Eczacı ve botanikçi, 1. yüzyılda “De Materia Medica” adlı kitabın yazarı Pedanio Dioscoride bir tek bazı tür yiyeceklerin seçimiyle kilo verilebileceğini savunuyordu. Dioscoride’nin hastalarına önerdiği bitkilerden biri, bugün safranın elde edildiği çiçeğin atası olan “Asya çayırı çiçeği”ydi. Bunun yanı sıra, çekirdekleri şarap posası ile ezilen hardal, taze ve tuzlu peynir de Dioscoride’nin önerdiği başka besinlerdi.
Jinekoloji biliminin kurucusu sayılan, “Gynecia” başlıklı bilimsel bir makale kaleme alan Efesli Sorano (98-138), kilo sorunu olan hastalarına oldukça katı diyetler öneriyordu. Ancak bugünkü anlamda diyet biliminin kurucusu Romalı Galeno oldu. Galeno hastalarına Akdeniz diyeti diye tanınan, sebze ve meyveye ağırlık veren, aşırı yağlı besinlerden sakınılmasını öğütleyen bir diyet öneriyordu. Galeno, “De Victu attenuante / Zayıflatan Diyet” başlıklı metninde balık, mercimek, fasulye, nohut gibi bakliyat ürünleri, sebze, meyve, tahıllara ağırlık verilmesini, kırmızı et ve yumurtanın çok az tüketilmesini yazıyordu. Galeno’nun Akdeniz diyetini yıllar sonra Aydın doğumlu Yunanlı hekimi Alessandro da (527-565) benimsedi.
Bizans tıbbının en ünlü hekimlerinden olan Alessandro, sığır eti yerine tavuk etinin tercih edilmesini de önermişti. Alessandro’nun diyet listesinde kıvırcık salata, ebegümeci, hindiba, balık türleri arasında sert etli deniz levreği, ahtapot, karides benzeri kabuklu deniz ürünleri, bakliyatlar arasında fasulye, kuru bakla, pirinç, meyve olarak da en çok narenciye, elma, üzüm, kavun, incir, ceviz ve böğürtlen zayıflamaya yardımcı besinler olarak dikkat çekiyor.