Yüksel Atakan
1901’den beri özellikle bilimde üstün başarı gösteren kişi ve kurumlara verilen Nobel ödüllerinin 2012’deki toplam sayısı 863’tür (Bkz.: http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/lists/all/index.html).
Bugün, bilindiği gibi, Nobel ödülleri fizik, kimya, tıp, ekonomi, edebiyat ve barış dallarında verilmektedir. Nobel ödülü almış kişilerin ırk, din ve uluslara göre sınıflara ayrılması, ayrımcılık olacağından Nobel’in internet sitesinde de böyle bir listenin bulunamayacağı açık.
İslam dinine karşı eleştirel açıklamalar yapan bir internet sitesinde ise Nobel ödülü almış İslam ve Yahudi kökenli kişiler isimleriyle listelenip karşılaştırılıyor (Bkz.: http://www.freewebs.com/intellectual/). Buna göre nüfusu 1,4 milyar olan Müslümanların 9 Nobel ödülüne karşın, dünyada toplam nüfusu sadece 12 milyon olan Yahudilerin 178 Nobel ödülü olduğu vurgulanıyor. Yahudi kökenli olanların arasında Albert Einstein, Niels Bohr, Gustav Hertz, Eugene Wigner, Wolfgang Pauli, Max Born, Richard Feynman, MurRay GeIL-Mann gibi dünyaca tanınmış üstün bilimciler de bulunuyor.
Böyle bir karşılaştırma ve bundan insanların kafa yapısıyla ilgili bazı sonuçlar çıkarmak doğru olabilir mi? Şöyle ki: İslam dünyası, Araplar başta olmak üzere kendi ülkelerinde yaşarlarken, Nobel ödülü almış Yahudi kökenliler, daha çok gelişmiş batı ülkelerinde yaşadıklarından, içinde bulundukları ülkelerin bilimsel gelişmelerinden ve bilimsel çevreden yararlanarak bu ödülleri almışlardır. Ayrıca yabancı ülkelerde azınlıkta olmaları dürtüsüyle daha çok çalışmaları, ticaretteki başarıları, çok para kazanmaları, çocuklarını bulundukları toplumda yer tutabilmeleri için iyi yetiştirmeleri gereği, daha 4-5 yaşındayken onlara okuma yazma, müzik (piyano) dersleri aldırmaları onların daha çok Nobel ödülü almalarında payı olsa gerekir. Bu nedenlerle batı dünyasında yaşayan Yahudi kökenlilerin, dinlerinden kaynaklanan bilgi ve donanımla başarılı oldukları sonucunu çıkarmak doğru olmaz. Ya da dünyaya dağılmış Yahudi kökenliler, sadece kendi bilimsel birikim ve üretimleri sonucu, böyle bir başarı kazanmışlar gibi bir sonuç da çıkarmak yanlış olur. Nobel ödüllü Einstein’ın aşağıdaki sözleri de, Yahudilerin ‘üstün ya da seçkin kişiler’ olarak görülemeyeceğini vurgulamıyor mu?
“Tanrı Mektubu”nda (1954) Einstein şöyle yazıyordu (Cumhuriyet Bilim Teknik, 04.01.2013)
“Tanrı sözcüğü bana göre insanın güçsüzlüğünün bir ifadesi ve ürünü olmaktan başka bir şey değil. Tevrat (*) saygı duyduğum, ancak yine de ilkel ve bir hayli çocuksu bulduğum bir söylenceler topluluğu. Hiçbir yorum, ne denli incelikli olursa olsun, bu görüşümü değiştiremez. … Bana göre Yahudilik, öteki tüm dinler gibi, en çocuksu boş inançların nesneleştirilmesidir ve üyesi olmaktan mutluluk duyduğum, düşünce yapısına son derece yakın olduğum Yahudi halkı da benim için öteki insanlardan farklı bir niteliğe sahip değildir… Bu insanlarda ‘seçilmiş’ olduklarını gösteren hiçbir şey görmüyorum.”
(*) Tevrat, Almanların İncil’inde Alte Testament olarak geçer.