Nükleer lobinin milyar dolarlık bütçelerinde doğal ve insan kökenli tehlikeleri tanıma ve etkilerini en aza indirmeye yönelik yapılacak en ileri yerbilimi araştırmaları için harcanan para tüm diğer harcamaların yanında ufak kalır. Afet güvenli nükleer güç santralı (NGS) için olası şüphe ve soru işaretlerini giderecek çalışmalarda paradan çok doğru bilgi önemlidir. Bu konuda elde edilen bulgular her türlü olumlu veya olumsuz görüşlere açık olmalıdır.
Eğer bir Nükleer Güç Santralı (NGS) kurmak isterseniz güvenlik için kesinlikle uymanız gereken çok sayıda kurallar dizisi vardır. Bunlar Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) çeşitli derecede yaptırımları olan öneri ve kural yönergeleri ile her ülkenin kendi Atom Enerji Komisyonu (Türkiye’de Türkiye Atom Enerjisi Kurumu-TAEK) (3) ve benzeri kuruluşlarının geliştirdiği yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir.
NGS işletimi sırasında en önemli konulardan biri de, maruz kalınabilecek her türlü doğal ve insan kökenli tehlikelerin (teknolojik veya antropojenik) oluşturacağı radyasyon kaçağı ve sızma olaylarından doğacak kayıp ve zarar risklerini en aza indirgemektir. Peki nükleer santralleri olumsuz etkileyecek ve bir nükleer afete yol açabilecek bu doğal ve insan kökenli tehlikeler nelerdir?
Deprem, fay, tayfun, hortum, yıldırım, sel, tsunami, toprak kayması, kaya düşmesi, heyelan, sıvılaşma, toprak ve yeraltı boşluklarının (mağara, maden galerileri) çökmesi, zemin kabarması ve oturması, çığ, deniz dalgası ve sıcaklık değişiminin aşırı derecede olması gibi olaylar doğal kökenli tehlikelerdir. Santralin işletme hataları, kimyasal kazalar, yangınlar, uçak düşme dahil ulaşım ve taşımacılık kazaları, asit yağmurları ve terör gibi tehlikeleri ise insan kökenli tehlikeler olarak sıralayabiliriz.
Bazı doğal tehlikeler, dolaylı olarak insan kökenli tehlike unsurlarını da harekete geçirerek, çok ağır kayıplar verdiren afetlere dönüşebilir. Örneğin 11 Mart 2011 yılında Japonya’nın doğusunda okyanus tabanında olan 9,0 büyüklüğündeki depremin yarattığı sarsıntı ve tsunaminin büyüklüğü, santralın güvenlik tasarımında yapılan hatalar ve öngörü eksiklikleri nedeniyle kıyıdaki Fukushima Daiichi Nükleer Güç Santralinde elektrikleri kesmiş, radyoaktif madde barındıran reaktörün soğutma sistemlerini devre dışı bırakmış ve nükleer sızıntıya neden olmuştur. Bu nükleer kaza çok büyük insani ve ekonomik kayıplar yaratmıştır.
Bu makalede, bir deprem ülkesi olan Türkiye’nin ilk Nükleer Güç Santralı olarak yapılması planlanan Akkuyu NGS’nin etkilenebileceği en büyük depremin anlaşılmasına yönelik olarak, 1970’li yıllardan bugüne kadar yapılan çok sayıda çalışmalar kronolojik bir sırayla özetlenmeye ve elde edilen sonuçlar objektif bir yaklaşımla değerlendirilmeye çalışmış, dikkatimizi çeken bazı eksikliklere de işaret edilmiştir. Bütün özgün çalışmalar tek tek kaynak gösterilmedi ancak kaynak bölümünde verilen bazı yayın ve raporlardan bu özgün çalışmalara erişilebilir.
UAEA’nın deprem yaratma kapasitesi olan faylarla ilgili kuralları
Bir NGS’nin kuvvetli ve büyük deprem tehlikesiyle karşılaşma olasılığını hesaplamak için santralden 300 km uzaklığa kadar olan alanda daha önce yaşanmış tüm depremlerin özellikleri, kuvvetli deprem yaratabilecek tüm aktif veya etkin fayların konumları, yaşları, kaynak ve hareket özellikleri, daha önceki depremlerle ilişkileri, zemin ve toprak yapısı vb bir çok fiziksel, niteliksel ve niceliksel özellikleri UAEA ve diğer ulusal ve uluslararası norm ve standartlarına göre yeniden incelenmelidir .
UAEA’nın “Nükleer Tesislerin İnşaat Sahasındaki Deprem Tehlikesinin Değerlendirilmesi İçin Özel Güvenlik Rehberi” başlıklı SSG-9 sayılı yönetmeliğine göre (1) NGS sahasında deprem tehlikesini belirlemeye yönelik dört farklı aşamalı saha çalışmalarının yapılması gerekir. NGS inşaat sahası merkez olmak üzere bunlar sırasıyla:
1) Bölgesel çalışma alanı (en az 300 km yarıçaplı alanda)
2) Yakın bölgesel çalışma alanı (en az 25 km yarıçaplı alanda)
3) Yakın çalışma alanı (en az 5 km yarıçaplı alanda)
4) İnşaat sahası (1 km2)
UAEA SSG-9’a göre burada etkin veya aktif olarak sınıfladığımız fay, yetkin fay (capable fault) olarak adlandırılmıştır. UAEA’ya göre bir fay aşağıdaki durumlarda etkin (yetkin) fay olarak değerlendirir:
a) Yüzeyde veya yüzeye yakın bir yerde bir veya birden fazla hareketin vuku bulmuş olabileceği sonucuna varılabilecek bir hareket(ler) belirtisi (büyük deformasyon ve/veya kayma gibi) varsa, ki bu husus bundan sonra da yüzeyde veya yüzeye yakın bir yerde aynı türden bir hareketin olabileceğini gösterir.
Gerek depremsellik, gerekse jeolojik verilerin deprem tekrarının sık olduğuna işaret ettiği bölgelerde referans olarak on binlerce yıllık bir süre (örneğin Üst Pleistosen – Holosen yani şimdiki zaman), daha az aktif bölgelerde ise bu referans süre çok daha uzundur (örneğin Pliyosen – Kuvaterner – yani şimdiki zaman).
b) Bir fayın hareketinin yüzeydeki veya yüzeye yakın başka bir fayı hareket ettirmesi gibi, bilinen bir etkin fay ile yapısal bir ilişki kanıtlanmış ise.
c) İlgili bölümde belirlenen, sismojenik bir yapı ile ilişkili maksimum potansiyel deprem büyüklüğü yeterince büyük ve tesisin mevcut tektonik yapısı içinde yüzeyde veya yüzey yakınında bir hareket olabileceği sonucuna varılabilecek bir derinlikte ise.
Deniz kıyısındaki tesislerde olası tsunami tehlike değerlendirmesi için de SSG-18 numaralı güvenlik rehberindeki (2) kural ve önerilere uyulmalıdır. UAEA, bu kurallara göre izleme ve denetim yapar ve nükleer tesisin radyasyon sızıntısı yapmasına neden olabilecek şekilde etkileme ve afete dönüşme olasılığı olan her türlü doğal veya insan kökenli olayların tehlike derecesinin ve zarar/kayıp risklerinin bilimsel yöntemlerle belirlenmesini ister.
NGS’ler dahil her türlü yapının depreme dayanıklı olacak şekilde inşası “tasarıma esas deprem ivmesi” değerinin saptanması ve yapı tasarımında kullanılmasıyla sağlanır.
Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş.’nin 2013 yılındaki Akkuyu Sahası Yer Raporu’nda belirtildiği gibi, Akkuyu NGS Sahası için daha önce yapılan tehlike analizleri sonucunda en baskın dış etkilerin, depremler ve tsunamiler olacağı bilinmektedir. (4) Bu durum, Doğu Akdeniz’in kıyı bölgelerinin ortak özelliğidir.
Akkuyu NGS’nin karşılaşabileceği deprem etkisi ile ilgili tartışmalara baktığımızda Rusya’nın inşa edeceği Akkuyu NGS’nin çok güvenli olacağı tezleri yanı sıra, teknik yetersizlikleriyle ilgili çeşitli tezlerin tartışmalarının yapıldığını da görüyoruz. Örneğin, Künar’ın (2012) Rusların kendi ülkelerinde yaptıkları nükleer santrallerde depreme dayanıklılığı hiç dikkate almadıklarından bahisle, Akkuyu’ya kuracakları VVER1200 tasarımını 0,25 g’lık (ortalama 245 cm/sn2) bir ivmeye dayandıracakları tezi bunlardan biridir. (5) Yine diğer bir tez de Rusların hâlihazırda nükleer santral için 0,46 g’ye (ortalama 450 cm/sn2) uygun tasarımları bulunmadığıdır. (5)
Bir başka tartışma konusu da, önerilen VVER-1200 modeli reaktör ünitelerinin Rusya tarafından yeni geliştirildiği ve ilk defa Türkiye’de kullanılacak olmasıdır. Şirketin Akkuyu’da kurmayı planladığı reaktör modelinin dünyanın hiçbir yerinde işletme halinde bulunmadığı da iddia edilmiştir. Bu nedenle de reaktörün henüz teknik/insani hatalara, kazalara, terörist saldırılara ve depreme karşı ne kadar dayanıklı olup olmadığının bilinmediği, bu reaktörün daha önce Avrupa Birliği’nden izin ve lisans alamamış olduğu, ABD General Electric (GE) firmasının bu sistemi güvenlik açısından riskli bulduğu için kendi otomasyon ve kontrol sistemlerinin bu reaktörde kullanılmasına izin vermediği ifade edilmektedir. Bunun dışında, santralin otomasyonu konusunda daha önceden Ruslarla çalışan Siemens firmasının da nükleer sektörden çekildiği de ifade edilmektedir. (5)
Akkuyu civarında fay yapılarının durumu hakkında kısa açıklama
200 milyon yıl önce başlayan ve Anadolu Levhasının ve çevresindeki jeolojik yapıların şekillenmesini sağlayan yerkabuğu levhalarının konumu ve oluşan ana jeolojik unsurlar Şekil 1’de verilmiştir. Şekilde oklarla gösterilen hareket yönleri ve hızları ile halen süren bu yerkabuğu hareketleri nedeniyle Türkiye ve çevresinde yeryüzü şekilleri değişmekte, kıvrımlanmalar ve dağ ve ova oluşumları tazelenmekte, faylar gelişmekte ve hareket etmekte, fayların hareketi ile de depremler oluşmaktadır. Bu süreç milyonlarca yıl daha sürecektir.
Şekil 1’de verilen makro ölçekteki fay haritasında Akkuyu NGS’nin geniş çevresinde ancak çok büyük etkin fay ve bindirme kuşakları görülmektedir. Şekil 1’de, büyük ölçekte bakıldığında, Akkuyu NGS’ye en yakın etkin faylar Kıbrıs Dalma-Batma Kuşağı ve Ecemiş Fay Kuşağıdır. Akkuyu NGS’nin deprem tehlikesine yönelik araştırmalara katılan Worley Parsons şirketinin bölgede daha önce yapılmış birçok jeolojik, jeofizik ve sismolojik araştırmalara dayanarak hazırladığı rapora göre (7), Akkuyu NGS merkez olmak üzere Akkuyu NGS’yi etkileme potansiyeli olan ve 300 km yarıçaplı alanda göze çarpan etkin (yetkin) faylar ve tektonik unsurlar şunlardır: Akşehir Fayı, Eskişehir Fayı, Tuzgölü Fayı, Orta Anadolu Fayı, Ecemiş Fayı, Namrun Fayı, Doğu Anadolu Fayı, Ölü Deniz Fayı, Kıbrıs Dalma-Batma Kuşağı. Bu büyük fay kuşaklarının son 2500 yıllık deprem tarihindeki olaylara bakıldığında NGS’yi etkileme yetkinlikleri vardır.
Deprem tehlike potansiyelini belirleme adına Akkuyu NGS’ye yakın bölgesel alanda daha önce karada ve denizde yapılmış tüm jeolojik, jeomorfolojik ve jeofizik çalışmalara ek olarak yeniden bazı araştırmalar yapılmıştır. Akkuyu’ya yakın olan Ecemiş ve Kozan faylarının ve yakın çevredeki diğer fayların etkin olup olmadığı, karada gözlenen bu fay izlerinin denizde devam edip etmediği konuları ilgili birçok raporda sorgulanmış ve tartışılmıştır. (Akkuyu Nihai ÇED Raporu, 2014) (8)
Ecemiş Fayı eğer etkin bir fay ise uzunluğu itibariyle büyük deprem yaratma potansiyeli olan bir faydır. Bu fayın Mersin’in 30 km kuzeyindeki bir noktaya kadar ulaştığı, burada daha güneyde Akdeniz’e doğru ilerlemediği savunulan tezlerden biridir. Ancak diğer bazı yerbilimciler de Ecemiş Fayı’nın Mersin’in batısından KKD-GGB doğrultusunda denize doğru devam ettiğinin işaretlerini gözlemlediklerini savunmaktadır. Bu çalışmalarla ilgili ayrıntılı literatür listesi Akkuyu Nihai ÇED Raporu’nda (8) verilmiştir. Bu farklı görüşlerin, bazı çalışmalar sonlansa dahi, karada ve denizde yapılacak daha ayrıntılı jeolojik ve jeofizik çalışmalarla mutlaka incelenmesi gerektiği, aksi taktirde Ecemiş Fayı’nın ve onun deniz içerisindeki devamı konusu Akkuyu NGS için önemli bir tehdit olma olasılığı tartışmasının bitmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu konuda birçok jeolojik, jeomorfolojik, tarihsel deprem, güncel depremsellik ve hendek çalışması yapılmış, ancak tartışma bitmemiştir. Denizde sismik araştırmaları yapan kurumun raporunda denizdeki sismik verilerde üç büyük fay izi gördüklerini, bunların uzunluklarının 40 km kadar olduğunu ve bunların karadaki Ecemiş ve Kozan Faylarına bağlanma olasılığının olduğuna değinmişlerdir.
ÇED raporunun hazırlanmasında birçok araştırmaları raporlayan ENVY grubunun raporlarında denizde alüvyon altında kör ters faylar ve dike yakın yüksek açılı ters fayların gözlendiğinden hareketle; Akkuyu NGS’nin bulunduğu sahil noktasına 18 km uzaklıkta deniz tabanında doğu-batı doğrultusunda çok dik kıtasal eğimin üzerindeki alüvyon örtüsü dahil daha ayrıntılı sismik etütlerle incelenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıca, karadaki jeolojik saha çalışmalarında gözlenen yükselmiş aktif denizel taraçaların aktif ters faylarla ilişkisinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Hava fotoğrafları ve sahada doğrudan yapılan gözlemlerde Ayaş ve Kızkalesi arasında gözlenen fay izleri, Roman-Bizans kalıntılarındaki su kanallarının kayma-kırılma gözlemleri (14 metre sol yanlı atım) sol yanlı bir etkin fayın varlığını göstermektedir. Araştırmacılar etkin Ayaş Fayı’nın uzunluğunun 86 km olduğunu, bu uzunlukta bir fayın 7,2 büyüklüğünde bir deprem yaratabileceğini, fayın Ecemiş Fayı’na paralel olduğunu ve Ecemiş Fayı’nın denize devamıyla ilişkili olduğunu ifade etmektedirler. Bu fayın Akkuyu NGS’ye uzaklığı 40 km kadardır ve MS 97’de olan Diocaesarea (Uzuncaburç) ve MS 300-399’daki Corycus (Kızkalesi) yıkıcı depremleriyle ilişkili olduğu iddia edilmektedir. Bu yapıların daha ayrıntılı incelenmesi ve bunların denize devamı ve denizdeki fay ve bindirme yapılarıyla ilişkileri ayrıntılı deniz sismiği çalışmalarıyla incelenmelidir. Nihai ÇED raporunda bu konuda aktarılan bilgiler yeterli değildir.
Akkuyu NGS’ye yakın uzaklıkta (5 km ve daha yakın) bulunan Taşlık ve Gökgedik Ters Fayı, Büyükeceli Ters Fayı, Koçaşlı Ters Fayı, Akkuyu Fayı ve Aksaz Fayı yaşları itibariyle etkin olmayan faylar sınıfındadır. Aksaz Fayı her ne kadar etkin bir fay olarak gözükmüyorsa da konumu itibariyle Akkuyu NGS için planlanan 4. Nükleer Ünitenin yerinin daha güvenli bir yere alınması önerilmektedir.
Akkuyu NGS sahası için deprem tehlikesi belirleme çalışmalarının dökümü
Rusya ve Türkiye Hükümetleri arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde dört adet 1200 MW (toplam 4800 MW) VVER1 üniteden oluşan bir NGS kurulması için hükümetler arası bir anlaşma imzalanmıştır. Nükleer santralın Akkuyu NGS Elektrik Üretim AŞ tarafından “yap-sahip ol-işlet (BOO)” modeliyle kurulmasına karar verilmiştir. Anlaşma şartlarına göre Akkuyu NGS proje alanı, güneyindeki Mersin, Büyükeceli Belediyesi’nden 2,5 km ve kuzeyindeki Gülnar ilçesinden 24 km uzaklıkta bulunmaktadır.
13.10.2011 tarihinde TAEK’ten Yer Lisansını alan Akkuyu Nükleer AŞ’nin hazırladığı ÇED Raporu ise 1 Aralık 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan 25 Haziran 2015’te Ön Lisans alan Akkuyu Nükleer AŞ, 29 Haziran 2015’te ise Cengiz İnşaat ile deniz hidroteknik yapıların tasarımı ve inşaatına ilişkin sözleşmeyi imzalamıştır. Akkuyu NGS’nın, Akkuyu Koyları olarak bilinen hemen hemen birbirine eşit büyüklükte 3 koydan oluşan sahil kesiminde inşa edilmesi kararlaştırılmıştır.
Akkuyu NGS’nın radyoaktif madde kazanı (core) ve ilgili tüm mühendislik yapılarının olası bir büyük depremde ne kadar büyük genlikli bir yatay ve düşey yer hareketiyle etkilenebileceği, bu yatay ve düşey yer hareketlerinin hangi sarsma periyotlarında olabileceği ve NGS’nin teknik ömrü içerisinde bu tür hareketler için karşılaşma sıklığının ne olacağı sorularının yanıtlarının en hayati araştırma konularından biri olduğu açıktır. Bu yer hareket değerleri Akkuyu NGS’nin deprem güvenli tasarımı için hayatidir.
Türkiye’nin coğrafik ve jeolojik yapısı ve bilinen tarihi itibariyle, NGS dahil tüm diğer büyük ve stratejik mühendislik yapılarının yer seçimi ve inşaat kalitesi için en önemli doğal tehlikelerden biri depremdir. Bugün geçerli olan Türkiye Deprem Tehlike Haritası 20 yaşındadır ve 1999 depremleri yaşandığı ve birçok dersler alındığı halde nedense hâlâ güncellenememiştir. Bu deprem tehlike haritamıza göre Akkuyu NGS için önerilen alan deprem bakımından en az tehlikeli bölgede gözükmektedir. Ancak, buna rağmen ulusal ölçekli (makro ölçek) deprem tehlike haritamız, bazı ön kararlar veya fizibilite etütleri dışında nükleer santraller için kullanılamaz.
UAEA’nın SSG-9 yönergesine göre “jeolojik, jeofizik, jeoteknik ve sismolojik veri tabanlarıyla sismik tehlikenin hesaplanması arasındaki bağ, veri tabanlarının uyumlu bir şekilde birleştirilmesi esasına dayanan bölgesel sismotektonik modeldir. Böyle bir modelin oluşturulmasında mevcut literatürde bulanabilecek bölgenin sismotektonik yapısıyla ilgili bütün yorumlar dikkate alınır. Bilhassa sağlam bir veri tabanı, güvenilir bir sismotektonik modelin oluşturulmasında esastır. Veri tabanı zayıfsa veya yetersizse en sofistike yöntemlerin bile iyi modeller vermeyeceği dikkate alınmalıdır” cümlesiyle ifade edildiği gibi Akkuyu NGS için yeni ve kapsamlı bir sismotektonik harita yapılmalıdır. Türkiye’nin 20 yaşında ve işlevini yitirmiş makro ölçekli bir deprem tehlike haritası, deprem dış merkez dağılım haritaları, bazı projeler için yapılmış ve standardı tartışmalı sismotektonik haritaları yanı sıra yakın zamanda onaylanan yüz bin ölçekli jeoloji, aktif fay ve tektonik haritası vardır. Ancak, ne yazık ki, Türkiye’nin Uluslararası Deprem Sismolojisi ve Yeriçi Fiziği Birliği’nin (IAESPEI, http://www.iugg.org/associations/iaspei.php) önerdiği ayrıntı ve kapsamda bir sismotektonik haritası yoktur. Bu nedenle, Akkuyu NGS tasarlanırken NGS’nin karşılaşabileceği olası en büyük depremi öngörmeyi ve gerçekçi ve kayıp/hasar risklerini sıfırlamayı hedefine koyan, bilimsel ve objektif bulgulara dayanarak hem sismotektonik haritalama hem de daha ayrıntılı sismik mikrobölgeleme araştırmalarının yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Bu veri tabanı hazırlanmadan Akkuyu NGS’nin karşılaşabileceği olası en büyük depremin duyarlı olarak belirlenmesi olanaksızdır.
Akkuyu NGS deniz kıyısında olduğundan, bu araştırmaların karadaki gibi ayrıntılı olarak deniz tabanında da yapılması istenir. Deniz tabanında olabilecek bir büyük depremin Akkuyu NGS’de beklenen en büyük sarsma şiddetinin kestirilmesi gereği kadar, o depremin denizde yaratacağı tsunami de çok önemli bir doğal tehlike olarak ele alınır. Ayrıca deniz tabanı morfolojisine bağlı olarak kıta sahanlıklarının eğimlerinde binlerce yıl birikmiş birikinti tabakalarının da kayması ile sanki büyük bir deprem olmuş gibi önemli derecelerde tsunami oluşma olasılığı da vardır.
1968-1988 dönemi çalışmaları
Akkuyu NGS inşası ile ilgili çalışmaların başlangıcı 1960’lı yılların sonuna kadar gider. Akkuyu için öngörülen NGS alanı ve geniş çevresinin deprem yaratma karakterini anlama amaçlı incelemeler çerçevesinde her ölçekte yerbilim çalışmaları (jeoloji, jeofizik, jeoteknik, sismolojik, jeomorfolojik, sismotektonik) bazı duraksamalara rağmen o tarihten günümüze dek sürmüştür.
Planlanan Akkuyu NGS için 1976 yılından itibaren MTA, DSİ, EİEİ (değişti) ve TEK (değişti) gibi kamu kurum ve kuruluşları yanı sıra İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), Boğaziçi Üniversitesi (BÜ), Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) gibi üniversiteler yanı sıra uluslararası müşavirlik firmaları UAEA yönergelerine uygun olarak NGS’nin başta deprem olmak üzere her türlü doğal tehlikelere karşı güvenirliğine yönelik kapsamlı araştırmalar yapmışlardır.
İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü ve Yer Fiziği Enstitüsü işbirliği ile Akkuyu ve yakın çevresi tarihsel deprem araştırmaları yanı sıra birbirini izleyen üç farklı dönemde (1977-1988 yılları arası) , Anamur-Karaman-Tarsus üçgenindeki bölgede deprem kayıt cihazları (sismograf) kurarak deprem kaydı çalışması yapılmıştır:
Birinci Çalışma Dönemi: 1977 yılı Temmuz-Ekim aylarında (110 gün) ve 1978 yılı Nisan-Ağustos aylarında (125 gün) yapılan iki aşamadan oluşmuştur. Akkuyu NGS sahası merkezli 60 km yarıçap içine yerleştirilen 10 istasyonlu bir sismik ağ kullanılmıştır. Çalışma alanında büyüklükleri 1,2 ila 4,3 arasında olan toplam 122 olay belirlenmiştir.
İkinci Çalışma Dönemi: Nisan 1985 ile Mayıs 1986 (407 gün) arasında gerçekleştirilmiştir. NGS sahası merkezli yaklaşık 120 km yarıçap içine yerleştirilen 17 istasyonlu bir ağ kullanılmıştır. Çalışma alanında, büyüklükleri 1,1 ila 4,6 arasında değişen toplam 515 olay belirlenmiştir.
Üçüncü Çalışma Dönemi: Aralık 1986 ila Ocak 1988 (402 gün) tarihleri arasında yürütülmüş olup, 17 istasyonlu bir ağ kullanılmıştır. Çalışma alanında büyüklükleri 1,5 ila 4,8 arasında değişen toplam 577 olay kaydedilmiştir. (9)
Bu saha çalışmasında deprem kayıt cihazları, kısa periyotlu analog sismograflardan oluşmuştur. Deprem yerleri, HYP071 bilgisayar programının 1973 sürümü kullanılarak belirlenmiştir. Tarihsel deprem verileri (Ms 53-1900), 1900-1977 yılları arasındaki aletsel dönem deprem verileri, 1977-1988 yılları arasındaki yerel deprem kaydından elde edilen güncel deprem veriler yanı sıra sahada elde edilen jeolojik ve aktif fay bilgileri bir araya getirilmiş, Akkuyu merkez olmak üzere geniş bir alanın sismotektonik ve sismik (deprem) kaynak bölgeleri belirlenmiştir. (10,11) (Şekil 2)
Şekil 2’de gösterilen deprem kaynak bölgelerine göre Akkuyu NGS’nin 100 ile 10.000 yıl arasında değişen deprem tekrarlama dönemsellikleri için etkilenebileceği olasılıksal maksimum yatay yer hareket ivme değerleri (PGA) hesaplanmıştır. Hesaplamalara göre 10.000 yıllık tekrarlama süresine göre beklenen depremin Akkuyu NGS civarında sağlam zemin üzerinde oluşturacağı olası yer ivme değerleri farklı azalım ilişkilerine göre 0,22 g – 0,37 g arasında değişmekte olup ortalaması 0,30 g’dir. (10,11) Bu değer 0,25 g’ye ölçeklenen standart ivme spektrumu değerini aşmaktadır. Sağlam zemine (kaya) göre verilen bu ivmeler değerleri daha sonra santral yerinde yapılacak zemin etütlerinden elde edilen verilere göre yeniden değerlendirilerek deprem yer ivme değerlerinin büyütülme olasılığı incelenmelidir.
Gülkan ve Kalkan (2008) araştırması
Gülkan ve Kalkan (2008) (12) daha önceki çalışmalardan elde edilen deprem verilerini 2004 yılına kadar güncelleştirmiş ve 4,0 – 7,0 büyüklüğündeki depremlerden oluşan yeni bir deprem veri tabanı oluşturmuştur. Araştırmacılar, Akkuyu NGS’nin etkilenebileceği en büyük yatay yer ivmesi (PGA) ve seçilen bazı periyotlar için spektral ivme değerleri (Sa) hesaplarını yeni verilere göre yeniden yapmışlar ve bir raporla (12) TAEK’e sunmuşlardır. Araştırmacılar, bölgesel kaynak bölge sınırlarını “yuvarlatılmış gridleme yöntemiyle” belirlemişlerdir. Buna göre bölgesel anlamda olası deprem tehlike hesaplaması için kullanılan büyük deprem yerleri kararlarını küçük depremlerin yoğunlaştığı alanlar olarak kabul etmişlerdir. Olasılıksal hesap yöntemi zamandan bağımsız nitelik gösteren Poisson dağılımına göre yapılmıştır.
Raporda (12) Akkuyu NGS yapılarının 50 yılda % 10, % 2, % 1 ve % 0,5 aşılma olasılıkları için Olabilecek En Büyük Deprem (MCE) ivmelerini hesaplamışlardır. Bu olasılık yüzdeleri, dönüş periyodu olarak sırasıyla 475, 2475, 4975 ve 9.975 yıla karşılık gelmektedir. (Şekil 3) 10.000 yıla yakın dönüş periyodu için olası deprem tehlikesinin hesaplanma gereksinmesinin nedeni, teknik olarak kullanılmasa bile NGS çekirdeğindeki ve diğer donanımlarındaki nükleer unsurların radyasyon tehlikesinin sürmesidir. Diğer bir deyişle NGS teknik olarak kullanım dışı kalsa bile 10.000 yıl gibi bir süre içerisinde karşılaşabilecek büyük bir deprem tehlikesi göz ardı edilmemelidir
Buna göre, Akkuyu NGS’nin canlılarda hayati tehlike yaratabilecek dönemi içerisinde, sağlam zeminde karşılaşabileceği olası bir büyük depremde beklenen en büyük yatay yer hareketi ivme değerleri 0,37 g – 0,46 g (ortalama 0,42 g) değerleri arasında bulunmuştur (Şekil 4 ve Şekil 5). Bu değerler, 1983’teki raporda hesaplanan beklenen olası en büyük ivme değerlerine göre % 50 oranında daha yüksektir. Bunun anlamı, 2008 yılında depremsellikle ilgili yeni veriler ve yeni hesaplama teknikleri gözetilerek yapılan hesaplamaların sonucuna göre, Akkuyu NGS’nin deprem tehlikesinin daha da arttığıdır. Bu değerler bugün geçerli olan Türkiye Deprem Tehlike Haritasına kıyaslandığında Akkuyu NGS’nin riskli olma ömrü içerisinde 1. ve 2. derece deprem tehlike alanlarındaki değerlere karşılık gelmektedir.
Nihai çevre etki değerlendirme (ÇED) çalışmasında Akkuyu NGS için deprem tehlike araştırması (2010-2012)
Yasalara göre büyük mühendislik projeleri için hazırlanması gereken ÇED çalışması NGS’ler için daha ayrıntılı ve uluslararası anlaşmalarla geliştirilen standartlara göre yapılmalıdır. Akkuyu NGS projesi, Türkiye’de ÇED çalışması yapılan ilk nükleer tesis projesi olmuştur. Bu nedenle oluşan toplumsal duyarlılık ve gelişen farkındalık nedeniyle Akkuyu ÇED Raporu, tartışmaların odağına yerleşmiştir. Bu doğal karşılanması gereken bir durumdur. Çünkü, her türlü olası tehlikeye dönüşecek çevresel, doğal ve insan kökenli olaylar ve onların yaratacağı riskler dikkatle ele alınmalıdır. ÇED raporuna giren birçok farklı konu olmakla birlikte, bu makalenin ana teması yalnızca NGS’nin etkilenebileceği deprem kökenli tehlikenin belirlenmesine yönelik yerbilim çalışmaları ve sonuçlarını kronolojik bir yaklaşımla gündeme getirmektir. O nedenle Akkuyu NGS Nihai ÇED Raporunun deprem tehlikesi dışında diğer konularla olan ayrıntılarına burada değinilmeyecektir.
Akkuyu Nihai NGS ÇED Raporu (8) hazırlanırken 1974-2010 yılları arasında üniversiteler ile kamu kurumları tarafından yapılmış olan yerbilimi ve deprem tehlike çalışmaları dahil yaklaşık 250 farklı teknik çalışmanın yanı sıra ilgili literatür bulgularının da değerlendirildiği ifade edilmiştir. Bu değerlendirmeden sonra, Akkuyu’da yapımı planlanan 4 reaktörlü nükleer santral için Rus tarafıyla yapılan anlaşma, 21 Temmuz 2010’da TBMM’de onaylanarak yasalaşmış ve anlaşma Rusya Federasyonu’nca 24 Kasım 2010’da onaylanmıştır. Rus tarafı reaktörleri kurmak için ‘Akkuyu Nükleer Güç Elektrik Üretim AŞ (APC) adlı proje şirketini kurmuştur. Şirket, nükleer santrallerin lisanslanmasından ve denetiminden sorumlu Türkiye Atom Enerjisi Kurumunca (TAEK) resmen tanınmış ve şirkete Mersin/Akkuyu bölgesinde yer etütlerine başlama izni Mart 2011’de verilmiştir.
Mayıs 2011 yılında Akkuyu ve yakın çevresi sahanın Rusya hükümetine nükleer santral yapılması için tahsis edilmesi ile daha önce yapılan araştırmalara ek olarak 2011 ve 2012 yıllarında Akkuyu NGS Elektrik Üretim AŞ adına ENVY Enerji ve Yatırımlar AŞ tarafından Rusya normlarına göre hazırlanan şartnameler kapsamında; jeodezik, jeolojik-jeofizik, jeoteknik, meteorolojik, sismolojik-sismotektonik, çevresel-ekolojik ve deniz araştırmaları yapılmıştır. Bu dönemde ilk aşamada literatür (ön aşama) ve sonraki iki aşamada (ara ve tasarım aşaması) saha çalışmaları olmak üzere üç aşamada saha araştırmaları gerçekleştirilmiştir.
Ön aşama döneminde; geçmiş yıllarda yapılan çalışmalardan oluşan veri tabanının incelenmesi, bu çalışmaların yeterlilik ve geçerlilik bakımından değerlendirilmesi, ulusal ve uluslararası gereksinimler doğrultusunda yeni saha çalışmaları için program hazırlanması gibi çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
Ara aşama döneminde; mühendislik ve ekoloji (çevre) etüdü, yeraltı suyu değerlendirme çalışmaları, deniz hidrolojisi çalışması, meteoroloji raporu, sismolojik ve sismoteknik (deprem-tektonik ilişkisi) incelemeler, deniz ekolojisi etüdü ve karasal ekoloji etüdü gibi çalışmalar yapılmıştır.
Tasarım aşaması olarak adlandırılabilecek bölümde ise; arkeo-sismolojik incelemeler, uzaktan algılama ve aktif fay inceleme etüdü, sismik izleme (küçük deprem) çalışmaları, jeoloji etüdü, yüzey hidrolojisi etüdü, mühendislik ve ekoloji etüdü, deniz ekolojisi etüdü, karasal ekoloji etüdü gibi çalışmalar tamamlanmıştır. 2011 ve 2012 yıllarında toplamda 78 adet teknik etüt raporu hazırlanmış olup, yapılan laboratuvar analizlerine ait raporların sayısı buna dahil değildir.
Bu etütler Atomenergoproekt tarafından sürekli, TAEK tarafından aylık bazda ve ayrıca UAEA tarafından denetlenmiştir. Proje Şirketi tarafından hazırlanan “Güncellenmiş Yer Raporu” TAEK-Atom Enerjisi Komisyonu tarafından 06.12.2013 tarihinde onaylanmıştır.
Akkuyu NGS’nin Nihai ÇED Raporu mevcut ve yeni yapılan tüm bu araştırma, inceleme, değerlendirmeleri kullanarak bir çevre etki değerlendirme sentezi ve sonuç kararları çıkarma amacı ile özel bir formatla kaleme alınmış ve 2014’de ilgili makamlara sunulmuştur. Rapor, 12 bölümden ve eklerinden oluşmakta olup, toplam 3740 sayfadır. (8)
Şiddet ölçeği mi, tasarım ivmesi mi?
Akkuyu Nükleer Güç Santralı (NGS) için 2014 tarihinde onaylanan Nihai Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun 3. bölümünde, sayfa 11’de Akkuyu NGS’nin temel güvenlik özelliklerinde “deprem güvenliği” için genel anlamda şu ifadeler kullanılmaktadır:
“III.3.2.2.2. Akkuyu NGS’nin Temel Güvenlik Özellikleri
“Akkuyu NGS Proje çözümleri; UAEA Güvenlik Yönetmelikleri, Uluslararası Güvenlik Danışma Grubu Kılavuzları ve European Utility Requirements (EUR) belgesinde yer alan, nükleer endüstrinin tüm modern gerekliliklerini sağlamaktadır. Akkuyu NGS Sahasında inşa edilecek Türkiye’nin ilk nükleer santralı için, MSK-64 Ölçeğine göre IX (dokuz) şiddetinde olabilecek bir depremde güvenli durdurma dahil olmak üzere, birçok risk etkenleri hesaba katılarak uygulama yapılmaktadır. Akkuyu NGS güvenlik sistemleri ve bileşenleri aşağıdaki doğal ve teknolojik etkenler hesaba katılarak tasarlanmıştır:
“- MSK-64 Ölçeğine göre IX (dokuz) şiddetinde bir deprem anında güvenli durdurma;
“- MSK-64 Ölçeğine göre IIX (sekiz) şiddetinde tasarıma esas depreme dayanıklılık;
“- Tsunami etkisine karşı gereken tedbirlerin alınmış olması.”
MSK-64 ölçeği hasar ölçeğidir ve depremin yeryüzünde, yapıda, eşyada veya insan üzerindeki etkilerinin niteliksel (kalitatif) bir ölçüsüdür ve Romen sayılarıyla gösterilir. Şiddet ölçüsü yer hareketinin aletlerle kaydedilen ivme (cm/s2) veya hareket hızı (cm/s) gibi daha niceliksel bir ölçüsü değildir. Bir yapının tasarımında şiddet ölçüsü değil yatay ve düşey yönde yapının etkilenebileceği yer hareket ivmesi değeri kullanılır. Bir depremin IX (dokuz) şiddet ölçüsü ile ilgili olarak gözlemsel durum şöyle tanımlanır; “yıkıcı, genel panik havası yaşanır, insanlar yere savrulabilir”. IX şiddeti, 640 cm/s2 ile 1.200 cm/sn2 arasında değişen bir ivme değerine karşılık gelebilir. Yerin çekim ivmesinin 981 cm/sn2 (1g) olduğu düşünülürse, bu kuvvette bir ivmeyle karşılaşacak cismin yerinden fırlama olasılığı vardır. Eğer sığ bir depremin merkezindeyseniz bu şiddeti yaratacak depremin büyüklüğü 6-6,9 arasında olacaktır. Demek ki Akkuyu NGS’yi yapacak firmalar böyle bir depremle karşılaşma durumda NGS’yi anında durduracak ve daha küçük olan IIX (sekiz) şiddetinde bir depremde de yıkılmayacak bir biçimde yapacaklarını söylüyorlar. O halde, Akkuyu NGS yapısı merkez olmak üzere 300 km’lik yarıçaplı bir bölgede, Akkuyu NGS’yi bu şiddet değerine karşılık gelen ivmeyle etkileyecek bir deprem bugüne kadar olmuş mudur, olmuşsa ne kadar uzaktadır, bu büyüklükte bir depremi yaratacak yakın bir fay var mıdır gibi soruların yanıtını bilimsel yöntemlerle aramak gerekir. Aşağıdaki paragraflarda bu sorunun yanıtını bulmak için Akkuyu Nihai ÇED Raporu çalışmasında neler yapılmış onlara değinip değerlendireceğiz.
Akkuyu Nihai ÇED Raporunun hazırlanmasına yönelik olarak araştırma grupları, UAEA SSG-9 kurallarına göre daha önce yapılmış ve yukarıdaki paragraflarda açıklanmış tüm bilinen ulusal ve uluslararası deprem kataloglarını ve ilgili yayınları ve raporları taramışlar ve tarihsel dönem (1900 yılı öncesi, Şekil 6) ve aletsel dönem (1900 yılı sonrası, Şekil 7) deprem verilerini yeniden haritalamışlardır. Şekil 6’daki haritada yer alan tarihsel depremlerin konumu ve özellikle Akkuyu NGS’ye 50 km kadar yakın ve tarihsel kayıtlara göre X (on) şiddetinde hasar yapmış iki depremin varlığı önemlidir. Her ne kadar tarihsel depremlerle ilgili güvenirlik değerleri düşükse de bu tür kayıtlar dikkatle değerlendirilmelidir.
Şekil 7’de ise aletsel kayıt dönemi 1900’den 2010 yılına kadar olan ve Türkiye’de ulusal deprem kataloglarına geçmiş depremlerin dış merkez konumları gösterilmektedir. Her ne kadar bu haritada 1,0 büyüklüğüne kadar inen küçük depremler yer almaktaysa da 3,0 ve hatta 4,0’dan küçük depremleri ulusal çapta kaydetme altyapısı ancak son 30-40 yıldır olanaklı olmuştur. Eğer bu olanak 1900 yılından bu yana var olsaydı, o zaman Şekil 6’daki deprem sayısı daha fazla ve büyüklük dağılımı daha homojen olurdu. O nedenle, Şekil 6’daki deprem dağılımı görüntüsü büyüklük itibariyle homojen bir görüntü olarak kabul edilmemelidir. Bu haritaya bakınca Akkuyu NGS’nin yer aldığı alanın son 110 yıldır diğer yerlere oranla deprem etkinliği bakımından oldukça sakin olduğu gözlenmektedir.
Akkuyu NGS yakın sahasında ayrıntılı deprem izleme
Birçoğunu insanların hissetmediği küçük depremler (genellikle 3,0 ve daha küçük depremler) etkin olan fayların yarattığı güncel depremlerdir. Bu deprem verileri haritalanarak ve saha jeolojisinden ve tektonik çalışmalardan elde edilen fay bilgileri ile karşılaştırılarak örtülü (kör) veya şüpheli etkin fayların yerleri ve uzunlukları hakkında daha kesin bilgi sahibi olunur. (13) Örneğin, sahada gözlenmeyen ancak örtülü olabilecek etkin fay ufak deprem yaratıyorsa, bu durumda oradaki bu etkin fay NGS’nin geleceği açısından dikkatle değerlendirilir ve NGS’nin tasarımında dikkate alınır.
UAEA SSG-9 kuralları çerçevesinde 2011 yılının Temmuz ayı başlarında Akkuyu NGS sahasında ortalama yaklaşık 80 km x 40 km çapında alanı kapsayan 13 adet sayısal deprem istasyonu yerleştirilmiştir. (Şekil 8) Deprem istasyonlarından yedisi kuvvetli hareket (SM) ivmeölçerlerinden, altısı da zayıf hareket (WM) geniş bant kayıtçılardan oluşmaktadır. (Şekil 8)
Temmuz 2011’den Kasım 2012’ye kadar olan süre içerisinde (17 ay) Akkuyu NGS inşaat sahasından 50 km yarıçaplı alan içinde büyüklükleri 0,5 – 3,9 arasında değişen 352 küçük deprem kaydedilmiştir. 3 Mayıs 2012 tarihinde Yeşilova açığındaki deniz depremi hariç (Mw=3,5) Akkuyu NGS alanının 50 km’lik yarıçap alanı içerisinde büyüklüğü M>2,8’den büyük deprem olmamıştır. Şekil 7’de gösterilen olayların dağılımı, Gülnar’ın doğusunda, Yeşilovacık ve Akkuyu’nun kuzey ve batısındaki yörelerde ve Akkuyu ile Anamur arasındaki alanda belirgin düzeyde küçük deprem etkinliği gözlenmektedir. Yeşilovacık açıklarında 3 Mayıs 2012’de denizde olan 3,5 büyüklüğündeki depremin mekanizma çözümü, orada gözlenen depremlerin dağılımıyla uyumlu olup KKB-GGD doğrultulu sol yanlı bir faylanma hareketi ile ilişkili gibi gözükmektedir. Süren deprem kayıt işlemlerinden elde edilen yeni verilerle birlikte Gülnar’ın doğusundaki deprem etkinliğinin de bölgedeki tektonik ve fay bilgileriyle birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Şekil 8’de gösterilen ufak deprem etkinliği ile ilgili olarak Akkuyu Nihai ÇED Raporunda (8) sayfa 103’te şu yorum yapılmıştır:
“Sismik aktiviteyle hava fotoğrafları yorumunu ilişkilendirmek için (bk. Şekil IV.2.4-86, burada Şekil 8), Temmuz 2011’de sismik ağın yerleştirilmesinden bu yana gözlenen sismik olaylarla birlikte, WP’nin (Worley Parsons) morfotektonik çalışmasından alındığı şekliyle 29 adet doğrusal ögeyi göstermektedir. İnsan yapımı aktivitelerin (yani madencilikten dolayı patlamaların ve yol çalışmalarının) sonucu olarak karada vuku bulmuş olan bütün kümelenmeler belirlenmiştir. Sismik olayların merkez üsleri hiçbir açık hizalanma işareti göstermemektedir. Sonuç olarak; yetkin (etkin) faylanmanın gözlemlenmediği, morfotektonik çalışma sonuçları da dikkate alındığında sismik olayların hiçbirinin, mevcut fay kanıtı olarak sınıflandırılabilecek tektonik bir ögeyle açıkça ilişkilendirilemeyeceği sonucuna varılabilir.”
Bu yorumda dikkatimizi çeken şeylerden biri 17 aylık bir deprem izlemede Gülnar’ın doğusundaki kümelenmeler ve özellikle 3 Mayıs 2012 tarihinde olan 3,5 büyüklüğündeki deprem kümelenmesidir. Bölgede jeologlarca yeryüzünde gözlem yaparak tespit edilmiş birçok süreksizlik ve fay yapıları varken nedense bu gözlemler hiç yapılmamış gibi hava fotoğraflarından elde edilen süreksizliklerle ilişki aranmaktadır. Yeşilovacık’dan itibaren GGD doğrultusunda denize doğru uzanan ve 3,5 büyüklüğünde bir depremin eşlik ettiği deprem kümelenmesinin kara ve denizde tektonik izleri aranabilirdi. Nitekim bu küçük deprem etkinliğinin bazı çalışmalarda sözü edilen ve Akkuyu NGS’nin 40 km doğusunda olduğu belirtilen Ayaş Fayı ile veya MS 97’de olan Diocaesarea (Uzuncaburç) ve MS 300-399’daki Corycus (Kızkalesi) yıkıcı depremleriyle ilişkisi hakkında bir değerlendirme yapılabilirdi. Bu konuda bir mesai harcanmaması da bir eksikliktir. Ayrıca, Gülnar’ın doğusundaki yoğun deprem birikiminin de daha ayrıntılı yorumu gerekir.
ÇED raporunda açıklanan, kara ve denizde elde edilmiş tüm yerbilimleri verileri (jeoloji, jeofizik, jeoteknik) ile nihai tarihsel deprem etkinliği haritası (Şekil 6), nihai aletsel dönem deprem etkinliği haritası (1990-2010, Şekil 7) ve Akkuyu NGS’ye yakın bölgede kurulan deprem kayıt cihazlarıyla kaydedilen küçük deprem etkinliği haritası (2011-2012, Şekil 8), ENVY/BÜ KRDAE (Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü,Türkiye), IPE RAS (Moskova Yerfiziği Enstitüsü, Rusya), WorleyParsons (WP, Avrupa) ve Rizzo (Paul Rizzo Associates, ABD) adlı dört farklı araştırma grubuna iletilmiştir. Amaç, birbirlerinden bağımsız bu kurumların farklı deprem kaynak modelleri (sismotektonik modeller) geliştirmelerini ve böylece Akkuyu NGS’nin etkilenebileceği olasılıksal ve deterministik deprem tehlike değerlerini hesaplatmaktır.
Bu dört özel çalışma grubunun her biri, birden fazla sismotektonik model seçeneklerini denediklerinden dolayı birçok deprem kaynak modeli ortaya çıkarmışlardır. Örneğin, araştırmaların ilk aşamalarında iki model kullanılmıştır. Worley Parsons firması 1980 yılında geliştirilmiş olan ODTÜ modelini özgün haliyle, ENVY/BÜ KRDAE ise 1989 yılında önerilen modifiye edilmiş ODTÜ modelini ve de özgün halini kullanmıştır. UAEA yönergeleri doğrultusunda, sübjektif değişkenliği anlamak ve bunu mevcut sismotektonik verileri içeren seçenekli modellere dahil etmek için “birleştirilmiş SHA” (Sismik Tehlike Değerlendirmesi) çalışması, farklı tarafların geliştirdiği modelleri dikkate almakta ve genel bir mantık ağacı çerçevesinde bunları birleştirmektedir. Dört ekibin yaptığı anlaşmaya göre birleştirilmiş model çalışma, AEP/IPE RAS modelini içermemektedir.
Deprem kaynak bölgeleri modellerinin belirlenmesi ve örnekler
Onaylanan nihai ÇED raporunda (8) üç araştırma kurumuna ait seçenekli deprem kaynak modelleri sunulmuştur. Buna göre Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) ve ENVY ortak olarak iki model, WP bir model ve Rizzo iki model hazırlamış ve sunmuştur.
ENVY/BÜ deprem kaynak modeli: (BÜ-KRDAE) tarafından SHARE “Avrupa’da Sismik Tehlike Uyumlaştırması” (www.share-eu.org) projesi ve EMME “Orta Doğu’nun Deprem Modeli” (www.emme-gem.org) projesi için geliştirilen deprem kaynak modeli ENVY-BÜ Model-1 olarak kabul edilmiştir (Şekil 9).
Model-1’de (Akkuyu NGS’nin deprem tehlikesi için çok tartışılan ve önemli olan Ecemiş Fayı NGS’ye oldukça uzakta biten 13 numaralı kaynak kuşağı ile gösterilmiştir. Model-1’de Akkuyu NGS’nin içerisinde yer aldığı 57 numaralı deprem kaynak kuşağı için öngörülen en büyük deprem olasılıkları 6,5 ile 6,9 arasında değişmektedir. (Şekil 10)
ENVY/BÜ Model-2 (Şekil 11) ise daha önce yayınlanan ODTÜ/EERC’nin kaynak bölgelemesini (12) temel almıştır. Model 2’de, yeni geliştirilen yeni deprem kataloguna dayanarak Ecemiş Fayı dar bir kuşak şeklinde R5 numaralı kaynak kuşağı olarak yerleştirilmiştir. Bu modelde, Ecemiş Fayı kaynak kuşağı için öngörülen deprem büyüklüğü 7,6 kabul edilmiştir.
Worley Parsons (WP) deprem kaynak modeli: WP tarafından geliştirilen deprem kaynak modeli (Şekil 12) Akkuyu merkez olmak üzere 350 km yarıçaplı alanda etkin tektonik hareketlerin jeolojik ve sismolojik kanıtlarına dayanarak geliştirilmiştir. Böylece her bir tektonik kuşak, yayınlanmış olan bilimsel çalışmalarda ve raporlarda tanımlanan etkin fay kuşaklarına karşılık gelmektedir. Her bir kuşak en büyük deprem (Mmax) değerinin tahmin edilmesini sağlayan fay parametrelerinin (örneğin tek fay segmentlerinin uzunluğu, uzun ve kısa süreli kayma oranları) mevcut niceliksel (kantitatif) olasılıklarına odaklanmıştır. Bu modelde Akkuyu NGS’nin yer aldığı deprem kaynak kuşağında beklenen en büyük deprem 6,5 olarak öngörülmüştür. WP modelinde ise Ecemiş Fay Kuşağına 7,5 büyüklüğünde bir deprem öngörülmüştür.
Rizzo deprem kaynak modeli: Rizzo araştırma grubu, Akkuyu NGS sahası sismik tehlike olasılıklarının hesaplanmasında kullanılacak iki seçenekli deprem kaynak modeli geliştirmiştir. Modellere çeşitli ağırlıklar verilmiştir. Rizzo Model-1 ve Rizzo Model-2 deprem kaynak modelleri sırasıyla Şekil 13 ve Şekil 14’te verilmiştir. Modeller arasındaki tek fark Ecemiş Fay Kuşağı’na denk gelen 13 numaralı deprem kaynak kuşağının 2. modelde denize doğru uzatılmış olmasıdır. Rizzo model-1’de Ecemiş Fayı’na 7,0-7,6 arasında değişen büyüklüklerde deprem atanmıştır. Model-2’de ise bu değerler 7,2-7,8 arasındaki büyüklüklerde değişmektedir. Önemli fark model-2’de fay Akkuyu NGS’ye daha yakındır. 16 numaralı Namrun Fayı ise her iki modelde de 6,9-7,5 arasında değişen büyüklüklerle tanımlanmıştır.
Her bir araştırma grubu geliştirdikleri deprem kaynak modeli için, farklı yaklaşımlarla da olsa birleştirilmiş deprem kaynak modelinde kullanılacak “mantık ağacına” hazırlık amaçlı maksimum deprem büyüklükleri, deprem tekrarlama parametreleri, fay mekanizma türleri, deprem merkezi derinliği, epistemik (bilgi eksikliği kaynaklı) belirsizlikler ve bu unsurlarla ilgili ağırlıklar üzerine tablolar geliştirmişlerdir.
Ayrıca UAEA’nın SSG-9 yönergesine göre NGS sahasında depremin oluşturacağı yer hareketi parametrelerinin hesabı için deprem yer hareketin uzaklıkla azalma bağıntıları veya yer hareketi öngörü denklemlerinin (GMPE) tahmini amacıyla çalışmalar da yapılmıştır. Seçilen GMPE’ler, geniş bir büyüklük, uzaklık ve periyot aralığını kapsamaya yetecek kadar güvenilir olmalıdır. GMPE’lerde yer alan ve sismik tehlike parametrelerinin en önemlilerinden birisi olan diğer bir parametre de, sahanın zemin/kaya profilinin en üstteki 30 m’sinin ortalama kayma dalgası (S-dalgası) hızını temsil eden Vs30’dur. 2011 ve 2012 yıllarında Akkuyu NGS sahasında Vs30’un tespit edilmesi için jeofizik çalışmalar da dahil olmak üzere, sismik kırılma, sonic log ve PS-log yöntemleriyle çok sayıda zemin incelemesi yapılmıştır. Vs30 değerinin az olduğu yerlerde deprem yer hareketlerin genlikleri ve salınım periyotları büyümektedir.
Deprem kökenli tsunami tehlikesi
Akkuyu Nihai ÇED Raporunda, UAEA’nın SSG-18 nolu yönergeleri de göz önünde bulundurularak depremlerin veya eğimli kıyı şevlerindeki deniz heyelanlarının oluşturabileceği tsunami dalgası tehlike olasılıkları da değerlendirilmiştir. Akkuyu NGS sahasındaki tsunami riskine ilişkin sayısal modelleme üzerine yapılan araştırmalar, ilk kez ODTÜ tarafından (14) 1979 yılında yapılmıştır. ODTÜ, Doğu Akdeniz’de (31° – 44°N, 18° – 36°E) MÖ 2000 – 1961 yılları aralığını kapsayan verileri kullanarak çok başarılı bir tsunami çalışması yapmıştır. ODTÜ raporunda toplam 141 tsunami olayı kataloglanmıştır. (14) Bu raporda, geçmişte anlamlı büyüklükte tsunamilerin gözlendiği iki bölge tanımlamıştır.
ODTÜ, Akkuyu Nihai ÇED çalışmasında sayısal modele girdi olarak 10.000 yıl (veya daha büyük) olası yineleme periyotları olan ve tsunami üreten deprem senaryoları seçilmiştir. (15) Bu çalışmada, tasarlanan tsunami depreminin üst sınırı olarak M=8,0 büyüklüğünde ve T=100-800 yıl yineleme periyodunda bir deprem göz önüne alınmıştır. Tasarlanan tsunami modellemesinin sonuçlarına göre (14, 15); tsunamiden kaynaklanan kümülatif deniz seviyesi değişiklikleri, gel-gitler, fırtına kabarmaları ve dalga tırmanması gibi etkilerle birleştiğinde, Akkuyu NGS sahası için ortalama deniz seviyesinden 7 metre yükseklikte bir tsunami dalga yüksekliği belirlenmiştir. Bu değer tsunami tehlikesine karşı NGS’ı güvenli olarak tasarlamak için çok önemlidir. Ancak şu açıktır ki en doğru tsunami bilgisi en doğru deprem kaynağının belirlenmesine bağlıdır.
Buraya kadar özetleyerek açıklamaya çalıştığımız ve 1970’ten bu yana yapılan çok sayıda ortak araştırmalardan elde edilen sonuçlar bir araya getirildiğinde, Akkuyu NGS’nı etkileme olasılığı yüksek yer hareketlerinin hesaplanmasını ve inşa edilecek NGS’nın deprem güvenli tasarımı için gerekli olan “Tasarım Depremi Değeri”nin saptanmasını sağlayacağını umarız. Ama o değeri şu anda maalesef bilmiyoruz.
Tartışma ve sonuç
Bu makalede, Akkuyu NGS’nin olası bir büyük depremde en az riskli olarak inşasını sağlamak amacıyla 1970’li yılların başından bugüne kadar yapılan yerbilimi araştırmalarını ve özellikle 2010 yılından sonra hazırlanan Akkuyu Nihai ÇED Raporu ve eklerindeki ayrıntılı ve nihai sonuca varmayı hedefleyen araştırma ve bulguları inceledim. Ancak gördüm ki, Akkuyu NGS’nin deprem güvenli tasarımı için “Akkuyu NGS yapılarının beklenen deprem yer ivmelerinin çeşitli, hem deterministik hem de olasılıksal yöntemlerle maksimum ve spektral ivme, parçacık hızı ve yerdeğiştirme değerleri” Akkuyu Nihai ÇED Raporunda verilmemiş. Bu değerlerin nasıl ve hangi yöntemlerle elde edileceği/edildiği ayrıntılarıyla anlatılmış olmasına rağmen ÇED raporu nedense (!) bu değerleri içermemektedir.
Akkuyu Nihai ÇED Raporunda, bu değerleri verecek analiz ve hesaplamalar “en güncel yöntemler kullanılarak UAEA’nın SSG-9 yönetmeliklerine göre yapılmıştır” denilmektedir. Akkuyu ÇED Raporunun “Bölüm XI-Sayfa 34” de “Ağustos 2013 itibariyle birleştirilmiş Sismik Tehlike Değerlendirmesi (SHA) henüz tamamlanmamıştır. Çalışma, Akkuyu NGS Sahası’nın tasarıma esas yer hareketi karakteristiklerini içinde sismik seviyeler SL-1 ve SL-2’yi, alan için tasarım ivme tepki spektrumlarının, tesis yapılarının, sistem bileşenlerinin ve ekipmanlarının tasarımında kullanılacak hızlanma zamanları geçmişlerini de içerecek şekilde tanımlayacaktır” denilerek bu değerlerin daha sonra belirleneceği belirtilmektedir. Yine aynı raporun Bölüm IV.2.4.5.8’nci alt başlığında “Birleştirilmiş SHA çalışması, tamamlanmış ve Saha Parametreleri Raporuna dahil edilmiş olup, TAEK’in onayına sunulacaktır. Çalışma sonuçları, ancak TAEK’in onayından sonra tesisin tasarıma esas sismik özellikleri olarak resmen dikkate alınacaktır” denilmektedir.
Bir türlü erişemediğimiz “Saha Parametreleri Raporunun” bugüne kadar yapılan araştırmaların sonuçlarının bizi karar aşamasına getirdiği noktada bazı soruları 18 Mart 2016 tarihinde 4982 sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu”na göre TAEK’e sordum. Sorular şunlar:
1) Yukarıdaki açıklamalara göre Akkuyu NGS’nin maruz kalacağı maksimum depremin oluşturacağı “Tasarıma Esas Maksimum İvme”nin belirlenmesine yönelik olarak kullanılacak “Akkuyu NGS yapılarının beklenen deprem yer ivmelerinin çeşitli hem deterministik hem de olasılıksal yöntemlerle maksimum ve spektral ivme, parçacık hızı ve yerdeğiştirme değerleri” hakkında somut değerler, yani SHA (Sismik Tehlike Değerlendirmesi) değerlerinin TAEK’e erişmiş ve onaylanmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu değerler onaylanmış mıdır?
2) Akkuyu Nihai ÇED Raporunda, SHA değerlerinin belirlenmesine ve hesaplanmasına dair tüm yaklaşım ve yöntemler anlatılmış, ancak SHA değerleri verilmemiştir. ÇED bu eksik haliyle onaylanmıştır. Bu Akkuyu Nihai ÇED raporunun içerik ve kapsam açısından ve ilgili kurum ve kuruluşların bilgilenmesi için önemli bir eksiklik değil midir?
3) Akkuyu NGS’nin SHA değerlerinin Akkuyu Nihai ÇED Raporunda yer alması için beklenilmediği ve bu haliyle yayınlanmış ÇED raporunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TAEK tarafından kabulünün yapıldığı şeklinde bir yorum için TAEK olarak değerlendirmeniz nedir?
4) Akkuyu Nihai ÇED Raporu yayınlanıp onaylandığına göre acaba “Tasarıma Esas Deprem Değerleri” olması açısından SHA değerleri, yani Akkuyu NGS yapılarının ne büyüklükte bir olası deprem yer ivme hareketlerine maruz kalacağı hakkındaki değerler ilgili mühendislik ve akademik camiaya duyurulacak mıdır? Bu bilgiler Akkuyu Nihai ÇED Raporuna eklenerek yeniden yayınlanacak mıdır?
5) TAEK tarafından onaylanan birleştirilmiş SHA değerleri hesaplanıp tamamlandığına ve Saha Parametreleri Raporuna dahil edildiğine Saha Parametreleri Raporunun bir kopyası tarafıma iletilebilir mi?
Bu soruları TAEK 28 Mart 2016 tarihinde yanıtladı. Yanıtlar şöyle:
1) Akkuyu NGS’nin Saha Parametreleri Raporu inceleme ve değerlendirme süreci devam etmektedir. Dolayısıyla, SHA (Sismik Tehlike Değerlendirmesi) hususuna ilişkin henüz onaylanmış bir değer bulunmamaktadır.
2) ÇED Raporunun içeriği ve onayına ilişkin işlemler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uhdesindedir. Bu nedenle, ÇED kapsamındaki sorulara cevap verilmemiştir.
3) Ülkemizde ÇED süreci “Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği” kapsamında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı marifetiyle yürütülmektedir. Bu kapsamda projeye özel formatın kapsamını belirlemek ve hazırlanan ÇED Raporunu inceleyip değerlendirmek üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bir Komisyon kurulur. Kurumumuzun Akkuyu NGS’nin ÇED sürecine katılımı Komisyon üyeliği kapsamında gerçekleşmiştir. Bu kapsamda Akkuyu ÇED Raporunun özel formatına görüş verilmiş ve raporun radyolojik kısımları incelenerek yazılı görüşlerimiz Çevre ve Şehircilik Bakanlığına iletilmiştir.
Nükleer santrallerin lisanslanması Nükleer Tesislere Lisans Verilmesine İlişkin Tüzük uyarınca yapılmaktadır. Lisanslama Yer Lisansı, İnşaat Lisansı ve İşletme Lisansı olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalar arasında bazı izin ve onaylar yer almaktadır. Saha parametreleri onayı yer lisansından sonra inşaat lisansı başvurusundan önce gerçekleştirilmektedir. Planlama aşamasında sürdürülen ÇED Süreci ise Yer Lisansı alınmadan önce tamamlanması gerekmektedir. Dolayısıyla planlama aşamasında ÇED sürecinde belirlenen değerler ile saha parametreleri onay sürecinde ele alınan ve santral tasarımında kullanılacak olan yerle ilgili projelendirme parametrelerinin kesin değerlerinin aynı olması beklenilmemelidir. Saha parametreleri onay sürecinde belirlenen değerler sahada yapılan çok detaylı çalışmalar sonrasında ortaya çıkmaktadır.
4) Akkuyu NGS Saha Parametreleri Raporu onaylandıktan sonra TAEK’in internet sayfasında yayınlanacaktır. Bu raporda tasarıma esas deprem değerleri de olmak üzere saha parametrelerine ilişkin tüm değerler yer alacaktır.
5) Saha Parametreleri Raporu onaylandıktan sonra TAEK’in internet sayfasında yayınlanacaktır. Yayınlandıktan sonra dijital sürümü indirilebilir.
TAEK tarafından verilen yanıtta “Planlama aşamasında sürdürülen ÇED Süreci ise Yer Lisansı alınmadan önce tamamlanması gerekmektedir” ifadesi kullanılmış, ancak 8 Ocak 2016’da AKKUYU Nükleer AŞ tarafından yapılan basın açıklamasında “13.10.2011 tarihinde TAEK’ten Yer Lisansını alan Akkuyu Nükleer’in hazırladığı ÇED Raporu ise 1 Aralık 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmıştır” denilerek garip bir uyuşmazlık sergilenmektedir. ( http://www.akkunpp.com/Akkuyu-NGS-Saha-Parametreleri-Raporu-TAEK-Sunuldu ). Yani bu basın açıklamasına göre, TAEK kurallarının tam tersine Yer Lisansı ÇED raporundan önce verilmiştir.
8 Ocak 2016 tarihindeki basın açıklamasıyla TAEK’in bilgi isteme yazımıza verdiği yanıttaki uyuşmazlığa dair diğer bir tespitimiz daha vardır; o da “Akkuyu Nükleer, 29 Haziran 2015’te ise Cengiz İnşaat ile deniz hidroteknik yapıların tasarımı ve inşaatına ilişkin sözleşmeyi imzalamıştır” cümlesidir. Bu inşaat sözleşmesi, başlayacak inşaatın tasarımına dair teknik kuralları ve maliyeti belirlediğine göre “inşaat tasarımı önce, saha parametreleri sonra” nasıl olmaktadır?
Ayrıca, sözü edilen Akkuyu Nihai ÇED Raporuna baktığımızda raporun IV.2.4. Bölümünde deprem tehlikesine yönelik olarak taahhüt edilenler;
“a) Proje Sahasını da İçerisine Alan Bölgenin 1/100 000 veya 1/250 000 Ölçekli Deprem Risk Analizi ve Deprem Riski Haritaları (Olası Depremlerde Maksimum İvme Eğrilerini ve Şiddet Dağılımlarını Gösterir),
b) Proje Sahasının Sismik Riski, Sıvılaşma Potansiyeli ve Zemin Büyütme Analizi
c) Deprem Etkisine Bağlı Olarak Olması Muhtemel Tsunami Riskinin İncelenmesi” alt başlıkları altında verilecekti.
Bu başlıklardaki çalışmaların yöntemi ve işlem özellikleri anlatılmış ancak deprem ivme değerleri ÇED raporunda gösterilmemiştir. Raporda, “Saha Parametreleri Raporuna” gidecek diğer tüm doğal ve insan kökenli tehlikelere ait parametrik değerler verilmişken, bize TAEK tarafından 5 madde halinde verilen yanıtlarda ÇED raporunun taahhüt edilen “Akkuyu NGS yapılarının beklenen deprem yer ivmelerinin çeşitli hem deterministik hem de olasılıksal yöntemlerle maksimum ve spektral ivme, parçacık hızı ve yerdeğiştirme değerleri” hakkında somut değerlerin, yani Sismik Tehlike Değerlendirmesi (SHA) değerlerinin onay sürecinde “ortaya çıkacağı” (!) belirtilmektedir. Bu tatmin edici bir açıklama değildir ve ilgili deprem ivme değerleri ÇED raporundaki başlıkların altında yoktur. Örneğin ÇED raporunda beklenen deprem kökenli tsunami dalga yüksekliği 7 metre olarak verilmişken deprem ivme değerlerinin Saha Parametreleri Raporu’na bırakılması, TAEK yanıtında açıklandığı gibi inşaat lisansı alınması ile bu aşamada ilgisi yoktur. Eğer öyle olsaydı diğer doğal ve insan kökenli tehlikelerle ilgili somut veriler de Akkuyu Nihai ÇED Raporunda açıklanmazdı. Olması gereken, deprem ivme verilerinin de ÇED raporunda sunulması, akademik ortamdan değerlendirme alınması ve ondan sonra gerektiğinde değiştirilerek ve TAEK onayından geçirilerek inşaat lisansı başvurusu için kullanılmasıydı. Ama bu sürecin düzgün işlemediği anlaşılmaktadır.
Nükleer lobinin milyar dolarlık bütçelerinde doğal ve insan kökenli tehlikeleri tanıma ve etkilerini en aza indirmeye yönelik yapılacak en ileri yerbilimi araştırmaları için harcanan para tüm diğer harcamaların yanında ufak kalır. Afet güvenli NGS için olası şüphe ve soru işaretlerini giderecek çalışmalarda paradan çok doğru bilgi önemlidir. Bu konuda elde edilen bulgular her türlü olumlu veya olumsuz görüşlere açık olmalıdır. Deprembilim araştırmalarında çok ilerlemiş Japonya’da dahi 11 Mart 2011 yılında okyanus tabanındaki 9,0 büyüklüğündeki deprem ve yarattığı devasa tsunami, santralın güvenlik tasarımındaki hatalar ve öngörü eksiklikleri nedeniyle kıyıdaki Fukushima Daiichi Nükleer Güç Santralinde elektrikleri kesmiş, radyoaktif madde barındıran reaktörün soğutma sistemlerini devre dışı bırakmış ve nükleer sızıntıya neden olmuştur. Sonuçları insan ve çevre kayıpları açısından çok ağırdır. 21. yüzyılın ilk ölümcül nükleer kazası olan Fukushima Daichi’nin son örnek olması, ancak nükleer santrallerin maruz kalacağı deprem dahil doğal ve insan kökenli tehlikelerin en iyi bilinmesiyle olanaklıdır.
Kaynaklar
1) UAEA SSG-9, 2010. Seismic Hazards in Site Evaluation for Nuclear Installations. UAEA, Vienna.
2) UAEA SSG-18, 2011. Meteorological and Hydrological Hazards in Site Evaluation for Nuclear Installations, UAEA, Vienna.
3) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), 2012. Özel Tasarım İlkeleri Kılavuzu, http://www.taek.gov.tr/en/belgeler-formlar/documents/Regulations/nuclear-safety/
4) Akkuyu NGS Elektrik Üretim Anonim Şirketi, Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Akkuyu Sahası Yer Raporu, Üniteler 1, 2, 3, 4, AKU.C.010.&.&&&&&.&&&&.002.HC.0004, Cilt 3 Revizyon 1, Moskova, Mayıs 2013, 149 sayfa.
5) Künar, A., 2012. Akkuyu Nükleer Santraline Neden Hayır?, Energytürk, 70-71.
6) Gülen, L., A. Pınar, D. Kalafat, N. Özel, G. Horasan, M. Yılmazer, and A. M. Işıkara (2002). Surface fault breaks, aftershock distribution, and rupture process of the 17 August 1999 İzmit, Turkey earthquake, Bull. Seism. Soc. Am. 92, no. 1, 230–244.
7) Worley Parsons Report, 2012. Independent Review of the Seismic Hazard Assessment of Akkuyu NPP Site, Final Report, TNPP-00-SV-REP-EN-0061-R1, 317p.
8) Akkuyu Nihai ÇED Raporu, 2014. 4.800 Mwe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi (Nükleer Güç Santrali, Radyoaktifatik Depolama Tesisi, Rihtim, Deniz Dolgu Alani Ve Yaşam Merkezi), Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu, DOKAY-ÇED Çevre Mühendisliği Ltd. Şti. Ata Mah. Kabil Cad. 140/A Dikmen, 06460 Çankaya-ANKARA, 3740 Sayfa.
9) Canıtez, N., Eyidoğan, H., Büyükaşıkoğlu, S. and Ezen, Ü. (1989): “Microearthquake Studies of Akkuyu Nuclear Power Plant Site,” İstanbul Technical University Earth Sciences and Resources Research Center, Final Report No. TEK-84-13.
10) TEAŞ, 2000. Basic Facts Concerning the Proposed Nuclear Power Plant at Akkuyu in Turkey, Ankara.
11) METU/EERC, 1983. Akkuyu Nuclear Power Plant Design Basis Ground Motion, Report submitted to the Turkish Electricity Authority.
12) Gülkan, P. ve Kalkan, E., 2008. Re-Assessment of Seismic Hazard for Akkuyu, Report Submitted to Turkish Atomic Energy Authority (TAEK), Ankara, Turkey.
13) Eyidoğan, H., 2016. Kör Faylara Dikkat!, http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/489802/Kor_faylara_dikkat_.html
14) METU Institute of Marine Research,1979. Akkuyu NPP Tsunami Study, METUTEK Research Project Final Report of METU Project No: 77-07-00-06.
15) METU, 2011. Final Report on the Design Basis Tsunami and Seiche Parameters of Akkuyu NPP Site, Project Code: METU DSIM 11-03-03-2-02-07.