Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) nitelikli bir yükseköğretim kurumu olmasının yanı sıra; Ankara içinde ayrı bir kent olarak doğmuş olmasıyla ve kurulduğu günden bu yana, öğrencisi, akademisyeni, idari personeli ve diğer emekçileriyle iki yüz bini aşkın insanın çok çeşitli hikâyelerine ev sahipliği yapmış olmasıyla da meşhur bir okul. Hayatı boyunca ne ODTÜ’yle ne de bir başka üniversiteyle alakası olmuş insanların belleğinde bu denli yer etmeyi başarmış olması ise, ODTÜ’nün herhangi bir yüksek öğretim kurumu olmanın ötesine geçebilmesiyle, yani kendisine biçilen kurumsal rolleri belirleyen çizgiyi aşabilmesiyle ilgili bir durum. Bir diğer ifadeyle; ODTÜ, Türkiye siyasetinin son elli yılında sürekli var olmuş, hatta bazen kendi gündemini ülke gündemine dayatacak kadar da etkili olmuş bir kurum. 2016’da NotaBene Yayınları’ndan çıkan “ODTÜ Tarih Direniyor”da Yalçın Bürkev, o ODTÜ’yü öğrenci hareketi, sosyalist mücadele ve Türkiye siyaseti içindeki yeri itibariyle, bütünlüklü bir biçimde ve çok büyük bir emekle işlemiş.
Kitapta görüşlerine başvurulanların çok önemli bir kısmı farklı dönemlerde öğrenci hareketinin içerinde yer almış ve sol örgüt veya partilerle ilişkilenmiş mücadeleci insanlar. ODTÜ’yü ODTÜ yapan değerlerin büyük oranda o mücadelenin içinde piştiği düşünülecek olursa; bu durumun, bir tercih olduğu kadar bir zorunluluk olarak da belirdiği söylenebilir. Dört bölümden oluşan kitabın özellikle ilk iki bölümünün Türkiye solunun tarihine ilişkin kıymetli bir belgesel niteliğinde olduğunu söylemek de abartılı bir yorum sayılmamalı. Bunun dışında, çalışmada, 60’lı ve 70’li yıllardaki sosyal-demokrat öğrencilerin görüşlerine de yer verildiği ifade edilmeli. Emekli ya da faal öğretim üyelerinin anlatıları ise çalışmayı kesinlikle zenginleştirmiş. Özellikle Cahit Arf’ın olduğu kısımların okuyucunun ilgisini çokça çekeceği kesin. “ODTÜ Tarih Direniyor”un, altı yüz sayfalık hacmine rağmen, okuyucuya kolay okunabilir bir formatta sunulduğunu, kitabın iyi bir mizanpajının olduğunu da ayrıca belirtelim.
Kitabın neredeyse tamamı, farklı dönemlerde öğrenci, akademisyen, yönetici ya da personel olarak ODTÜ’nün bir parçası olmuş “ODTÜ’lülerin” görüş ve değerlendirmelerinden oluşuyor. Kitabı elinize ilk aldığınızda, bu kadar çok sayıda anlatıcıdan bütünlüklü bir anlatı çıkarılıp çıkarılamayacağına dair kimi şüpheleriniz olması gayet olası. Ancak kitaba başladığınızda bu ilk şüphelerinizin yersiz olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Bazı durumlarda okuyucuya bir kitap okuduğunu unutturacak kadar ciddi boyutlara varan ve derleme kitapların çoğunda görülen bütünlük sorunu “ODTÜ Tarih Direniyor”da yok. Gerek kronolojik olarak gerekse de anlatım dili açısından son derece bütünlüklü bir çalışma ortaya çıkmış. Anlatıcı profilinin heterojen olduğu da düşünüldüğünde, buradaki editör başarısının altının çizilmesi gerekir.
Kitabın bir diğer başarısı ise zengin bir içeriğe sahip olması. Yeterince bilinen olayların retorikle bezenmiş tekrar anlatımlarından ibaret olmayan, ODTÜ tarihine hâkim bir ODTÜ’lünün dahi yeni bir şeyler bulabileceği bir çalışma “ODTÜ Tarih Direniyor”. ODTÜ’nün bir devlet üniversitesi olmasına karşın uzunca bir zaman mütevelli heyeti ile yönetildiğini ve dönemin başbakanı Adnan Menderes’in de o mütevelli heyetinde bulunduğunu pek çok okuyucu ilk defa “ODTÜ Tarih Direniyor”dan öğrenecektir mesela. Kısa bir süre rektörlük yapan Erdal İnönü’nün yurtlarda yaptığı aramalar ve devrimci öğrencilerin bu aramaları tebessümle karşılayan anlatıları da oldukça kayda değer. Türk Halk Bilimleri ve Tiyatro topluluklarının birer öğrenci kulübü olmanın çok ötesine geçen nitelikleri de detaylı bir şekilde anlatılmış kitapta. Ve elbette eylemler, tartışmalar, kavgalar ve düşen devrimciler de anlatılmış “ODTÜ Tarih Direniyor”da. Bütün bunların kişisel duygularla harmanlanarak ve fakat demagojiye kaçmadan anlatılabilmesi ve anlatıların da bütünlüklü bir şekilde derlenebilmesi hiç kuşkusuz önemli bir başarı.
Çalışmada iç bütünlüğün başarılı bir şekilde sağlanmış olması, üçüncü ve dördüncü bölümlerin ilk iki bölüm kadar kuvvetli olmadığını söylememize engel olmamalı. Sorun birtakım nesnel nedenlerden kaynaklanmış olsa da, bu durum bir kenara not edilmeli. Ayrıca, yakın dönemde geçen bazı olayların sağlamalarının yeteri kadar yapılamamış olması da zaman zaman problemli durumlar yaratmış kitapta. Tam da bu noktada belirtilmesi gerekir ki, çalışmayı bu açıdan eleştirirken, sözlü tarih yöntemiyle yürütülen çalışmalarda böyle problemlerin ortaya çıkmasının neredeyse kaçınılmaz olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Çünkü sözlü tarih fazlasıyla özne yönelimli bir araştırma yöntemidir ve bu yönüyle araştırmacının müdahalelerine pek de açık sayılmaz.
Teknik açıdan ise iki noktaya dikkat çekmekte fayda var. Öncelikle kitaptaki görsel kullanımının yetersiz olduğunu ifade etmek zorundayız. Özellikle sözlü tarih yönetiminin kullanıldığı çalışmalarda, hele de o çalışma oldukça yakın bir dönemi konu edinmişse, okuyucuya çok daha fazla sayıda fotoğraf ve bilgilendirici foto-altı sunulmalı. Bunun dışında, kitabın sonunda yer alacak bir ad dizinine ihtiyaç olduğunu da ifade etmeliyiz, zira okuyucunun isim takibi yapmasını kolaylaştırmaya kesinlikle ihtiyaç var.
Son olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ODTÜ’ye gece yarısı baskınları düzenlediği şu dönemde Yalçın Bürkev’in özenli çalışmasının daha da anlam kazandığını vurgulamalıyız. Türkiye ilericiliğinin, anti-emperyalist mücadelenin ve öğrenci hareketinin en önemli tarihsel mevzilerinden ODTÜ’yü anlayabilmek ve yaşatabilmek için uğraşan herkesin “ODTÜ Tarih Direniyor”dan öğrenebileceği bir şeyler var.
– ODTÜ -Tarih Direniyor-, Yalçın Bürkev, Nota Bene Yayınları, 2016, 615 s.