Erkek bireyler eşlerini etkilemenin karşılığını kısa vadede alabilir, ama Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nin bir araştırmasına göre üreme konusundaki muazzam yatırımların da maliyetleri var.
Paleontolog Gene Hunt’in öncülüğündeki biliminsanları, binlerce antik kabuklu fosilini analiz ederek bu tür yarışmalara çok fazla enerji verilmesinin, türlerin değişime karşı direncini bozup yok olma riskini artırabileceğini buldu. Hunt, M. João Fernandes Martins ve çalışma arkadaşları bulgularını 11 Nisan 2018’de Nature dergisinde yayımladılar.
Günümüzün birçok türü, erkeklerin genellikle çekici görünmesine ve eşleşme güvencesine yardımcı olan, erkek ve kadınlar arasındaki karakteristik farklılıklar olan cinsel dimorfizm (ikili farklılaşma) örneklerini sunmaktadır. Genleri gelecek nesillere aktarma ihtiyacı o kadar önemlidir ki, bazı türlerde, erkekler bu cinsellikle ilgili özelliklerin üretilmesi için çok fazla enerji harcarlar; örneğin tavuskuşunun özenli kuyruğu ve tüyleri veya bir filin kocaman, bölgeyi savunan vücut büyüklüğü.
Hunt, bazı biliminsanlarının, enerjilerini çeşitli özellikler kazanmaya harcayan hayvanların ortamlarında bir şey değiştiğinde, hayatta kalmak için gerekli kaynaklarının sınırlı kalabileceğini düşündüğünü belirtti. Bu, güçlü bir cinsel dimorfizme sahip türlerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olur. Ancak cinsel dimorfizmin türlerin hayatta kalmasını nasıl etkilediğini belirlemek zor; çünkü çoğu durumda, biliminsanları bir fosilden hayvanın erkek mi dişi mi olduğunu söyleyemezler.
Yaklaşık 500 milyon yıldır gezegen üzerinde bulunan ostrakod, küçük kabuklular arasında bir istisnadır. Haşhaş kabukları içinde yaşayan ve haşhaş tohumundan daha küçük olan karides benzeri canlılar, fosil kayıtlarında korunan cinsiyete özgü şekillere sahiptir. Uzamış gövdeli ve kabuklu hayvanlar erkekken, dişiler genellikle topak şeklinde daha küçüktür. Hunt, uzamış bir kabuk şeklinin erkeğin büyük cinsiyet organlarını barındırmasını, büyük organların muhtemelen daha fazla sperm üretmesi ve bireylerin üreme başarısı için fırsatlarını geliştirmesiyle açıklıyor.
Hunt ve meslektaşları, Smithsonian’ın Ulusal Doğa Tarihi Müzesi, Güney Mississippi Üniversitesi ve Louisiana Eyalet Üniversitesi’nin yanı sıra, topladıkları ek fosillerden büyük koleksiyonlar oluşturdular. Erkek/dişi ayrımının en belirgin olduğu ostrakod çiftlerinin çevrelerindeki değişikliklere diğerlerinden daha savunmasız olup olmadığını araştırdılar.
Ekip, farklı türlerin yaşadığı jeolojik katmanlardan, örneğin şeklini ve büyüklüğünü dikkate alarak 6000’den fazla örnek topladı. Son analizleri, Geç Kretase döneminde, yaklaşık 85 ila 65 milyon yıl önce yaşayan 93 farklı ostrakod türünü içeriyordu.
Bazı türler fosil koleksiyonlarında tekrar tekrar ortaya çıktı ve ekip, bazılarının neredeyse 20 milyon yıllık süre boyunca yaşadığını fark etti. Diğerleri sadece birkaç yüz bin yıl yaşamıştı. Erkeklerin büyüklüğü ve şekli, türlerin uzun ömürlü olmasında önemli bir faktör olarak belirlendi. Hunt, “Erkekler dişilerden daha büyük ve daha uzun olduklarında, bu türlerin fosil kayıtlarında uzun süre kalma eğiliminde olmadıklarını gösterdik. Yok olma riskleri daha fazla” dedi.
Aynı şey diğer türler için de geçerliyse, Hunt, biyologlarının türlerin mevcut çevresel tehditlere karşı savunmasızlığını değerlendirirken cinsel dimorfizmi hesaba katmak isteyebileceğini söylüyor. “Eğer çoğalmaya çok fazla enerji ayırmak, geçmişteki türlerin değişen koşullara uyum sağlamasını zorlaştırmışsa, belki de bu, günümüzde koruma konusunda endişe duyduğumuz türler için de geçerlidir” diyor.