Ana Sayfa Dergi Sayıları 187. Sayı Turuncu siyah can yeleği rengi ve psikanalizde güncel

Turuncu siyah can yeleği rengi ve psikanalizde güncel

539
0

Uluslararası Psikanaliz Yıllığı’nın 2017 senesindeki Psikanalizin Güncel Mülteci Krizine Katkısı Ne Olabilir? adlı makaleyi okuduğumdan beri, önemli bir ayrıma doğru gidilebileceğini düşünmüştüm. Öncesinde, psikanalistler de bu ayrımı çoktan fark etmiş olacaklar ki, 2013 yılında Montreal’de düzenlenen psikanaliz kongresinin başlığı “Psikanalizde Güncel” olarak belirlenmişti. Aynı konuda Türkiye’den bir örnek verilecekse Gezi’yi Psikanalizle Düşünmek (2016) çalışması da “güncel” bağlamda değerlendirilebilir mi? Büyük ihtimalle evet.

Psikanaliz ve Göç’ü tartışmaya güncellik konusundaki ayrımla başlamamın sebebi, Bella Habip’in şu cümlesiyle açıklanabilir: “Unutmayalım ki, güncel deyince henüz tarihselleşmemiş, zamansallaşmamış, öznenin bir anlatısına, öznenin kendi anlatısına dönüşmemiş bir olaydan, zamansız, yani zamanın dışında, havada asılı gibi duran bir olaydan söz etmekteyiz. Oysa psikanaliz denince hep çocukluk dönemi, geçmiş zaman, geçmiş travmalar, zamansallaşmamış ve tedavi sırasında bir sonradanlık içinde ele alınan ruhsal malzeme aklımıza gelir, değil mi?” Önemli bir ayrıma işaret ediyor Bella Habip, kişisel tarihin malzemelerinin aktarım yoluyla aktüalize olmasından bahsetmediğimizi, göç söz konusu olduğunda başka bir güncelden bahsettiğimizi vurguluyor. Ardından ise “şimdiki zaman” hakkında düşünüyor; Freud’un Bilimsel Bir Psikoloji Taslağı makalesini inceliyor.

Mülteciler yahut göçmenlerle yapılan çalışmalar uzaktan incelendiğinde de görülebilecek önemli bir mesele var, o da dil. Dil, göç edenin göç ettiği yerdeki uyumu ve stres koşullarının düzenlemesi için en önemli faktörlerden. Dolayısıyla kitabın içerisinde dil konusunu merkeze almış bir çalışmayı, Nayla De Coster’ın metnini görmek bu açıdan da önemli. Diğer yandan “ancak” diyerek ilerleyebilirim, çünkü göç ve mülteci konusunda ağırlıklı olarak sahada olan ekiplerden psikanalitik hassasiyete sahip pek az kişi olduğu söylenebilir. Ayrıca zaten gereken hassasiyeti taşıyacak zeminlerinin olduğundan da emin değilim. Belki bu sebepten, 2017 Uluslararası Psikanaliz Yıllığı’nda mültecileri destekleyen bir pilot projenin raporunun varlığından okurları haberdar etmek isterim. Yani böyle bir imkânın hangi koşullarda ortaya çıkabileceğine örnek olabilir. Çünkü Türkiye’de (sahada) yapılan çalışmalar teorik ellerle dokunmaya, durup düşünmeye alan bulamayacak kadar sıkışık gözüküyor. Daha doğru bir ifadeyle, es vermelerine olanak yok.

Kitapta Yavuz Erten’den bambaşka bir katkı yer alıyor. Kendisi “psikanalizin göçü” temasında, psikanalizin doğumundan bu yana en büyük teknik parametresel sınanmalarından birini yaşadığını belirtiyor. Kurt R. Eissler’den alıntı yaparak belirttiği görüşlerinde divandan yüz yüze görüşme formatına, bu formattan da kamerası olan bir bilgisayara, yani Skype’a geçildiğini belirtiyor. Bu konuda Alper Şahin’e I. Paradigmalar Sempozyumu: Psikanalitik Paradigma ve Psikanaliz Uygulamaları’nda Skype ile ilgili bir soru yöneltmiştim. “Uluslararası Psikanaliz Yıllıkları 2011 yılında “Psikanalizi Psikoterapiden Ayırt Etmek” konusunu kapsamlı şekilde inceliyor ama şu soru maalesef görünmüyor: Genellersem, psikodinamik psikoterapide Skype kullanmak konusunda bir endişe yok, ancak konu divana gelince, bariz bir fark var. Dolayısıyla Skype konusu aynı zamanda psikoterapi ve psikanalizi ayıran bir çizgiyi de çizmiyor mu?” Kendisi konunun hâlâ tartışıldığına dikkat çekmişti ve cevabı net değildi. Dolayısıyla Yavuz Erten’in metninin hem “psikanalizin göçü” hem de psikanalizin tarihi açısından kitabın özel bölümlerinden birisini oluşturduğunu söylemek istiyorum.

Son olarak, hızlıca tartışmaya girdiğimden, bir kitap tanıtımı için olmazsa olmaz meseleleri kaçırmak istemiyorum. Biraz dışarıdan düşünecek olursak, kitap Psike İstanbul tarafından Boğaziçi Üniversitesi’nde 11. Psikanalitik Bakışlar Sempozyumu’nda sunulmuş tebliğlerden derlenerek oluşuyor. Son dönemde psikanaliz yayıncılığında öne çıkan İthaki Yayınları tarafından basılmış. Kitabı Nesli Keskinöz Bilen derlemiş. İçinde ise Salman Akhtar, Sverre Varvın, Pınar Limnili Özeren, Ümit Eren Yurtsever, Yavuz Erten, Bella Habip, Melis Tanık Sivri, Nayla De Coster, Yeşim Korkut, Gökhan Oral, Saskia Von Overbeck Ottıno, Deniz Yükseker, Sibel Mercan, Nuray Türksoy, Sevil Kural gibi uzmanların metinleri yer alıyor. Ben, kitaptaki metinleri özellikle Bella Habip’in güncele dair yaptığı vurguyla ayırmanın anlamlı olduğunu düşünüyorum. Yani bir yanda sahaya ve odaya dair, diğer yandan da tarihsel ve mitolojik bağlamdaki metinler.

Psikanaliz ve Göç konusu fazlasıyla geniş bir ölçekte ele alıyor, klinik örnekler de sunuyor. Bazen bir kuş bakışıyla bazen de yüz yüze gelerek inceliyor göç konusunu. Bu ayarı, bu tadı koruyabilmesi açısından da kitabı çok kıymetli bulduğumu söyleyebilirim. Diğer bir yandan, bir parantez olarak, kitabın tasarımının gene İthaki’den çıkan İmkânsız Kale (2019) ile benzerliğini ilginç bulduğumu eklemek isterim. Son olarak, kitapta mizahın esamisi okunmasa da, Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’ndan göç konulu ve ödül alan karikatürler arasından seçtiklerimi yazıyla birlikte paylaşıyorum. Kitabın konusunu, yazının yanında bu karikatürlerle de anlamaya çalışmanın ilginç olacağını düşünüyorum.

Psikanaliz ve Göç, Kolektif, Der. Nesli Keskinöz Bilen, İthaki Yayınları, 2018, 304 s.