Uyum bozuklukları çeşitli stres durumlarında ortaya çıkan bozukluklardır. Stres durumunun başlangıcını izleyen üç ay içinde, o strese bir tepki olarak gelişen duygusal ya da davranışsal semptomlardır. Stres etkeniyle karşılaşıldığında normal sayılabilecek olana göre çok daha aşırı ve belirgin sıkıntı ortaya çıkar. Bu nedenle toplumsal ve mesleki işlevsellikte bozulmalar da olur. Bu semptomlar yas tepkisindekinden farklıdır. Stres etkeni ve bunun sonuçları sona erdiğinde, bu bozukluk bir altı ay kadar daha sürebilir. Ondan sonra sönerek kaybolur. Eğer altı ay ve daha fazla devam ediyorsa, kronik uyum bozukluğundan söz etmek gerekir. Yoksa normalde bir uyum bozukluğu, stres faktörü ve onun sonuçları ortadan kalktıktan sonra en çok altı ay devam eder.
Uyum bozuklukları depresif duygudurumu ile ya da sinirlilik, üzüntü, aşırı kaygı gibi belirtilerle kendini belli eden anksiyete ile giden olmak üzere de ayrılır. Çocuklarda asıl bağlandığı kişilerden ayrılma korkusu olabilir. Hem anksiyete, hem depressif duygudurumu ile giden mikst tipler de vardır. Bunun dışında davranım bozukluğu gösterenler de vardır. Bunlar, başkalarının haklarına saldırılar ya da yaşına uygun önemli sosyal değerler ve kuralları bozma, örneğin okuldan kaçma, kırıp dökme, pervasız ve kuralsızca araba kullanma, kavga ve dövüşlere kalkışma, yasal yükümlülükleri yerine getirmeme gibi davranım bozuklukları olabilir. Karışık duygu ve davranım bozukluğu da oldukça sık olarak görülür. Kişide hem depressif bir duygudurumu, hem de davranım bozuklukları vardır. Bazı bireylerde de uyum bozukluğu daha özgün belirtilerle seyreder. Örneğin fiziksel, bedensel yakınmalar ortaya çıkar, kişi toplumdan uzaklaşıp içine kapanabilir, işinde ya da okulda ketlenme olur. Uyum bozukluğunun özgün bir tedavisi yoktur. Depressif duygudurumu ile gidenlerde orta güçlü antidepresan tedavi önerilebilir. Anksiyetenin ön planda olduğu durumda da anksiyolitik, yani trankilizan ilaçlar uygundur. Ancak bu ilaç tedavisinin çok uzun sürmemesine dikkat etmek gerekir. Çünkü bu kimselerde ilaca bağımlılık çok çabuk ortaya çıkabilir.
Genellikle psikoterapötik destek faydalıdır. Varoluşçu yöntemlerle terapi daha uygun sayılabilir. Çünkü analitik bazlı bir terapi, zedelenmiş olan kişiyi daha da hırpalayabilir. Davranışçı terapilerin ise bu bozukluklarda yeri yoktur. Gene de çevre faktörlerinin, örneğin anlayışlı okul yönetiminin, anlayışlı bir arkadaş çevresinin iyileştirici etkisi çok büyüktür. Normal olarak halkın da tutumu bu yönde olmaktadır. İnsanların sağduyuları bu konuda da en büyük yardımcıdır.
Kaynak:Ali Nahit Babaoğlu, 50 Soruda Psikiyatri, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Kasım 2011, 1. Baskı, S.118