Leipzig’te bir grup araştırmacı kuklalarla etkileyici bir çalışma yapar. Çalışmada kuklaların bazıları nazik ve cana yakın -iyi, bazılarının da zalimce- kötü olduğu bir senaryo kurulur. Kötü kuklalar sevilen bir oyuncağı önce verir, sonra sert bir şekilde geri alır. Sonrasında kuklalar teker teker dövülerek cezalandırılır. Görülür ki, iyi kuklaların dövülmesi, (altı yaşındaki) çocukları kahreder. Ancak kötü kuklalar dayak yediğinde hayli neşelidirler. Deney devam eder. Kukla tiyatrosunun perdeleri inmeden önce çocukların bu cezalandırmayı kısa bir süre izlemesine izin verilir. Bir de kural/şart eklenir: Çocuklar cezalandırmayı izlemek istiyorsa, jetonlarla ödeme yapmaları gerekir. Görülür ki, “kötü” kuklalar söz konusu olduğunda çocuklar ödemeyi yapar. Cezalandırılmalarını izlemeyi sürdürmek ister. Kitabın içerisindeki pek çok kıymetli araştırmadan birisi Natacha Mendes’in, bu araştırma Ocak 2018’de Nature Human Behaviour’da yayınlanıyor.Natacha Mendes’in çalışması kitabın içerisindeki ilginç çalışmalardan biri. Kitapta doğrudan ifade edilmese de yazarın ulaştığı sonuçtan daha ilginç olabilir diye ekliyorum, şempanzeler de bu cezalandırmayı izlemeyi sürdürmek için bir motivasyona sahip(Mendes, Steinbeis, Bueno-Guerra, Call, & Singer, 2018).
TiffanyWatt Smith’i Duygular Sözlüğü adlı çalışmasından da tanıyoruz. Gene Kolektif Kitap’tan çıkan kitabında Smith yaklaşık yüz elli duyguyu inceliyor, duyguları kelimelerle eşleştiriyordu. Bu çalışmasındaki inşayı bir duygunun çevresine kurduğu söylenebilir. Kitabın ağırlık merkezini oluşturmasa da hakkında Gazete Duvar’da yazılan tanıtım metninin başlığını oluşturduğu için eklemem gerekir ki, bu kitapta Smith bir adım daha atıyor. “Bir adım daha” derken, kitabın içerisindeki Schadenfreude Çağı ve ifadelerinden bahsediyorum. SchadenfreudeÇağı’nda yaşıyor ve bu duygunun bizi yanlış yola saptıracağından korkuyor olabiliriz” diyor yazar.Bu duygunun bizleri yanlış yola saptırması konusunda değil ama çağı bu duyguyla okumanın kabul edilebilir bir yanı olmadığını düşünmemekle birlikte komik bulduğumu eklemem gerekir. Hayranlık uyandıran bölümleri olmasına rağmen, çağa adını vermeye çalışan manevrası zayıf kalıyor. Demem o ki, bir duygunun altını çizmek ve önemini belirtmekle çağın duygusunu belirlemek arasında fersah fersah fark var.
Kitabın felsefe tarihine olan referansları Platon, Thomas Hobbes, Arthur Schopenhauer, HenriBergson, William James, SørenKierkegaard, Friedrich Nietzsche, Immanuel Kant, Karl Marx gibi büyük felsefecileri kapsıyor. Queen Mary Üniversitesi’nde Duygular Tarihi Merkezi’nde araştırma görevlisi olan yazar, konunun felsefe tarihindeki noktalarını da tutuyor, temel metinlere referans veriyor. Bu yönüyle, kitabın sunduğu makaleleri oldukça iyi tartıştığı ve kıymetli sorular sorduğu söylenebilir. Bahsi geçen tartışmalar esnasında çevirmenin rolünü de görebiliyoruz. Özkan Gözel’inLevinas çevirilerini okuduğumdan beri içimden şöyle bir cümle geçiyor: “İyi çeviri kelime de öğretir.” Bu bağlamda, kitabı İngilizcesiyle karşılaştırmadan söylesem de, Nüvit Bingöl’ün kelime seçimlerinin etkileyici olduğunu düşünüyorum. Yazarın ifadelerini zenginleştiren kelimelerle sunuluyor, bazı kelimelerin tozunu alıyor ve sunuyor okura.
Kitabın temel kısımlarından birisi “Kötücül Hazlar” adlı bölüm. Bu bölümde schadenfreudehakkında tarihçeyle birlikte, kelimenin hangi anlamlarda kullanıldığı sıralanıyor. Schadenfreude’un beş farklı anlamı açıklanıyor bizlere. Çevirmen de önemli bir not düşüyor, Türkçede doğrudan bir karşılığı olmasa da Arapça kökenli “şematet” kelimesinin schadenfreude’un tam karşılığı olduğunu belirtiyor. Şematet kelimesiyse “şamata” kelimesiyle aynı kök. NişanyanSözlük’e göre, birinin sıkıntısıyla eğlenme anlamını taşıyor.
Kitabın düşünsel uğraşının yanında her zaman örneklerle yere bastığını söyleyebiliriz. Özellikle bölüm başlarında okuruna sunduğu örnekler hem çekici hem de bölümün derdini anlatıyor. Bir “kusur” olarak ifade ettiği bu duyguya verdiği örnekleri sıralayabiliriz: “İskambil kâğıtlarından ev yapan kadın son kartı koyarken hapşırdığında.”, “Her gün sporda sizi geçen çocuk altına işeyip eve gitmek zorunda kaldığında.”, “ATM kuyruğunda kaynak yaparak öne geçen kişi en sonunda kartını makineye kaptırdığında.” ve “Bana her zaman anahtar kullanımı konusunda ders veren eşim anahtarını unutup zili çaldığında.”
Freud Uygarlığın Huzursuzluğu adlı eserinde “Kardeşini sev, çünkü en büyük düşmanın odur” der (Freud, 2019). Freud burada “Nächste” kelimesini kullanıyor. Nächste “(en) yakın, bir sonraki/next” anlamında. Yani Almanca “komşu” ve “kardeş” kelimeleri çok yakın anlamlı. Belki bu kitabın doğrudan söylemediği ama sürekli ima düzeyinde yazdığı bir şey varsa, schadenfreudeifadesinin aynı zamanda kardeşinin acısından ve talihsizliğinden keyif almak olduğu. Bu söylenebilir mi? Smith kitabın sonunda şöyle anlatıyor: “Bir kişinin schadenfreude’nın kurbanıysanız değerli bir rakip olarak görülüyorsunuz demektir.”
Son olarak, kitabın schadenfreude bağlamında büyük bir şantiye kurduğunu söylemek gerekir. Adım adım işlediği bu kavramın anlaşılmasının aciliyetini de dile getiriyor yazar. Belki başkalarının talihsizliğinden alınan keyfin bu çağda son safhaya geldiğini düşündüğünden olabilir ama ihtiyacımız olan şeyin bu duyguyu tanımak, düşünmek, hakkında konuşmak olduğunu söylüyor. Bunun bizlere yol kat ettireceği umudunu veriyor. Umut verici bir başka şeyin bir yayınevinin aynı yazarı çevirme motivasyonu olduğu söylenebilir mi?
Schadenfreude -Başkasının Talihsizliğinden Duyulan Keyif, TiffanyWatt Smith, Çev. Nüvit Bingöl, Kolektif Kitap, 2020, 160 s.
KAYNAKLAR
1) Freud, S. (2019). Uygarlığın Huzursuzluğu (7. b.). (H. Barışcan, Çev.) İstanbul: Metis Yayıncılık.
2) Mendes, N., Steinbeis, N., Bueno-Guerra, N., Call, J., & Singer, T. (2018). Preschool children and chimpanzees incur costs to watch punishment of antisocial others. Nature Human Behaviour volume, 45–51.