“Tarihteki bu ilk uçuşu gerçekleştirmeyi bana önerdikleri zamanki duygularımı söylemeye gerek yok gibi. Sevinç mi? Hayır bu sadece sevinç değildi. Gurur? Hayır yalnızca gurur da değil. Çok büyük bir mutluluk duydum. Uzaydaki ilk insan olmak, doğayla bu eşi görülmemiş düelloya girişmek- daha fazlasını düşlemek mümkün mü? Üzerime yüklenen bu dev sorumluluğu da düşünmeden edemedim. Kuşaklar boyu insanların düşlediklerini bir ilk olarak gerçekleştirmek, ilk olarak insanlığın uzaya giden yolunu açmak…”
Kızıma yatmadan önce okuduğum hikâye kitaplarından birisinin konusu evrendi. Kitap evreni anlatmaya mitolojik bir hikâyeyle başlıyordu, ben de hatırladığım kadarıyla aynı hikâyeyi kısaca aktararak başlamak istiyorum.
Herkül daha çok küçük bir bebekken, tanrıçanın sütünü emerse ölümsüzleşeceğine inanılıyormuş. Tanrı Hermes pusuda beklemiş ve Tanrıça’nın uyuduğu bir anda Herkül bebeği onun göğsüne yerleştirerek sütten içmesini sağlamak istemiş. Tanrıça Hera şaşkınlık içinde uyanıp, göğsündeki Herkül’ü fark edince bebeği hızlıca geri itmiş ve tam o anda gökyüzüne saçılan tanrısal süt, bir kemer oluşturmuş. İşte bu kemerin galaksimizi oluşturduğuna inanılırmış…
Çocuklar için yazılmış bir kitabın girişindeki bu hikâye insanlığın çocukluk çağındaki gökyüzü tasvirini aktarması açısından ilginç. İnsanlık binlerce yıldır yüzünü gökyüzüne çevirip, binlerce büyüklü küçüklü parlak cisim görüyor ve bunu sorguluyor. Bilindiği üzere tarihin eski zamanlarında açıklayamadığımız pek çok şey gibi gök cisimlerini de tanrılar ve tanrıçalarla açıklama yoluna sapmıştık. Yıllar geçip insanlık büyüyüp geliştikçe bilim de gelişti ve artık açıklayabildiklerimiz çok daha fazla. Artık Güneş, Ay veya yıldızlar ya da doğa olaylarını tanrısal kavramlarla açıklamıyoruz. Öte yandan öğrendiklerimiz ve bildiklerimiz arttıkça uzayın sonsuzluğuna olan merakımız azalmak bir yana artarak devam ediyor.
Gagarin’i tanıyor muyuz?
Bir konu üzerine düşünürken aklıma gelen ilk sorulardan birisi şu oluyor. “Bu ismi/konuyu sokakta rastladığınız herhangi bir insana sorsak ne düşünür, ne söyler?”
Bu, ele aldığımız konunun-kişinin toplumsal karşılığının ne olduğunu anlamanın en basit yollarından birisi.
Yuri Gagarin üzerine de aynı biçimde düşünerek başladım bu çalışmaya.
Sanıyorum belli bir yaşın üstünde olanlar arasında bu ismi duymamışların sayısı epey azdır. Pek çok kişi, uzaya çıkan ilk insanı, Sovyetler Birliği ile ABD’nin uzay yarışını vs. bilir. Gençlere doğru uzandıkça tanıyanların sayısı gittikçe azalacaktır.
Söz konusu olan örneğin Bilim ve Gelecek dergisi okurları olduğunda, sanıyorum bu ismi duymayan tek bir kişi bile çıkmayacaktır.
Ancak bırakalım sokaktaki insanı, Türkiye’nin bilim ve teknoloji ile, bilim ve teknoloji tarihiyle en yakın ilişki kuran insanları arasında bile Yuri Gagarin ile ilgili bilgi sahibi olanlarımız maalesef azınlıktadır.
Bunun esas nedeni ülkemizi de ciddi bir biçimde etkisi altına alan anti-komünist ideolojik ve siyasal ablukadır.
Yuri Gagarin, ismi Sovyet biliminin en büyük başarılarından birisini temsil ettiği için, itinayla üzeri örtülen bir kişi. Abarttığımı düşünen sevgili okur, örneğin daha önce Gagarin’e ait olan tek bir satır yazı okuyup okumadığını kendisine sorabilir.
Örnek olması açısından yakın tarihlerde Gagarin ile ilgili yakın zamanlarda okuduğumuz gazete haberlerinden birisini hatırlatabilirim. Pek çok gazetenin eş zamanlı olarak “Sovyetler dünyaya yalan söylemiş!” başlığıyla ve büyük bir Yuri Gagarin fotoğrafıyla verdiği haberlerdi bunlar. “Rusya’da yayımlanan bir kitapta Gagarin ile ilgili bazı iddialara yer verildi. Kitap, Sovyet yetkililerin Gagarin’in Dünya’ya inmesi gereken yerin 200 mil uzağına indiği gerçeğini herkesten gizlediğini iddia ediyordu.
Dünya’nın pek çok yerinde Gagarin ancak böyle haber olabiliyor.
Sovyetlerin yalan söylediği yönündeki ithamın tüm dayanağı bir kitapta yer alan bir iddia. Üstelik o iddia da, Gagarin’in dünyaya dönerken inmesi gereken yerin 200 mil uzağına düştüğü ve uzay aracıyla değil, paraşütle indiği savından ibaret.
Bu o kadar komik ve bayat bir haber ki, bundan 50 yıl kadar önce Gagarin’in kendisi de benzer çarpıtmalarla karşılaşmıştı. Yukarıdaki haber konuyu bilen herkese, Gagarin’in uçuşunun esas olarak başarısız olduğunu söyleyen Batılı gazetecilere verdiği, “eğer şu anda karşısınızda bulunuyorsam, bu uçuşun başarılı olduğunu göstermektedir” cevabını hatırlatır.
Kendilerini “Hür Dünya” olarak adlandıran emperyalist kapitalist odağın, özellikle soğuk savaş yıllarında yoğun bir kara propaganda çalışması yaptığını biliyoruz. Bu propagandanın temel tezi “Demir Perde” ülkelerindeki insanların köle gibi yaşadığıydı. Bilim, kültür, sanat gibi alanlarda çalışan insanların özellikle çok zor durumda olduğu en sık tekrarlanan yalanlar arasındaydı. Özellikle ABD ve Avrupa’da pek çok insan için Sovyetler Birliği’ndeki insanlar nerdeyse mağara devrindekiler gibi yaşıyorlardı.
Bu kadar çok ve saçma sapan yalanla akılları esir edilen insanlar için, Sovyetler Birliği’nin bu kadar önemli bir bilimsel-teknolojik adımı atabilmesi açıklanmaya muhtaç bir durum yaratıyordu. Gagarin’e dönük karalama ve yok sayma çabalarının nedeni budur.
Unutmadan ekleyelim, büyük başarısının yanı sıra Gagarin’in, insani olarak da son derece gelişkin özellikleri ve sevimli görünümüyle, tek başına bile sosyalizme dair Batı’da yaratılan izlenimi yerle bir edecek bir özelliği bulunuyordu.
Özetle Gagarin’i kaba bir sosyalizm propagandası yapmakla suçlayanlar, tamamen ideolojik ve siyasal nedenlerle insanlık tarihinin en önemli adımlarından birisini atan bu yiğit insanı görmemeye ve göstermemeye dair özel bir çaba harcayanlardır.
Gagarin’i yurtsuz bir “uzay kahramanı”, Vostok’u “defolu” bir yolculuk olarak itham edenler, onun eski Sovyetler Birliği topraklarında günümüzde bile tüm zamanların en sevilen insanlarından birisi olmasını elbette engelleyemiyorlar.
Yapabildikleri tek şey, Gagarin’in fotoğraflarından uzay yolculuğu sırasında kullandığı başlığının üstünde yer alan SSCB harflerini silmek!

(1980, heykeltraş Pavel Bondarenko ve mimar Yakov Belopolskiy.)
İnsanın yüzünü gökyüzüne çevirmesi…
İnsanlığın bilim tarihindeki serüveninde gökyüzünün ayrı bir yeri var.
Yüzünü göğe çeviren hemen her insanın evrenin ne kadar büyük ve onun karşısında insanın ne kadar küçük olduğunu düşünmesi rastlantı olmasa gerek. İnsanın doğa karşısındaki güçsüzlüğünü telafi etmesinin, güçlenmesinin, üretmesinin ve günümüzde artık yaratıcı hale gelmesinin tarihi içerisinde uzay ile kurulan ilişkinin hep önemli bir yeri oldu.
İnsanlık tarihinin en önemli hamlelerinden birisinin insanın ayakları üzerine dikilmesi olduğunu düşünüyorum. Ayağa kalkan sevgili atalarımız, sadece fiziki anlamda bir yürüme eylemi gerçekleştirmemiş, insanlığın yürüyüşüne, ilerlemesine en büyük katkılardan birisini yapmışlardır. İnsanlık tarihinin “kendi için küçük ama insanlık için büyük adım” atanları onlardı. Hatta onlara ilk devrimciler bile diyebiliriz…
Galileo’nun teleskopunu gökyüzüne çevirmesinin de benzer önemde bir tarihsel eylem olduğunu düşünüyorum. Dünya’yı dönüştürme mücadelesine yapılmış en önemli katkılardan birisi, Galileo’nun evrene bakışımızı kökten değiştirmesiydi. (1)
Ve insanın uzay yolculuğu…
İnsanoğlunun Dünyanın çevresindeki kozmik uzaya çıkması, Ayın yüzeyine inip kalkması ve gezegenlere cihazlar gönderebilmesi bilimin fakat özellikle teknolojinin büyük bir ileri atılımıdır. Yuri Gagarin’in 12 Nisan 1961’de gerçekleştirdiği o ilk uçuş bu açıdan çok önemlidir.
Bu yazının konusu olan büyük bilimci, Sovyet kozmonot Yuri Gagarin’i (2) (9 Mart 1934 – 27 Mart 1968) önemli kılan, insanlığın yeni toplumsal düzeninin bilim alanındaki büyük yükselişinin simge isimlerinden birisi olması.
Dost, eş, baba Gagarin
Gagarin’in arkadaşlarının aktardığına göre “son derece sakin, kararlı bir mizacı ve hiç bir zaman yitirmediği esprili bir yanı vardı. Tam bir yoldaştı, asla kalp kırmayan, prensipli, zeki, pratik ve kararlı bir lider”di. Başka bir incelemede de, Gagarin’in doktorları en çok şaşırtan yanının, çok zor test süreçlerinde bile mizah duygusunu asla yitirmemesi olduğuna vurgu yapıldığını da eklersek, Gagarin’in kişisel özelliklerine ilişkin önemli bir özelliği daha aktarmış oluruz.
Eğlenmeyi çok seven Gagarin, zorlu eğitimlerin arasında kendisini dinlendirecek hoş vakitler geçirmeyi ihmal etmiyordu. Müziğin ve edebiyatın yaşamında özel bir yeri vardır. Yüzmeyi, balık tutmayı, kampçılığı, avlanmayı, arkadaşlarıyla zaman geçirmeyi ve arabaları çok seviyordu.
Arkadaş canlısı olarak tanınan Gagarin, daha sonra çok ünlü olduğu zamanlarda bile arkadaşlarına ayıracak zamanı mutlaka yaratıyordu.
Pek çok kişi Gagarin’i “ailesine özel bir bağlılığı vardı ve her zaman aklında onlar vardı” gibi cümlelerle tanıtıyordu. Bunun bir uzantısı olarak kızlarıyla kurduğu ilişkiye dair pek çok anı aktarılmıştır. Bunlardan birisini aktarabiliriz.
Gagarin’in ikinci kızı Galochka 1961 başında doğdu. Tarihi uçuşundan bir iki gün önce Valya, son alışverişleri yapmak için dışarı çıkmışken Gagarin evde kızının altını değiştiriyordu. Bu sırada kızına şöyle seslendi, “Ne düşüncesiz çocuk! Babası uzaya gitmek üzere o hala altını kirletiyor.”
Gagarin Dünya’ya döndükten sonra, Kızıl Meydan’da yüzbinlerce insanın katıldığı bir “karşılama töreni” gerçekleştirildi. Gagarin’in deyimiyle “onu tarihi uçuşundan daha fazla korkutan”, o yüzbinlerce insanın önünden geçerek yaptığı zafer yürüyüşü olmuştu. Sonunda podyuma ulaşıp onu gözyaşları içinde bekleyen eşi Valya ile sarıldıklarında onun kulağına “hayallerimiz gerçek oldu” diye fısıldadığını söylüyor.
Gagarin’in çocukluğu
Yuri Aleksiyiç Gagarin 9 Mart 1934’de Moskova’ya 150-200 km mesafedeki Gzhatsk’a bağlı küçük bir köy olan Klushino’da dünyaya gelmişti. Yuri, dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğuydu. Babası Alexei Ivanovich Gagarin (1902-1973) bir marangoz, duvarcı ustası ve çiftçiydi. Annesi Matveeva Timofeevna (1903-1984) ise çobanlık yapan bir ailenin kızıdır. Gagarin ailesi hep birlikte bir kolektif çiftlikte çalışıyorlardı.
Gagarin’in çocukluğu İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelir. Bu nedenle yaşıtı olan pek çok yurttaşı gibi acılar ve zorluklar içinde geçen bir çocukluk yaşadı. Bu yıllarda yaşadığı zorlukların ilerleyen yıllarda devrimci ve yurtsever bir kimlik kazanmasında önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Arşivlere baktığımızda Gagarin’in 1 Eylül 1941 günü okula başladığını görüyoruz. Fakat yine aynı kayıtlara göre köyleri 12 Ekim’de Almanlar tarafından işgal edilmiş ve eğitimine daha başlangıç aşamasında ara vermek zorunda kalmıştır.
Neredeyse bir buçuk yıl Nazi askerlerinin işgali altında kalan köyleri 9 Nisan 1943’de Sovyet Kızıl Ordusu tarafından geri alınır. Gagarin ancak bu sayede eğitimine kaldığı yerden devam etme şansı bulur.
Gagarin ailesi savaşın bitiminin ardından, 1945’de köyden ayrılarak Gzhatsk’a taşınır.
Bu arada meraklı okurlarımızın haritada Gzhatsk isimli bir yer ararlarsa bulamayacaklarını, çünkü Gagarin’in ölümü ardından bu bölgeye Gagarin’in adının verildiğini yazmadan geçmeyelim.
Şu an uzayda kaç kişi var?
1957’de uzaya çıkan ilk canlı olan Laika isimli köpeğin ardından 1961 yılında Sovyetler Birliği yurttaşı Kozmonot Yuri Gagarin de uzaya çıktı. Bu zamandan sonra Amerika pek çok astronot, Rusya pek çok kozmonot ve sonrasında Çin de pek çok insanı uzaya gönderdi.
Bu ülkelerin bilim insanlarının önderlik ettiği çalışmalarla uzaya gidenler arasında, İsraillisinden Pakistanlısına, Hintlisinden Malezyalısına pek çok insan da oldu.
Peki hiç merak ettiniz mi uzayda şu an kaç kişi var?
Bu soruya yanıt veren bir internet sitesi var. “How many people are in space right now?” (Tam şu anda uzayda kaç kişi var?) isimli web sitesi, güncel verilerle uzayda kaç kişinin olduğunu, bu kişilerin isimlerini ve kaç gündür uzayda olduklarını bizlere iletiyor. (http://www.howmanypeopleareinspacerightnow.com)
Bu satırlar yazılırken uzayda 6 insan vardı. Siteden öğrendiğime göre, Oleg Kotov, Mike Hopkins ve Sergey Ryazanskiy 151. günlerindeler. Rick Mastracchio, Mikhail Tyurin ve Koichi Wakata ise 109. Günü geride bırakıyorlardı.
Cesur ve yakışıklı bir pilot
Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı’nda büyük bir zafer kazandı. Ancak kazanılan bu zaferin yaklaşık 20 milyon Sovyet insanının ölümüyle geldiğini yazmak bile Sovyetler ülkesinin savaştan nasıl bir yıkımla çıktığını anlatmak için yeterli olur. Gagarin’in dahil olduğu kuşak, tüm yaşamları boyunca bu gerçekle yaşadılar ve ülkelerinin, halklarının bu yıkımın etkilerinden bir an önce kurtulması için çeşitli sorumluluklar üstlendiler.
Gagarin ilk gençlik yıllarında, bir Sovyet savaş uçağının evlerinin çok yakınındaki bir tarlaya zorunlu iniş yapmasına tanık olmasını hayatının dönüm noktalarından birisi olarak hatırladığını sık sık tekrar etmiştir. Söz konusu savaş uçağı bir çatışmadan dönüyormuş ve Gagarin uçağı kanatları kurşun delikleriyle dolu olarak hatırlıyor. Uçağın pilotları kahramanlık madalyalarıyla ödüllendirildiğinde Gagarin bundan çok etkilenir. İlerleyen yıllarda bu etkilenmeyi, “ Biz çocuklar, hepimiz cesur ve yakışıklı pilotlar olmak istiyorduk. Hepimiz daha önce hiç yaşamadığımız çok ilginç duygular içindeydik.” sözleriyle aktaracaktı.
Gagarin, matematik ve fizik eğitimi de aldığı ortaokulda altıncı sınıfı bitirdikten sonra sanat okuluna gider. Buradan dökümcü olarak mezun olurken, Victor Hugo ve Charles Dickens gibi önemli yazarların eserlerinin yanı sıra, Rus roket teknolojisinin öncülerinden sayılan Konstantin Tsiolkovsky’nin de çalışmalarını okur.
Gagarin, sanat okulundaki yaklaşık iki yıllık eğitimin ardından, Saratov kentindeki dört yıllık bir teknik okula kaydolur. Hayatının en önemli dönüm noktası, bu okulda okuduğu son senede okulun uçuş kulübüne katılmasıdır.
Burada aldığı eğitim ve elde ettiği olanaklarla ilk bireysel uçuşunu 1955 yılında yapar. Uçağı kontrol kabiliyeti ve özellikle yumuşak iniş yeteneği nedeniyle sık sık övgüler alır. Bu yıllardaki eğitmeni Dimitriy Pavloviç Martyanov onun için “harika bir pilot olacak” içerikli bir rapor yazmıştır.
Bu yıllardaki uçuş çalışmaları sırasında paraşütçülük eğitimi de almış olması daha sonra Vostok-1 kapsülüyle Dünya’ya dönüşünde, kapsülü terk edişi sırasında hayatını kurtarmıştır. Gagarin anılarında paraşütle ilk atlayışını şöyle anlatıyor. “Sıranın bana gelmesi için, diğer genç erkek ve kadınlarla uçağın gövdesine yapışmış beklerken, birden eğitmenimizin bağırmaya başladığını hatırlıyorum. ‘Titreme Yuri, bütün kızlar seni seyrediyor!’”
Kozmonotluğa giden yol…
Gagarin, kısaca özetlediğimiz bu evrede yaşamının geleceğine dair önemli kararlar verdi. Bunun bir yansıması olarak yaz aylarında tatilini Moskova dışındaki bir havaalanının kenarında kurduğu küçük çadırında geçirmesi küçük ama önemli bir ayrıntıdır.
Bu dönemde eğitmeni Martyanov’un da özel olarak teşvik etmesiyle Sovyet Hava Kuvvetlerine katılan Gagarin, Sovyet savaş uçağı olan MIG’lerle uçmayı öğrendiği Orenburg Havacılık Okulu’nda eğitim gördü.
Bu dönemin Gagarin’in hayatında “özel” bir yeri de vardır. Orengburg’da bulunduğu yıllarda okul tarafından düzenlenen bir dans partisinde, daha sonra yaşamını birleştireceği, Valentina İvanova Goryacheva ile tanışır.
Bir hemşirelik öğrencisi ve ailesinin altı çocuğunun en küçüğü olan Valya, annesine Gagarin’i “dişlerini bilim granitinden bilemiş, hayatı boyunca okula gitmeye devam edecek birisi” diye tanıtmıştır. Valya ve Gagarin birlikte okumaktan, sık sık tiyatroya gitmekten ve okudukları, izledikleri üzerine tartışmaktan büyük zevk alıyorlardı.
Birbirlerine büyük bir aşkla bağlı bu ikili, Sputnik’in tarihi uçuşunun haberlerini ve dönemin Sovyetler Birliği lideri Nikita Kruşçev’in en yakın zamanda uzaya bir insanlı uçuş gerçekleştirmeyi hedeflediklerini ilan eden konuşmasını birlikte dinlemişlerdi. Valya’nın aktardığına göre, Sputnik’i duyduğu andan itibaren Gagarin, bir gün mutlaka uzay programına katılmanın hayallerini kurmaya başlamıştı. Gagarin’in uzay gemileri hakkında bilgi toplamaya ve fikirler geliştirmeye başlaması, yukarıda adını andığımız Tsiolkovsky’nin uzay uçuşları hakkındaki teorileri üzerine çalışmalara başlaması bu döneme denk gelmektedir.
1957 yılının Kasım ayında, Yuri Gagarin 23 yaşındayken, Orenburg’dan en yüksek dereceyle, başarıyla mezun oldu. Bu aynı zamanda Gagarin’in Sovyet Hava Kuvvetler’inde teğmen olarak göreve başlaması anlamına geldi. Bu tarihin Gagarin hayatındaki bir diğer önemli yanı, teğmen üniformasını giydiği gün sevgilisi Valya ile evlenmiş olmasıdır.
“Daha fazla geç kalmamalıyım”
Yuri Gagarin’in genç bir savaş pilotu olarak ilk görevi, Kuzey Kutbu’ndaki bir Sovyet Hava Kuvvetleri üssündeydi. Yuri oradayken, Sovyetler ilk kez ayın görünmeyen yüzünün fotoğraflarını çeken Luna-3’ü uzaya gönderdiler. Takvimler 1959’un sonuna doğru ilerlerken Gagarin, “Artık daha fazla geç kalmamalıyım. İnsanlı uzay uçuşuna çok zaman kalmadı.” diye düşünerek, kozmonot eğitimi için başvuruda bulundu. Sovyetler Birliği 1960 yılı başında kozmonot seçmek üzere bir tarama programı başlattığında 3000 başvurunun arasından seçilen ilk 20 kişiden biriydi. NASA’nın aksine, kozmonotlarını 30 yaşın altında genç pilotlardan seçen Vostok programının altı kozmonotundan biri oldu. Başvurusu kabul edilince, Gagarin, Valya ve güzel kızları Lenochka, Moskova dışında kozmonotlar için kurulan “Yıldız Kenti”ne taşındılar.
Sovyetler Birliği ilk insanlı uzay uçuşuna hazırlığı da kapsayan kozmonot eğitimlerinde düşünsel, fiziksel ve psikolojik yönleri olan çok sıkı bir eğitim uyguluyordu.
Bu yoğun eğitim sürecine dahil edilen Gagarin, uzun periyotlar halinde duyusal mahrumiyet odasında kaldı, yerçekimsiz ortam deneylerine katıldı, sıcaklık odasında direnci ölçüldü ve her hareketinin görüntülendiği çok zorlu test uçuşları yaptı. İlk defa böyle bir eğitim uygulanıyor oluşunun getirdiği zorluk ve hassasiyeti göstermesi açısından burada uygulanan testlerden birisinin, çok yüksek sesle müzik yayını yapılan hoparlörlerle dolu bir odada matematik denklemleri çözmek olduğunu yazabiliriz.
Gagarin, fiziksel direnç sınavlarında da üstün bir başarı sergileyerek tüm testlerini en iyi derecelerle tamamladı.
Kozmonot Gagarin uçuşa hazırlanıyor
Sovyet uzay programının başkanı ve ilk kozmonotun seçiminde özel bir ağırlığı olan Korelev’in adını anmadan, Gagarin’in yaşamı üzerine konuşmak eksik kalır. Sovyetler Birliği için Korelev efsanevi bir kişidir. (3) Uzay uçuşunu başından itibaren bütün ayrıntıları ile planlayan ve çalışmanın doğrudan sürdürücüsü olan Korelyev, uçuş sonrasında bile uzun süre ismi dahil hakkında hiç bir bilgi olmayan bir kişiydi. Kozmonotlar kendisinden “şef” diye söz ediyorlardı.
Korelev’in Gagarin ile özel bir dostluğu olduğunu da biliyoruz. Korelev’in Gagarin ile ilgili tercihin nedenlerini açıklarken söylediği şu sözler önemli, “Uçuş için hazırlıkların sürdüğü günlerde, herkes korku ve kaygı içindeydi, sakin görünen tek kişi Gagarin’di. Daha da ötesi çok iyi bir ruh halindeydi ve çevresine güneş gibi sıcaklık yayıyordu.”
Yine Korelev’in bir başka değerlendirmesi önemli. “İyi bir pilot, bir dakikalık bir uçuşta yeterli gözlemi yapabilen, yeterli sonuçlar çıkarabilen ve bütün bir enstitüyü bu sonuçlarla bir yıl boyunca meşgul edebilendir. Kötü bir pilot bir hafta boyunca uçabilir ama sadece bir saatlik iş için gerekli bilgi elde edebilir. Gagarin’in bizi en çok memnun eden şanı, 108 dakikalık bir uçuşla büyük bir iş yaparak, çok değerli bilgiler ve sonuçlarla bilimi zenginleştirmesiydi.”
Bunlar Gagarin’in seçilmesinde kritik rol oynayan Korelev’in Gagarin isminde karar kılmasının arka planını yansıtması açısından önemli. Kuşkusuz nedenler bununla sınırlı değil. Uzun zaman alan, sürekli olarak en iyi, en uygun ismi bulmaya dönük süren bir çabanın sonunda belirlenen bir isimdi Gagarin. İlk başvurular sırasında elemelere giren 3000 isim arasından sonuçta Gagarin dahil 20 kişinin belirlendiğini söylemiştik.
Son aşamada Gagarin ile beraber yine genç bir asker olan German Titov isminde karar kılınır. Zaten Titov son ana kadar olası bir aksilikte uçuşu gerçekleştirmek için Gagarin’in yanında olmuştur. Bir anlamda Gagarin’in yedeğidir.
Son anda bu iki isimden Gagarin’in seçilmesinde iki noktanın daha önemli olduğunu eklemek isterim. Birisi pek çok Gagarin çalışmasında vurgulanan Gagarin’in boyunun kısa olmasıdır. Geminin yapısı ile ilgili nedenlere bağlı olarak boyu sadece 1.57 m olan Gagarin, Titov’a göre çok daha doğru bir tercihtir.
Karar aşamasındaki diğer bir etken ise, Gagarin’in yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olmasıdır.
En uzun gün: 12 Nisan 1961
Çiftçi bir ailenin Kolhoz’da (SSCB’de kollektif tarım ve hayvancılık yapılan birliklere verilen özel ad) doğan üçüncü çocuğu, 1,57 boyundaki ufak tefek bir insan, Yuri Gagarin, insanlık tarihinin en büyük atılımlarından birisinin altına imzasını atma şansını yakalamıştır.
12 Nisan 1961 tarihinde, içinde uzaya çıkan ilk insan olan Sovyet kozmonot Yuri Alekseyeviç Gagarin’in bulunduğu Vosktok uzay gemisi, Kazakistan’daki Baykonur uzay üssünden Moskova saatiyle 09:07’de fırlatıldı.
Uzaydaki ilk kozmonot, uzay aracıyla yörünge çevresinde bir devir yapıp 10:55’te Rusya’nın güney-doğusundaki Saratov bölgesine iniş yaptı. Gagarin’in bulunduğu iniş aracı, frenleme sistemindeki arızalar nedeniyle daha önce planlanan yerin dışında bir yere indi. Saat 10:48’de yakındaki askeri havaalanının radarı uzay aracını buldu. Sonra plana göre yeryüzüne 7 kilometre kala Gagarin araçtan ayrıldı ve radarda iki hedef ortaya çıktı.
Bir orman bekçisinin karısı Anna Akimovna Tahtarova ve 6 yaşındaki torunu Rita, kozmonotu gören ilk insanlardı. Gagarin’in aktardığını göre kendisini yolculuk için tasarlanan özel kıyafetlerle görünce çok korkmuşlardı!
Bir süre sonra olay yerine yakındaki birlikten askerler geldi. Bir grup asker iniş aracını koruma altına aldı, diğer grup Gagarin’i birliğe getirdi. Gagarin askeri birlikte hava savunması tümen komutanına telefon ederek şunları söyledi:
“Hava kuvvetleri Başkomutanına şu sözlerimin aktarılmasını istiyorum: görevimi yerine getirdim, plana göre saptanan yere iniş yaptım, kendimi iyi hissediyorum, arıza yoktur. Gagarin.”
“Gagarin yere ayak bastığında rütbesi binbaşı olmuştu!
“14 Nisan’da Moskova’da bir kahraman gibi en üst düzeyde karşılandı. Ertesi gün yapılan basın toplantısında yabancı muhabirlerin ilk sorusu şu oldu: Acaba bay Yuriy Gagarin tanınmış çar gözdesi knezlerden olup şimdi ABD’de yaşayan Prens Gagarin’lerin soyundan mı geliyordu? Hayır, bizim Yura aristokrat bir aileden gelmiyordu, marangoz bir baba ile süt sağan bir annenin köyde doğmuş oğlu idi.
(…)
“İkinci Dünya Savaşı’ndan 25 milyon insan kaybı ve muazzam bir maddi kayıpla çıkmış olan SSCB buna rağmen savaştan çok az bir zararla çıkan ABD’yi uzay yarışında geçmişti. Bu günleri görecek kadar yaşamadıysa da bu başarı Stalin önderliğindeki Sovyet yönetiminin ve Sovyet biliminin bir başarısıydı. Kırk sene önce açlıktan kırılan, on beş sene önce büyük bir yıkımla dünya savaşından çıkan bir ülkenin sosyalizm ile neler başarabileceğinin en büyük kanıtıdır.” (4)
Gagarin’in gerçekleştirdiği bu muhteşem yolculuğun öncesi, yolculuk anı ve yolculuğun sona erişinden sonra yaşananların her biri son derece tarihsel olaylar. Bunların tümünü aktarmak başlı başına bir kaç kitap çalışmasının konusu olabilir. Burada esas olarak Gagarin’i tanıtmayı amaçladığımız için apayrı bir çalışma konusu olması gereken bu bölümü başka bir çalışma sözü vererek geçmek istiyorum. (5)
“Ben hâlâ sıradan bir ölümlüyüm”
Gagarin bir anda tüm dünyada en tanınmış insanlardan birisi haline geldi. Kendi ülkesinde resmi olarak “ulusal kahraman” ilan edilmesi ve pek çok madalya ile ödüllendirilmesi de bir yerden sonra çok önemli görülmeyebilir. Ancak rahatlıkla söyleyebiliriz ki tüm Sovyetler Birliği’nde halkın sevgilisi oldu.
Bu büyük başarının ardından neredeyse ölümüne kadar dünyanın pek çok ülkesini ziyaret etti. Gittiği tüm ülkelerde büyük bir ilgi ve sevgiyle karşılandı. Sosyalizmin gülen yüzü olarak dünyaya umut taşıyan Gagarin, pek çok insanın gönlünü de fethetti.
Bu kadar ünlenmesine rağmen mütevazi kişiliğinden en küçük bir sapma yaşamamış olması da yaşadığımız dünyanın ortalaması düşünüldüğünde mutlaka vurgulanması gereken bir özellik. Kendisine bir şöhret olarak neler hissettiği sorulduğunda verdiği cevap bunun küçük bir örneği olarak okunabilir: “Ben hâlâ sıradan bir ölümlüyüm. Sovyetler Birliği şeref yıldızımın numarası 11.175. Bu da demek oluyor ki, benden önce 11.174 kişi bu ölçüde önemli bir başarı kazanmış.”
Sovyetler Birliği’nin en yüksek karar organı olan, Yüksek Sovyet’de milletvekili olarak görev üstlendi. Sovyetler Birliği’nin o günkü yönetim anlayışı gereği milletvekilleri, seçilmeden önceki işlerine aynen devam ediyorlardı. Gagarin de bu anlayışın bir gereği olarak tüm görevlerine devam etti. Kozmonot Birliği’ne komutan olarak atandı ve Sovyet Uzay Programı’nın eğitim merkezi Yıldız Şehri’nde genç kozmonotları eğitti. Gelecek projeler için uzay araçlarının tasarlanmasında önemli sorumluluklar üstlendi. Bu çalışmalarını bir sonucu olarak 1966 yılında, Gagarin Uluslararası Uzay Akademisi Fahri Üyesi seçildi.
Bu güzel insan, 27 Mart 1968 günü bir görevi başındayken, gerçekleştirdiği bir deneme uçuşu sırasında çıkan kazada uçağı düşerek öldü. Henüz 34 yaşındayken ölen Gagarin’in ardından tüm SSCB’de yas ilan edildi. Bir kaç gün sonra gerçekleşen görkemli bir cenaze törenin ardından Kızıl Meydan’da Kremlin duvarı gömüldü. Gagarin büyük düşleri olan, bunu gerçekleştirmek için kendisine önemli katkılar sunan sosyalist bir ülkenin yurttaşı olarak ve elbette kendi üzerine düşen hiç bir sorumluluğu yapmaktan imtina etmeyen bir kişiydi.
Yuri Gagarin, dünyaya uzaydan bakan ilk insan, Kızılordu’nun pilot binbaşısı olarak yaşamını tamamladı ama sosyalizmin gülümseyen yüzlerinden birisi olmayı sürdürüyor. O, daha önce pek çok kez söylendiği gibi, Vostok’un penceresinden bakarken sadece denizler ve karalardan ibaret bir yerküre görmedi; onu bu zor ama bir o kadar onurlu gurur ve heyecan veren yolculuğa çıkaran, gördüğü yerkürenin üzerinde yaşayan insanlığın geleceğine dair taşıdığı sorumluluktu.
Dipnotlar
1) Galileo, Jüpiter’in uydularının Jüpiter etrafında döndüğünü gözlemledi. Bu gözlemle o güne kadar kabul gören “dünyanın tüm evrenin merkezi olduğu ve her şeyin onun etrafında döndüğü’ kanısı/bilgisi çöktü. Bu, insanın dünyaya ve evrene olan bakışının kökten değişmesini ve “teolojik insan/dünya merkezli evren”in, “evrenin parçası insan”a dönüşmesini sağladı.
2) Gagarin’in tam adı Rusça olarak şöyle yazılıyor: Юрий Алексеевич Гагарин: Türkçe’ye Yuri olarak çevrilmiş olan ismi Yuriy olarak da yazılabilir. Türkçe’ye yerleşmiş olduğu için yazı boyunca “Yuri” biçiminde kullandım.
3) Sergey Pavloviç Korolev, Sovyet roket mühendisi Sovyet uzay araçlarının baş tasarımcısıdır. Sovyet uzay programının en önemli isimlerinden birisi olmasına rağmen güvenlik nedenleriyle hayatı boyunca ismi kamuoyundan gizli tutuldu. Sputnik ve Vostok uzay araçlarını da tasarlayan Korolyov başarılı bir mühendis ve tasarımcı olmasının yanı sıra, çok iyi bir örgütçü ve planlamacıdır. Korolyev’in kimliği ve görevleri ölümünden sonra kamuoyuna açıklandı. Sovyet insanları bile onu ancak ölümünden sonra tanıdı.
4) http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kivilcim-cagla/uzayin-fethinin-50-yildonumu-41325
5) Esas olarak başka bir çalışmanın konusu olması gerekir ama bu yazıyı okuyan Bilim ve Gelecek okurlarına o günü en kısa ve en etkili nasıl anlatabilirim sorusunu da kafamdan atamadım. Bulduğum en uygun yanıt, sözü Gagarin’in kendisine bırakmak oldu. Gagarin’in konuşmaları, mektupları ve yazıları arasından yaptığımız bir seçmeyi ek olarak yazının devamında bulacaksınız. Özellikle çeviri konusunda yardımcı olan Mehmet Karaoğlu ve Alona Ankudinova Bilgi’ye bu vesile ile tekrar teşekkür etmek istiyorum.
“Komünizm yıldızlara giden yolu açtı”
Sovyetler Birliği’nde uzay programı kadar her şeyiyle sosyalizmle özdeşleşmiş pek az alan vardır. Sosyalizmin uzay insanları, hep kendi yollarını çizmiş, bir dünya görüşüne göre hareket etmişlerdir. Yaptıklarında ve yapmadıklarında insanlığa fayda esastır.
Uzayda komünist ‘ilk’ler
Dünyanın ilk yapay uydusu: Sputnik isimli yapay uydu 4 Ekim 1957’de uzaya fırlatıldı ve uzay çağı başladı.
İlk uzay yolculuğu: 3 Kasım 1957’de Sputnik 2 gemisi uzaya ilk kez bir canlı olan Laika isimli köpek ile birlikte gönderildi.
Aya ilk defa: Luna-1 gemisi 2 Ocak 1959’da fırlatıldı. Planlandığı gibi ay yüzeyine değil ama güneşin yörüngesine yerleşti.
Ay yüzeyi ile ilgili ilk fotoğraflar: Luna-3 gemisi 4 Ekim 1959’da fırlatıldı. İlk fotoğraf 7 Ekim 1959’da çekildi.
Venüs’e ilk defa: Venera-1 gemisi 12 Şubat 1961 yılında fırlatıldı.
İlk uzay gemisi: Vostok gemisi 12 Nisan 1961’de fırlatıldı.
Uzayda ilk insan: Yuri Gagarin tarihi uçuşu 12 Nisan 1961’de gerçekleştirdi.
İki uzay gemisi ile ilk eş zamanlı uçuş: A.G. Nikolayev ve P.R. Popoviç, Vostok-3 ve Vostok-4 gemileriyle Ağustos 1962’de uçtular.
Mars’a ilk defa: Mars-1 gemisi 1 Kasım 1962’de uçtu.
Uzayda ilk kadın: Valentina Tereşkova, Vostok-6 gemisi ile 16-19 Haziran 1963 tarihlerinde uçtu.
Uzaydaki İlk mürettebat: Voskhod gemisi mürettebatı; V.M. Komarov, K.P. Feoktistov, B.B. Egorov 12-13 Ekim 1964 tarihlerinde uçtular.
İnsanın ilk uzay yürüyüşü: A.A. Leonov Voskhod-2 gemisi ile uçarak 18 Mart 1965’te ilk uzay yürüyüşünü gerçekleştirdi.
Ay yüzeyine ilk iniş: 31 Ocak 1966’da fırlatılan Luna-9 gemisi 3 Şubat 1966’da ay yüzeyine indi.
Aya ilk yapay uydu: Luna-10 uydusu 31 Mart 1966 ile 3 Nisan 1966 arasında yörüngede kaldı.
Ay yörüngesinde uçuşun ardından ilk dünyaya dönüş: Zond-5 gemisi 15 Eylül 1968’de fırlatıldı ve 22 Eylül 1968’de dünyaya geri döndü.
Uzayda ilk mürettebat transferi: 16 ocak 1969’da mürettebat V.A. Shatalov, B.V. Volynov, A.S. Eliseev, E.V. Khrunov, Soyuz-4 ile Soyuz-5 gemileri ile transferi gerçekleştirdi.
İlk kez aydan otomatik güneş dönüşü: Luna-16 gemisi 12 eylül 1970’de fırlatıldı ve ay yüzeyine 21 eylül 1970’de ulaştı. 24 Eylül 1970’de de dünyaya geri döndü.
Ayın üzerinde ilk araç: Lunokhod-1 (Luna-17) 10 kasım 1970’de fırlatıldı ve 17 kasım 1970 de indi.
Venüse ilk başarılı iniş: Venera-7, 17 kasım 1970’de fırlatıldı ve 15 aralık 1970’de indi.
İlk uzay istasyonu: Salyut istasyonu 19 Nisan 1971’de fırlatıldı.
İlk kez uzay gemisinin uzay istasyonuna girmesi: Soyuz-10 gemisi Salyut istasyonuna 24 nisan 1971 de girdi.
Mars yüzeyine ilk iniş: Mars-3 gemisi 28 mart 1971 de fırlatıldı ve 2 aralık 1971 de indi.
İçinde insan bulunan ilk askeri istasyon: Salyut-3 (Almaz) istasyonu, yıl 1974.
Sovyet ve ABD uzay gemilerinin ilk çarpışması: Apollo-Soyuz Test Programı kapsamında 15-24 Temmuz 1975 te.
İlk uluslararası mürettebat: A.A. Gubarev, V. Remek (Çekoslovakya), Soyuz-28 ile 2-10 mart 1978 gönderildi.
İlk kez bir kadın tarafından uzay yürüyüşü: Svetlana Savitskaya, Salyut-7 gemisi ile 27 Temmuz 1984’te uzay yürüyüşünü gerçekleştirdi.
İlk insansız uçuş ve uzay servisine iniş: “Buran” 15 Kasım 1988’de.
İlk uluslararası en uzun süreli insanlı uzay istasyonu: Mir istasyonu, 19 Şubat 1986 yılında fırlatıldı. İstasyonda 8 Eylül 1989’a kadar sürekli olarak insan bulundu.
En uzun uzay uçuşu – 1 yıldan daha fazla süre: V.V.Polyuakov – 437 gün, 17 saat, 58 dakika, 31 saniye boyunca kesintisiz uçuş; 678 gün, 17 saat, 33 dakika, 18 saniye ise toplam uçuş süresi.
Kaynak: www.sol.org.tr
Çocukların gözüyle…
“Büyünce ne olacaksın?”
Bu soru çocuklara sorulan en klasik sorulardan birisi…
Bu soruya verilen yanıtlar aynı zamanda çocuklarımızın hayallerini öğrenmenin ve belki de ufuklarını görmenin en kolay yollarından birisidir.
İki küçük kız çocuğunun yazdıkları mektuplardan aktaracağımız kısa parçalar, “uzay savaşları”nın tarafı iki ülkenin çocuklarının hayallerini göstermesi açısından küçük bir örnek olarak değerlendirilebilir.
Örneğin, Ukrayna’lı bir kız çocuğunun Yuri Gagarin’e gönderdiği bir mektup şöyle:
“Size uzun zamandır sormak istiyordum: ‘Köyde yaşayan basit bir kız için uzaya gitmek mümkün mü?’ Ama sormaya bir türlü karar veremedim. Şimdi ilk Sovyet kadın da uzaya çıkınca, size bir mektup yazmaya karar verdim. Biliyorum bir kozmonot olmak için çok eğitim almak, cesur ve sağlam bir karaktere sahip olmak gerekiyor. Henüz uygun bir eğitim almış olmasam da, gücümden şüphem yok. Valia Tereshkova’nın geçtiği gibi bir hazırlık sürecinden sonra ben de uzaya gidebileceğimi düşünüyorum.”
ABD’li bir kız çocuğun John Glenn’e yazdığı bir mektup ise şöyle:
“Sevgili Albay Glenn, dünyanın etrafındaki başarılı uzay uçuşunuz için sizi tebrik etmek isterim. Böylesi bilimsel başarılara ulaşabilen bir ülkede yaşadığım için onur duyuyorum. Eminim yaptığınız iş çok fazla eğitim ve çok büyük cesaret gerektiriyordur. Bu tarihi olaya tanıklık etmek büyük bir onurdu. Ben de bir astronot olmayı çok isterim ama 15 yaşında bir kız olduğum için sanırım bu mümkün değil. Size gelecekte büyük başarılar dilerim.”
Gagarin’e Ağıt
2 Nisan 1968- Yaşar Kemal
O, ışığın kökünü gördü,
Karanlığın kökünü gördü.Çağımızı mutlulandıran kişilerden biri de Yuri Gagarin’di. 12 Nisan 1961’de dünyanın etrafındaki yörüngede ilk uçuşu yapan oydu. Uzay çağına ayak bastığımızı bize o söyledi. İnsanoğlu masallarda olsun, düşlerde olsun yüzyıllardan bu yana aya ve öteki yıldızlara gider durur. Aya ve öteki yıldızlara gidişin kapısını açan adam bizim çağımızdandı, bizimle birlikte yaşayan insandı. İnsanoğlunun dinmez hasreti vardır: Dünyanın dışına çıkmak… İnsanoğlunu bu büyük hasretine kavuşturan insan, bizim çağdaşımız Yuri Gagarin’di.
İçimizde bir Yuri Gagarin var diye insanoğlu daha gururluydu. Yuri Gagarin çağında yaşıyoruz diye kıvançlıydık. Yuri Gagarin insanlığın sevinci ve gururuydu.
İnsanoğlu yiğit ve korkaktır. En çok korktuğu da ölümdür. Ölümü göze alan insan, ölümün üzerine yürüyen insan her zaman insanoğlunda büyük hayranlık uyandırmıştır. Onlar, insanlığın kahramanları olmuşlardır. Yuri Gagarin’e insanoğlu yalnız yiğitliğinden dolayı, ölümün üstüne yürümesinden dolayı hayran değildi, dünyanın en hünerli ellerine ve kafasına da sahipti. Uzaya ilk çıkan insan daha dört başı mamur insandı. Onun işi yalnız yiğitlik değildi… O, dünyamızın şimdiye kadar hiç görmediği büyük bir kahramandı. İşi, bir kahramanlığın başlangıcıydı ve yeni bir işti.
Bir bilinmeze giden insan olmak ve bu bilinmezde yitip gitmek. Bunu çok düşündü, insan ne düşünür, ne duyar ola? Sonra bir bilinmezi bulan kişi, tek başına o bilinmezi yaşayan kişi, o bilinmezi bütün insanlıkla yaşamış, bütün insanlıkla birlikte o bilinmezin özleminde tutuşmuş kişi, tek başında kendini bilinmezde bulunca ne yapmıştır, ne duymuş, ne düşünmüştür?
Gagarin uzaydan, bu olağanüstü yolculuğundan döndüğünde kim bilir ne olağanüstü masallar anlatacaktır diye düşündüm. İnsanların çoğu da böyle düşünmüştür. Bilinmezden olağanüstü şeyler geleceğini her zaman düşünürüz. Bu doğal bir şeydir. Ama Yuri Gagarin sadece birkaç cümle söyledi, o kadar. Laciverdi bir karanlık vardı, dedi. Dünya çok güzel bir mavi yuvarlaktı, dedi, o kadar. Bize getirdiği masal bir mavi yuvarlaktı. Ben düşündüm ki, insanoğlunun dili, gördüğü böyle erişilmez bir aşamada duyduğunu anlatmaya yetmez. Uzaya varan ilk insanın duyduğunu anlatmaya insanın dili yeterli değil. Bu olağanüstü olayın karşısında insanın dili tutulur ya, uzay çağına insanlık daha güçlü bir dille girmeliydi. Düşündüm ki, Gagarin değil de Neruda, Aragon, ya da Nâzım Hikmet gitseydi uzaya, bugünkü insan diliyle uzayı anlatabilirler miydi, güçleri bu akılları durduran yeni duyguyu anlatmaya yeter miydi?
Uzaya giden ilk insan, insanlığın bilinmezi kaldı. Düşünüyorum ki daha yaşasaydı, seksenine doksanına gelseydi Yuri Gagarin, güzelim bir dede olsaydı, anı olarak da bize bir şeyler, bir başka düşler, büyüler anlatabilirdi belki. Yuri Gagarin diyorum, hâlâ bu erişilmezliğin, bu olağanüstülüğün etkisindeydi belki.
Yuri Gagarin, aya giden ilk insan da ben olacağım, demişti. Bu, insanlığın bitip tükenmez gücünün en güzel belirtisiydi.
Yuri Gagarin yeni bir insandı. Yeni ve büyük bir çağ açtı. İnsan soyunu onurlandırdı. O ölüme karşı koymuş, onu yenmiş, insanlığın ilk büyük zafer kapısını açmış insandı. Bağımsızlığa can atan insanlıkta ilk bağımsızlığa kavuşmuş insandı. Doğayı yenilgiye uğratan ilk insandı, böylesine.
Gagarin öldü, insanlığın bir yerinden en güzel bir çiçek koptu. Ama o insanlığı zenginleştiren en büyüktü. O, karanlıkla aydınlık arasına kesin bir çizgi çizen insandı. Gagarin’den sonra insanoğlu kendine daha güvendi, bilime daha güvendi, iyiliğe, güzelliğe, aydınlığa daha güvendi. İnsanlığın büyük zaferine daha güvendi. Gagarin’den sonra insanoğlu kendini daha çok arıttı. Kirlerini biraz daha döktü.
Işığın kökünü gören, karanlığın kökünü gören insandı. Onun bir dede olması, aya giden ilk insan olmasa da, aya giden ilk insanın elini sıkması, aya giden ilk insanları okşaması ne güzel olurdu. Bu onun hakkıydı.
İnsanlığın başı sağ olsun.
Not: Yaşar Kemal’in, Gagarin 27 Mart 1968′te bir uçak kazasında öldükten hemen sonra 2 Nisan 1968′de kaleme aldığı bu yazıyı, yazarın Baldaki Tuz isimli kitabından aktardım. (Tekin Yayınları’ndan 1978 tarihli Üçüncü Basım, sf 381-383.)
Kosmosun kardeşliği…
Geçtiğimiz aylarda Türkiye’deki kimi gazetelere de yansıyan bir haberi aktarmak istiyorum.
“1961 yılında Sovyetler Birliği’nde çıkartılan Znanie-Sila adlı bilim dergisinin 6 no’lu sayısında uzaya ilk çıkan (12 Nisan 1961) Sovyet kozmonotu Yuri Gagarin’in hayatı kaleme alındı. Yazıda, Nazım’ın 2 ay önce bir Sovyet vatandaşının dünyada ilk olarak uzayı fethedecek diye tahminde bulunduğunu yazdı.
Makalede Nazım, “Venüs gezegenine uzay aracının fırlatılmasının ardından (Şubat 1961) Moskova radyosu muhabirleri evime ziyarete gelerek bana bu soruyu da sordu: Uzaya çıkan ilk insan hangi ülkenin vatandaşı olacak? Bu Sovyet vatandaşı olacak. Bu insanın Sovyet vatandaşı olması lazım. Başka türlü olamaz. Ben mistik düşünmüyorum. Ama yine de tarihin mantığına inanıyorum. Bu mantık bana şunu fısıldıyor: Ancak ve ancak 1917 yılında ayağında çizme ve kafasında şapkayla Kış Sarayı’na (1917 Bolşevik Devrimi) hücum eden Putilov fabrikasının bir işçisinin oğlu uzaya hücum edecek. Ama bu sefer kozmonot elbisesiyle ve tabii ki tüfeksiz şekilde.” tahmininde bulundu.
Nazım’a göre, dünyanın sosyal adaleti adına devrim yapan bir işçinin oğluna uzay yolculuğu gibi bir görev düşecekti.
Sovyet bilim dergisi, Nazım’ın tahmininde sadece edebiyat şeklinde haklı çıkmadığına dikkat çekerek, “Putliov fabrikasının işçisinin oğlu uzaya ilk çıkacak sözleriyle Nazım haklı çıktı. Gagarin’in dedesi Putilov fabrikasında çalışmıştı.” dedi. Putilov fabrikasının işçileri Rusya’nın 3 devrim olayında önemli rol oynamıştı.”
Nazım Hikmet, yıldızlardan birinde yaşadığına inandığı uzaylılarla ilk karşılaşacak olanların Sovyet kozmonotlar olacağına emindir. Bu yüzden “Kosmosun Kardeşliği Adına” adlı şiirinde, Rusça’da yoldaş anlamına gelen “Tovariş” sözcüğüne yer verir :
KOSMOSUN KARDEŞLİĞİ ADINA
Kosmosda bizden başka düşünen var mı
var
bize benzer mi
bilmiyorum
belki bizden güzeldir
bizona benzer mesela ama çayırdan nazik
belki de akarsuyun şavkına benzer
belki çirkindir bizden
karıncaya benzer mesala ama tıraktörden iri
belki de kapı gıcırtısına benzer
belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
belki tıpatıp bize benzer
ve yıldızlardan birinde
hangisinde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmağa geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Kola-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
mutlu emeklerle mutlu dinlenmeler adına
“Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber”
diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kosmosun kardeşliği adına
13 Nisan 1961, Paris
Nazım Hikmet
Şiirin sonuna eklenen 13 Nisan 1961 tarihine özellikle dikkat çekmek isterim. Tarih Yuri Gagarin’in, dünyayı aracının penceresinden seyretmesinden bir gün sonrasına denk geliyor.
EK 1:
Aşağıdaki metin Gagarin’in yolculuk öncesi yaptığı son konuşmalardan birisinin Türkçe’ye tercüme edilmiş hali. Bunu güzel bir görselle beraber tam sayfa olarak basabilirsek çok güzel olur.
Bütün hayatım tek bir güzel an gibi…
Yuri Gagarin’in 12 Nisan 1961 günü uzay gemisi kalkışa geçmeden dakikalar once yaptığı konuşma…
Sevgili arkadaşlar, yakın olanlar ve yabancılar, yurttaşlarım, bütün ülkelerin ve kıtaların insanları!
Birkaç dakika içinde güçlü uzay gemisi beni evrenin çok uzak noktalarına götürecek. Bu son dakikalarda size ne söyleyebilirim?
Şu anda bana bütün hayatım tek bir güzel anmış gibi görünüyor. Daha önce yaptığım ve yaşadığım her şey bu dakika için yapılmış ve yaşanmış gibi. Takdir edersiniz ki uzun sure ve tutkuyla hazırlandığımız denemenin saatinin geldiği şu anlardaki duygularımı tarif etmek zor. Tarihteki bu ilk uçuşu gerçekleştirmeyi bana önerdikleri zamanki duygularımı söylemeye gerek yok gibi. Sevinç mi? Hayır bu sadece sevinç değildi. Gurur? Hayır bu yalnızca gurur değildi. Çok büyük bir mutluluk duydum. Uzaydaki ilk insan olmak, doğayla bu eşi görülmemiş düelloya girişmek- daha fazlasını düşlemek mümkün mü?
Fakat aynı zamanda üzerime yüklenen bu dev sorumluluğu da düşünmeden edemedim. Kuşaklar boyu insanların düşlediklerini bir ilk olarak gerçekleştirmek, ilk olarak insanlığın uzaya giden yolunu açmak. Zorluk açısından bana verilenden daha büyük bir görev söyleyin. Bu sorumluluk bir kişi, onlarca kişi ya da kollektife karşı bir sorumluluk değil. Bu, bütün Sovyet halklarına karşı, bütün insanlığa karşı, onun bugünü ve geleceğine karşı bir sorumluluk. Buna rağmen bu uçuşa cesaret edebiliyorsam, bu yalnızca komünist olduğum için, yurttaşlarımın, Sovyet insanlarının eşsiz kahramanlık örneklerini arkama aldığım için. Görevimi en iyi biçimde yerine getirmek için bütün irademi toparlayacağımı biliyorum. Görevin sorumluluğunun bilincinde olarak, Komünist Partisi’nin ve Sovyet halkının verdiği ödevi yapmak için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Uzay uçuşuna çıkarken mutlu muyum? Elbette mutluyum. Bütün çağlarda yeni keşiflere katılmak insanlar için en büyük mutluluk olmuştur. Bu ilk uzay uçuşunu komünizmin insanlarına adamak istiyorum. Bizim, Sovyet halkının, şimdiden girmekte olduğu ve yeryüzündeki bütün insanların gireceğine emin olduğum toplumun insanlarına…
Birazdan geri sayım başlayacak. Uzun bir yolculuğa çıkan her insan gibi size “Hoşçakalın” diyorum değerli dostlar. Hepinizi kucaklamayı ne kadan çok isterdim. Tanıdıklarımı ve tanımadıklarımı, yakınları ve uzaktakileri…
Görüşmek üzere!
EK 2:
Bu mektup, Gagarin’in uzaya gitmek üzere seçildiği bilgisi aldıktan sonra ve yolculuktan dönememesi olasılığını düşünerek ailesine yazdığı bir mektup.
Gagarin’in dönüşünde bir sorun çıkmayınca ailesine verilmiyor.
7 yıl sonra Gagarin’in yaşamını kaybetmesinin ardından saklandığı yerden çıkarılıp, eşine teslim edilir.
Merhaba tatlı ve sevgili Valeçka’m, Lenoçka’m ve Galoçka’m,
Yaşadığım sevinç ve mutluluğu sizinle paylaşmak için size bu birkaç satırı yazmak istedim. Bugün bir devlet komisyonu uzaya ilk beni göndermeye karar verdi. Biliyor musun sevgili Valyuşa o kadar mutluyum ki; senin de benimle birlikte mutlu olmanı istiyorum. Basit bir adama büyük bir ulusal görev verildi – uzaya seyahate öncülük etmek! Bundan daha büyük bir dilek olabilir miydi? Bu tarihtir, yeni bir çağdır!
Kalkış yarından sonra. O saatlerde sen sıradan şeylerle uğraşıyor olacaksın. Benim omuzlarımdaysa büyük bir görevin yükü olacak. Öncesinde seninle birlikte olma, sohbet etme fırsatına sahip olmayı isterdim. Ama ne yazık ki çok uzaklardasın. Yine de seni yanı başımda hissediyorum.
Bütün donanıma tam olarak güveniyorum. Arıza yapmayacak. Ancak bazen öyle olur ki, insan düz yolda düşüp boynunu kırabilir. Burada da bir kaza olabilir. Şahsen olacağını sanmıyorum. Ama olursa, ilk başta senden ve Valyuşa’dan isteğim, üzüntüden kendinizi harap etmemeniz. Hayat hayattır ve kimsenin bir araba tarafından ezilmeye karşı bir güvencesi yoktur.
Kızlarımıza iyi bak, onları benim gibi sev. Lütfen onları tembel anne kızları olarak değil, hayatın getirdiği her şeyle başa çıkabilecek gerçek insanlar olarak yetiştir. Onları yeni topluma, komünizme layık insanlar olarak yetiştir. Bunu yapmanda devlet sana yardımcı olacaktır.
Kişisel hayatında ise kalbinin sana söylediğini, doğru hissettiğin şekilde yap. Bana karşı bir sorumluluğun bulunmuyor, buna hakkım olduğunu düşünmüyorum.
Bu mektup fazla kasvetli görünüyor. Böyle hissetmiyorum. Bu mektubu hiçbir zaman görmeyeceğini ve bu zayıf anım için hiçbir zaman utanmak zorunda kalmayacağımı umuyorum. Ancak bir şeyler yanlış giderse bunları bilmen gerekiyor. Bugüne kadar dürüst ve haklı bir hayat yaşadım; küçük bir hizmet olsa da, her zaman halka hizmet ettim.
Çocukluğumda Valeri Çkalov’un (efsanevi test pilotu) sözlerini okumuştum: “Olacaksan ilk ol”. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum ve sonuna kadar bunu yapmaya çalışacağım. Valeçka, uçuşumu, yakında bir parçası olacağımız yeni toplumun, komünizmin insanlarına, büyük anayurdumuza ve bilimimize adamak istiyorum.
Birkaç gün içinde yeniden bir araya geleceğimizi ve mutlu olacağımızı umuyorum. Valeçka lütfen ailemi unutma ve imkanın olursa onlara yardımcı ol. Onlara en büyük selamlarımı gönder ve onları habersiz bıraktığım için beni bağışlamalarını iste; hiçbir şey bilmemeleri gerekiyordu.
Sanırım hepsi bu kadar. Elveda sevdiklerim. Size sımsıkı sarılıyorum ve sizleri öpüyorum.
Babanız ve Yura.
10 Nisan 1961.
Gagarin
Çeviri: Mehmet Karaoğlu
EK 3
Gagarin anlatıyor: Yüz sekiz dakika
Soğuk bir gün Moskova’da yürüyordum. Binlerce insan Gorki Caddesi boyunca karşımdan geçti, beni geride bıraktı. Ve hiç kimse, elbette, büyük bir olay hazırlandığımı bilmiyordu. Ben Kremlin duvarına yakın durdum, Lenin Mozolesi’ne bir kez daha baktım, Moskova Nehri’nden aşağı gittim… Aynı gece Baykonur’a uçtum.
Benimle birlikte uzay üssüne uçanlar arasında Gherman Titov, birkaç astronot, bilim adamları, doktorlar grubu vardı. Biz Gherman ile yan yana oturduk. Hangimizin gideceği belli olmasa da (gizli tutuluyordu) Ben ve Gherman kendimzi çok iyi hissediyorduk.
Biz hazırdık. Ama uzun zamandır beklenen bir karar Devlet Komisyonu tarafından sadece uzay üssünde açıklandı: Ben “Vostok-1” komutanlığına atandım, Gherman Titov – benim yedeğim.
11 Nisan’a kadar Gherman ile uçuş programlarını inceledik, tüm işi prova ettik. Tüm uçuş işlemleri hatırlamak gerekiyordu. Hem uzay gemisinin yaratıcısı hem de Sovyet bilim adamları bizlere çok yardım etti.
“Uzay mutfağına” alışmaya çalıştık – özel tüp şeklinde meyve suları yada konserve yemekleri denedik.
Uçuştan önceki gün dinlenme günüydü. Ben Gherman ile kaldığımız evden sakin bir müzik geliyordu. Uçuş hakkında hiç konuşmadık. Çocukluk, okuduğumuz kitaplar, izlenen filmler hakkında sohbet ettik. Birbirimizle şakalaştık, dalga geçtik, komik hikayeler ve olaylar anlattık. Doktor sürekli olarak bizimle beraberdi, ayrıca iş arkadaşlarımız ve Şef Tasarımcı (S.P Korolev – uzun bir süre onun ismi gizliydi.) çok sık uğradı.
21:00 uyku vaktiydi, rüyalarımı hatırlayamıyorum. Sabah 05:30, doktor bizi uyandırdı. Gherman da uyandı ve her zamanki gibi neşeli bir şarkı söyledi.
Son kontroller… Hepsi – Tamam.
Uzay giysisi giymeme yardım edildi. Hayranlarıma ilk imzalarımı galiba burada verdim.
Sonra Gherman ile özel otobüse bindirildik, kozmik hayat orada başladı. Uzay giysisine oksijen sağlayan özel aletler burada bağlandı. Roketin -büyük, gökyüzüne aşık olan bir tesisin- dibinde herkesle vedalaşıp asansörle roketin üstüne çıktım. Bir kaç dakika öncesindeki açıklamam ünlendi. Bu konuşma bütün gazetelerde yayımlanarak radyolardan canlı verildi.
(…)
Ve işte ben yapay ışıkla aydınlanan alanda tek başına kaldım. Dünya ile aramda sadece telsiz bağlantısı vardı.
Tabii ki endişeli ve heyecanlıydım. Sadece robotlar bu tür anlarda heyecanı hissetmezdi. Ancak ben eminim, kötü bir şey olmayacak, her şey yolunda gidecek. Roketin, uzay giysisinin, yemeklerin, cihazların, telsizlerin kalitesinden emindim. Açıkçası benden de emindiler. Her şey uçuş için hazırdı.
Fırlatmadan hemen önce uzay gemisinin içinde yerimde otururken ne mi düşündüm? Telsiz iletişimi kontrol edildi. Arkadaşlar kulaklıklardan kendimi yalnız hissetmemem için müzik dinlettiler. 60 dakika “boş zamanım” kaldı.
Bu bir saat içinde insan beyninin ne kadar hızlı ve ne kadar çok şey düşünebileceğini kimse hesaplayamaz. Ben yerçekimini alt edecek bir öncü olmak zorundayım. Bütün insanlık aleminin en büyük, gerçekleşmesi en zor, hatta imkansız hayaliydi uzaya gitmek.
Saat 9.07 de ateşleme motorları çalıştırıldı. Hemen yükselme başladı. Tam anlamıyla koltuğa gömüldüm. Çok kısa sürede Vostok yoğun atmosferi geçtikten sonra dünyayı gördüm. Geniş Sibirya nehri gözüküyordu. Nehirdeki adacıklar, güneşin parlattığı orman çok net ve muhteşem gözüküyordu. Bir gökyüzüne bir dünyaya baktım. Dağlar ve büyük göller çok netti. En güzel manzara dünyayı saran ve gökkuşağının bütün renklerini barındıran ufuk çizgisiydi. Dünya daire olarak gözükmeye başladı. Açık mavi ile başlayan, turkuaz, koyu mavi, mor ve en son siyahla biten renkler sanki bir hale gibi dünyayı çevreliyordu…
Yerçekimi olmamasına, kütlesizliğe çok çabuk alıştım ancak o bana çok kötü bir şaka yaptı. Defterime not yazarken kalemimi düşürdüm, ve kabin içerisinde not defterimle birlikte serbestçe uçtu. Ama birdenbire kalem hızlanarak not defterime bağlı olan ipi çözüldü. Kalemin nereye gittiği belli değil. Bu andan sonra hiç göremedim. Sonraki gözlemlerimi telsiz yoluyla bildirmek yada kasete kaydetmek zorunda kaldım.
Bu küçük olay dışında beklenmedik bir şey olmadı. Uçuş planına göre her şey yolundaydı. Beklediğimiz gibi inişe kadar her şey iyiydi.
Saat 10.25’te fren sistemi otomatik açıldı. Gemi yoğun atmosfer katmanlarına girdi. Pencereden geminin etrafında atmosferin etkisiyle oluşan alevleri gördüm. Kütlesizlik geçerek yerçekiminin başlamasıyla ben de koltuğa tekrar yapıştım.
Başladıktan 108 dakika sonra yani 10.55 te Vostok Smelovka köyünün yakınındaki “Leninskie Put” alanına sorunsuz bir şekilde indi.
Parlak turuncu bir uzay giysisi içerisinde sanırım tuhaf gözüküyordum. İlk “Dünyalılar” bir kadın ve kızı bana yaklaşmaya korktular. Bunlar Anna Akimovna Takhtarova ile torunu Rita idi.
Sonra bölgenin makine operatörü koşarak geldi ve sarılarak öpüştük. Bu iki saat içinde radyolar bütün dünyaya uçuşumu iletti bu köye bile… Karşılaştığım insanlar artık benim soyadımı biliyordu. Vostok bahar yağmurları ile oluşan bir akarsuyun yanına indi. Gemi yanmaktan kararmıştı buna rağmen ben gemiyi daha güzel ve daha yakın sanki aileden biriymiş gibi hissettim.
Ormancının torunu Rita Takhtarova şimdi okula gidiyor. Onu ve anneannesini hiçbir zaman unutmayacağım. Uzaydan sonra ilk onlarla karşılaştık.
Çeviri: Alona Ankudinova Bilgi