Çok dilli insanlar beyinlerini yeni diller öğrenmek için geliştiriyor, ikinci ve üçüncü dillerde uzmanlaştıktan sonra daha fazla dil öğrenmeyi kolay hale getiriyorlar. Ayrıca araştırmacılar çalışma sonuçlarının dil becerilerinin artarak ilerlediğinin nörolojik kanıtı olduğunu ve dil öğreniminin kümülatif-geliştirme modeli olarak bilinen teorisi olduğunu söylüyor.
Scientific Reports’ta yayınlanan makalenin yazarlarından Tokyo Üniversitesi profesörü Kuniyoshi L. Sakai, “Geleneksel fikir şudur ki, çift dillileri anlayabiliyorsanız, kullandığınız yöntemi çok dillileri anlamak için de kullanabilirsiniz. Bu araştırma vasıtasıyla bu olasılığı kontrol ettik ve çok dillilerin dil öğrenme becerilerinin çift dillilerle eş değer olmayıp onlardan daha fazla olduğunu gördük” dedi.
Bu ortak çalışma projesi Massachucetts Teknoloji Enstitüsü’nde dilbilim, çok dilli öğrenim alanında uzman olan, kümülatif- geliştirme modelini ilk öneren profesör Suzanne Flynn’in katkılarını da içermektedir. 21 çift dilli ve 28 çok dilli yetişkin gönüllü kendilerine oldukça yeni bir dil olan Kazakça kelime ve cümleleri tanımaya çalışırken, nörologlar onların beyin aktivitelerini ölçtü. Katılımcıların tamamı ana dili Japonca ve ikinci dili İngilizce olan kişilerdi. Çok dilli katılımcıların çoğu üçüncü dil olarak İspanyolcayı; ancak diğerleri Çince, Korece, Rusça ve Almancayı öğrenmişti. Bazıları ise beş dil biliyordu.
Çoğu dili akıcı bir biçimde konuşabilmek için farklı seslere, kelimelere, cümle yapılarına ve dilbilgisi kurallarına hâkim olmak şarttır. İngilizce ve İspanyolca gibi diller genellikle cümleye isim veya fiil ile başlar fakat Japonca ve Kazakça isim veya fiilleri sürekli sözcük öbeğinin sonuna yerleştirir. İngilizce, İspanyolca ve Kazakça dilbilgisinde özne-yüklem sıralaması aranırken Japonca da aranmaz.
Bir sınıf içerisinde yapılan dilbilgisi alıştırmaları veya diyalog becerilerindense, araştırmacılar, gönüllülerin yalnızca dinleyerek yeni dilin temellerini anlamaları için daha doğal bir dil öğrenme çevresi oluşturdular. Gönüllüler her bir Kazakça kelimeyi veya kelimelerin yer aldığı cümlelerin kayıtlarını, cümlenin doğru olup olmadığını artı ve eksi sembolleri ile gösteren bir ekranı izlerken dinlediler. Gönüllülere zorluğu seviye seviye artan dört dinleme testi verilirken araştırmacılar ise gönüllülerin beyin aktivitelerini fonksiyonel MR (FMRI) ile ölçtü.
En kolay testte, gönüllüler duydukları kelimenin daha önceki öğrenme oturumlarında duydukları bir kelime mi yoksa aynı kelimenin farklı bir dil bilgisel yapıdaki hali –örneğin koş/koştu veya al/aldı- olup olmadığına karar vermeliydi. Bir sonraki aşamalarda ise, gönüllülere örnek cümleler dinletilerek bu cümlelerin dil bilgisel olarak doğru olup olmadığı soruldu ve özne-yüklem çiftlerini tespit ederek cümle yapılarını deşifre etmeleri istendi. Gönüllüler öğrenme oturumunu tekrar alabiliyor ve testi geçip bir sonraki zorluk seviyesine yükselene kadar sınırsız sayıda tekrar edebiliyordu.
İkinci veya üçüncü dillerinde daha akıcı olan çok dilli katılımcılar kendilerinden daha az akıcı konuşan yaşıtlarına kıyasla Kazakça testini daha az tekrar ile geçmişlerdir. Daha akıcı olan çok dilliler aynı zamanda cevap seçmede üçüncü seviyeden dördüncü seviyeye yükseldikçe artan güven göstergesi olarak kolay testlerde elde ettikleri bilgiyi başarıyla üst seviyelere taşıdı. “Çok dillilerin, Kazakça için, beyin çalışma şekilleri çift dillilerinkine benziyor ancak çalıştırma/aktivasyon çok daha hassas ve daha hızlı” dedi Sakai.
Çift ve çok dilli gönüllülerin beyinlerinin çalışma şekilleri beynin dili nasıl anladığı konusundaki mevcut anlayışa uyuyor ve özellikle beynin sol ön lobu hem konuyu hem de anlamı anlarken daha aktif oluyor. İkinci bir dil öğrenirken, beynin sağ lobundaki/sağ beyin benzer bölgelerin aktif olması ve anlamak için yardım etmesi normaldir.
Çok dilli gönüllülerin ilk başta, basit seviye Kazakça dil bilgisi seviyesinde, algılanabilir bir sağ bölge aktivasyonları yoktu fakat beyin taramaları çift dilli gönüllülerin destekleyici beyin bölgelerinde güçlü bir aktivasyon olduğunu gösterdi. Araştırmacılar aynı zamanda beynin genellikle en temel bölgesi olarak kabul edilen bazal gangliyondaki farklılıkları tespit ettiler. Çift dillilerin bazal gangliyonları testte ilerledikçe sıçrama gösterip bir sonraki testin başlangıcında tekrar düşük seviyeye geri döndü. Çok dilliler ilk aşamaya aynı şekilde düşük, sıçrayış gösteren bazal gangliyon faaliyeti/aktivasyonu ile başladı ve sonraki aşamalarda yüksek kalmaya devam etti.
UTokyo-MIT araştırma ekibi, bazal gangliyondaki bu aktivastasyon modelinin çok dilli insanların her dil bilgisi kuralına ayrı bir fikirmiş gibi sıfırdan yaklaşmak yerine genelleme yapabildiklerini ve önceki bilgilerinin üzerine koyabildiklerini gösterdiğini söylüyor. Sakai ve diğer uzmanlar tarafından daha önceden yapılmış çalışmalar yeni bir dil öğrenirken beyin aktivasyonunda üç bölümden oluşan bir zaman çizelgesi olduğunu keşfetti: İlk artış, yüksek durgunluk ve ana dili anlamak için gerekli olan düşük seviyeli aktivasyona düşme.
Bu yeni araştırmalar çok dilli beyinlerdeki şekli doğruluyor ve dil öğrenmedeki seviyelerde ilerledikçe önceki deneyimlerin tekrarlandığında daha kolay hale getirdiği olasılığını, dil öğrenmenin kümülatif-gelişim modelini destekliyor. “Bu, yeni bir dil öğrenmenin neden ikinci dili öğrenmekten daha kolay olduğunun nörolojik açıklamasıdır. Çift dillilerin sadece iki referans noktası var. Çok dilliler ise beyinlerindeki üç veya daha fazla dildeki bilgileri yeni bir dil öğrenirken kullanabilir” diyor Sakai.
Kaynak: SCIENCE DAILY