Yıllardır Hikmet Kıvılcımlı’nın eserlerini yayıma hazırlayan, yayımlayan, yayımına katkıda bulunan Ahmet Kale, Kıvılcımlı imzasıyla yayımlanan ‘Komün Gücü’ adlı kitabın Süleyman Şaşmaz tarafından yazıldığını öğrendiğini, bu bilginin gerekirse tanıklıklarla belgeleneceğini söylüyor ve bir sahtekârlığı ifşa ediyor. Kale’nin ‘Allah-Peygamber-Kitap’ adlı kitap hakkında ise görüşleri farklı. Öyle gözüküyor ki, Kıvılcımlı’nın çilesi daha bitmemiş…
1999 ve 2000 yıllarında Bumerang ve Tarih Bilimi Yayınları tarafından Dr. Hikmet Kıvılcımlı imzasıyla 2 kitap yayınlandı: 1999’da Allah Peygamber Kitap, 2000 yılında da Komün Gücü başlıklı kitaplar. Bu iki kitaptan özellikle Komün Gücü başlığı ile yayınlanan kitap Kıvılcımlı izleyicileri arasında tartışmalar yarattı. Genel kanı kitabın Kıvılcımlı’ya ait olmadığı, kitabı yayına hazırlayan ve önsözünü yazan Süleyman Şaşmaz tarafından yazılmış olabileceği idi. S. Şaşmaz ve çevresi de gizemli tavırlar takınarak bu kanıyı beslediler. Örneğin kendilerinden defalarca bu kitaplara esas olan metnin orijinali sorulduğunda “Emine Kıvılcımlı’dan Ahmet Cansızoğlu eliyle bize daktilo metin geldi, biz de o pelür kâğıtlardan bastık, metni de saklamadık, ne varsa basılı kitaplarda” diyerek kuşkuyu artırdılar. Buna rağmen kitaplar yayıldı, başka başka yayınevleri tarafından yeni baskıları yapıldı. Üzerlerine seminerler, paneller, youtube çekimleri yapıldı, tezlere konu oldu. Ancak bütün bu yayılmalara rağmen özellikle Komün Gücü kitabı üzerindeki kuşku ve tartışmalar süregeldi.
Uzatmadan bu yazının yazılmasının sebebine geleyim. Gerekçeleri ve içinde bulunduğumuz durumu yazının devamına bırakayım.
Kıvılcımlı’nın ölümünün 50. yılı dolayısıyla İstanbul’da olduğum günlerde eskiden S. Şaşmaz çevresinde olan kimi arkadaşlar ısrarla beni arayıp görüşmek istediler. Görüştük. Bana önce Kıvılcımlı’nın tanıtımındaki gayretlerim için takdirlerini belirttikten sonra “arkadaş sen bu Komün Gücü ve Allah Peygamber Kitap eserlerinin Kıvılcımlı’ya ait olduğuna emin misin ki özellikle Allah Peygamber Kitap için bu kadar gayretle tanıtım yapıyorsun?” diye sordular. Ben de onlara özellikle Komün Gücü ile ilgili kuşkularımın sürdüğünü ama Allah Peygamber Kitap için Allah’ın adları ile ilgili bölüm dışında bir kuşkum olmadığını söyledim. Görüşmemiz hem uzun sürdü hem de daha sonra birkaç kez daha görüştük. Özetle bana söylenenler şunlardı:
“Kitapların basıldığı yıllarda S. Şaşmaz çok güvendiği 5 kişiyi Bursa’da toplayıp onlara ‘Arkadaşlar birkaç yıldır görüşlerimizi yayacak kitaplar, broşürler yazıp durduk ama bir yaygınlık sağlayamadık. Ben yeni bir taktik geliştiriyorum, görüşlerimi iki kitapta toplayıp onları Hikmet Kıvılcımlı imzasıyla yayınlamak istiyorum. Ben üslubu öyle güzel taklit ederim ki kimse anlamaz. Böylece Kıvılcımlı’yı okuyoruz diye beni okurlar ve görüşlerim yayılmış olur. Sizler de bunun tanıkları olacaksınız’ der. Bu taktiğe, katılanların bazıları cılız itirazlar getirse de sonunda taktik uygulanır ve kitaplar Kıvılcımlı imzasıyla basılır. Hatta Allah Peygamber Kitap için önce ‘İslam Tarihinin Maddesi’ ismi düşünülür ama baskı aşamasında şimdiki ismiyle basılır.”
Doğal olarak arkadaşlardan bu dediklerini belgelemelerini istedim. Arkadaşlar, bu konuda çok fazla tanıklığın olduğunu, o zaman yakın çevre olan 10-15 kişinin hepsinin bu konuyu bildiğini, kendilerinin ve bazı başka arkadaşların ulaşıldığı ve sorulduğu takdirde bu konuda tanıklık etmekten kaçınmayacaklarını söylediler. “S. Şaşmaz’ın o zamanki yakın çevresi biliniyor ve hepsi de yaşıyorlar. Kolaylıkla ulaşılıp tanıklıkları istenebilir. Kimileri hâlâ imanlı bir şekilde Şaşmaz’a bağlı davranabilir ama devrime ve Kıvılcımlı’ya karşı sorumluluk duygusu daha ağır basan arkadaşlar vardır ve bunlar tanıklığa da gerekirse belgelemeye de hazırlar” dediler.
Söz konusu olan kitaplardan Allah Peygamber Kitap için yazımın sonunda ayrı bir değerlendirme yapacağım. Öncelikle çok tartışılan Komün Gücü için yazayım.
Kitap 2000 yılında “2000 yılı armağanıdır, lütfen kabul buyurunuz” gibi ciddi olmayan bir cümleyle sunulur. S. Şaşmaz’ın yazdığı önsözde de “… Kıvılcımlı 30 yıl öncesinde iki binli yıllarda işimize yarayacak bir armağan gönderiyor bize…” denerek metnin yazılış tarihi olarak da 70 yılları işaret edilir.
Kitabın içindeki konulara, onların değerine ya da değersizliğine girmeyeceğim. Onlar ayrı bir inceleme ve tartışma konusu. Ancak yazarının itiraflarına göre eğer bu kitap öyle olmadığı halde Kıvılcımlı adına yayınlandıysa değeri falan kalmaz bence. Kıvılcımlı gibi bir sosyalizm ustasını böyle bir sahtekârlığa alet etmenin tartışılır ve bağışlanır bir yanı olamaz. Kendine ve tezlerine güvenmeyen birisi güvenlik ya da başka gerekçelerle mahlas dediğimiz takma isim kullanabilir elbette. Ama bunu tüm hayatı sosyalizm mücadelesi içinde geçmiş, sosyalizm literatürüne katkılarda bulunmuş bir ustanın adıyla yapmak ciddi bir sahtekârlıktır, ayrıca da ağır bir suçtur. Bunu yapan, bunun yapılmasına tanıklık edip 20 yıl da hiç sesini çıkarmayan hatta 20 yıl sonra bile sorulduğunda sosyalizme ve Kıvılcımlı’ya değil de kerameti kendinden menkul birine bağlılık göstererek sahtekârlığı inkâr edenler de bu suçun ortaklarıdırlar.
Kitabı Kıvılcımlı’nın adıyla basma gerekçesi olarak, “şimdiye kadar yazdıklarımız bir yankı getirmedi, Kıvılcımlı imzasıyla yayınlarsak, millet onun diyerek benim görüşlerimi okur ve bana gelirler” denmiş. Ayrıca “ben üsluba hakimim öyle taklit ederim ki doktorcular bile anlayamaz” diye açıklanmış. Bu ikinci cümle el hak doğru. Aşağıda sıralayacağım örneklerde görüleceği gibi hepimiz, tüm camia ters köşe olmuşuz. Sahtekârlığı yeterince anlayamadığımız bir yana kendilerinin bir türlü yaygınlaştıramadığı bu metinleri yeniden yeniden basarak, tartışarak ekmeklerine yağ sürmüşüz.
Önce kendimin yanılgısından başlayayım örneklemeye. 2014 Kasım ayında Bilim ve Gelecek Kitaplığı yayınlarınca basılan Kıvılcımlı Külliyatı (Ayrıntılı Bibliyografya) kitabımda “Komün Gücü” kitabını tanıtırken art arda yığınla itiraz ve kuşku sıralamışım. Kitabın adından başlayarak, içindeki ve metne esas olan birçok kavramın (Siklus Temeli, Kişiler Çağı, Çekirdek Altı Toplumu, Kişilerin Parçalanışı vs.) Kıvılcımlı’nın hiçbir kitap ve yazısında geçmediğini belirlemişim. Hollanda’daki arşivde böyle metinlerin olmadığını söylemişim. Kitabı yayınlayanların tüm ısrarlara rağmen metnin aslı hakkında tutarlı bir şey söylemediklerini, o yıllarda ikisi de ölmüş olan Emine Kıvılcımlı ve Ahmet Cansızoğlu’nu tanık saymalarını eleştirmişim. Bunlar yayınlayanların dediği gibi dağınık notlardan oluşuyorsa, “Komün Gücü” gibi, sanki Kıvılcımlı’nın böyle tamamlanmış bir eseri varmış gibi iddialı bir isim yerine “Komün Toplumu Üzerine Notlar” gibi daha sade, iddiasız bir başlıkla ve olduğu gibi yayınlanması gerekirdi de demişim. Ancak bütün bu tespitlerimden sonra “Böyle bir araştırma ancak Kıvılcımlı çapında bir antika tarih araştırmacısı tarafından yapılabilirdi” demekten de geri durmamışım. Tam bir zokayı yutma hali. Bu yanılgının bilinçaltımdaki etkisiyle olsa gerek daha sonraları da Komün Gücü kitabı ile ilgili fazla tanıtıcı davranmamışım.
2000 yılındaki bu sahte imza ile yayınlanan kitabın 2. baskısı 2013 yılında Sosyal İnsan Yayınları tarafından yapıldı. Bu baskıya esas olan metni daha 2011 yılında o yayınevinin ortağı ve yöneticisi iken ben hazırlamıştım. Kitabın yayınevini notu bölümünü de yazmıştım ama yayınlanmasını iyice emin olana kadar geciktirmeye karar vermiştik. Yani o kitabın metni ve giriş notu benim hazırlığımdı. 2011 Ağustos ayında o yayınevinden ayrılmak zorunda kaldığımda yayına hazır biçimde masanın üstündeydi.
Sosyal İnsan Yayınları Aralık 2013’te yani benim ayrılmamdan 2 yıldan fazla bir süre sonra kitabı yayınladı. Önem verip benim hazırladığım metin mi diye bakmadım ama “Yayınevinin Notu” bölümü özensizliği anlamak için yeterliydi. Şöyle ki; tanıtım yazısı belli bir yere kadar aynı kalmış. Yukarda kendi kitabım için sıraladığım bütün itirazlar korunmuş, “… Komün Gücü’nü yayınlamadan önce eser üzerindeki kuşkuyu kaldırmak için olabildiğince özen gösterdik. Yayınlanmasına çok önem veriyor ve istiyor olmamıza rağmen; sırf bu nedenle -geçen süre içinde kuşkuları giderebilecek bir çözümü belki bulabiliriz düşüncesi ve ümidi ile- eserin basımını geciktirdik” dendikten hemen sonra “Yayınevi olarak, ‘Komün Gücü’ eserinin Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya ait olduğuna inanıyoruz” (ben vurguladım)” derler. Kendileri kendilerine sormadıklarına göre biz onlara soralım: Kuşkularınızı kaldıracak ne gibi gelişmeler oldu ki böyle kesin bir hükme vardınız? Metinlerin aslı mı bulundu? Emine Kıvılcımlı ya da Ahmet Cansızoğlu’ndan kalmış ikna edici belgeler mi buldunuz? Bu soruların cevabı hiç kimse için yok tabi. Tam bir bilmediğini bilmeme ve kuru iddiayla bilgisizliği örtme hali.
Nihayet 2018 Nisan ayında Derleniş Yayınları da yeniden bastı Komün Gücü kitabını. Üstelik S. Şaşmaz’ın uydurduğu “Siklus Temeli” alt başlığını da kullanarak. Sunuş yazısında yukarda sıraladığımız kuşkuların kimi de paylaşıldıktan sonra, “Ve yine ne yazıktır ki, elimizde ‘Tarih Bilimi Kitapları’ tarafından yayınlanmış metnin dışında bir nüshası bulunmamaktadır” dendiğine göre aynı yanılgılara düşülmesi kaçınılmaz olmuştur. Yayınlayanlar önce Kıvılcımlı’nın Günlük Anılar’ından alıntılarla ustaların işlerini bitiremeden öldüklerine dair Kıvılcımlı’dan aktarmalar yaparlar ve bunlardan Kıvılcımlı ustanın kendisi için söylediği; “İşlerimden hemen hiçbirisi bitmedi. Kimin bitmiştir ki? İçten örnek bildiğim Marks-Engels neyi bitirebildiler?” cümlesine dayanarak şöyle hükümlendirirler bu kitabı yayınlamalarını: “Bu eseri de (Komün Gücü de) Hikmet Kıvılcımlı’nın o bitmemiş işlerinden biridir. Ne yazık ki gözden geçirme fırsatı bulamadığı çalışmalarındandır.” (Adı geçen sunuş yazısı s.13)
Burada da kesin hüküm var ama bilgi yok, belge yok. Orijinal metin bulunmamış, Hollanda’daki arşivde bu konuda bir belge yok, kimsenin itiraz edemeyeceği tanıklık da yok ama hüküm var “…bitmemiş işlerinden biridir” diye.
Yine bilindiği gibi yanılgılar sadece alıntı yaptığımız bu 3 yerle sınırlı değil. İrili ufaklı bütün doktorcular bu zokayı yutmuşuz. Nitekim S. Şaşmaz’ın kendi çevresine “D. Küçükaydın kitaplardan alıntı yapıyor, M. Özler konuşmalarında referans olarak kullanıyor” diyerek böbürlendiği de aktarılıyor.
Görüldüğü gibi sahtekârlık amacına ulaşmış durumda. Yazdığı birkaç kitapla 1996-2000 yılları arasında çok çok sınırlı bir çevre dışında bir yankı yaratamayan S. Şaşmaz, büyük bir cüretle ve ustanın ismine saygısızlıkla bu taktiği uygulamış ve 20 yılı aşkın bir zamandır da başarıyla uyutmuş hepimizi.
‘Allah – Peygamber – Kitap’ üzerine
Yukarda da yazdım, S. Şaşmaz Bursa’ya topladığı arkadaşlarına Komün Gücü ile beraber Allah-Peygamber-Kitap’ı da kendisinin yazdığını, bu kitaba önce “İslam Tarihinin Maddesi” ismini koymak istediğini ama sonradan böyle değiştirdiğini yayın faaliyeti sırasında en yakında olanlar söylüyorlar. Bu konuyu biraz açmamız gerek:
2011 yılı Mart ayında Sosyal İnsan Yayınları’nda, Kıvılcımlı’nın bazı yayınlanmış ve yayınlanmamış tarihle ilgili yazılarını Tarih Yazıları başlıklı bir kitapta derlemiştim. O kitaba aldığım yayınlanmamış yazılardan biri Kıvılcımlı’nın muhtemelen Toplum Biçimlerinin Gelişimi kitabına yazdığı ama kullanmadığı bir önsöz yazısıydı. O yazının bir yerinde şunları yazıyor:
“1938 Yavuz Davasında (Donanma Davası) gerek Osmanlı, gerek İslam Tarihinin Maddesi üzerine olan el yazmaları, gizli polisçe birer suç belgesi imişçe gasp edildi. Ve bir daha o el yazmalarının tek tük, eksik taslaklarından başka izini tozunu bulamadık. Hele Kur’an-ı Kerim’i satır satır izleyerek özenle temiz ettiğimiz ‘İslam Tarihinin Maddesi’ kitabının birinci cildi bağırta çağırta yok edildi. Söz verilmişken, yıllarca sonra bulunamadığı gerekçesiyle geri verilmedi.” (Tarih Yazıları s.12. Ben vurguladım.)
Bu alıntıyı yaptıktan sonra ben de 2013 yılı Ekim ayında Bilim ve Gelecek Kitaplığı’yla bastığımız Allah-Peygamber-Kitap’ın tanıtım yazısında şunu demişim:
“‘Kuran-ı Kerim’i satır satır izleyerek özenle temiz ettiğimiz ‘İslam Tarihinin Maddesi’ kitabının birinci cildi (abç), bağırta çağırta yok edildi’ derken, özellikle birinci cilt demesi dikkatimizi çekiyor. Elimizdeki kitap çok büyük bir olasılıkla kastettiği o birinci cildin dışında kalan kılıç artıkları.” (Allah-Peygamber-Kitap, s.7, Bilim ve Gelecek Kitaplığı)
Bugün de aynı düşüncedeyim.
Biraz daha ek yapayım konuya: Kıvılcımlı yurtdışına kaçmadan önce evinden 2 çuval kadar yazılarını Fuat-Latife Fegan çiftine emanet eder. Bu çuvallardaki yazıların akıbetini biliyoruz. Şimdi Hollanda’daki bir enstitünün arşivinde ve kullanımımıza hazır. O el yazmalarının ve diğer evrakların oralara gidişinin öyküsünü Latife Fegan’dan okuyoruz. Latife Fegan arşivin öyküsünü aktardığı yazısının bir yerinde; “Nitekim Ankara’dan Ünsal Gündoğan adlı bir arkadaş, nasıl elde ettiğini pek bilmediğimiz, içinde elyazmaları bulunan bir zarfı İsveç’te bize ulaştırmıştı. İki çuvala ilave edilmiş tek katkı budur.” diye yazıyor. Ben o zarfın (Zarf değil 2 çanta olduğu da söyleniyor) içindeki el yazmalarının nasıl elde edildiğini kaynağından yeni öğrendim. Bu yazıda bizi ilgilendirdiği kadarını paylaşıp, Allah-Peygamber-Kitap’a bağlayayım.
Feganlara emanet edilen 2 çuvaldan başka neredeyse bir o kadar da Kıvılcımlı’nın evinde kalmıştır. Bunlar Emine Kıvılcımlı’nın sorumluluğundadır. Kıvılcımlı’nın ölümünden sonra ilk olarak TSİP’in yayınevi olan Tarih ve Devrim yayınları yöneticileri karargâh kurarlar Emine hanımın evine. Telif haklarını alıp epey kitap basarlar. Bir yıl sonra bu defa Orhan Aksungur ve ailesi girer devreye. Emine hanımı ikna edip TSİP’lilerin telif sözleşmesini iptal ettirip kendileri alırlar telif hakkını. 1975 yılında kurdukları “Vatan Partisi”ne kurucu da yaparlar Emine hanımı. Bu arada 31 Mart 1975’te 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulur. Hükümetin gerici faşist yapısından paniğe kapılan O. Aksungur, partisine ve yayınevine kilit vurdurup, Emine hanım dahil tüm parti yöneticilerini ve kendi aile efradını alıp Suriye’ye kaçarlar. Tabi Emine hanımın evindeki bütün Kıvılcımlı emeklerini de kendi zulalarına aktarırlar. Bu emekler 5 yıldan fazla ellerinde kalır. Oradaki yazıların sıkıyönetime kaptırılması, oradan kelle koltukta bir kısmının çıkarılıp F. Fegan’a ulaştırılması film senaryosu gibi bir öyküdür. Onu bırakalım şimdi. Kıvılcımlı’nın evinde kalan ve tamamı küçük boy 3 bavul kadar olduğu söylenen bu yazılar ve emekler 5-6 yıl bu grubun elinde kalmış yani. Orhan Aksungur “Vatan Partisi” ve Tarihsel Maddecilik yayınlarıyla cılız bir faaliyet yürütürler birkaç yıl ve bu grubun yayın işlerini de S. Şaşmaz idare etmektedir. Yani o el yazmalarının tamamına bakma şansı vardır o yıllarda. Oradan Kıvılcımlı’nın “İslam Tarihinin Maddesinin kılıç artıkları kaldı” dediği bölümü kendi zulasına almış olma ihtimali de yüksek kanımca.
1999 yılında Allah-Peygamber-Kitap’ı basarken önce adını “İslam Tarihinin Maddesi” koymaya kalkması da boşuna olmasa gerek. Kitabın içinin incelenmesi ayrı bir çaba konusu tabi. Ancak birbirinin kopyası gibi tamamı da “evrim ve determinizm içeren” Allah’ın isimleri bölümünün sığlığı ile Hz. İbrahim, Semitler, aşağı barbarlık, kurban geleneği gibi bölümlerin derinliği bize bazı ipuçları veriyor aslında.
Sonuç olarak benim kanaatim, Allah-Peygamber-Kitap, Şaşmaz’ın müdahalelerinin olduğu, Kıvılcımlı’nın “İslam Tarihinin Maddesi” çalışmasından kalan notlardır.
Neler olabilir?
Bu yazıyla 21-22 yıl önce yapılmış bir sahtekârlığı, işlenmiş bir ağır suçu anlatmaya çalıştım. Bu sahtekârlığı yapana ve bunu daha ilk gününden bilip de bugüne kadar gizleyip ortak olanlara ne desek, ne yapsak az. Kıvılcımlı ustanın ismini sahtekârlığa alet ederek ona yaşamı boyunca eziyet edenlerin saflarına katılmış oldular. Böylece de affedilmez ağır bir suç işlediler. Sahtekârlığı benimle paylaşan, gerekirse bu konuda tanıklık ederiz, bilgi ve belge de sağlarız diyen arkadaşlara şükran borçluyuz. Geç kalmış olsalar da doğru bir görev yaptılar.
Bundan sonra neler olabilir?
1) S. Şaşmaz ve yeminli müritleri bu konuyu külliyen inkâr edebilirler. O zaman iş, “bu konuda tanık, bilgi ve belge bulabiliriz” diyen arkadaşlara düşecektir. Ama buradan ilan etmekten çekinmeyelim; bu ifşa burada bitmeyecek, teşhir bitene kadar sürecektir.
2) S. Şaşmaz’a körü körüne bağlı olanlar, “işte bakın Şaşmaz nasıl büyük bir teorisyen. Kıvılcımlı’dan ayırt edilemiyor, hatta 21. yüzyılda ondan bile ileri bir teori oluşturmuş diyebilirler. Yani Şaşmaz ve taraftarları bu ifşayı kendi lehlerine kullanmak isteyebilirler. Onlara Şaşmaz’ın bütün sıfatlarının en önüne “sahtekâr” ve “suçlu” ekinin geldiğini hatırlatır geçeriz.
3) Bu ifşamın şimdiye kadar adı geçen kitapları basan gruplarca nasıl karşılanacağı da önemli. Bakalım ne kadar ciddiye alacaklar. Burada sözüm Derleniş Yayınlarına tabi. Sosyal İnsan Yayınları artık cevap oluşturacak yapıda değil.
4) Sonuç olarak kitaplar 20 yıldır okur önünde ve en çok yayılmasını da yazan ve onun grubu değil, bizler yaptık. Dolayısıyla devrimci kamuoyunun tepkisi de önemli. Bu kitaplardan alıntılar yapılmış, araştırmalarda ve tezlerde yararlanılmış. Şimdi herkes bunların sahte imza ile yayınlandığını görmüş olacak.
5) Devrimci kamuoyunun da önemsemez ve umursamaz davranması söz konusu olabilir. En sonunda bu ifşa bir zamanlar S. Şaşmaz’ın yakın çevresinde olan bazı sorumlu arkadaşlar eliyle ve benim aracılığımla yapılıyor. İsteyen inanacak, teşhire katılacak ve bu türden sahtekârlıklara bir daha meydan vermemeye çalışacak ya da herkes kendi yordamınca davranacak.
Selam ve saygılarla…