Ana Sayfa Dergi Sayıları 241. Sayı Ne çok kimliğiniz var

Ne çok kimliğiniz var

111
0

William B. Irvine

Okuyacağınız metin, Metis Yayınları tarafından yayımlanan William B. Irvine imzalı İnsan Nedir? Doğal Tarihimize Bir Bakış adlı kitabın (Çeviren: Özge Çelik) giriş bölümüdür. Bu güzel popüler bilim kitabını tüm bilim meraklılarına öneriyoruz.

Siz pek çok şeysiniz. Her şeyden önce bir bireysiniz. Birilerinin annesi veya babası olabilir ya da olmayabilirsiniz, ama her halükârda birilerinin çocuğusunuz. Biraz daha ayrıntı vermeniz gerekse kendinizi sözgelimi muhasebecilik yapan, hobi olarak fagot çalan veya orta sınıfa mensup biri olarak tanımlayabilirsiniz. Dahası belli bir ülkenin vatandaşı, şu etnisiteden veya bu ırktan olduğunuzu ekleyebilirsiniz.

Biliminsanlarına ben aslında neyim diye sorsanız birbirinden farklı cevaplar alırsınız. Örneğin evrimsel biyologlar muhtemelen öncelikle Homo sapiens türünün bir üyesi olarak görecektir sizi, mikrobiyologlar ise herhalde esasen bir grup hücre olduğunuzu söyleyecektir. Sağlıklı kalmak istiyorsanız bedeninizi trilyonlarca mikropla paylaşmanız lazım, diye de eklerler belki. Bu tekhücreli organizmalar bağırsaklarınızda ve daha başka organlarınızda yaşar, derinizin her milimetrekaresinde ikamet eder. Sayıları çok fazladır; bedeninizin içindeki ve üstündeki hücreleri saymaya kalksak yarısından çoğunun insan hücresi olmadığını, hatta üç üst âlemli biyolojik sınıflandırma sistemine göre insan hücrelerinin dahil edildiği âlemden farklı bir âlemde yer aldığını görürüz.1 Daha da acayibi, insan hücrelerinizin içinde kadim bakterilerin torunları bulunur. Mikrobiyolojide mitokondri adıyla bilinen bu organellerin hücre çekirdeğindekinden ayrı olarak kendi DNA’sı vardır. Mitokondriler hücre işlevleri için gereken enerjiyi sağlamasa, siz de böyle muazzam bir çokhücreli organizma olmazdınız.

Fizikçiler büyük ihtimalle mikrobiyologların sizin hakkınızdaki bu değerlendirmesine itiraz eder. Doğru, bir grup hücreden ibaretsiniz, ama meselenin kökenine inmiş değiliz henüz, çünkü bu hücreler de atomlardan meydana geliyor. Söz konusu atomlar sizden çok önce ortaya çıktı; içinizdeki hidrojen atomlarının çoğu Büyük Patlama’nın birkaç dakika sonrasından beridir, yani neredeyse 14 milyar yıldır buralarda. Bedeninizdeki karbon, oksijen ve azot (nitrojen) atomları vaktiyle hidrojen ve helyum atomlarıydı, bu atomlar bir yıldızın merkezinde füzyon yoluyla daha ağır atomlara dönüştü. Nihayetinde sizin bir parçanız haline gelmeleriyse ancak süpernova diye bilinen müthiş şiddetli bir patlama sonucu o yıldızdan etrafa yayılmalarıyla mümkün oldu.

Fakat atomlarınızın size katılmadan önce yaşadığı pek çok maceradan sadece biri bu. Bedeninizdeki bazı hidrojen atomlarının daha yakın bir zamana kadar benzin moleküllerinin bileşenleri olması pekâlâ mümkündür. Dahası pek çok azot atomunu size katılmadan evvel yıldırım çarpmıştır veya bu atomlar bir gübre fabrikasının reaksiyon tankında biraz zaman geçirmiştir. Atomlarınızın çoğu önceden başka bir canlının parçasıydı – belki bir mısırın, belki o mısırı yiyen ineğin. Hatta bazıları önceden başka bir insanın parçası olmuş bile olabilir.

Atomlarınız çok eski zamanlardan kalmaysa da çoğu hayatının kısacık bir döneminde sizinle olmuştur: Bir yıl zarfında atomlarınızın % 98’inin yerini yenilerinin aldığı tahmin ediliyor. Keza hücreleriniz de sürekli bölünüp ölür, ortalama bir hücreniz hepi topu 10 yaşındadır. Öyleyse atom kimliğiniz ve hücre kimliğiniz sürekli bir akış halindedir; ehliyetinize bakılırsa emeklilik yaşınız çoktan geldiyse bile, sizinle geçirdikleri zaman bakımından hücreleriniz genel itibarıyla daha çocuktur, hele ki atomlarınız bebektir.

Sizin bir parçanızı oluşturmanın, hücrelerinizden farklı olarak, atomlarınıza bir hayrı yoktur. Atomlarınız düşünebilse aranızda tıpkı büyük bir yolcu uçağını paylaşan yolcular arasındaki gibi bir bağ olduğunu hissederdi herhalde: “Evet, bir süreliğine burada beraberiz, ama yere inince hepimiz kendi yolumuza gideceğiz.” Ve hiç şüpheniz olmasın ki hücreleriniz çürüyüp gittikten çok sonraları bile atomlarınız kendi yolculuklarına devam ediyor olacak.

Siz öldükten sonraki 20-30 yıl içinde -kalıntılarınızla ne yapılacağına bağlı olarak, belki daha bile önce- atomlarınız yeniden dış dünyaya katılmış olacak, yeni maceralara atılacak. Üstelik belki size katılmadan önce bir başkasının parçası olan atomlarınız siz öldükten sonra da başka birinin parçası haline gelecek. Böylece, tam hayal ettiğiniz gibi değilse de, ölümden sonra yaşamı deneyimleyeceksiniz.

Kendinizi hiç tereddüt etmeden bağımsız yaşayan bir organizma diye tanımlayacak olsanız, ekolojistler bu “bağımsızlık” iddiasına birtakım eleştiriler yöneltir. Diğer canlılar olmasa evrim yoluyla ortaya çıkamazdınız, derler mesela. Keza varlığınızın devamlılığı diğer organizmaların varlığına bağlıdır. Onlar olmasa nasıl karnınızı doyuracaksınız? Hadi diyelim ki kimyasal yollardan gıda üretmenin bir çaresini buldunuz, yemek işini böylece çözdünüz, peki sindirim sistemi mikrobiyotası olmadan yediklerinizi nasıl sindireceksiniz? Ayrıca kara bitkilerle kaplı, okyanus fitoplanktonla dolu olmasa bir zaman sonra nefes almak için oksijeni nereden bulacaksınız?

Bunları duyan jeobiyologlar, yeryüzüne ve buradaki yaşama birbirinden bağımsız iki varlık muamelesi yapmanın da hata olacağını ekleyecektir. Gezegenimizin yaşamı şekillendirdiğine şüphe yok, bununla beraber yaşamın da gezegenimizi şekillendirdiğini gözden kaçırmamak lazım. Yaşam evrilmemiş olsaydı, yerkabuğundaki minerallerin üçte ikisi olmazdı ve okyanusların kimyası bambaşka olurdu. Dolayısıyla Dünya’yı yaşamı barındıran bir gezegen olarak değil de yaşayan bir gezegen olarak düşünmek gerektiği söylenebilir.

Ve son olarak, bütün bu argümanları dinleyen genetikçiler, ne olduğunuzu ve nasıl bu hale geldiğinizi gerçekten anlamak istiyorsanız genleriniz hakkında bilgi edinmelisiniz diyerek tartışmaya katılabilir. Bu bakış açısına göre, baştan ayağa genlerinize hizmet eden bir otomatsınızdır siz. Genleriniz sizi o kadar akıllıca programlar ki, böylece ortaya çıkan hayatta kalma içgüdünüz ve cinsel dürtünüz genlerinizin çoğalmasına imkân sağlar. Şapşallar neden âşık olur? Usta genler bu kuklaların iplerini doğru bir biçimde çekmiştir de ondan! Genleriniz bu genleri sizinle paylaşanlara, bilhassa çocuklarınıza, yardım etmek istemenizi sağlayarak da çoğalır. Gen ikamet ettiği organizmayı kendi hizmetine sokma becerisi sayesinde gezegenimizdeki en kalıcı biyolojik varlık olmuştur. Genlerinizden bazıları neredeyse bir milyar yılı aşkın süredir varlığını sürdürüyor ve daha trilyonlarca başka organizmada da bulunabilir.

Bilim hakkında bir kitap bu. Kitapta fizik, astronomi, biyoloji, jeoloji gibi pek çok disiplinde yapılan keşiflerden bahsediyorum. Öte yandan söz konusu bilime dair en iyi niteleme “insanla ilgili” olurdu herhalde: İlerleyen sayfaları biliminsanlarından ziyade genel okura hitap edebilme gayesiyle yazdım; kitabı okuyacak kişilerin, kendilerinin ve dünyalarının nasıl ortaya çıktığını bilimsel açıdan anlamaları kadar, bu bilimle şahsi bir bağ kurmalarını da sağlamayı amaçlıyorum. Okurlara kimliklerinin birbirinden farklı ne çok veçhesi olduğunu göstermek gibi de bir hedefim var: Evet, bir bireysiniz siz, ama aynı zamanda bir türün mensubusunuz, bir grup hücresiniz, bir grup atomsunuz, bir gen replikasyonu mekanizmasısınız ve Dünya diye bilinen yaşayan gezegenin bir bileşenisiniz.

Ayrıca ağaçlar hakkında bir kitap bu. Yalnız ağaç derken ormanlarda büyüyen ağaçları değil de şeyler arasındaki ilişkileri gösteren ağaç diyagramlarını kastediyorum. Herkes gibi sizin de başka insanlarla nasıl bir bağlantınız olduğunu gösteren bir aile ağacınız vardır. Bununla beraber türünüzün de diğer türlerle bağlantısını gösteren bir “aile ağacı” vardır – daha ziyade hayat ağacı diye bilinir. Keza hücrelerinizin hücresel aile ağaçları vardır, hangi hücrenin “ana hücre” olduğunu gösterir. Genlerinizin genetik ağaçları vardır, bunlar aile ağacınızla belli bir paralellik gösterebileceği gibi göstermeyebilir de. İçinizi ısıtan Güneş’in bile bir ağacı vardır, zira varlığını en az 4,5 milyar yıl önce patlamış bir veya daha çok “ana yıldız”a borçludur. (Sürprizi bozuyorum ama, Güneş’in yıllar evvel kaybettiği bir kardeşi olduğunu düşünmek için haklı gerekçelerimiz var desem?)

Bu noktada pekâlâ şöyle düşünülebilir: Ya sizin ne olduğunuzu ve nasıl ortaya çıktığınızı izah ederken bilime biraz fazla bel bağlıyorsam? Bilim bedeniniz gibi maddi nesnelerin nasıl var olduğunu açıklama konusunda müthiştir. Peki ama ya siz esasen gayrimaddi bir varlıksanız -bir zihin, belki de bir ruh- ve sadece şu an için bir bedende ikamet ediyorsanız? Felsefeci olduğum için bu ihtimali seve seve göz önünde bulundururum ki kitabın son bölümlerinde tam olarak bunu yapıyorum zaten. Ayrıca hayatın anlamı üzerine düşünürken gündeme gelen bazı meseleleri ele alıyorum.

Kim ve ne olduğunuz, nasıl var olduğunuz konusunda daha fazla şey öğrenince, dünyaya bambaşka bir gözle bakmaya başlayacağınızı umuyorum. Varlığınızın ancak belki de sadece bir kere olacak nice olayın gerçekleşmesiyle mümkün hale geldiğini de fark edeceksiniz: Bunun için yıldızların patlaması, Dünya’ya 4,5 milyar yıl önce bir gezegenin ve 66 milyon yıl önce bir asteroidin çarpması, mikropların mikropları yutması, Afrika savanasında iklimin değişmesi ve elbette doğrudan atalarınızın karşılaşıp çiftleşmesi gerekti.

Varlığının nasıl da zorunsuz olduğunu anlayınca, insan bu evrenin bir parçası olduğu için ister istemez kendini şanslı hissediyor sanırım. En azından bu kitap için araştırma yaparken bana öyle oldu.

DİPNOT

1) Bu sınıflandırma sistemine göre canlılar ökaryotlar, bakteriler ve arkeler olmak üzere üç üst âleme ayrılır. Bizler ökaryotuz, üstümüzde ve içimizde yaşayan mikroorganizmalar ise büyük ölçüde bakteriler ve arkeler.

İnsan Nedir? Doğal Tarihimize Bir Bakış, William B. Irvine, Çev. Özge Çelik, Metis Yayınları, 2024, 315 s.