Ana Sayfa Dergi Sayıları 243. Sayı Kitapçı Rafı

Kitapçı Rafı

99
0

Dolaylı Hayvan: İnsanın Metaforları
Ergun Kocabıyık, Akademim Yayıncılık, 2024, 260 s.
Bu kitapta insana ve hayvana dair anlatılanlar, insanın kendine ve içinde yaşadığı dünyaya yönelik olarak kurguladığı bir külliyata; tarihöncesi taş, kemik, kaya üzerindeki çizimler, oymalar ve heykelciklerden mitlere, folklora, dinsel anlatılara, edebiyata ve çeşitli sanat eserlerine kadar geniş bir malzeme yığınına dayanıyor. Bu külliyat insan zihninin, kendine ve dışındaki dünyaya ilişkin duygu ve düşüncelerinin bir kaydıdır. İnsan dolaylı hayvandır çünkü doğayla doğrudanlığını büyük ölçüde yitirmiştir; hatta varlığını buna borçludur. Hayvan hedefine doğrudan giderken insan kültürel dünyasının dolambaçlarında gözden kaybolmuştur. Dolaylı Hayvan, metaforlarla, simgelerle örülü bu dilsel dünyayı, insanın kendi iç dünyasına nasıl kattığını araştırıyor.

Özgür İrade – Kısa Bir Giriş
Thomas Pink, Çev. Kurtul Gülenç, Say Yayınları, 2024, 176 s.
İnsan hayatın akışı içinde irili ufaklı, önemli önemsiz pek çok karar veriyor. Peki, bu kararları gerçekten insan kendisi mi veriyor, yoksa kendi kontrolünün dışındaki etmenler mi bu kararları vermeye zorluyor? Eğer insan seçimlerini özgürce yapamıyorsa, bu seçimlerden ahlaki bakımdan sorumlu tutuluyor? Thomas Pink’in Özgür İrade adlı bu kitabı Batı felsefesinin ele aldığı en önemli ve en çetin sorulardan birini yanıtlamaya yönelik, anlaşılması kolay ve ufuk açıcı bir çalışma olma iddiası taşıyor. Bu temel felsefi sorunun yanıtını eski Yunan filozofları, ortaçağ skolastikleri ve modern düşünürlerin fikirlerini tartışarak araştırıyor. Bu merkezi sorunu çevreleyen diğer meselelere de göz atmayı ihmal etmiyor.

Atatürk’ün Kamusal Ekonomi Politikası
Mehmet Alev Coşkun, Cumhuriyet Kitapları, 2024, 208 s.
“Kılıç ile zafer kazananlar, sabanla zafer kazananlara yenilmeye mahkûmdurlar. Kılıç kullanan kol yorulur, sonunda kılıcı kınına koyar ve belki o kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Ancak saban kullanan kol gün geçtikçe daha çok güçlenir ve daha çok güçlendikçe daha çok toprağa sahip olur… Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar yaşayamaz.” Cumhuriyet henüz kurulmadan toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde Atatürk’ün söylediği bu sözler, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni politikası için yol gösteriyordu. Genç Cumhuriyet üretime dayalı büyümeyi hedefleyen, kendi kendine yetebilen, dışa bağımlılıktan kurtulmuş bir kalkınma hamlesiyle gelişecekti. Devletçilik, kamuculuk, karma ekonomi gibi ilkeler eşliğinde hızlı bir atılım yapan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu başarısının temelindeki yaklaşımlar önemlidir. Mehmet Alev Coşkun, bu büyük atılımı Türkiye ekonomisinin tarihsel gelişimi çerçevesinde, bilimsel belge ve verilere dayanarak inceliyor. Daha sonra Türkiye’de “özelleştirme” adı altında yapılan KİT satışlarını ve haksız elde edilen rantı merceğe alıyor ve ulusalcı ekonomi modeline ilişkin gerçekleri ortaya koymayı hedefliyor.

Rus İdealizmi 1.Cilt (Rusya’da Alman İdealizminin Etkileri, Rus Yeni – Kantçılığı)
Kasım Müminoğlu, Çizgi Kitabevi, 2024, 160 s.
Rusya’da Yeni-Kantçılık akımı 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında Aleksander İvanovich Vvedenskiy, İvan İvanovich Lapşin, Georgi Ivanovich Çelpanov, Georgi Davidoviç Gurviç, Hesse Sergey İosifoviç, Boris Valentinoviç Yakovenko, Fedor Avgustoviç Stepun gibi düşünürlerin Kant’ın eleştiriciliğine duydukları ilgiden doğmuştur. Bu düşünürlerin Alman Yeni-Kantçı okulları olan Marburg, Freiburg ve Baden okullarının izleyicileri olmalarıyla birlikte Rusya’da Yeni-Kantçılık akımı ortaya çıkmıştır. Yeni-Kantçılık aynı zamanda Rus sembolizminin ilgi odağı olmuştur. Rus Yeni-Kantçılığının çeşitli görüşlerde gelişmiş olmasını sağlayan şey, onların “Logos” dergisi etrafında oluşturdukları çeşitli felsefi konulardaki teoretik yapılanmaları olmuştur. Rus filozofları kendi eserlerinde Kant’ın ve Yeni-Kantçı felsefeyle doğrudan ve dolaylı bir şekilde ilişki kurdular. Bu düşünürler XX. yüzyıl Rus Yeni-Kantçı taraftarları üzerinde önemli etkiler yaratabildiler. Rus Yeni-Kantçılarını Batı Yeni-Kantçılardan farklı kılan yanların başında Rus düşünürlerin felsefi sorunlarına ilk bakışları, metodolojiye ve epistemolojiye olan ilgileri olmuştur. Rus Yeni-Kantçıları insanın ve ilahi bilincin mistik keşiflerinde “yaşam”ın dünya görüşünde varoluşun ontolojik sorunlarına bir ilgiyi ortaya çıkardı.

Çağdaş Zihin Felsefesi Tartışmaları
Özgüç Güven, VakıfBank Kültür Yayınları, 2024, 320 s.
Çağdaş Felsefe Tartışmaları dizisi, okuru güncel felsefeyle tanıştırmayı ve akademik çalışmalarda çerçeve sunacak bir başvuru kaynağı olmayı amaçlıyor. Dizideki her bir kitap, ilgili alanın güncel sorunlarını tanıtmasının yanı sıra belirli bir konu bağlamında yazarının kendine özgü problematiğini de ortaya koyuyor. Bu bakımdan dizi, bütünlüklü bir bakış sunan özgün eserlerden oluşuyor. Özgüç Güven Çağdaş Zihin Felsefesi Tartışmaları’nda son elli yılda zihne ilişkin öne çıkan tartışmaları ele alıyor. Kitapta kapsamlı bir içerik ve özlü bir anlatımla, konu edilen her bir düşünür öne çıkan temel tartışması üzerinden değerlendiriliyor. Düşünürlerin kavramları, temel öncülleri ve ulaştıkları sonuçlar kendilerine özgü konumunu ayırt edecek biçimde açıklanıyor. Ele alınan kuramların eleştirilerine de yer veren eser, zihin üzerine Türkçe düşünmek isteyenler için önemli bir başvuru kaynağı olma iddiasında.

Yunanistan’da Milli Mitoslar
Herkül Millas, İletişim Yayınları, 2024, 272 s.
“Milli kimliği tanımlamak için (olumsuz) ’Öteki’ vazgeçilmezdir. Yunanistan’da Türkler çoğunlukla ‘tarihsel öteki’ olarak görülürler. Bir milletin stereotipleştirilmesine ilişkin bu mitos, 1980’lerden itibaren çoğunlukla akademisyenler tarafından incelendi. Bu eleştiride en büyük engel milletlerin kimliklerini Öteki üzerinden oluşturduklarını görebilmeleridir. Milli kimlik sahibi kimseler için kimliklerinin ‘tepkisel’ olduğunu kabullenmeleri imkânsız değilse, çok zordur. Hatta çoğu Öteki diye bir algıları olduğunun bilincinde bile değildir.” Herkül Millas, Yunanistan’da Milli Mitoslar’da, günümüz Yunanistanı’nda canlı biçimde var olan bazı mitosları çıkış kaynaklarından hareketle incelerken, aynı zamanda genel olarak insan toplumlarında mitosların yeri ve işlevini de ele alıyor. Tarihyazımından siyasete, kültürel yaşamdan yasalara ve eğitime kadar hemen her alanda yaygın ve etkili olan mitosların, bir “yalan”dan veya “doğru olmayan bir hikâyeden” “birleştirici bir toplumsal anlatıya” nasıl dönüştüğünü gösteriyor. Yunanlıların kendilerini, diğerlerini, geçmişlerini nasıl algıladıklarını, tarihsel ve toplumsal olgulara bakışlarını, kimi tehdit, neyi sorun olarak gördüklerini anlamayı sağlayacak bir malzeme sunuyor. Milli kimlik meselesini mitosların rehberliğinde görmemizi mümkün kılıyor. Aynı zamanda günümüzün diğer toplumlarında var olan dürtülere ışık tutuyor. Yunanistan’da Milli Mitoslar, Yunanlılarla tanışmak için bir rehber olarak da okunabilir.

Kalliope’den Sappho’ya Kadın ve Müzik
Esra Kaynar, Homer Kitabevi, 2024, 208 s.
Kalliope’den Sappho’ya Kadın ve Müzik başlıklı kitap okuyucuyla 2024 yılında buluşan Antik Çağ’da Yaşam Serisi’nin ilk kitabıdır. Başvuru niteliği taşıyacak serinin popüler bilim kitaplarının, içerdiği konulara kapsamlı birer giriş oluşturması planlanmış. Serinin kitaplarında, MÖ 1. binin başından Roma İmparatorluk Dönemi’nin sonuna kadarki zaman dilimini kapsayan Antik Çağ’ın farklı başlıklarında, dönemin gündelik hayatı, alışkanlıkları, sosyal yaşamı, meslekleri, toplumsal sınıfları veya olayları inceleniyor. Konular, arkeolojik materyal kültür verileri ve süreçler Anadolu örneklerine de vurgu yapılarak açıklanmaya çalışılmış. Bu serideki ana amaç nesneye dayalı geleneksel arkeoloji ile son zamanlarda yaygınlaşan kuramsal arkeolojiden faydalanarak sosyal arkeoloji araştırmalarını okuyucuyla buluşturmak. Bunu yaparken de genel okuyucu kitlesi için mümkün olduğunca mesleki özel kullanımlı kelimeler yerine dilimize uygun karşılıkların seçilmesi ve daha anlaşılır kılınması hedeflendi. Bu çalışmada, Işık Şahin ve Esra Kayıkçı, Antik Çağ’da kadının müzik ve müzik aletleri ile ilişkisine odaklanmıştır. Çalışma okuyucuya gerek Antik Çağ’da kadının konumu gerek müzik tarihi gerekse zengin müzik aletlerinin kullanım farklılıkları yönlerinden pencereler açıyor. Kitap varoluşumuzun kaynağı kadınların müzikle ilişkisini ortaya koyarak aynı zamanda dönemin sosyal yapısı, gündelik hayatı, alışkanlıkları hakkında da bilgiler sunuyor. “Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir” ifadesinde Atatürk’ün vurguladığı gibi müzik insanın hem gündelik hayatında hem de özel günlerinde büyük önem ve anlam taşımaktadır. İnsana ait tüm duygu ve hallere evirilebilen sesler bütünü müziğin antik tarihi, Antik Çağ kadınının kullandığı müzik aletleri ve müzikle ilişkisi, müziğin kadın için anlamı, tanrıçalarla müziğin bağlantısı anlatılmaya çalışılmış.

Taş Çağı Beyni – İnsanın Evrimi ve Yedi Temel Güdü
David E. Lundberg – Kenrick, Say Yayınları, 2024, 256 s.
Evrimsel psikolojiden hikâyeler ve tavsiyeler paylaşan baba-oğul yazarlar Doug Kenrick ve David Lundberg-Kenrick, taş devrinden kalma problem çözme yöntemlerinin bugünkü hayatlar için tehlikelerini ortaya koyuyor ve modern dünyada hayatta kalmak ve mutlu olmak için yeni, sistematik bir yol sunmayı amaçlıyor. Binlerce yıl boyunca insanlar, varoluşun yedi temel sorununu çözmeye yardımcı olacak bir dizi motivasyon sistemi geliştirdi: hayatta kalmak, kendini tehlikeden korumak, arkadaşlıklar kurmak, saygı kazanmak, eşleri cezbetmek, bağ kurmak ve ailelerine bakmak. 21. yüzyılda da aynı hedeflerin peşinde. Ancak, bir zamanlar insanı tehdit eden kılıç dişli kaplanlar ve rakip kabilelerin yerini şekerli yiyecek-içecek satan pazarlamacılar, kültür savaşı alevlerini körükleyen uzmanlar ve kredi şirketleri aldı. Taş Çağı Beyni: İnsanın Evrimi ve Yedi Temel Güdü, pek çok ilgi çekici anlatı ve bilime dayalı yaşam ipuçlarıyla, elektronik eşyaların ve latte’lerin ötesini görmeye, daha mutlu ve başarılı bir hayata ulaşmak için yararlı bilgiler edinilmesine yardımcı olmayı hedefliyor.

Beynin Gece Hayatı – Kabuslar Sinirbilim ve Uykunun Gizli Dünyası
Guy Leschziner, Metis Yayınları, 2024, 320 s.
İnsan hayatının yaklaşık üçte birini uykuda geçiriyor ve uykunun fiziksel, nörolojik ve psikolojik sağlık açısından ne kadar önemli olduğunu biliniyor. Ne yazık ki bazı insanlar gece boyu sıkı bir uyku çekip sabah zinde bir şekilde uyanacak kadar şanslı değil. Uzmanlık alanlarından biri de uyku bozuklukları olan nörolog Guy Leschziner bu kitabında uykuyla başı ciddi biçimde dertte olan hastalarının hikâyelerini anlatıyor: uykusunda motosikletine ya da arabasına atlayıp dolaşan Jackie; aksiyon filmlerini aratmayan rüyalar görürken o sahneleri bilfiil canlandırdığı için komik durumlara düşen Alex; espri yapıp güldüğü her seferinde birdenbire yere yığılıveren Adrian; uykusunda seks yapan Tom; uyurken hiç farkında olmaksızın tıka basa yiyen, yiyecek bulamadığında granül kahveden kuşyemine kadar birçok şeyi midesine indiren Don ve diğerleri. “Peki bu hastalardan neden söz ediyorum? Daha da önemlisi, bunları neden okuyasınız ki?” diye soran Leschziner, anlattığı hikâyelerin uyku bozukluklarını uçlarda yaşayan insanlara dair olduğunu, ama bu uç durumları incelemenin uykunun genel işleyişine dair nispeten kısıtlı bilgiyi artırdığını söylüyor. Nitekim imsomni, narkolepsi, gece terörü, apne ve uyurgezerlik gibi bozukluklarla ilgili bu hikâyeleri okurken, uykunun biyolojik, sosyal, çevresel ve psikolojik faktörlerden etkilenen incelikli mekanizmasını ve bu mekanizmanın insan hayatı üzerindeki etkilerini daha iyi anlaşılmasını amaçlıyor.

İcatlar Ansiklopedisi – Teknolojik Sıçramaların Çığır Açan Keşiflerin ve Bilimsel Buluşların Özeti
Breverton Breverton, Çev.Alper Hayreter, Alfa Yayıncılık, 2024, 568 s.
Wright Kardeşler’den önce kim uçtu? Plastik cerrahi nasıl icat edildi? Leonardo da Vinci ilk robotu tasarladı mı? İlk e-posta ne zaman gönderildi? Bira ilk nerede üretildi? Sıfırı kim icat etti? Balık kancasından fiber optiğe, piramitlerden posta pullarına ve baruttan GPS’e kadar, bu eklektik derleme, bugün hayatımızı şekillendiren deha anları hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen herkesi bilgilendirecek, ilham verecek ve büyüleyecek. Yaratıcılık ve inovasyonun en büyük başarıları için olağanüstü bir rehber olan bu kitap, bilim ve teknolojideki atılımlar yoluyla bilgiye ve ilerlemeye katkıda bulunan olağanüstü keşifler ve buluşları anlatmaktadır. En eski ve en temel keşiflerden günümüzün en ileri buluşlarına kadar insanoğlunun göstermiş olduğu çabalar ve yaratıcılık modern dünyayı şekillendirdi ve insan ırkının en yüksek potansiyeline ulaşması için evrimini sürdürmesine olanak tanıyor.

Seksin Antropolojisi
Fiona Magowan, Dipnot Kitap, 2024, 328 s.
Antropolojinin insani çeşitliliğinin düşünüş, eylem ve hayatta kalma biçimleri arasındaki farklılıklarla birlikte değişkenliğin ayırdına varma bakış açısıyla hareket eden bu çalışma farklı kültürlerde, iki cinsiyetli beden algısını aşan seks deneyimleri, duyguları ve anlamlarına dairdir. Seks bir biyolojik dürtü olsa da farklı yerlerdeki insanlar tarafından farklı yaşanmaktadır. Farklı biçimlerde yapıldığı gibi buna dair duygular da yapıldığı toplumsal ve kültürel ortama bağlı olarak değişir. Cinsel pratiğin bu deneyimsel yönünü vurgulamak için, özellikle insanların kendilerinin seks hakkında ne söyledikleri ve yaptıkları, onu nasıl algıladıkları ve yorumladıklarına bakmak ufuk açıcıdır. Kültürün önemli bir kısmı, insanın biyo-kültürel yeniden üretiminin vazgeçilmez bir olgusu olan seksin denetlenmesi, bastırılması, gizlenmesi üzerine şekillenmesine karşın, öte yandan tüm yasakların yerle bir edildiği bir alandır. Bu, insan cinselliğinin karakteristik olarak belirsiz ontolojik statüsüyle ilgisi olabilir; çünkü seks ne tam anlamıyla biyolojik ne de tam anlamıyla kültüreldir ama görünüşe göre aynı anda her ikisidir. Seks toplumsal kimliklerin hem üretici hem de yeniden üreticisidir ve bu kimlik resmi ve gayrı resmi cinsel anlaşmalarla kısıtlanmasına karşın, cinsel şekillenmeleri saran pratiklerin aynı anda nasıl duygusal, toplumsal, siyasal ve psikolojik olabildiğini, farklı kültürlerden etnografik örneklerden, ya da ötekilerden öğrenmeye davet eden bir çalışma bu kitap.

Kuşak ve Yol El Kitabı – Çin Kitaplığı
Cai Fang , Peter Nolan , Wang Linggui, Çev. Onurcan Ülker, Kırmızı Kedi, 2024, 608 s.
“Kuşak ve Yol İnisiyatifi, Cumhurbaşkanı Xi Jinping tarafından gündeme getirildiği 2013 yılından bu yana, pek çok ülkeden ve uluslararası örgütten olumlu geri dönüşler aldı. Söz konusu ülkeler ve örgütler, bu girişimin içinde etkin biçimde yer aldı. “Kuşak ve Yol” inşasına katılan dostluk çevresi günden güne genişledi ve işbirliği ortaklarının sayısı günden güne arttı. Kuşak ve Yol İnisiyatifi, o günden beri, genel tasarımdan uygulamaya uzanan bir süreçten geçti. İşbirliği ve inşa pratikleri adım adım derinlik kazanırken, uygulama ölçeği büyüdü, gelişim kalitesi de devamlı ilerleme gösterdi. Çin’in başlattığı “Kuşak ve Yol” inşası, ulusal ve bölgesel sınırları, farklı ekonomik ve toplumsal kalkınma düzeylerini ve çeşitli uygarlıkları aşarak gitgide açık ve kapsayıcı bir işbirliği platformuna ve bütün tarafların ortaklaşa inşa ettikleri küresel bir kamu malına dönüştü. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan önemli kararlar da “Kuşak ve Yol” inşasının kapsamına dâhil edildi.”

Veliaht’ın Gölgesinde Suudi Arabistan – Dördüncü Krallığa Doğru
Mustafa K. Erdemol, Yayınevi: Yazılama, 2024, 444 s.
Kurulduğundan beri yıkılması beklenen bir krallık Suudi Arabistan. Oysa Arapçılık, milliyetçilik, sosyalizm gibi büyük hareketlenmelerin hepsinden sağ salim çıkabildi. Tüm Arap coğrafyasını saran Arap Ayaklanmaları’ndan da zarar görmedi. Petrole dayalı ekonominin gelirlerini, eşit olmasa da, halkla paylaşması, yani sürekli rıza üretmesi yıkılmamasında etkili. Siyasi kurumların dinle ortaklık yaptığı Suudi Arabistan aslında her yönüyle şaşırtıcı bir ülke. Parçalanmasına yol açacak bölgesel farklıklara sahip olmasına rağmen birliğini korumayı bugüne kadar başardı. Bu kitapta tarihsel arka planıyla Suudi Arabistan Krallığı’nın iç-dış politikası, bulunduğu bölge ile dünyadaki ağırlığı etraflıca ele alınması amaçlanmış. Son derece şaşırtıcı bir Suudi toplumunun anlatıldığı kitapta, hatırı sayılır bir komünist hareketin varlığına da değiniliyor, LGBT bireylerinin mücadelesine de. Kitap, son dönemin en merak edilen ülkelerinden birini anlamak için bir başlangıç kılavuzu olma iddiasını taşıyor.

İnsan Haklarının Patolojisi – Hak Kavramı Üzerine Eleştirel Bir Tartışma
Durdu Baran Çiftci, Nika Yayınevi, 2024, 160 s.
Son dönemde insan haklarının “son”una dair birçok şey söylendi. Bilhassa Douzinas bu sonu doğrudan ve cesaretle haykırdı. Bu çalışma, malumun ilanı denilecek bu tabloyu kabul etmekle birlikte insan haklarının geldiği noktayı çok daha paradoksal bir yerden kuruyor. Toplumsal sahanın her yerine dağılan neoliberal hak talepkârlılığının insan haklarının ontolojisini darmadağın ettiğini savunuyor. Hak taleplerinin neoliberal bireyselliğin içerisinden yükselmeye başladığı yerde karşılaştığımız “haklar enflasyonu”nun her şeyi nasıl da kutsallaştırdığını gözler önüne seriyor. Nitekim her talebin bir insan hakkı söylemi içerisine yerleştirilme çabasının insan haklarının söylemsel alanını boşaltmak demek olduğunu biliyoruz. Elbette ki, bunun politik olanı da sarstığını göz ardı etmemek gerekiyor. Politik olanın müştereğin üretimiyle ele alınması ile bireyselliğe yaslandırılması arasında antagonizma olduğunu vurgulamak önemli bir zorunluluk. Bu yüzden de şu soruları güçlü bir şekilde sormak mecburiyetindeyiz: “Hakkın bir talep sınırı var mıdır?”, “bu talep sürekliliğinin yasayla ilişkisi nedir?” veya “bu talepkârlık politik olanla nasıl düşünülebilir?”. Bu sorular, aklımıza hemen gelebilecek bazı kavramları da ortaya çıkarıyor. “Büyük-öteki”, “tanıma”, “empati”, “başkalık-etiği”… İşte İnsan Haklarının Patolojisi, bizleri bu kavramları haklar enflasyonu içerisinde yeniden düşünmeye çağırıyor.

Stoacılığı Yaşamak
Ward Farnsworth, Kolektif Kitap, 2024, 360 s.
Yazar Ward Farnsworth, felsefe derslerinde Stoacılığın teknik ve metafizik detaylarına girmez; ölüm, arzu, haz, tutku, erdem ve yargı gibi bizi doğrudan ilgilendiren ve insan yaşamına dair hayati bir öneme sahip olan konulara odaklanır. En çok faydalandığı figürler, öğretinin simge isimleri Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius’tur. Fakat Farnsworth, bu meşhur temsilcilerle sınırlı kalmaz; Epikür, Cicero, Plutarkhos, Montaigne ve Schopenhauer gibi Stoacı sayılmayan pek çok farklı isimden de birçok alıntı sunar. Böylece Stoacılığın zamanı aşan bir öğreti olduğunu okura göstermeyi amaçlar. Yazar kendi sözleriyle kitabını şöyle tanımlar: Bu kitap, insan doğası ve bu doğanın idaresi hakkındadır. Antik dönemlerde, veya belki de tüm tarih boyunca, bu konuyu en zekice işleyenler Stoacılardı. Nasıl düşünmemiz ve nasıl yaşamamız hakkında tavsiye verdiklerinde, günümüzde ‘Stoacı’ kelimesiyle özdeşleşen nemrut bir duygusuzluk akla gelmemeli. İlk Stoacılar, filozofların ve psikologların en maharetlilerindendi; üstelik son derece uygulamacı kişiliklerdi; gündelik yaşamın sorunlarına çözümler sunuyorlardı ve akıldışı eylemlerimizin üstesinden gelmek için tavsiye veriyorlardı, ki bu çözümler ve tavsiyeler günümüzde hâlâ geçerlidir ve işe yaramaya devam etmektedir. Bu kitaptaki bölümler, onların en faydalı öğretilerini on iki ders halinde sunmaktadır.

Leviathan veya Dini ve Sivil Bir Devletin Maddesi Biçimi ve Gücü
Thomas Hobbes, Can Yayınları, 2024, 496 s.
Thomas Hobbes Leviathan’ı İngiltere’deki içsavaştan kaçıp Fransa’da II. Charles’ın öğretmenliğini yaptığı yıllarda kaleme alır. 1651’de yayımlanan metin, Machiavelli’nin Prens’iyle birlikte, Batı felsefesini şekillendiren eserler arasında sayılır. Yüzeysel bir bakışla bir siyaset felsefesi incelemesi olarak değerlendirilebilecek metin, yazarın insan doğası üzerine tespitleriyle başlar, devletin ve egemenin tanımıyla devam eder ve son olarak din-siyaset ilişkisini ele alır; tüm bu terimleri kapsamlı şekilde tanımlar. Bu yüzden her yetişkinin en az bir defa okuması gereken, insan yaşamına dair sosyolojik, antropolojik ve hatta psikolojik gözlemleri de kapsayan, toplum ve birey yaşamına dair vazgeçilmez bir rehberdir Leviathan. Üzerine sayısız başka kitap, tez hatta senaryo yazılmış metin yönetim bilimi ile insan bilimini buluşturan, din de dâhil pek çok şeyi devlete bağlayan bir görüşün kapsamlı bir ifadesidir. Belki de bu nedenle Hobbes kitabına ve hayalindeki devlete bu ismi vermeyi tercih eder; insanın ve toplumun yaşamı, Leviathan adlı bu heybetli canavara emanettir Hobbes’un gözünde.

Sahnedeki Madun: Çağdaş Batı Tiyatrosu’nda Oryantalizm
Duygu Kankaytsin, Ayrıntı Yayınları, 2024, 128 s.
Günümüz düşünce dünyasında ve sanatında oryantalist algının sorgulanması ve yeniden üretilmesi Sahnedeki Madun’un odağını oluşturuyor. Bu konudaki çalışmaların amentüsü sayılabilecek Foucault’nun bilgi-iktidar söylemi, Said’in oryantalizm çalışmaları içerisinde yeni bir metodoloji oluştura-rak kültür ve siyaset dünyasındaki metinleri oryantalizm gözlüğüyle okumayı teklif ediyor. Karşıtlıkların ve sınırların fazlasıyla arttığı, ekonomide olduğu gibi beşeri ilişkilerde de bunalımın yaşandığı, kimlik politikalarının ve sürgün psikolojisinin yeniden irdelendiği, sanat yapıtlarının hayatı sorguladığı bu süreçte, Doğu ve Batı kavramlarının günümüzdeki görünümlerini ve anlamlarını bir kez daha araştırma ihtiyacı doğuyor. Bu bakışla Sahnedeki Madun, çağımızda tiyatro araştırmaları alanındaki önemli konularından birinin, ben’in başkasına dönüştüğü, biz ve onlar ayrımının arttığı, ötekinin daha bir ötekileştirildiği ve türdeşleştirmenin hâkim olduğu dünyamızda yeniden üretilmiş bir oryantalizm biçimini ve işleyişini oyunlarda gösterme çabasına giriyor. Sahneden salona ve hayata taşıyor.

Sanat Felsefesi ve Sinema Sanatı
Abdullah Kaygı, Akademim Yayıncılık, 2024, 208 s.
Sanat bilgi kaynağı olabilir mi? Sanat Felsefesi ve Sinema Sanatı’nda bu soruya cevap aranırken iki temel perspektif inceleniyor: malzemede mahirlik gerektiren ve estetik nitelikleri vurgulayan zanaatkârlık olarak sanat ile insanlık durumuna dair derin içgörüler sunan evrensel hakikatlerin aktarıcısı olarak sanat. Her iki görüşü titizlikle ele alan yazar, çağdaş sanat kuramlarının yarattığı kavram kargaşasında sanatın sonunun geldiği iddialarını da çözümlüyor. Buna göre çağımız sanat kuramlarının bizleri getirdiği yer, sanatın inkârıdır. Bundan kurtulmanın yolu ise Aristoteles’in insanın doğasındaki olanakları sunan bir disiplin olarak sanat görüşüne ve Kant’ın tekil olanda evrensel olanı gören ve gösteren bir etkinlik olarak sanat görüşüne geri dönmektir.

Gıda Krizinden Gıda Egemenliğine Bir Yol Var
Murat Büyükyılmaz, Biz Kitap, 2024, 259 s.
Türkiye’de gıdanın metalaştırılması ile tarım ve gıda alanının sektörleşmesinin ardından; gelinen noktada, her yurttaşın insan olmaktan kaynaklanan gıda hakkının, gıda güvencesinin ve gıda güvenliğinin ortadan kalktığı bir endüstriyel tarım ve gıda krizi ortaya çıkmıştır. Kriz, gittikçe daha da derinleşmektedir. Krize yönelik tepkiler, talepler ve çözüm arayışlarının ilişkisel ve bütünsel bir karşılığı olarak; çiftçilerin ortaya koyduğu, gıda üzerinde emeği ve hakkı olan herkesin de kendisine yer bulabildiği gıda egemenliği mücadelesi, sadece tarım ve gıda krizinin değil, tüm hâkim kent ve kır yaşamının krizine de çözüm yolu sunan bir arayış olarak toplumsal yaşamın gündemine gelmiştir. Bu kitap, 3 yıla yayılan çalışmaların sonucu olarak, Gıda Egemenliği Hareketi’nin Türkiye’deki mücadelesine katkı sunabilmek fırsatını sağlamak amacıyla hazırlanmış. Yazara göre bu kitabı yazma amacı, henüz bu mücadeleyle tanışmayan ama gıda üzerinde emeği ve hakkı olan yurttaşlara gıda egemenliği mücadelesine omuz vermek ihtiyacı ve fikri sunacaktır.

1945’ten Günümüze Uluslararası İlişkiler
Maurice Vaisse, Doğu Batı Yayınları, 2024, 535 s.
Güncel olaylarla doğrudan ilgili olan bu kitap, 1945’ten günümüze uluslararası siyasi ilişkilere kapsamlı bir genel bakış sunmaktadır. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi devletlerarasındaki ilişkilerde önemli bir kırılmaya işaret eder. Öncelikle Avrupa devletlerinin gerilemesi karşısında, kendi etraflarında homojen bloklar oluşturmayı hedefleyen ABD ve Sovyetler Birliği’nin yükselişine tanık olduk. Soğuk Savaş hız kaybetmezken, sömürgeleştirilmiş halklar Avrupa’nın himayesinden kurtulmaya çabaladı. Artık yeryüzünde uluslararası ilişkilere bir nebze olsun katılmayan neredeyse hiçbir bölge kalmamıştı. 1960’lı yıllardan 1980’li yıllar arasında iki kutuplu dünya yerini, yeni hesaplaşmaların ortaya çıktığı bir dünyaya bıraktı.1989-1991 yılları arasında yaşanan devrim niteliğindeki olaylar, Soğuk Savaş’a son verdi. Amerikan süper gücünün egemen olduğu uluslararası toplum, 11 Eylül 2001 olaylarının daha da olanaksız hale getirdiği yeni bir dünya düzeni arayışındaydı.21. yüzyılın ilk yıllarına küreselleşme olgusu ve başta Çin olmak üzere yükselen güçlerin ortaya çıkışı damgasını vurdu. 1990’ların barış umutlarından çok uzakta, uluslararası düzene yönelik meydan okumalar 2010’larda dünyayı yeniden bir gerilim ve şiddet sarmalına itti.Covid-19 salgını ve Ukrayna savaşının (2022) neden olduğu şokların etkisiyle, ulusötesi sorunlar, çok taraflı çözümler gerektiren bir dünyayı iyice parçaladı. Kırılma anları, tırmanan kriz ve gerilimler, yeni ittifak arayışları, antlaşmalar, hiç bitmeyen savaş ve barışlar… Uluslararası ilişkiler alanında yetkin bir isim olan Maurice Vaïsse yaşadığımız dünyanın bu baş döndürücü hızını, siyasi ve ekonomik güç dengelerini gözeterek tarafsız bir gözle analiz etmektedir.