Ana Sayfa Dergi Sayıları 252. Sayı Bahar geldi, hem de ne bahar!

Bahar geldi, hem de ne bahar!

296

Bir bahar daha ne kadar güzel gelebilirdi ki… Doğanın uyanışı ile toplumun ayağa kalkışı daha nasıl çakışabilirdi… Ülkemizin sadece çayırları, ovaları değil, meydanları ve sokakları da gelincik tarlası. Halk hareketinin gücü böyle bir şey. Kopkoyu bir karanlığı, acımasız bir zorbalığı bir anda bir özgürlük ve demokrasi şölenine çevirebiliyor.

Türkiye halkı, en başta da güzelim gençliği bir kez daha ayakta, otokrasi ve monarşi dayatmacılarına karşı bir kez daha isyanda; ülkenin geleceğine sahip çıkıyor hem de en radikal biçimde. Hani Türkiye halkı uyuşuktu, hareketsizdi, boyun eğerdi… Hani Türkiye gençliği cahildi, bireyciydi, umutsuzdu… İşte bütün bu karamsar teoriler çöpe! Her on senede bir milyonlar halinde isyan eden bir halk var mı bu dünyada? Halkımızla, gençliğimizle gurur duymalıyız. Bu halkın bir parçası olmaktan onur duymalıyız.

Türkiye büyük bir hesaplaşmaya doğru doludizgin gidiyor. Bu süreci ve iktidarın hamlelerini endişeyle ve tedirginlikle izliyorduk. Ama bugün kararlılık ve coşkudur ruh halimiz. Çünkü halkın karşı hamlesi de geldi. Türkiye’de bir büyük cephe oluşuyor. Bu cephe masa başında değil, sokaklarda, meydanlarda, üniversitelerde, kent merkezlerinde, işyerlerinde, mahallelerde, bizzat eylemlilik hali içinde kuruluyor. Bu nedenle sonu gelmez tartışmalar ve “benden bu kadar senden bu kadar” hesapları yapılmıyor. Talepler gayet berrak ve net. İktidar Türkiye’nin rejimini tamamen değiştirmek, seçme-seçilme hakkının olmadığı otoriter bir düzen kurmak için halka saldırıyor; Türkiye’nin güzelim halkı ve aydınlık yüzü de “artık yeter” diyor ve direniyor. Durum bu kadar net. Kitleler işin içine girdi mi böyle olur zaten. Bu hareket nereye kadar gider, iktidar ile halkın bilek güreşinin sonucu ne olur, harekete kimler önderlik eder, bunların politik ufku ve cesareti nereye kadar yeter… bunlar tartışılacaktır artık.

Bu sürecin parlayıp sönmeler, ileri atılıp geri çekilmelerle dolu uzun bir süreç olacağını biliyoruz. Çünkü Türkiye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği gibi son derece hayati bir konu tartışılmaktadır. Ama ülkemizin -siyasal İslamcı iktidarın bir türlü yok edemediği ve yok edemedikçe çılgına döndüğü- modernite birikiminin bir kez daha eylemli olarak duruma müdahil olmaya başladığını da görüyoruz.

Kritik konu: politik önderlik sorunudur. Eylemlere öncülük etmekten söz etmiyoruz; onu zaten gençler ellerinden geldiğince (ve yiğitçe) yapıyorlar. Sözünü ettiğimiz politik sürecin önderliği meselesidir. Günün yakıcı ihtiyacı budur. Çünkü Türkiye halkının artık kaybetmek gibi bir lüksü yok.

***

Elinizdeki sayı işte bu hareketlilik içinde kotarıldı. Kapak dosyamız, bizim tabirimizle bir “depo kapak”. Öteden beri Gauss’u, bu büyük matematikçiyi dergimizde geniş olarak işlemek istiyorduk. Zaten hazır olan, depoda bekleyen bu dosyayı şöyle sakin bir zamanda yayımlarız diyorduk. Yanılmışız. En hareketli dönemin kapağı oluverdi; biraz da mecburiyetten.

Bir makaleye dikkat çekmek istiyoruz. Nebil Reyhani’nin, Hinton-Chomsky tartışmasından hareketle yapay zekânın “doğasını” ele aldığı çalışması okunmalı ve tartışılmalı.

***

Değerli birçok insanı kaybettik geçtiğimiz ay. Bunların içinde dergimize katkı yapmış olan biyolog, bitki bilimci Prof. Dr. Orhan Küçüker’in kaybını özellikle vurgulamak istedik. Çünkü onu ancak biz anarız. Bilimsel düşüncenin ve evrimin kararlı savunucusu Küçüker, eserleriyle yaşayacak.

Dostlukla kalın…