Umut M. Doğan
Dr. Arkeolog / Edirne Müzesi
Sosyal bilimlerde, incelenen olgulara ilişkin tümevarımsal yaklaşımlarla genelleyici sonuçlara ulaşmak, ne yazık ki sık karşılaşılan metodolojik bir sorun teşkil etmektedir. Bu eğilim, özellikle tarihsel çözümlemelerde, olayların özgün bağlamlarından kopartılarak bütüncül bir değerlendirmeye tabi tutulmasına yol açmakta ve ciddi bilimsel kusurlar doğurmaktadır. Tarihsel olayların analizi, dönemin sosyoekonomik koşulları ile birlikte, olayın sınıfsal dinamiklerini de hesaba katan çok boyutlu bir yaklaşımla ele alınmadığı takdirde, indirgemeci ve bağlamsız yorumlara zemin hazırlanmış olur.
Tarih sayfalarına 1934 Trakya Olayları adı ile geçen çalkantılı süreç de birçok araştırmacı tarafından, yaşanan olayların sınıfsal arka planı göz ardı edilerek indirgemeci bakış açısı ile değerlendirmeye alınmıştır.
Bu bağlamda, 1934 Trakya Olayları da, bazı araştırmacılar tarafından “bölgedeki Türk nüfusun antisemitik motivasyonlarla Yahudilere yönelik saldırılarda bulunduğu ve bu süreçte Yahudi mülkiyetine el konularak Türklerin ekonomik olarak güçlendiği” şeklinde yorumlanmıştır. Her iki örnekte de, tarihsel olayların sınıfsal arka planı göz ardı edilerek genellemeci bir yaklaşım benimsenmiştir.
1934 Trakya Olayları
1934 yılının Haziran ayında Çanakkale’de başlayıp Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerine yayılan bir dizi olayda, bölgede yaşayan Yahudi azınlığın ev ve işyerlerine yönelik saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde Yahudi dükkanları boykot edilmiş, gerçekleşen terör eylemleri nedeniyle bazı Yahudi aileler İstanbul, Selanik gibi çevre metropollere göç etmek zorunda kalmıştır.1)
1934 Trakya Olaylarının nedenleri arasında çeşitli unsurlar gösterilmekle birlikte, bazı araştırmacılar özellikle aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti tarafından çıkarılan İskan Kanunu ile olaylardan kısa süre önce bölgede kurulan Trakya Umumi Müfettişliğinin hazırladığı raporlarda Yahudi azınlıkla ilgili bazı hususların yer almasını ön plana çıkarmaktadır.2) Örneğin, The New York Times gazetesi 1 Temmuz 1934 tarihli sayısında, Türk hükümetinin Trakya’da yaşayan nüfusu “safkan Türk” olarak çoğaltmak amacıyla Yahudileri göçe zorladığını belirtmiş; birkaç gün sonraki sayıda ise yaşanan olayların temel sebebinin Haziran ayında yürürlüğe giren İskan Kanunu olduğunu yazmıştır.3)
Bazı yorum ve analizlerde ise 1934 Trakya Olaylarının, devlet eliyle yürütülen bir Türk burjuvazisi yaratma girişimi olarak değerlendirildiği; bölgede sosyolojik olarak homojen bir Türk kitle oluşturma amacını taşıdığı ve nihayetinde Türkiye’deki Yahudi toplumunu mülksüzleştirmeye yönelik bir girişim olduğu ileri sürülmüştür.4)
Bir mülksüzleştirme ve Türkleştirme hareketi mi sınıfsal çatışma mı?
1934 yılı öncesinde, Trakya bölgesinde yaşayan Türk-Müslüman nüfus ile Yahudi tüccarlar arasında çeşitli ticari ve ekonomik gerilimlerin yaşandığı bilinmektedir. Özellikle kırsal alanlarda, küçük ölçekli tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan köylülerin, Yahudi tüccarlar tarafından yüksek borç yükü altına sokulduğu ve ekonomik baskıya maruz kaldıkları yönünde birçok haber ve gözlem mevcuttur. Örneğin, 6 Mayıs 1934 tarihli Vakit gazetesinde yer alan bir haberde Çanakkale vilayetinde ekonomik gücün “tamamen Yahudilerin elinde” olduğu, köylülerin tarlalarının Yahudilerin eline geçtiği ve köylülerin bu toprakları sadece kiralayarak kullanabildiği ifade edilmektedir:
“Bugün -bilâ mübalağa söyleyebilirim ki- Çanakkale vilayeti iktisadi cepheden tamamen Yahudilerin eline geçmiştir. Bütün köyler ve hatta şehir halkı bile bu bir avuç Beni İsrail’in esareti altına girmiştir. (…) İşte icra dairesinin dosyaları meydandadır! Bu dosyalar içinde en çok alacaklı olanlar Yahudilerdir. Bezirgânlar 60 liralık senetleri 300 liraya çıkarmışlardır. Köylerde bütün tarlalar Yahudilerin eline geçmiştir. Köylüler bu tarlaları icarla kullanmaktadır.”5)
Benzer şekilde, Akşam gazetesinin Kırklareli muhabiri Kemal Ragıp, 2 Şubat 1933 tarihli yazısında, köylülerin ekonomik olarak zayıfladığı ve fahiş faizlerle borçlandırıldığını, süt fiyatlarının düşürülerek mandıra sahiplerinin kâr sağladığını dile getirmiştir. Bu tür ekonomik sıkıntılar, bölgedeki sosyal dengeleri derinden etkilemiştir:
“Eşref ile arz edeyim ki köylü burada zayıf düşmeye başlamış ve saadetlerini engel olan birtakım tufeylilerin şerlerine uğramışlardır! Bunlar zavallı köylülerin zaafından ve iktisadi vaziyeti icabından istifade ederek fahiş faizlerle para ikraz etmişler ve onların borçlu bırakmışlardır. Köylüler mandıra sahiplerinden yüksek faizde para alırken mandıracılar sütün fiyatını da kırıyorlardı.”6)
Trakya Umumi Müfettişi İbrahim Tâli Bey’in 11 Haziran 1934 tarihli “Vilayetlere, İsme ve Hususi Mektup” başlıklı yazısında şu ifadeler yer almaktadır:
“Mıntıkada yaptığım seyahatte Trakya iktisat kaynaklarına doğru gittikçe kuvvetleşen bir akın olduğunu ve bu akının Türk çocuklarının kazançlarını tahdit etmekte ve Türk sermaye hareketini sarsmakta olduğu bu neticeden vali beyefendi arkadaşlarımın da müteessir bulunduklarını müşahede ettim.”7)
Bu tür ifadeler, 1930’lar Trakya’sında Türk nüfusunun ekonomik açıdan zorluklar yaşadığını, Yahudi azınlığın özellikle ticari faaliyetlerde hakim konumda bulunduğunu göstermektedir. Bu ekonomik dengesizlikler ve baskılar, 1934 Trakya Olaylarının temelinde yatan sebeplerden biri olarak değerlendirilebilir.
Olayların tanık ifadeleri de ekonomik kökenli çatışmaların varlığına işaret etmektedir. Bazı tanıklara göre saldırılar şehirde tanınmayan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş, diğer bazı ifadelerde ise çevre köylerden gelenlerin Yahudi işyerlerine yönelik saldırıları olduğu aktarılmıştır. Edirne’deki korku ve panik ortamını anlatan Şemaya Halevy, köylülerin yağma yapacağı söylentilerinin halk arasında endişe yarattığını belirtmiştir.8) Dr. Josef Bayar, kırsal alandan gelen bazı Türklerin şehirde isyan çıkardığını ve valinin bu grupları desteklediğini ifade etmiştir.9) M. Bali’nin görüşmelerine dayanan bilgilerde ise 1934 olaylarının köylerde başladığı vurgulanmaktadır.10) Yahudi kökenli Daniel Bayar ise, olayların yaşandığı gün sokakların köylülerle dolu olduğunu ve köylülerin Yahudi evlerinden eşyaları değerinin çok altında satın aldığını anlatmaktadır. 11)
Bu veriler ışığında, 1934 Trakya Olaylarının salt etnik temelli bir mülksüzleştirme veya Türkleştirme hareketi olarak değil, aynı zamanda bölgedeki ekonomik gerilimler ve sosyal yapıdaki çatışmaların sonucu olarak değerlendirilmesi daha sağlıklı olacaktır. Olaylar, tarihsel bağlamda uzun süredir devam eden ekonomik sorunların, etnik farklılıklarla karmaşıklaşması sonucu ortaya çıkan karmaşık bir sosyo-ekonomik kriz olarak okunmalıdır.
1934 Trakya Olaylarına ilişkin tanıklıklar, şehirlerde belirli mahallelerde kümelenmiş olan zengin Yahudi ailelerine ait evlerin, özellikle kırsal bölgelerden gelen fakir Türk-Müslüman halk tarafından bazen taciz edildiğini ve kimi zaman yağmalandığını göstermektedir. Ancak bu girişimlerin her zaman sistematik bir yağma veya saldırı şeklinde olmadığı, aynı zamanda kenti terk etmeyi düşünen Yahudi ailelerin acil durumları nedeniyle ve sınırlı alım gücüne sahip Türk-Müslümanların ellerindeki para ölçüsünde yaptıkları alışveriş niteliğinde olduğu da anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede, dönemin sosyal, ekonomik ve siyasi yapısı bütüncül olarak ele alındığında; özellikle politik önyargılarla öne sürülen sistematik Türkleştirme ve mülksüzleştirme iddialarının aksine, 1934 Trakya Olaylarının esasen sınıf çatışmasına dayalı bir toplumsal asayiş sorunu olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Olayların altında yatan sınıfsal gerilimler yeterince analiz edilmeden, siyasi argümanlar ışığında bu olayların devlet eliyle yönlendirilen antisemitik eylemler olduğu sonucuna varmak, hem bilimsel metodoloji hem de siyasi analiz açısından yanıltıcıdır.
Bölge toplumunda yaygın olan sınıfsal ayrım, Yahudi azınlığa yönelik öfkenin temel kaynağını oluşturmaktadır. Dönemin hükümetinin uygulamaya koyduğu İskan Kanunu gibi siyasi kararlar ile dünya genelinde yükselen antisemitik düşünce akımlarının etkileri, 1934 olaylarının ortaya çıkmasında ancak tali, ikincil faktörler olarak değerlendirilebilir. Nazi Almanya’sının etkisiyle Türkiye’de de yer bulmuş faşizan ve antisemitik eğilimler, bu olaylar için ancak dolaylı bir arka plan unsuru niteliğindedir.
Cumhuriyet yönetiminin, tek dil konuşan, kültürel ve ulusal birliği sağlanmış homojen bir Türk milleti yaratma hedefi doğrultusunda hayata geçirdiği yasal düzenlemeler, özellikle sınır bölgeleri ve göç alan kentlerde sosyal düzeni sağlamak amacıyla geliştirilmiş olsa da, 1934 Trakya Olaylarında belirleyici bir faktör olmamıştır.
Örneğin, okuryazarlık oranının düşük olduğu dönemde, kırsal kesimden gelen Türklerin ağırlıklı olduğu saldırılarda, dönemin milliyetçi ideologlarından Nihal Atsız’ın yayınladığı yazıların olayların ana provokasyonu olduğu iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Ayrıca iletişimin sınırlı olduğu bu dönemde, yerel siyasi aktörlerin ve eşrafın göz yumması veya kışkırtmasının olduğu bazı durumlar olmakla birlikte, merkezi hükümeti suçlamak haksızlık olur. Zira Başbakan İsmet İnönü, olayların başlangıcında Meclis’te yaptığı sert açıklamalarla duruma müdahale etmiştir.
Değerlendirme ve sonuç
1934 yılında yaşanan bu olayların analizinde, araştırmacıların dönemin politik ikliminden etkilenerek, olayları sınıfsal açıdan değerlendirmedikleri ve bu nedenle tarihsel sürecin önemli bir boyutunu gözden kaçırdıkları dikkat çekmektedir. Bu tür tarihsel hatalar, “1934 olayları Türkleştirme ve Yahudileri mülksüzleştirme girişimidir” gibi genelleştirici ve yanıltıcı yorumlara yol açmıştır.
Oysa veriler açıkça göstermektedir ki 1934 Trakya Olayları, dönemin en keskin biçimde açığa çıkan sınıf çatışmalarından biri olarak yaşanmış trajik bir asayiş sorunudur. Bölgede yaşayan farklı topluluklar arasındaki ekonomik eşitsizliğin çatışmaya dönüştüğü açıkça görülmektedir.
1930’lu yıllarda da Trakya’da yaşayan halklar arasında keskin bir sınıf çelişkisi belirginleşmiş ve bu durum toplumsal huzursuzluğun artmasına neden olmuştur. 1934 olaylarının yaşandığı döneme gelindiğinde ise, Osmanlı’nın son yüzyıllarında yaşanan savaşlara asker olarak katılmış ve devlet desteğinden yoksun kalmış Türk kökenli tarım nüfusu, ekonomik imtiyazlara sahip Yahudi tüccarlara karşı giderek artan bir öfke biriktirmiştir. Sonuçta, 1934 yılının Haziran-Temmuz aylarında bu gerilim patlak vermiştir. Bu saldırılar ister yağma ve taciz şeklinde olsun, ister düşük fiyatlarla yapılan alışveriş niteliğinde gerçekleşmiş olsun, 1934 Trakya Olayları ekonomik temelli bir çatışmayı gözler önüne sermektedir.
Bölgede ekonomik kaynakların önemli bir kısmını elinde tutan bir grup ile bölgenin sahipliği ve söz hakkı üzerinde ısrar eden, ancak zor koşullar altında yaşam mücadelesi veren bir diğer nüfus arasındaki gerilim, tarihin her döneminde olduğu gibi Trakya’da da dönemsel çatışmalara zemin hazırlamıştır.
Bu bağlamda sınıf çelişkisini göz ardı eden analizler, olayların gerçek dinamiklerini anlamada önemli eksiklikler barındırmaktadır ve yanlış yorumlara neden olmaktadır.
KAYNAKLAR
– Aydoğan, E. (2018). “Yeni Belgeler Işığında 1934 Trakya Yahudi Olayları”. Belgi Dergisi 2 (16), 878-94.
– Bali, R. (1999). “Yeni Bilgiler ve 1934 Trakya Olayları”. Tarih ve Toplum 31 (186), 47–55.
– Hür, A. (2020). “1934 Trakya Olayları”, https://tarihvetoplumlar.com/ayse-hur-yazi-1934-trakya-olaylari/ (Erişim Tarihi: 15. 04.2025)
– Kılıç, S. (2015). “1934 Trakya Yahudi göçünde Türk basınının Rolü”. International Journal of Social Sciences and Education Research 1 (3), 921-931.
– Öz, İ. (2020), Mülksüzleştirme ve Türkleştirme Edirne Örneği, İstanbul: İletişim Yayınları.
– Şimşek, H. (2009). “Çanakkale Bağlamında 1934 Trakya Yahudi Olayları”. Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi 9, 137-150.
DİPNOTLAR
1) Şimşek, 2009: 137-150; Bali, 1999, 47–55; Kılıç, 2015: 921-931; Aydoğan, 2018: 878-94
2) Hür, 2020; Kılıç 2015, 922
3) Bali, 2008, 246
4) Öz, 2020; Bali, 2008, 246.
5) Şimşek 2009, 143
6) Bali 2008, 183
7) Aydoğan, 2018: 881
8) Bali 2008, 172- 173
9) Bali 2008, 171
10) Bali 2008, 165 vd.
11) Bali 2008, 159







