Ana Sayfa Dergi Sayıları 174. Sayı Bilim ve Gelecek’in işi ne?

Bilim ve Gelecek’in işi ne?

311
0

Adnan Hoca tarikatının başta Adnan Oktar olmak üzere önde gelen yüzlerce üyesi gözaltına alındı ve tutuklandı. Televizyon programlarında ve sosyal medyada bugün herkes bu grubun geçmişteki faaliyetleri hakkında konuşuyor, yazıp çiziyor. Bilim ve Gelecek, gerici iktidarların desteklediği ve koçbaşı olarak kullandığı bu grubun bilim ve evrim düşmanlığına karşı yıllardır mücadele vermişti. Kimse bugün de AKP iktidarının tarikatlara ve tarikatçılığa karşı tutum aldığını zannetmesin. Hatta tam tersi bir durum vardır ortada.

Televizyon programlarına ilahiyatçılar çıkarılıyor, Fethullah Cemaati ve Adnan Oktar grubu gibi oluşumların İslam’a ve dine aykırı faaliyetler içinde olduğu söyleniyor. Kritik nokta şudur: İslam’ın hükümleri ve kutsal metinler, toplumsal olaylara karşı hangi tutum alınacağının, hangi politikaların izleneceğinin kıstası olarak gösteriliyor ve toplum buna alıştırılıyor. Yani dinsel hükümler tartışılmaz yüksek otoritedir ve “aykırı olup olmamak” buna göre belirlenir. Bu, cumhuriyet ve laiklik öncesi dine dayalı yönetimlerin uygulamasıdır (Osmanlı’daki şeyhülislamlık kurumu gibi). Bu nokta gözden kaçırılır ve karşı çıkılmazsa, günümüze uyarlanmış benzer bir kurumun getirilme tehlikesi yabana atılmamalıdır.

Bilimsel düşünceyi ve laikliği savunması gereken biliminsanlarına da “kendi işlerine bakmaları”, yani “yüksek otorite”yi kabul edip sorgulamamaları dayatılıyor. Bazı biliminsanları da “biz bilimsel çalışmalarımıza bakarız, ötesi bizi ilgilendirmez” tutumu (kompartımanlar teorisi!) alarak bu gerici hegemonyaya çanak tutmuş oluyorlar.

Bu tutum bilimciyi felsefeden koparır, toplumsal sorumluluktan azade kılar; kısaca onu sistemin adamı yapar. Çünkü “kompartımanlar teorisi”, dini en yüksek otorite olarak tanımlayarak geliyor ve bilimciye sadece teknoloji alanını bırakıyor. En tepede sorgulanamaz, tartışılamaz, doğruluğu kendinden menkul mutlak bir otorite vardır; bilim de bu otoriteyi sorgulamadan “kendi işine” bakmalıdır. Bilim ve Gelecek olarak, bu tutumu reddediyoruz. Bilimsel bir yayın olarak ve bu yayının yazarı olan biliminsanları olarak bizim en önde gelen işimiz bilimsel düşüncenin toplumsallaştırılması ve laikliğin hakim kılınmasıdır. Bunlar olmazsa, gerçek bir bilim etkinliğinde bulunmak hayal olur.

Adnan Hoca tarikatı ve benzeri oluşumların panzehri bilimsel düşüncenin ve yöntemin yaşamın her alanında toplumsallaştırılmasıdır. Kul ve biat ideolojisinin reddedilmesi, “fikri hür, vicdanı hür” nesillerin yetiştirilmesidir. Yoksa bazı sivrisinekler yakalanabilir belki, ama bataklık üretime devam eder.

***

Oldukça zengin ve güçlü bir sayı çıkardığımızı düşünüyoruz. Kapak dosyamız: “Aydınlanmanın Bilimkurgusu”. Aydınlanma çağının ve bu çağın büyük filozof ve edebiyatçılarının farklı bir yönünü ele alıyoruz. Newton şiirlerinden Voltaire’in uzaylılarına, yeraltı maceraları ve gezegen yolculuklarından devrimci bilimkurguya, hem bilgilerimizi tazeleyeceğiz hem de yeni pek çok şey öğreneceğiz bu dosyayla.

Tolga Yıldız’ın “kültürün biyolojikleştirilmesi” meselesini tartışan makalesi, Sadık Usta’nın “Hint uygarlığının ve felsefesinin kökeni” incelemesi, Sedat Ölçer’in “Bilimin sonu mu?” başlıklı ilginç yazısı, İzlem Gözükeleş’in teknolojinin ve dijital sistemlerin vereceği kararların tarafsız ve nesnel olup olamayacağı konusundaki tartışması, Ender Helvacıoğlu’nun “sosyalizm için ‘sonuna kadar kapitalizm’ şart mı?” sorusu çerçevesinde yapılan tartışmaları özetleyen makalesi ve diğer yazılarımız umarız bu tatil ayında okurlarımızı yormayacaktır!

Dostlukla kalın…