Bünyamin TAN(1)
İnsanoğlu gerek tarım devriminden önce gerek tarım devriminden sonra içinde yaşadığı dünyayı bir şekilde anlamlandırmaya ve onun yapısını çözmeye çalışmıştır. Bakışlarını gökyüzüne çevirmiş ve bulutsuz gecelerde gördüğü o harikulade gök cisimlerini izleyerek büyülenmiştir. Bu gök cisimlerini Tanrılar olarak kabul etmiştir. Yeryüzündeki unsurların toprak, hava, su ve ateşten oluştuğuna kani olan insan, gök cisimlerinin çok uzaklarda ve göklerde olmasından dolayı onların bu âlemden farklı maddelerden oluştuğuna inanmıştır. Gökyüzü ulvi âlemlerden oluşmaktadır ve o cisimleri yaratan madde dünyadakinden farklı olmalıdır diye düşünülmüştür. Hatta oralarda yaşayan varlıkların olduğu ve onların da ulvi varlıklar olduğu kabul edilmiştir. Yunan filozofları bu maddeye ether adını vermişlerdir. İslam filozofları ise ona esîr adını vermiştir. Bu makalede de bu madde üzerine öne sürülen görüşler dile getirilmiş ve Camille Flammarion’un astronomik gözlemler üzerine olan eserinin çevirisi konu edinilmiştir.
Esîr Nedir?
Esîr kelimesi Grekçe “ether” kelimesinden gelmekte olup ay üstü âlem denilen ve bozulmayan maddelerden oluşan, yıldızların ve feleklerin yer aldığı katmanları oluşturan beşinci unsur olarak kabul edilmektedir. İlkçağ ve ortaçağ kozmolojisinde kâinat, ay altı ve ay üstü âlemler olarak iki kısma ayrılırdı. Ay altı âlem yaşadığımız yer olup hava, ateş, su ve topraktan oluşurdu ve bu dört unsur oluş ve bozuluşa uğrayan unsurlardı.(2) Aristo’ya göre Tanrı’ya inanan herkes, bu çok değerli maddenin oluşturduğu ay üstü âlemi ruhani varlıkların bulunduğu yer olduğuna inanmaktaydı. Dört unsur zıt niteliklere sahip olduğundan oluş ve bozuluşa uğrayabiliyordu. Fakat esîrin zıddı olmadığından, ondan meydana gelen yıldızlar ve felekler oluş ve bozuluşa uğramazlar ve sonsuza kadar varlıklarını sürdürürler.(3) Bu sebeple ay üstü âlem mükemmellikler âlemidir ve bu sebeple gök cisimlerinin hareketi dört unsurdan oluşan doğal varlıklarınki gibi düz değildir, mükemmel olan dairesel harekettir. Aristo, Anaxsagoras’ı kozmik düzende esir ile ateşin aynı anlama geldiğini savunduğundan dolayı da eleştirmiştir. Çünkü öyle olsaydı gök cisimleri bu kadar mükemmel hareket edemezlerdi ve bunun sonucu olarak varlık düzeninde büyük eksiklikler olurdu.(4) Genellikle İslam filozofları Aristo’nun ezeli ve ebedi olarak nitelediği esîr teorisini tamamen kabul etmezler. Bu konu üzerinde çok da durdukları da söylenemez. Örnek vermek gerekirse İbn-i Sina, dairesel hareketin ilkesi sayılan bu beşinci unsurun herhangi bir başka cisimden oluşturulmadığını ileri sürer. Ona göre “ibda” suretiyle meydana getirilmiştir ve bu sebeple de ebedidir. Mahmut Kaya, İhvan-ı Safa felsefesinde gök cisimlerinin yapısı yerküredeki ·tabii cisimlerden farksız olduğunu, ancak dairesel olarak hareket ettikleri görüşünü ileri sürer.(5) İhvan-ı Safa’nın konuyla ilgili görüşlerine tekrar değineceğiz.
Esîr, yüzyıllar boyunca kozmolojik ve astronomik olayların açıklanmasında temel ve basit bir madde olarak görülmüştür. XIX. yüzyılın sonlarında fizikçiler bu konu üzerinde önemle durmaya başladılar. Onlara göre havanın ses dalgalarını iletmesi gibi esîr de elektromanyetik dalgaları iletebilirdi. Madde ve ışığın yapısı daha iyi anlaşıldıkça bu teori geçersiz oldu. Yerin esîr içindeki hareketini incelemek amacıyla Michelson-Morley tarafından 1881’de bir deney gerçekleştirildi. Deney sonucunda esirin herhangi bir etkisinin olmadığı görüldü. 1905’te Einstein’ın özel izafiyet teorisini geliştirmesinden sonra bu kavram tamamen terkedildi.(6)
Türk mantıkçısı ve fikir adamı olan Ali Sedad Bey, Kavâidü’t-tahavvülât fî harekâtü’z-zerrât adlı eserinde esîr konusuna değinmiştir. Kendisi, esîr konusunda kitabının altıncı bölümü olan Kâ‘ide-i Tahavvülâtın ‘Umûmiyyeti başlıklı bölümde şu şekilde değinmektedir: Ziyâ ve harâret ve fi‘l-i kîmyevî hep bir arada ve bir şu‘â‘da bulunduklarından asılları bir olan havâss-ı mümeyyize gibi i‘tibâr olunurlar. İşte bunlar eczâ-yı ferdiyye-i ecsâmın ihtizâzâtı olarak esîr denilen seyyâl vâsıtasıyla etrâfa münteşir ve müntakil ve müveccihlerinin tûlu ve telâtumlarının şiddet ve sür‘atinin ihtilâfı ile harâret ve ziyâ ve te’sîr-i kîmyevî sûretinde yek-dîgerinden mütemeyyiz olurlar. Bir cisim ısıtıldıkta cüz’-i ferdleri gâyet küçük ve gâyet serî‘ harekât icrâ eylerler. Ve eğer bunlar halâda bulunsalar mâlik oldukları kuvve-i mü’essireleri mü’ebbeden mahfûz kalır tasavvur olunurdu. Lâkîn esîr denilen elâstîkî bir seyyâl derûnunda bulunduklarından işbu seyyâlin cevâhir-i ferdiyyesini tahrîk etmeleriyle anlar dahi telâtum ederek harekât-ı mezkûre bir merkezden mütebâ‘id emvâc-i küreviyye şeklinde etrafına müntakil ve münteşir olur. Bu vechle cisimdeki kuvve-i mü’essire (ya‘nî harâret) yavaş yavaş sarf olunarak cisim teberrüd eder.(7)
Ona göre ışık dalgalarının gücü ve fizik âlemde bıraktığı etkiler de esîr denilen bu beşinci unsurun dalgalarının bir neticesidir: Eşi‘a-i mütenevvi‘a yek-dîgerine istihâle edebilirler. Eşi‘a-i basîteyi iyice bel‘ etmek hâssasına mâlik olan siyâhlanmış ma‘denî bir levha üzerine bi’l-‘arz sarı şu‘â‘lar vâki‘ oldukta levha işbu şu‘â‘ları bel‘ etmekle yavaş yavaş ısınarak kendisi dahi neşr-i eşi‘aya başlayıp bir taraftan ahz eylediği ziyâ ile neşriyyâtta devâm ve kabûl eylediği sarı renkli eşi‘ayı i‘tâ etmeyip harâret muzlime eşi‘asını neşr etmekle eşi‘anın tabî‘atını tagyîr ve derece-i inkisârlarını tenkîs etmiş olur. Çünki eşi‘a-i muzi’e vü nâriyye ihtizâz-ı eczâ sûretindeki kuvve-i mü’essireden ‘ibâret olmağla emvâc-ı esîriyyenin getirdiği kuvve-i mü’essire levha tarafından bel‘ olunduktan sonra müveccihlerinin tûlu evvelkine muhâlif olan bir tâkım eşi‘a sûretinde neşr edilir.(8)
Sadânın Ziyâ ve Harârete Müşâbeheti başlıklı bölümde ise esîrin dalgalanması ve bu dalgaların çarpışmasıyla ısının iletilebildiğinden bahseder: Harâretin eczâ-yı ferdiyye-i ecsâmın ihtizâzâtından ‘ibâret bulunması ve esîrin temevvüc ve telâtumuyla müntakil olması husûsâtına faraziyye nazarıyla bakmak câ’iz değildir.(9)
Ona göre ısı ile ses çeşitli uzaklıklara dalgalanmalar ile etkisini yayıp esîri keser ve her uzaklıkta denk geldikleri cisimlerde kısmi olarak toplanırlar. Isı ve ışık için de aynı durum söz konusu olup burada nakledici olan yine esîr dediğimiz bu vasıta maddedir. Işık saçıncaya kadar ısıtılan maddelerde de durum söz konusu olup henüz ışımayan sıcaklıklar başlangıçan tayfın sonuna kadar ısı ile titreşmeye başlarlar ve ışık yaymaya başlayarak, bu ışığı da esîrde yayarlar: İmdi harâret ile sadâda eb‘âd-ı muhtelifeye temevvücât ile kuvve-i mü’essirenin münteşir olup esîr yâhûd havâ-yı nesîmîyi kat‘ı ve işbu kuvvetlerin her istikâmette ve her mesâfede tesâdüf eden cisimlerde kısmen toplanmaları müşâbeheti görülür. ….. Sadâ da civârındaki havâya icrâ olunan temevvücât hep bir mesâfede hep bir sür‘atte olarak te‘âkub ederler. Bu hâlde eğer ihtizâz-ı aslî evvelâ batî bulunur ise gide gide tesâru‘ eyledikte müntakil olan ihtizâzlar ‘aynıyla vâsıl olur. Harâret ve ziyâda dahi bu keyfiyet müşâhede olunur. Esîrin nakl etmesiyle vâsıl olan harekât-ı tayfta en az münkesir olandan bed’en ile tezâyüd eyledikçe bütün kırmızıya kadar münkesir olan harâret-ı muzlimeleri ve mora kadar münkesir olmak hâssasına mâlik bulunan harâret-i muzi’eleri izhâr eder. Bu yolda dahâ ileri gidilebilir. Bir çân yalnız bir nevi‘ ihtizâz icrâ eyler yâ! Muhtelif raksların birbiri üzerine tekerrürüyle intikâllerinde dahi böyle müterâkim olarak vâsıl oldukları mahallde tevellüd eyledikleri mahalldeki şürûtu hâvî olunurlar. Ziyâdâr oluncaya değin ısınan cisimler dahi böyledir. Harâret-ı muzlimenin ibtidâsından tayfın nihâyetine kadar mümkün olan cemî‘-i ihtizâzâtı icrâ ederler. Ve böylece müterâkim olarak esîrde münteşir olurlar.(10)
Daha sonra ısının ve sesin esîrdeki saniyelik hızlarına değinir: Her ne kadar işbu iki nev‘-i hâdisenin çok cihetle müşâbehet ‘arz ederler ise de beynlerindeki fark dahi az değildir. Sadânın husûlünde cüz’-i ferdlerin cümlesinin birden sallanarak elâstîkiyyet keyfiyetiyle tebdîl-i mahall eylemeleri sûretiyle vukû‘ bulan ihtizâzât ve harekât-ı rakkâsiyye ancak bir sâniyede birkaç def‘a vukû‘ bulup intikâlleri ise sâniyede birkaç yüz metre bir sür‘at ile olur ve esîrde intikâl eylemez. Harâretin husûlü ise cüz’-i ferdlerin beherinin ayrı ayrı kendi başlarına ihtizâzları ile olarak bir sâniyede birkaç trilyon kere vâki‘ olur ve havâ ve ecsâm-ı sâ’ireden ziyâde esîr denilen seyyâlde müntakil olarak sâniyede 300000 kilometre bir sür‘ate mâlik bulunurlar.(11)
Isı konususunda yapılan bilimsel çalışmalardan bahsettiği bölümde de Bacon, Descartes, Boyle ve Newton gibi konuyla ilgili çalışmalar yapan veya fikirler öne süren bilim insanlarının ve felsefecilerin konuya katkılarından bahseder: On yedinci ‘asırda (Bacon) ve (Descartes) ve (Boyle) ve (Newton) harâret bahsine başka bir sûret verip bunun nâkili olup ecrâm-ı semâviyye arasındaki boşlukları imlâ eden esîre dâ’ir ma‘lûmat vermişlerdir.(12)
Yapılan astronomik gözlemler ve uzay boşluğu konusunda öne sürülen bilimsel görüşlere de değinir. Uzayda bizim âlemimize benzer âlemler olabileceğinden, fakat oralarda ışığı ileten esîrin bulunmamasından dolayı bizlerce bu âlemlerin meçhul olacağından bahseder: Bu yolda fikirlerle bir kere dizginleri gevşelttikten sonra fezâda bizimkine müşâbih dahâ çok ‘avâlimin mevcûd olduğunu lâkîn ziyânın nâkili olan esîrden dahi mahrûm olan halâ-yı mutlak ile tefrîk olunmuş bulunduklarından bize mechûl olduklarını farz etmeğe koyulmuşlardır. Bu misilli efkârı tahkîk etmek mümkün olmadığı gibi redd etmek de fâ’idesizdir.(13)
Atom felsefesi ve teorisi hakkında da görüşler bildiren Ali Sedad’a göre cisimleri oluşturan maddelerin daima tek olmaması sebebiyle maddeyi oluşturan atomların arasındaki halâ denilen boşluğu dolduran şeyin esîr olduğunu, fakat esîrin halâ (boşluk) demek olmadığına değinir: Mâdde-i ecsâmın muttasıl vâhid olmaması hakkındaki işbu meslek bugün ekseriyyetle kabûl olunup mezkûr aralıklardan ‘ibâret olarak mütegayyir ve elâstîkî olan halâya dahi esîr denilmiştir. Esîr halâ olmayıp da muttasıl ve elâstîkî bir melâmîdir. Yohsa bu da zerrâttan müşekkel ve mevâdda nüfûz edici bir mâdde-i seyyâle midir şurası dahi ayrıca bir mes’ele olmuştur.(14)
Zerrâtın Harekât-ı Girdbâdiyyesi başlıklı bölümde atomist Yunan filozoflarının atom hakkındaki görüşlerine değinir. Wurtz’un Théorie Atomique adlı eserinden alıntı yapar. Maxwell’in gaz moleküllerinin hareket hızlarına dair görüşlerine, Newton’ın atomun yapısıyla ilgili öne sürdüğü teorilere, moleküllerin atomların kimyasal bağlarla oluşturduğu yapılar olduklarına değinir ve bu yapılarla ilgili şu soruya yer verir: Esîrden bir zarf ile ihâta olunmuş mudurlar?(15)
Gök cisimlerinden bahsettiği Ecrâm-ı Semâviyye başlıklı bölümün giriş paragrafında atomların molekülleri ve o yolla cisimleri nasıl oluşturuyorsa gezegenlerin, onların uydularının ve güneşlerinin de galaksi (mevkib= topluluk, astronomi terimi olarak galaksi) dediğimiz sistemleri oluşturduğuna dikkat çeker. Onların da esîr denilen bu madde âleminde yayıldıklarını belirtir: Eczâ-yı lâyetecezzâ yek-dîgerine te’sîr ile hareket ve nisbetlerini vikâye eyleyerek ecsâmı teşkîl eyledikleri gibi ecrâm-ı semâviyye dahi peyk ve seyyâre ve şemslerden vesâ’irden mevkibler ve bu mevkibler ile dahi cisim ‘âlemi teşkîl ederler. Şümûs-ı mezkûre sevâbit denilen kevâkib olup bunlar tevâbi‘iyle berâber harekette dâ’im oldukları hâlde sâha-i vesî‘a-i ‘âlemde tâkım tâkım yayılmışlar ve seyyâl esîr derûnunda sebh edegelmişlerdir.(16)
Mevâkib-i Semâviyye ve Anda İcrâ-yı Ahkâm Eden Kuvvâ-yı Mü’essire başlıklı bölümde ise öncelikle Samanyolu galaksimizden ve yapısından bahseden Ali Sedad, başta kendi galaksimizi ve diğer galaksileri çevreleyen akışkan maddenin esîr olduğundan bahseder: İşbu ‘âvâlimi esîr denilen cevâhir-i ferdiyeden müşekkel ve gâyet elâstîkî olan bir seyyâl ihâta eder ve ecrâm-ı semâviyenin yek-dîgerine olan te’sîrâtını nakle vâsıta olur. Ve işbu seyyâlin ihtizâz ve temevvücü harâret ve ziyâ ve ef‘âl-i kîmyeviyeyi ve kesâfetinin ihtilâfâtı dahi câzibe ve elektrîk ve mıknâtîsiyet hâdiselerini teşkîl eyler.(17)
Ali Sedad’a göre tüm âlem esîr ile doludur ve o, güneşten bir ışık, kimyasal bir suret ve ışık saçan bir ısı suretinde yeryüzüne sıcaklık getiren vasıta bir maddedir: Ve bir de ‘âlem esîr ile memlû olduğundan bunun mukâvemeti dahi bir taraftan fi‘l-i mezkûru tezyîd ve teşdîd ediyor. Esîr şemsten ziyâ ve ‘alâka-i kîmyeviye ve harâret-i muz’iye sûretinde ahz ile küre-i arza nakl eylediği harâreti harâret-i muzlime ile mübâdele ediyor.(18)
İhvan-ı Safa’ya göre ay altı âlemin dört unsuru vardır ve bunlar bitkileri, canlıları ve madenleri oluştururlar. Bu varlıklar, bu dört unsurun bir araya gelmesiyle oluşur ve ayrışmasıyla da bozulur. Bunu yapan doğa da gök cisimlerine ait felekî nefsin güçlerinden biridir.(19) Âlem on bir küreden oluşmaktadır ve bunlardan hava ve yer küre toprak ile su ve hava ile esîr birer küme oluşturmaktadır.(20)
Feza-yı na-mütenahiye doğru seyahat, yahud, esir içinde temaşa-yı iclal-i hilkat Eseri Üzerine İnceleme
Makalede konu edinilen Feza-yı na-mütenahiye doğru seyahat, yahud, esir içinde temaşa-yı iclal-i hilkat başlıklı eser de bu esîr denilen maddenin kapladığı evrendeki gök cisimlerinin seyri üzerinedir. Camille Flammarion’un eseri olup Mehmed Cemal adında bir şahıs tarafından Osmanlı Türkçesine aktarılmıştır. Bu kişi hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Kitap 16 sayfadan oluşmaktadır. Enver Efendi Matbaası’nda basılmış olup basım tarihi H 1310 / M 1892-93 yılıdır.
Nicolas Camille Flammarion, 26 Şubat 1842 tarihinde dünyaya gelmiş olup 3 Haziran 1925 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Fransız bir astronom olup popüler bilim çalışmaları, bilim kurgu romanları ve psişik konularla ilgili elliden fazla kitap yazmıştır. 1882 yılından itibaren L’Astronomie adlı dergiyi de yayımlamaya başlamıştır. Société astronomique de France’ın kurucusu ve ilk başkanı olup ilk kez 1887 yılında yayımlanmaya başlayan BSAF (Bulletin de la Société astronomique de France) dergisinin de kurucusudur. Astronomi çalışmalarındaki başarılarından dolayı Légion d’honneur nişanıyla taltif edilmiştir. Makalede konu edinilen kitabın Fransızca orijinal adı Les Étoiles et les curiosités du ciel’dir. 1882 yılında yayımlanmış olup gökyüzü gözlemi üzerine bir el kitabıdır.(21) Kitap iki bölümden oluşur. Birinci bölümün başlığı Esîr İçinde Temâşâ-yı İclâl-i Hilkat olup ikinci bölüm Semâdan Zemîne Bir Nazar Yâhûd Lisân-ı Fenn-i Hey’etten Bir Haber başlığını taşımaktadır.
Yazar, insanlığın uzay denilen sonsuz âlemde son derece küçük bir yer kapladığından bahisle söze başlar. Kozmolojinin tanımından bahseden yazar başımızı kaldırıp göğe baktığımızda bu sonsuzluk âlemi içerisindeki gök cisimlerini gözlemleyebileceğimizi ve bunun bize evren hakkında bir fikir verebileceğini ifade etmektedir. Gece ve gündüzün oluşumu, ekinoks çizgisi, Mars üzerindeki coğrafik yapılar, gezegenlerin bir dönem Tanrılar olarak kutsanması, gezegenlerin çekim güçleri ve yörüngeleri, dünya ile diğer gezegenler arasındaki mesafelerin ışık yılı cinsinden hesabı, güneşin ve gezegenlerin büyüklükleri, güneş sistemleri ve galaksiler, yıldız kümeleri ve takımyıldızları, mutlak uzay boşluğu, yeryüzünün coğrafi yapıları, güneş, ay ve dünyanın konumları gereğince meydana gelen gece ve gündüz olayları, Mars, Jüpiter, Uranüs, Neptün gibi ay üstü âlemde yer alan gezegenler ve o gezegenlerden dünyanın muhtemel görünüşü, hatta bu gezegenlerde yaşayanlar varsa dünyayı hangi açılardan ve ne şekilde görebileceklerine dair teoriler konu edinilmektedir. Ve tüm bunlar esîr dediğimiz bu beşinci maddeden oluşmuşlardır. Makalenin başında bahsettiğimiz üzere esîr, ısı, ışık, ses ve diğer enerji türlerinin bir aracısıdır. Ayrıca ay üstü âlem denilen âlemin de temel yapı taşıdır. Bu maddenin tam olarak ne olduğuna dair çok fazla görüş öne sürülmemiş ve mahiyeti hakkında kesin bilgiler yeni yeni elde edilememiştir.
Esîr konusuyla eserimizdeki paralellikler uzay boşluğundaki engin gök cisimleriyle dolu âlemin anlatılması ve bu âlemlerin de tıpkı yeryüzünde olduğu gibi yaşayan varlıklar barındırma olasılığıdır. Ayrıca gök cisimlerinin sahip olduğu yörüngesel hareketleri, uzaklıkları ve uzay boşluğundaki yerleri de buna dâhildir. Bir şekilde ilkçağdan beri bu konuda kafa yoran bilim insanları ve felsefeciler, esîrin ulvî âlemdeki mükemmel gök cisimlerini oluşturduğunu ve orada ulvî varlıkların yaşamlarını idame ettirmelerine vesile olduğunu dile getirmişlerdir.
İlkçağdan ortaçağa, ortaçağdan yeniçağa, yeniçağdan günümüze uzanan süreçte felsefeciler ve bilim insanları esîr konusuyla az da olsa ilgilenmişler ve içinde yaşadığımız dünyanın ve onun da içinde bulunduğu uzayın yapı taşları, yapısı, karakteristik özellikleri ve devinimleri hakkında görüşler öne sürmüşlerdir. Isı, ışık gibi enerjilerin ışınımı ve yayılımı da bu madde sayesinde olup derin uzay onunla doludur. Konu edinilen bu eser de bu maddeden oluşan uzay ve gök cisimlerinin genel özelliklerinden bahsetmektedir. Bu eser dolayısıyla esîrin mahiyeti üzerinde durulmuş ve uzay hakkında 1800’lü yıllarda Osmanlı aydınlarının yaptıkları okumaların neler olduğu konusuna ışık tutulmaya çalışılmıştır.
KAYNAKLAR
-Ali Sedad, Kavâidü’t-tahavvülât fî harekâtü’z-zerrât. İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1300.
– “Camille Flammarion”, Linda Hall Library, erişim tarihi: 28 Nisan 2018, https://www.lindahall.org/camille-flammarion/
-İhvan-ı Safa Risaleleri c.2. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2013.
-Kaya, Mahmut. “Esir.” TDV İslam Ansiklopedisi. 11: 390. İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, 1995.
DİPNOTLAR
1) MEB, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni.
2) Mahmut Kaya, “Esir”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 11 (İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, 1995), 390.
3) Kaya, “Esir”, 390.
4) Kaya, “Esir”, 390.
5) Kaya, “Esir”, 390.
6) Kaya, “Esir”, 390.
7) Ali Sedad, Kavâidü’t-tahavvülât fî harekâüi’z-zerrât (İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1300), 75-76.
8) Ali Sedad, Kavâid, 77.
9) Ali Sedad, Kavâid, 79.
10) Ali Sedad, Kavâid, 81-82.
11) Ali Sedad, Kavâid, 82.
12) Ali Sedad, Kavâid, 98.
13) Ali Sedad, Kavâid, 128.
14) Ali Sedad, Kavâid, 129-130.
15) Ali Sedad, Kavâid, 140.
16) Ali Sedad, Kavâid, 154.
17) Ali Sedad, Kavâid, 160.
18) Ali Sedad, Kavâid, 178.
19) İhvan-ı Safa Risaleleri c.2 (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2013), 12.
20) İhvan-ı Safa Risaleleri c.2, 30.
21) “Camille Flammarion”, Linda Hall Library, erişim tarihi: 25 Ocak 2020, https://www.lindahall.org/camille-flammarion/.