Pompeius’un Yetkisi Üzerine
Cicero, Çev. Begüm Kaynakoğlu, Pinhan Yayıncılık, 2024, 72 s.
Cicero, Pompeius’un Yetkisi Üzerine adlı söylevinde, VI. Mithridates`e karşı yapılacak olan savaşı yönetme yetkisinin Pompeius’a verilmesine ilişkin yasa önerisini savunmaktadır. Cicero, bu savaşın önemini vurgulayarak, bu yetkinin verilmesinin Roma`nın güvenliği ve çıkarları için gerekliliğine dikkat çeker. Cicero`nun bu söylevi, o dönemdeki politik ortamı, Romalıların güvenliği için gerekenleri ve Pompeius’un liderlik yeteneklerini vurgulamaktadır. Pompeius`un daha önceki zaferleri ve deneyimleri üzerine odaklanarak, onun VI. Mithridates`e karşı yapılacak savaşın liderliğini üstlenmesinin Roma için en iyi seçenek olduğunu savunur. Ayrıca, Pompeius`un cesareti, adil yönetimi ve askeri dehasıyla Roma`nın düşmanlarına karşı başarılı olabileceğine dikkat çeker. Cicero, Pompeius`un Roma`nın kurtuluşunu sağlayacak lider olduğunu ve bu görevi başarmak için gerekli yetkiyi alması gerektiğini vurgular. Bu övgülerle, Cicero, Pompeius`a savaş yetkisi verilmesi yönündeki yasa önerisini desteklemektedir.
Ateizmin Ruhu – Tanrısız Bir Maneviyata Giriş
Andre Comte Sponville, İletişim Yayınları, 2024, 176 s.
Dinden vazgeçilebilir mi? Tanrı var mıdır? Ateistler maneviyatı reddeder mi? André Comte-Sponville, Ateizmin Ruhu’nda bu soruları açık yüreklilik ve cesaretle yanıtlamaya çalışıyor. İlahiyatçıların ve felsefecilerin Tanrı’nın varlığına dair sunduğu kanıtları ele alıp kendi ateizminin temellerini ortaya koyuyor. Laiklik, sevgi ve hoşgörünün insanları birleştirecek asli zemin olduğunu savunuyor, bizi kendi varlığımızda hakikati bulmaya çağırıyor. Düşünür, manevi yaşama da bu dünyaya da açık, sorgulayan, insani değerlere ve sevgiye kök salmış, adaleti ve merhameti temel alan bir ateizmi savunuyor.
Renkler Üzerine Düşünceler
Ludwig Wittgenstein, Çev. Berkan Üze, Can Yayınları, 2024, 72 s.
Ludwig Wittgenstein’ın ölümünden bir yıl önce, 1950’de Oxford’da yazdığı, son eserlerinden olan Renkler Üzerine Düşünceler yazarın tek bir felsefi konuya odaklandığı birkaç metinden biri. Renklerle ilgili felsefi sorunların ancak ilgili dil oyunlarına dikkat edilerek çözülebileceğine inanan Wittgenstein, renklerin dildeki kullanımını açıklığa kavuşturmak için Goethe’nin Renk Öğretisi’ni ve Philipp Otto Runge’ın gözlemlerini de ele alıyor. Renklerin açıklığı ve koyuluğu, renk körlüğü, renklerin göreceliği, farklı dil ve kültürlerdeki karşılıklarının birbiriyle ilişkisi ve renklerle ilgili dil oyunları gibi bağlamlarda renkler üzerine düşünen Wittgenstein kendi renk kuramını oluşturuyor.
Savaş ve Şiddet Bildiri Kitabı – Önasya Arkeolojisi Toplantıları 1
Kolektif, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2024, 486 s.
Önasya Arkeolojisi Toplantıları” grubu Türkiye’de araştırma yapan bilim insanları tarafından 2019 yılı Kasım ayında oluşturulmuştur. Grubun kuruluş amacı, Türkiye’de Önasya Arkeolojisi üzerine çalışmakta olan arkeoloji, antropoloji ve filoloji gibi farklı disiplinlerdeki bilim insanlarını bir araya getirerek bilgi paylaşımı ve dağılımını sağlamaktır. Sempozyum şeklinde düzenlenen toplantıların üç yıl aralıkla düzenli olarak yapılması planlanmıştır. Önasya Arkeolojisi Toplantılarının ilkinin konusunu savaş ve şiddet oluşturmuştur. Savaş ve şiddet insanlık tarihine yön veren önemli meselelerden biridir. Şiddet hem insanlarda hem de hayvanlarda görülmekle beraber, zamanla insan tarafından bireysel şiddetten organize şiddete ve savaşa dönüşmüştür. Savaş ve Şiddet, toplumlardaki demokratikleşme süreciyle bağlantılı olarak sayısal anlamda azalmıştır. Ancak yeni teknolojilerle birlikte savaş ve şiddetin etki alanı genişlemiş ve sonuçları küreselleşmiştir. Bu sempozyumda; Doğu Akdeniz toplumlarında örgütlü şiddetin ne zaman başlayıp ne ölçüde yaygınlaştığını araştırmak; şiddetin ve savaşın nedenleri, etkileri ve sonuçlarını tarihsel süreçteki örnekler üzerinden değerlendirmek; örgütlü şiddet, devlet oluşum süreci ve bölgedeki sosyo-politik istikrarsızlık arasındaki bağlantıyı incelemek amaçlanmıştır. Neolitik Çağ’dan Demir Çağı’na kadar uzanan zaman diliminde Doğu Akdeniz Bölgesini kapsayan sempozyum konuları savaş-şiddet türleri, savaş-şiddet ile siyasallaşma arasındaki ilişkiler, savaşın ve şiddetin arkeolojik, filolojik ve antropolojik kanıtları, savaşın ideolojisi, savaşta uzmanlaşma: profesyonel askerlerin ve daimi orduların ortaya çıkışı, savaş-şiddet ve toplumsal hafıza, savaş ve şiddet sonrası yaşanan süreçler ve etkileri, savaş araçları ve gereçlerini içermiştir.
Yeşil Tüketim
Nedim Tekin, Nobel Bilimsel Yayınlar, 2023, 96 s.
Aşırı ve bilinçsiz tüketim, doğal kaynakların hızla yok olmasına ve çevre sorunlarının artmasına neden olmaktadır. Doğal kaynakların korunmasında ve çevre sorunlarının çözümünde en önemli unsurlardan biri yeşil tüketim alışkanlıklarının yaygınlaşmasıdır. Dolayısıyla yeşil tüketim alışkanlıklarının yaygınlaşmasına katkı sunma düşüncesi bu çalışmanın ortaya çıkış nedenidir. Gelecek nesillere bırakılabilecek en büyük miras yaşanılabilir doğal bir ortamdır. Bu düşünceye katkı sunmak amacıyla hazırlanan bu kitap içeriğinde öncelikle yeşil tüketim kavramını içerisine alan yeşil pazarlama kavramı ve yeşil pazarlama karması detaylı şekilde ele alınmıştır. Sonraki bölümlerde ise tüketimin çevre üzerindeki olumsuz etkilerine, yeşil tüketici davranışlarını etkileyen faktörlere ve yeşil tüketici satın alma karar sürecine yer verilmiştir.
Yirmi Beş Keşifte Evrimin Öyküsü
Donald R. Prothero, Fol Kitap, 2024, 432 s.
Evrim kuramı modern bilimin ve özellikle de biyolojinin en görkemli başarılarından biridir. Yeryüzünün geçmişinde yolları birbiriyle kesişen sayısız öyküden görkemli ve gür bir aile ağacı oluşturup canlıların geçmişini, bugününü ve geleceğini birbirine bağlıyor. Dünyaya ve dünya içindeki insanın yerine ilişkin bakışı derinleştirmekle kalmayıp evrenin boyutları ve hayatın zenginliği karşısında insanları daha mütevazı olmaya da teşvik ediyor. Yine de etrafındaki tartışmalar bitmek bilmiyor, hatta gittikçe daha da karmaşıklaşıyor ve evrimi anlamak isteyenlerin gözünü en başından korkutabiliyor. Evrime dair kanıtlar her geçen gün artarken ve yepyeni yöntemler ile tekniklerin kullanılmasıyla şaşırtıcı sonuçlara ulaşılırken evrimi ve evrim kuramını nasıl anlayabiliriz ve anlatabiliriz sorusuna cevap aranıyor bu kitapta. Öncelikli olarak şu soruların yanıtları aranmış Evrim nedir, evrim teorisi nedir? Evrim “sadece bir teori” midir? Canlıların vücut yapıları kusursuz mu? Geçiş fosilleri var mı, yok mu? Evrim tamamlandı mı, yoksa devam ediyor mu? Gözün hikmeti var mı? İnsanlar nereden geldiler? Bu kitapta, tanınmış paleontolog Donald R. Prothero, yanıtı merak edilen bu ve benzeri sorulara güncel bilgilerin ve bulguların ışığında bir yanıt vermeyi amaçlıyor.
İnsan Düşünüşünün Doğal Tarihi
Michael Tomasello, Yapı Kredi Yayınları, 2024, 216 s.
Michael Tomasello, insan öncesi atalarımızın, günümüzün büyük maymunları gibi, sorunları düşünerek çözebilen sosyal varlıklar olduğunu savunuyor. Gelgelelim ekolojik değişiklikler sadece kendi bireysel hedefleri peşinde koşan bu rekabetçi canlıları daha işbirlikçi bir yaşam formuna zorladı. Böylece ilk insanlar eylemlerini koordine etmek ve düşüncelerini işbirliği kurdukları ortaklarına iletmek zorunda kaldılar. Tomasello’nun “ortak maksatlılık hipotezi”, sosyal açıdan giderek karmaşıklaşan bu yaşam formunun nasıl olup da kavramsal açıdan karmaşıklaşan düşünme biçimlerine yol açtığını ortaya koyuyor. Hayatta kalabilmek için insanların dünyayı çeşitli sosyal perspektiflerden görmeyi, sosyal olarak yinelenen çıkarımlar yapmayı ve grubun normatif standartları aracılığıyla kendi düşüncelerini denetlemeyi öğrenmesi gerekiyordu. Dil ve kültür bile öteden beri süregelen birlikte çalışma ihtiyacından doğdu. Tomasello, bizi diğer büyük maymunlardan en çok ayıran şeyin, işbirliğine ve iletişime dayalı yeni etkileşim biçimlerimizin ortaya çıkardığı yeni düşünme tarzları olduğunu gösteriyor. İnsan Düşünüşünün Doğal Tarihi, insanın toplumsallığı ile biliş arasındaki bağlantı hakkında bugüne değin yapılmış en ayrıntılı bilimsel analizi sunuyor.
Bilgisayarlar Nasıl Düşünür?
Matti Tedre, Çev. Akın Emre Pilgir, Tellekt, 2024, 184 s.
Biliminsanları, hesaplama açısından düşünmenin bilimsel araştırmayı organize etmenin tamamen yeni bir yolunu mümkün kıldığını keşfetti; sonuçta her alanın bir hesaplamalı dalı vardı: bilgiişlemsel fizik, bilgiişlemsel biyoloji, bilgiişlemsel sosyoloji. Peki yapay zekânın temellerinden biri olan bilgiişlemsel düşünme ne anlama geliyor ve bilgisayarlar nasıl düşünüyor? Denning ve Tedre, bu kitapta okur için iş yapacak hesaplamaları tasarlamaya, dünyayı bir tür bilgi süreçleri kompleksi olarak açıklamaya ve yorumlamaya yönelik zihinsel becerileri analiz ediyor, bilgiişlemsel düşünmeyi tüm boyutlarıyla ele almayı hedefliyorlar. Bilgisayarlar Nasıl Düşünür?, dijital bilgisayarlardan yüzyıllar önce başlayan bir soyağacının izini sürmek isteyen ve alana dair erişilebilir bir genel bakış edinmek isteyen okurlar için önemli bir rehber olma iddiası taşıyor.
Darwin Olmasaydı
Peter J. Bowler, Çev. Murat Havzalı, Alfa Yayınları, 2024, 392 s.
Evrim kuramı Darwinizm midir? Darwin olmasaydı evrim kuramı olmaz mıydı? Darwin’in evrim kuramı ile modern evrim kuramının farkı nedir? Darwin’in fikirleri ve terminolojisi bugünlerde o kadar yaygın ki, onlarsız bir dünya hayal etmek bir yana, onlardan kaçınmak bile imkânsız görünüyor. Ancak Peter J. Bowler çalışmasında şunu soruyor: Ya Charles Darwin Beagle yolculuğundan dönmemiş ve dolayısıyla Türlerin Kökeni’ni yazmamış olsaydı? Alfred Russel Wallace gibi bir başkası seçilim teorisini yayımlayıp benzer bir dönüşümü başlatabilir miydi? Ya da Darwin’in kitabının yokluğu, biyolojinin evrimciliğin etkisi hakkında büyük bir tartışma başlatmayan bir yolda geliştiği farklı bir olaylar dizisine yol açar mıydı? Bowler’in tezi, Darwin’in çağdaşları için olanaklı olmayacak özel bir evrim kuramı biçimi geliştirmesini sağlayan eşsiz içgörüleri olduğu iddiasına dayanıyor. Darwin’in hâlâ biyologların saygısını görmesinin nedeni, çağdaş evrimciliğin temelini oluşturan fikirlere kendi zamanındaki öteki doğabilimcilerin hepsinden daha yakın olmasıydı. Başka bir deyişle, Darwin “kendi zamanının ötesindeydi.”
Dünyanın Düzleşmesi – Kültürün Krizi ve Normların Tahakkümü
Olivier Roy, Çev.Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 2024, 200 s.
Psikolojik destek almak için uçağa tavuskuşunuzla ya da tasmalı bir timsahla binmeyi düşünür müydünüz? Yirmi-otuz yıl önce aklımızdan bile geçmeyecek bu tür davranışlar bugün yaşanmakla kalmıyor, bunlara ilişkin düzenleme ve açıklamaların yapılması zorunlu hale geliyor. Peki neden? Olivier Roy bu soruya yanıt ararken, davranışların zımni kabullerle belirlenmesi anlamına gelen kültürün aşılması ihtiyacına işaret ediyor. Dünyanın pek çok yerinde geleneksel anlamıyla kültür aşınır; edebiyatı, sanatı, düşünceyi kapsayan “yüksek kültür” de değerini kaybederken, kültür kelimesinin kullanım alanı genişliyor ve “iptal kültürü” gibi ifadelere rastlıyoruz. Giderek daha çok davranış apaçık ifade edilen normlarla düzenlenmeye çalışılıyor; genç kuşaklar woke denen, “duyarlılık yanlısı” bir tavırla yeni doğruları ve yanlışları gündeme getirmeye ve belirlemeye yöneliyor. Yazara göre eşzamanlı sayılabilecek dört hareketin bir sonucu bu da: 68’le birlikte başlamış kültür eleştirisi, internet teknolojisinin dünyanın büyük kısmını birbiriyle iletişime sokmuş olması, neoliberalizmle birlikte her türlü ilişkinin metalaşması ve ürünlerin, ilişkilerin yurtsuzlaşması, bu arada kitleselleşen göçler. Kültürün krizi aynı zamanda insanın doğa içindeki ve gezegen üzerindeki yeriyle ilgili bir kriz. Dünyanın Düzleşmesi, yaşadığımız dönemi ve içinden geçtiğimiz dönüşümü anlamak ve yorumlamak isteyenlere kapsamlı bir çerçeve sunuyor.
Lezzetli Dünya Tarihi
J.M. Mulet, Çev. Gonca Tanakol, Murat Tanakol, Say Yayınları, 2024, 520 s.
Yemek, hayatta kalmak için gerekli olmanın ötesinde, kadim tarihin ve kültürün bir yansımasıdır; dolayısıyla her yemeğin ardında bir gelenek yatar ve her lezzet, insanlığın eşsiz bir ânını temsil eder. Bu yüzden popüler bilim yazarı J. M. Mulet tarihi yemeklerle anlatmayı tercih ediyor ve ortaya çok lezzetli bir dünya tarihi çıkıyor. Fakat bu kitabı aynı zamanda “yemeğin tarihi” olarak okumak da mümkün. Kitap insanın yiyecekle olan ilişkisini itinayla inceliyor, binlerce yıldan bu yana dünya halklarının kendi yemek kültürlerini nasıl geliştirdiklerini gösteriyor. Lezzetli Dünya Tarihi varoluş ve yemek yeme arasındaki ilişkiye tartışmalı ve tamamen yenilikçi bir bakış açısıyla yaklaşan meşhur İspanyol yazar Mulet’in en iddialı projesi; mamut iliğinden fast food’a kadar her yemeğin anlattığı hikâyeyi ortaya koymayı amaçlıyor.
Uygarlık Paradigmasını Değiştirmek
Fikret Başkaya, Yordam Kitap, 2024, 192 s.
Fikret Başkaya’nın ele aldığı pek çok olgu, küresel kapitalizmin artık sadece insani yabancılaşmalar, toplumsal kötülükler, doğa tahribatı yaratmakla kalmadığını, tüm canlıların varlığını doğrudan tehdit ettiğini gösteriyor. Uygarlık Paradigmasını Değiştirmek çöküş durumundan çıkmak için, insanlığın ve uygarlığın geleceğini kurtarmak için zihinsel yenilenmenin perspektiflerini tartışıyor. Yeni bir uygarlığa giden yolun aralanması ancak yeni fikirlerle, radikal bir entelektüel kopuşla mümkün olacak. Aksi halde, belirli bir eşik aşıldığında geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir. Şeylerin seyrini değiştirmek için yönetenleri değil, sistemi değiştirmek gerektiğini hatırlatıyor Fikret Başkaya… Kapitalizme ekonomik, sosyal, ekolojik, etik bir alternatif olarak gördüğü eko-sosyalizm üzerinde düşünmeye çağırıyor. İnsanın insanla, toplumun doğayla, kadının erkekle uyumlu olduğu bir dünya mümkün. Yeter ki “bunak kapitalizm”in çözdüğünden daha çok sorun yarattığı bilince çıkarılsın. Radikal dönüşümlere acilen ihtiyaç duyulurken Uygarlık Paradigmasını Değiştirmek de sonuçta “yeryüzünün lanetlileri”ne düşüyor.
Ülkü Dergisi ve Kemalist Toplum
Firdevs Gümüşoğlu, Cumhuriyet Kitapları, 2024, 464 s.
Halkevleri tarafından yayımlanan; topluma rehber olmayı, kolluktan yurttaşlığa geçişi sağlayacak bilincin yaratılmasını amaçlayan Ülkü dergisinin, Cumhuriyet tarihinde özgün bir yeri bulunmaktadır. Ülkü Dergisi ve Kemalist Toplum başlıklı bu eser, uzun tarihsel geçmişi olan bir imparatorluğun, ulus devleti olarak yeniden yapılandırılma sürecini, kurumsal yapılarda gerçekleştirilen kökten dönüşümü, tarihsel arka planına da ışık tutarak irdelemektedir. Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu’nun bu titiz çalışmasında 1933 yılından 1950 yılına dek 17 yıl ayakta kalan Ülkü’de işlenen konular, Sosyal Bilimler alanında önemli yöntemlerden biri olan “içerik çözümlemesi” yoluyla irdeleniyor. Türkiye’nin toplumsal ve siyasal yaşamında damga vurmuş olan dergi, tüm sayıları ile ilk kez merceğe alınmaktadır. Bu çalışma, yeni toplum oluşturma yolunda gerçekleştirilen reformların dönüştürücü etkilerinin görüldüğü bir dönemi, aklın ve bilimin egemen kılındığı devlet düzenine geçiş serüvenini gözler önüne sermektedir. Ülkü dergisinde ele alınan konuların çözümlenmesi, derginin Kemalist Toplum Modelini yaratmadaki rolünü ve önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Türkiye’de Caz Yapmak – Meşrulaşma, Hakim Anlatılar ve Yapısöküm
Selim Tan, Doğu Kitabevi, 2024, 176 s.
Her ne kadar halk arasında “caz yapmak” deyimi “boşa konuşmak, gevezelik etmek” gibi olumsuz manalar taşısa da Türkiye’de cazın bundan çok daha fazlası olduğu ve zengin bir geçmişi barındırdığı açık. Ancak Türkiye’de cazın gelişim serüveni, anektodları, izler kitlesi ve müzisyenleri kayda değer olmasına rağmen kaleme alınan metinlerin sayıca tatmin edici, yeteri denli bilimsel ve bütünlüklü olduğunu söyleyebilmek hayli güç. İşte bu kitap, Türkiye’de “caz yapma”nın tarihsel serüvenini etraflı bir şekilde masaya yatırarak kapsamlı bir anlatı oluşturma gayesi taşıyor. Bunu gerçekleştirirken de dünyada cazın âdeta “sorgulanmaksızın kabul edilen” müziksel meşruiyetinin Türkiye’de hangi şartlar altında tesis edildiğini başka bir deyişle cazın Türkiye’de “sanat olma” serüvenini anlamaya çalışıyor. Ayrıca kitap, baskın eğilimlerden farklı olarak Türkiye’de cazın doğuşunu “mütareke yıllarına” götürdüğü gibi başkent Ankara’nın hususiyetini vurgulayarak “İstanbul merkezli” anlatıların da dışına çıkıyor. Bu sayede kitabın salt tarihsel aktarıcılığın ötesinde Türkiye’de cazın meşrulaşma serüvenini, hâkim anlatılarını ve yapısöküm olanaklarını irdeleyen bir perspektifle hareket ettiğini ifade etmek mümkün.
Türkiye’den Nitelikli Emek Göçü: Huzura Kaçış
Dilek Bulut, Ekin Basım Yayın, 2024, 154 s.
Günümüzde birçok faktörle tetiklenen uluslararası göçler öylesine hız kazanmış ve çeşitlenmiştir ki, hem gündelik yaşamın hem de sosyal bilimlerin en yakıcı konularından biri olmaya devam etmektedir. Elinizdeki çalışmada, Türkiye’den özellikle 2010 yılı sonrası, Dünya’da ise 1990’lı yılların başlarından beri hızlanan nitelikli emek göçünü tetikleyen etkenler, çok boyutlu ve ilişkisel bir yöntemle analiz edilmeye çalışılmış ve göçleri sadece ekonomik nedenlerle açıklayan tek boyutlu açıklamalardan kaçınılmıştır. Böyle bir analiz, dünyadaki hiyerarşik ilişkilerin belirlediği ekonomik, politik ve mekânsal politikalarla yerel olumsal koşulların karşılaşmaları ve bu karşılaşmalara yoğun bir biçimde maruz kalanların gündelik hayatı üzerinde yarattığı etkileri incelemeyi gerektirdiği için, çalışmayı yurtdışına 2010 yılı sonrası çıkmış ya da çıkmak için ciddi adımlar atmış profesyonel mesleklerden oluşan otuz kişilik bir saha araştırmasının verilerine dayandırdık. Böylece bireysel yaşamlarla sosyal süreçler arasındaki ilişkileri berraklaştırmaya çalıştık ve onların göçüne, hemen hepsinden duyduğumuz bir kelimeyi uygun görerek Huzur Göçü adını verdik. Ele aldığımız göç türünü incelerken, dünyada yoğun bir biçimde göç alan gelişmiş ülkelerin giderek göç politikalarını ortak ilkelere bağlamaya çalıştıklarına ve bu politikalarla, farklı niteliklerdeki emeği kendi ekonomilerinin gerektirdiği zamanda ve gerektirdiği ölçüde çekmek üzere tüm dünyayı bir emek deposu olarak dizayn etmelerine vurgu yapmaya çalıştık. Çünkü büyük resmi görmemek çoğu kez göçe ve göçmenlere miyop bir yaklaşıma ve yanlış değerlendirmelere yol açmakta, onları yollara düşüren asıl etmenlerin görülmemesine yol açmakta, göçmenler homojen bir topluluk gibi görülerek suçlulaştırılmakta, çoğu kez tüm sorunların günah keçisi gibi gösterilerek ve ırkçılığı yükselterek oy sağlamayı amaçlayan politikacılarca araçsallaştırılmaktadır. Umudumuz, Ozanın dediği gibi “insanın insana el olmayacağını” hatırlatarak elimizden geldiğince önyargıları kırmaktır.
Pek Kronolojik Olmayan Hayatımız: Türkiye’de Modernleşme ve Sanat
Burcu Pelvanoğlu, Sel Yayıncılık, 2024, 340 s.
Burcu Pelvanoğlu, Pek Kronolojik Olmayan Hayatımız: Türkiye’de Modernleşme ve Sanat başlıklı bu çalışmasında modernleşmenin sanata etkilerini Osmanlı’da Batılılaşma eğilimleri ile Cumhuriyet ideolojisi olmak üzere iki kesit üzerinden irdeleyerek sanatın modernleşme tarihini sosyopolitik gelişmeler ekseninde okuyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e evrilen dönemde sanat hayatı, kadına bakış, fotoğrafik gerçekliğin kuruluşu, Paris etkileri gibi başlıklar doğrultusunda 1970’lere dek uzanan kronolojinin izleğini sürerken; kurucu ideolojinin sanatla ilişkisine odaklandığı ikinci izlekte eski/yeni, yerel/evrensel sanat tartışmalarını milli sanat kavramı çerçevesinde ele alarak, köycü söylemle ortaya konan Cumhuriyet ideolojisinin, bugün etkisini çok daha yoğun biçimde hissettiren neo-Osmanlıcıl tandansa dönüşümünün gerekçelerine iniyor ve tüm bu evrelerin Türkiye’de modern sanat tarihi yazımını değerlendiren kanonun oluşamamasındaki etkisini sorguluyor.
Erken Modern Avrupa Tarihi: Kiliseler İnançlar ve Mezhepler
Hamish Scott, VakıfBank Kültür Yayınları, 2024, 408 s.
Avrupa’nın modernliğe giden uzun yolculuğunda, dinler ve kiliseler de büyük değişimler yaşadı. Ortaçağların baskın Katolik Kilisesi önce siyasî gücünü, sonra da evrensel dinî otoritesini kaybederken, yeni mezhepler, kiliseler ve din yorumları bütün Avrupa’yı sardı ve sarstı. Bununla birlikte 16. yüzyılın sonunda kurumsallaşan Katolik Reformu, ortaya çıkan yeni kilse ve din yorumları toplumları bölen, savaşları başlatan ve bitiren esas unsurlar hâlini aldı. Hızla çoğalan Katolik tarikatlar, Protestan ve Kalvinist kiliseler erken modern zihniyet değişimlerinin kâh öncüsü, kâh neticesi oldu. Öte yandan Avrupa’nın diğer din ve kiliseleri, İslâm, Yahudilik ve Doğu Kiliseleri de kendi içlerinde çeşitli değişimler yaşadı. Tüm bunları erken modernite çerçevesinde ele alan, alanının uzmanlarını bir araya getiren Erken Modern Avrupa Tarihi, Kiliseler, İnançlar ve Mezhepler, VakıfBank Kültür Yayınları’nın Erken Modern Avrupa Tarihi serisinin üçüncü kitabı.
İnsanlar Tarihlerini Kendileri Yazar – Kapitalizm, Emperyalizm ve Devrim Üzerine Yazılar
Samir Amin, Efil Yayınevi Yayınları, 2024, 288 s.
Radikal politik iktisatçı Samir Amin (1931-2018), ardında Marksist yazılardan oluşan değerli bir külliyat bıraktı. Amin’in iktisattan kültüre uzanan entelektüel yelpazesi takdire şayandı ve verdiği dersler hâlâ önemini korumaktadır. Bu kitap, Monthly Review Press tarafından Samir Amin’in yirmi birinci yüzyılda yazdığı en önemli on makalesinin Monthly Review dergisinden derlenerek yayımlanmasıyla oluşmuştur. Koleksiyonun “Giriş” kısmı, Amin’in arkadaşı ve yoldaşı olan Marksist filozof Aijaz Ahmad tarafından yazılmıştır ve Amin’in yaşamı ile çığır açan çalışmaları hakkında kapsamlı bir inceleme sunmaktadır. Ahmad ayrıca “Devrim mi Çöküş mü?” ve “Çağdaş Emperyalizm” gibi çarpıcı ve zekice yazılmış makaleleri okumak için bağlamsal bir odak noktası sunmaktadır.
Yaşamın Politikası – 21. Yüzyılda Biyomedikal, İktidar ve Öznellik
Nikolas Rose, Ayrıntı Yayınları, 2024, 464 s.
Tıp alanı yüzyıllar boyunca anormallikleri tedavi etmeyi amaçladı. Bugün gelinen noktada ise normalliğin kendisi tıbbi değişikliklere açılmış durumda. Bedenlerle ve zihinlerle ilgili yeni bir moleküler anlayışla, temel yaşam süreçlerini moleküller, hücreler ve genler düzeyinde manipüle etmek için yeni tekniklerle donatılmış olan tıp, şimdi gözünü insanın tüm yaşam süreçlerini değiştirmeye dikmiş görünüyor. Elinizdeki eser de tıbbın, insan yaşamının ve biyo-teknolojinin yaygın bir biçimde politikleşmesine yol açan yaşam bilimleri ve biyo-tıptaki son gelişmeleri masaya yatırıyor.
Popüler bilimin abartılı sözlerinden ve sosyal bilimin karamsar çıkarımlarından kaçınan Nikolas Rose, genom bilimi, sinir bilimi, farmakoloji ve psiko-farmakolojideki gelişmeleri ve bunların ırksal politikaları, suçun denetlenme biçimlerini ve psikiyatriyi nasıl etkilediğini inceleyerek çağdaş moleküler biyopolitikayı tüm ayrıntılarıyla analiz ediyor. Rose, biyotıbbın bir iyileştirme pratiğinden hayatın yönetimine nasıl dönüştüğünü, nasıl hastalıklardan çok hastalıklara yatkınlıkları tedavi etmeyi vurgular hale geldiğini, hasta anlayışımızdaki değişimi, yeni tıbbi aktivizm biçimlerinin ortaya çıkışını, biyo-sermayenin yükselişini ve biyo-iktidardaki dönüşümleri ele alıyor. Bu gelişmelerin her biri olduğumuzu sandığımız ve olmak istediğimiz kişiler için hayati sonuçlar barındırdığından, elinizdeki okuma zengin bir kaynak niteliği taşıyor.
Postkolonyalizm – Çok Kısa Bir Giriş
Robert J. C. Young, İletişim Yayınları, 2024, 192 s.
Derin eşitsizlikler üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Sömürgeciliğin tasfiyesine rağmen, eski emperyal devletler, önceden hükmettikleri ülkeler üstündeki egemenliklerini büyük oranda koruyorlar. Postkolonyalizm, sömürgecilik karşıtı mücadeleyi farklı bir bakış açısıyla, bugüne uzanan bir izlekte inceliyor; Batı egemenliğinin eski ve yeni görünümlerini eleştirel bir gözle ele alıyor. Sömürgeciliğe karşı mücadelenin hem tarihini hem temel tartışmalarını ortaya koyarken dünya düzenine dair düşüncelerimizi de yeni bir perspektife yerleştiriyor. Robert J.C. Young; ezilen, hor görülen, baskı altında yaşayan kadınların, yurtlarından edilmiş mültecilerin, kendi toplumları içinde en küçük düşürücü şekillerde yaşamaya mahkûm edilenlerin, kültürleri ve yaşam alanları yok edilen yerli halkların, işgal altında yaşayan Filistinlilerin hayatlarına dokunuyor. Siyasal, toplumsal ve kültürel tahakkümün eski biçimleriyle birlikte şimdiki yansımalarını da incelikle dile döküyor. Geniş bir coğrafyaya yayılan incelemesinde müzikten edebiyata, sömürgeci geçmişin kalıntılarının nasıl hâlâ ayakta kalabildiğini sorguluyor ve en çok da kendi hayatlarımızı ve zihinlerimizi sömürgeci bakıştan kurtarmanın yollarını arıyor.
Anadolu’nun Doğa Tarihi – Sürüngenlerden İnsanlara
Ahmet İhsan Aytek, Kriter, 2024, 298 s.
Anadolu; stratejik coğrafî konumu, eşsiz tabiî güzellikleri, sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları ile, dünyanın, herkesin ilgisini çeken ve hayranlığını kazanan güzide bölgelerinden birisidir. Anadolu, jeolojik hareketler ile kara kütlelerinin su üstüne çıkması ile beraber zaman içerisinde birçok canlıya ev sahipliği yapmış ve hâlen de yapmaya devam etmektedir. Bu kitap, Anadolu’da yapılmış çalışmalarda bulunan omurgalı fosilleri üzerinden, Anadolu’nun fosil geçmişini anlatmaya çalışmaktadır. Böylece, okuyucular, yaşadıkları toprakların barındırdığı diğer bir zenginliği de rahatça anlayabileceklerdir. Kitap içerisinde, Anadolu’nun fosil geçmişi dışında; doğa tarihi çalışmaları kronolojisi, müzecilik ve doğa tarihi müzeciliği, fosil kavramı, paleontoloji kavramı, dünya yaşam tarihi gibi konulara da değinilmiştir. Kitap, genel okuyucu kitlesine hitap eden bilgileri içerdiği gibi, paleontolojik veriler ve kaynakçası ile, bilim insanları ve öğrenciler için de bir kaynak kitap niteliğindedir.