Ana Sayfa Dergi Sayıları 259. Sayı Mutluluk kim…

Mutluluk kim…

2834

Üçüncü tekir şahıs/ Anıl Ceren Altunkanat

 Ne zaman laf mutluluktan açılsa içimden “Mutluluk kim köpek?” diye haykırmak geliyor. Belki mutluluk dininin pazarlama stratejilerinden gına geldiği için, belki ülkenin mutsuzluğu her gün tokat gibi indiği için. Dolayısıyla bu yazıyı, mutluluğun neon sarısı patlak yüzüne değil, kenarda köşede gizli kalmış, belki hakkı verilmemiş mutluluğa ithaf ediyorum. Başımızın tacısın.

Şaka bir yana, mutsuzluk ağır bastığında, gelecek karanlık gözüktüğünde, işte tam o zaman mutluluk üzerine okumalı, mutluluğun diyalektiğini ele almalıyız. Mutsuzluğumuzun her yanı paslı, ağır kapısını aralayabilmek için önce mutluluk kavrayışımızın temellerini tartmalı, incelemeliyiz. Zira ancak “mutluluk arayışının yıkıcı eğilimi” kavrandığında bu çaba yapıcı bir güce dönüştürülebilir; en azından buradan bir anlam arayışı çıkabilir ki belki de mutluluğun temel taşıdır bu anlam arayışı.

Darrin M. McMahon Mutluluk’ta kavramın tarihsel serüveninin önümüze koyuyor; mutluluk neydi, ne oldu, ne olma yolunda? Kültürü, felsefeyi, dini, edebiyat ve psikolojiyi ne derece şekillendirdi? Bunca bulanık, bunca ele gelmez bir kavram nasıl hemen her yönelimimize dokundu; nasıl derindeki kaynaklara uzanan kökler gibi ona eğdik hep ruhumuzu? Mutluluk arayışı nasıl yanılsamalar doğurdu; ve hepsinden öte, neydi, nedir bu mutluluk ki… bunca mutsuzuz?

“Mutluluk arayışı, kendi içinde kendi felaketini içeriyor olamaz mı? Mutlu olmak adına geliştirdiğimiz doktrinler kendi içinde tatminsizlik biçimleri doğurmuyor mu?”

McMahon, çalışmanın başında mutluluğun “bir” tarihini ele aldığını ve Batı kültürü sınırları içinde ilerlediğini belirtiyor; o halde ilk durak kaçınılmaz olarak Antik Yunan. Mutluluğun Yüce İyi, iyi olmak, iyi ölmek ve iyi hissetmek arasında salınımını elbet din izler; Hıristiyanlığın mutluluk anlayışı.

Hıristiyanlığın -ve genel olarak dinin- mutluluk anlayışı ve vaadi üzerine söylenecek çok şey var. McMahon çalışmanın tamamında olduğu gibi, elden geldiğince nesnel ve koşulların bütünlüğü içinde irdeliyor dinsel mutluluğu. Ancak tam şimdi, başımızı biraz çevirip bakınca -metinden bağımsız olarak- dinin mutluluk vaadi üzerine düşünmemek olanaksız. Dinsel mutluluğun dünyadan kopukluğu, dünyaya dayatma ve kıyımla yansıması; hemen her örnekte ölüm ve baskıyla kendini somutlaması önümüzde duran, tartışılmayı bekleyen konular. Hele dinin mutluluk vaadinin ölümcül bir mutsuzlukla tamamlandığını düşünürsek…

Mutluluğumuza (her neredeyse) geri dönelim; McMahon Hıristiyan mutluluğunun ardından yine yeryüzüne dönen mutluluğu, Aydınlanma’nın şekillendirdiği yeni kavrayışı inceler. Yol boyunca bu biçimlenmelerin dünyayı nasıl yonttuğunu görürüz: Kimi istatistiklere boğulmuş hesaplar, kimi varoluşu bir düşe döken ütopyalar, kimi elde etmek zorunda olduğumuz bir ganimet mutluluk.  Yazarın da belirttiği gibi, mutluluğun tarihi, her zaman mutlu olmayan bir tarih.

Ve günümüzde mutluluk… Kitabın belki en çarpıcı bölümü: Mutlu Son. Geleneksel dinlerin bir araya getiremedikleri için yeni bir din: Mutluluk Dini. Kutsal metinleri bol bir din bu, McMahon üşenmeden geniş ve çarpıcı bir derleme koyuyor önümüze. Kitapçıların “çoksatanlar” raflarını kaplayan, yetmedi, marketlerde renkli şekerlemeler gibi bize göz kırpan bu metinlerin adlarına göz atınca durumun vahameti önümüze seriliyor. (İşte McMahon’un örneklerinden birkaçı: Mutlu Olmanın 191 Yolu, Mutluluğa Giden 1000 Yol, Mutluluk Sır Değildir, Mutluluk Kaderinizdir, Ölümsüz Mutluluk, Cinsellik Olmadan Mutluluk, Zorunlu Mutluluk, Meyve Suyu Sıkma Neşesi vb.)

Evet, “Bu başlıkların bu kadar yaygın olması her şeyin pek de yolunda gitmediğinin göstergesi.” Belki bu yüzden mutluluk dini ilaç sektöründen de büyük destek almaktadır. Kutsal suyumuz: Prozac.

Durum pek mutluluk verici değil, doğru mu? Mutluluk arayışının kendi trajedilerini/mutsuzluğunu doğurması kaçınılmazdır; anlam bu diyalektik ilişkiden doğar ve beslenir. Ancak bu, uyuşturulmuş ve baskılanmış zihinlerin körlemesine mutluluk kabullerini içermemektedir.  Mutluluk ne kanla ne kimyasallarla kutsanabilir. Mutluluk -en azından mutluluklardan biri- eleştiri ve zihin gücünün neşesinde saklıdır; düşüncenin büklüm kıvrım patikalarındadır. Okumakta, yazmakta, dinlemekte ve tartışmakta; her biçimiyle üretmenin ta kendisindedir.

***

Mutluluktan bunca söz etmişken güzel bir çocuk kitabı okumanın mutluluğundan neden söz etmeyelim?

Bu ay elimde Melis Sena Yılmaz’ın Yapboz Evi vardı. Daha önce bu köşede misafir ettiğimiz genç yazarımız, Aşağistanbul macerasını bu kitapta sürdürüyor – çok teşekkürler. Bu kez Zeynep ve Orkun (ve pek tabii Süslü Riko Bey), Yapboz Hilmi’nin dökülen parçalarının, karanlık geçmişinin ve esenliğinin (“mutluluğunun” diyecektim ama yazının geneline bakınca…) peşine düşüyor. Bulmacanın parçaları anbean eksilirken gözyaşı ve kahkaha perilerinden babasını arayan fırtınaya dek, kendilerini olmadık yerlerde, olmadık gizemlerin içinde buluyorlar.

Melis Sena Yılmaz bu kitapta da masalsı dilini, neşeli karakterlerini ve insanı oburca okumaya iten sürprizlerini cömertçe önümüze seriyor. Hayal gücü ve incelikle işlenmiş macera kendini bir solukta okutuyor.

“Bugüne dek hep fırtınadan nasıl korunacağımıza baktık. Sen fırtınanın kendisine bakmayı akıl ettin.”

Her sayfası esin dolu bir ay dilerim.

-Mutluluk, Darrin M. McMahon, çeviren Kıvanç Tanrıyar, E Yayınları, s. 504

-Yapboz Evi, Melis Sena Yılmaz, Günışığı Kitaplığı, s. 176