Kopyalama, 1997 yılında dünya kamuoyunun gündemine birden ve şaşırtıcı bir biçimde giren çok önemli bir konu. Kopyalanan ilk canlı Dolly adlı bir koyundu. Dolly’nin ardından onlarca ülkede, yüzlerce hayvan kopyalandı. Kopyalama konusunda Türkiye’de de TÜBİTAK Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü’nde (GMBAE) bazı çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmaları TÜBİTAK-GMBAE araştırmacısı Doç. Dr. Sezen Arat şöyle anlatıyor:
Kopyalama, öteki adıyla klonlama, bir canlının tıpatıp aynısı (genetik yapısı aynı olan) canlıların oluşturulması anlamına gelir ve üremenin eşeysiz biçmidir. Memelilerde kopyalama çalışmaları, 1980’li yılların başından beri yürütülüyor. Memelilerde döllenmiş yumurtanın anne rahminde bölünmesi ve ayrı ayrı gelişmesi sonucu oluşan tek yumurta ikizleri de aslında doğal kopyalardır. Bu nedenle ilk klonlama çalışmaları, bu doğal olayın kopya edilmesiyle başladı. Burada uygulanan yöntem, bir embriyonun hücrelerini dağıtarak ayrı ayrı gelişmesini sağlamaktı. Böylece bir embriyondan birden fazla embriyon üretilebiliyordu.
Bir canlının gerçek anlamda ilk kopyası 1997’de yapılabilmiştir. Bilindiği gibi, ilk kopya memeli 6 yaşındaki bir koyunun kopyası olan Dolly’dir. Bu çalışma, bir dönüm noktası olmuştur. Bunu izleyen 7 yıl içinde, sığır, fare, keçi, domuz, tavşan, kedi, katır ve at bu yöntemle kopyalandı. Bu teknolojinin çeşitli uygulama alanları ve çok geniş bir açılımı vardır. Bir canlıyı çoğaltabilirsiniz; ölmüş bir canlıyı yeniden doğaya kazandırabilirsiniz ya da değişik amaçlarla (örneğin, verim özelliklerini iyileştirmek, hastalıklara direnç kazandırmak, organ kaynağı yaratmak vb. için) gen yapısı değiştirilmiş hayvanlar oluşturabilirsiniz.
Türkiye, bu alanda adını, 2001 yılından bu yana bilim dünyasında duyurmaya başladı. Kopyalamayla ilgili uluslararası dergilerde, TÜBİTAK-GMBAE adresini taşıyan 15’in üzerinde yayın var. Ülkemizde kopyalamaya yönelik ilk çalışmalar Eylül 2002’de TÜBİTAK-GMBAE’de başladı. Bu projede ilk amaç, dünyadaki teknolojiyi ülkemize transfer etmekti. İkinci amaçsa, bir canlı öldükten sonra hücrelerinin soğukta canlılığını ve kopyalamada kullanılabilirliğini ne kadar süre koruyabileceğini belirlemekti. Çalışmamızda, 2 ve 3 gün önce ölmüş ve soğuk depoda korunan sığır dokularından hücre elde ettik. Sonra da bu hücreleri kullanarak laboratuvarımızda kopya sığır embriyonları geliştirdik. Bu çalışma, Ocak 2004’te ABD’de yapılan Uluslararası Embriyon Transferi Kongresi’nde sunuldu. İkinci çalışma, önümüzdeki yıl Danimarka’da yapılacak bir başka uluslararası kongrede sunulacak.
Bu projenin ardından, Kasım 2003’te Macar Bilimler Akademisi ile ortak bir kopyalama çalışmasına başladık. Bu projenin ilk amacı, kopya sığır embriyonlarını dondurarak saklamak. İkinci amaçsa bu embriyonları transfer ederek, Türkiye’de ilk kez kopya bir sığır üretmek. Bunun için yerli ırklarımızdan birini kopyalamayı amaçlıyoruz. Embriyon transferlerine bu yılın sonunda başlamayı planlıyoruz. Eğer her şey yolunda giderse 2005 yılının sonlarında kopya sığırların doğacağını umut ediyoruz. Enstitünün arazisi içinde bir büyükbaş hayvan deney çiftliği olmadığı için, embriyon transferleri Uludağ Üniversitesi’nin deney hayvanı çiftliğinde gerçekleştirilecek. Bu projelerde sığırın seçilmesinin nedeni; sığırın, halkımızın kırmızı et gereksiniminin büyük bir bölümünü karşılayan ve aynı zamanda ekonomik değeri yüksek bir tür olmasıdır. Dünyada da kopyalama alanında üzerinde en çok çalışılan tür sığırdır.
Kopyalama teknolojisinde birçok türde başarıya ulaşılmasına karşın, hâlâ çözülmesi gereken bazı sorunlar vardır. Daha gelişimini tamamlamamış bir teknolojidir. Kopyalamada karşılaşılan başlıca sorunlar; transfer edilen 100 kopya embriyondan yalnızca 15-20 tanesinin sağlıklı bir canlı oluşturabilmesi, bazı kopyalarda dolaşım bozuklukları, solunum yetersizlikleri ve bağışıklık sistemi bozuklukları görülmesidir. Bunların nedenleri henüz anlaşılamamıştır. Öte yandan, bugüne değin yüzlerce sağlıklı kopya hayvan da üretilmiştir. Üzerinde çalışılan ve endişe uyandıran bir başka konu da doğan kopyaların, kopyalanan canlının yaşında doğma olasılığının bulunması ve bu yüzden de daha kısa yaşayabilecek olmasıdır. Ancak yapılan birçok çalışma, bunun her koşulda olmadığını, bu nedenle de gerçekte önemli bir sorun oluşturmadığını göstermektedir. Yaratıcıları, Dolly’nin ölümünün, teknolojideki bir hatadan kaynaklanmadığını, bu ölümün aynı dönemde başka birçok normal koyunun da ölümüne neden olan bir enfeksiyon hastalık yüzünden olduğunu açıklamışlardır.
Elbetteki kopyalamayla ilgili birtakım sorunların bizim kopyalarımızda da ortaya çıkma olasılığı vardır. Bunlar embriyon çalışmalarının hepsinde karşılaşılabilecek sorunlardır. Ekip olarak bunlarla karşılaşma riskini en aza indirecek önlemleri almaya çalışıyoruz. Her koşulda bu teknoloji bugünün ve geleceğin teknolojisidir ve çok büyük umutlar vaat etmektedir.