Sayısız canlıyla ve bilinmezliklerle dolu evrenin, düşünen ve üreten yanını temsil eden insan, bundan yüzyıllar önce merak duygusunu keşfetti. Diğer duygular ve hislerden ayrılan bu farklı duygunun en temel özelliği ise, hiç bitmiyor olmasıydı. İnsan; yaşadığı yeri, diğer insanlarla ilişkilerini, yediği yemekleri, yıldızları, gökyüzünü ve başka canlıları merak etti durdu. Dünya döndükçe merak edilecek konular hiç bitmemek üzere beynimizde dönmeye başladı. Ve bir düşünce metodu olarak bilim ortaya çıktı. Fayda üzerine kurulu, genel geçerliği olan, araştırmaya dayalı bilim, sayısız dönüşüm geçirdi ve bugünlere geldi. Peki, bugün bilimin durumu nedir?
Bugün bilim adamları ücret karşılığı mesai saatlerinde çalışan “işçiler” haline geldiler. Kapitalizm bu süreci önce yarattı sonra körükledi. Bilim kâr etme ve para kazanma amacında, devletlerin politikalarına göre ilerlemeye başladı. İnsanlar bilimden uzaklaşmaya başladılar.
Gelişen teknolojilerinin etki ettiği alanlardan en önemlileri, insanı temelden etkileyen sağlık ve eğitim sektörleri oldu. Şişirilmiş faydasız teknolojiler, aslında geleceği değil günü kurtaran buluşlar, bazen de geleceği yok edecek derecede büyük sıkıntılar doğdu.
Peki, günümüzde bilime bakış çerçevesinde, artan üniversitelerde bilim yapılması ve bilimci yetiştirilmesi için devlet destekli yapılan çalışmalar ne derece özgün ve amacına hizmet ediyor? Bugün üniversitelerde performans değerlendirmeleri yapılıyor. Eğitim ve araştırma, diploma ve derslerin ortak ölçülerine göre sertifikalandırılıyor. Aslında çoğu insan işsiz kalacağı günlere yaklaşırken eğitim kurumlarında belirli bir süreç yaşıyor. Aynı zamanda bugün akademisyenlerin piyasaya dahil olması, proje bazlı çalışmaları bilimin metalaşmasını ve öğrencilerin de sömürülmesini beraberinde getiriyor. Sadece merak eden, bulmak için titizce çalışan bilim adamları artık bu düzende yaşamıyor. Kapitalist dünyanın gereklerini yerine getirip, memur zihniyetine dönüşüp, yaratıcı ve özgün yanlarını kaybediyorlar. Milyonlarca insanın ölmesine sebep olan bombalar üretilirken, nedense sayısız insanın hastalığı çaresiz kalıyor. Güzelleşme ve dış görünümün önemsendiği dünyada, yaşlanmamayı sağlayan ürünler ve her gün yenilenen cihazlar üretiliyor. İnsanlar düşünmeyi bırakıyor. İtaatkar ve sabit bir düzene farkında olmadan dahil oluyor. Gelişim ve değişimin temeli olan eğitim ve eğitim kurumlarının önemi de işte ancak bu noktada anlaşılıyor. Toplumların geçirdiği süreçlerin aynı ritme soktuğu, hiçbir şeyi hissetmeden ve üstüne düşünmeden ilerleyen bir nesil büyüyor. Onları eğitecek, düşünmeyi ve merak etme hissinin büyüsünü kazandıracak olan akademisyenlerse artık piyasaya çalışıyor. Bilimin metalaşmasının yanı sıra, araştırma yöntemleri de metalaşıyor ve bilim siyasal bir oyunun piyonu haline geliyor. Ar-Ge teşvikleri, fikri mülkiyet hakları, patent yasaları, üniversitelerde sanayi işbirliğine dair düzenlemeler, üniversitelerin dönüşümünde belirleyici faktörleri oluşturuyor.
Bugün herkes bilimin gerekliliği ve faydalarında ortak paydada buluşurken, bilimin gün geçtikçe toplumdan uzaklaşması, doğru yolda gidilmediğine işaret ediyor.
Bugün eleştiri ve sonsuz merak duygusunun düzene karşı birleşmesi, bilimin geçirdiği değişimlerin hatırlanması gerekiyor. Belki de bilim adamı kimdir ve nasıl çalışmalıdır soruları, yeni nesil bilim adamlarının ufkunu açacak cevapları içinde taşıyor. Bilimsel emek sürecinden uzaklaşmadan, toplumdan ayrılmadan bilim yapmanın, sömürünün ve monoton düzenden kurtulmak için yeniden gökyüzüne bakıp yalnızca dünyayı merak etmek ve insanın koşullarını değiştirmek, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çalışmak gerekiyor.
Nazlı Denizgüler / Nazım Akademisi