Asıl adı Assunta Adalaine Luigia Modotti olan Tina, 1896 yılında Kuzey İtalya’da küçük bir kasabada doğdu. Maddi sorunlar yüzünden Avusturya’ya taşınmak zorunda kalan Modotti ailesi, baba Guiseppe Modotti’nin 1905’de Amerika’ya gitmesiyle iflasın eşiğine geldi.
Giuseppe Modotti 1911’de Tina’nın ablası Mercedes’e Amerika’ya gitmesi için yetecek parayı biriktirdi ve onu yanına aldı. Tina artık evin para kazanan tek ferdi olarak kalmıştı. Bu yıllar Tina ve ailesi üzerinde derin izler bırakmıştı. Tina o günleri ileriki yıllarda açlık ve sefalet diye hatırlayacaktı. Tina’yı etkileyen en önemli şey de kardeşlerinin içinde olduğu zor durumdu.
1913 yılında ailesinin geçimini sağlamak amacıyla Amerika’ya, babasının ve ablasının yanına giden Tina terzi olarak çalışmaya başladı. 1915 yılında “Panama-Pasifik Sergisi” hayatında dönüm noktası olacaktı. Orada gördüğü eserler Tina’yı sanatla tanıştırmış, kendi dünyasının dışına çıkmasını sağlamıştı. Bunda aynı sergide tanıştığı şair ve ressam Roubaix de I’abrie Richey’in de rolü vardı. 17 yaşını bitirdiği yıl tiyatro ve operalarda küçük roller alan Modotti, oyunculuk hayatına, 1919 yılının ortalarında başrol oynadığı “Tiger’s Coat – Kaplanın Postu” adlı Hollywood filmi ile devam etti. Hollywood film endüstrisinin kapitalist düzeninden rahatsız olan Tina, ilgisini çeken diğer alanlara yöneldi. Adger Allen Poe’nun, Nietzsche’nin, Oscar Wilde’ın ve Freud’un kitaplarını okumaya başladı. Entelektüel hayata ilk adımlarını atmıştı. İçinde bulunduğu entelektüel çevre, ünlü fotoğrafçı Edward Weston ile tanışmasına neden olmuş, bu tanışma ile beraber Tina fotoğrafçılığa ilgi duymaya başlamıştı. 1923 yılında, Edward Weston ile beraber Meksika’ya doğru yola çıkan Tina için bu seyahat yeni bir başlangıç olacaktı. Meksika’da karşılaştığı ortam fotoğraflarına da yön vermiş, komünist olan babasından aldığı teorik bilgiler ile Meksika’da karşılaştığı pratik Tina’nın kendisini komünist mücadelenin içinde bulmasına neden olmuştu.
Sanat ve politika açısından çalkantılı bir dönem geçiren Meksika’da devrimcilerle tanışan Tina, Meksika’ya gittikten bir süre sonra Komünist Parti üyesi oldu. Daha sonra yollarını ayırsa da, Frida Kahlo’yu Diego Riviera ile tanıştırmış ve aralarında güçlü bir dostluk bağı kurulmuştu. Hatta öyle ki, Kahlo ile arasındaki dostluk ve döneme etkileri yönetmenlere ilham olmuş, Laura Mulvey ve Peter Wollen 1983 yılında çektikleri “Frida Kahlo and Tina Modotti” adlı belgeselle bu dostluğu ölümsüzleştirmişlerdir.
Meksika’nın çalkantılı yıllarında, Tina bir yandan fotoğrafta kendi kimliğini yaratmaya çalışıyor, diğer yandan da Weston ile beraber kendisini türlü çılgınlığın içine atıyordu. Tina ve Weston devrimciler ve sanatçıların katıldığı büyük partiler veriyor, bu partilerde Tina Weston’ın Weston ise Tina’nın elbiseleri ile boy gösteriyordu.
Weston, Tina’nın nü fotoğraflarının da yer aldığı bir sergi hazırladı. Bu sergiden sonra Tina, Meksika’da pek çok erkek tarafından “hafif meşrep” ve herkesle yatıp kalkan bir kadın olarak bilinecekti. Tina bununla ilgili daha sonra şu açıklamayı yaptı: “Skandal, Weston’ın nülerinin özellikle de benimkilerin sergilenmesi ile patlak verdi. Bu, Meksikalılar için bile çok fazlaydı.” Ona âşık olanların yanı sıra, onu tanımadan ona tutkuyla bağlananların sayısı günden güne artıyordu. O dönem arkadaşı olan Meksika Komünist Partisi Başkanı Rafael Carillo şunları söylemişti: “Tina güzel bir kadındı, çok güzeldi, fakat dahası onu tanıyan bütün erkekleri, ben de dâhil olmak üzere, kendine âşık eden, olağanüstü bir zarafeti vardı. Flört ettiği ya da böyle olmasını istediği için değil, bu onun doğasında vardı…”
İlişkilerini bitirdikten sonra Tina ve Weston farklı siyasetlerin içinde yer aldılar. Tina, objektifini Meksikalı fakir halka çevirip, fotoğraflarında komünist bir duruş sergilerken, Weston’ın açık bir biçimde antikomünistti. Kiriş Taşıyan Çocuk, Çekiç ve Orak, Çamaşırcı Kadının Elleri, Demir Yolu İşçisinin Kızı ve benzeri fotoğraflarını bu dönemde çeken Tina, Meksikalı emekçilerin gerçekliğini göstermeye çalışmıştı.
Siyasal ve sosyal faaliyetlerin yürütüldüğü bir haber merkezi olan El Machate’de çalışan Tina, aynı dönem bir tesadüf eseri Julio Antonio Mella ile tanıştı. 1928 ilkbaharında artan mesailer ile beraber yakınlaşan Tina ve Mella haziran ayından itibaren tutkulu bir çift olmuşlardı. “Solun yakışıklısı” diye adlandırılan Mella, Amerika devriminin en önemli ve güçlü isimlerinden biri haline gelmişti. Eylül ayında Mella’nın Küba diktatörlüğünü devirmek amacıyla Veracruz’a gitmesi ile beraber acılı bir ayrılık dönemi başlayacaktı. Mella Tina’yı tutkuyla seviyor, onunla beraber yaşayıp gerçek bir çift olmak istiyordu. Dostları ve arkadaşları Mella’nın kendini bütünüyle Tina’ya adadığını, topluluk içinde uzak olsalar bile baş başa kaldıklarında tutkulu bir aşk yaşadıklarını söylüyorlardı.
Mella her ne kadar sevilen bir isim olsa da düşmanlarının bolluğu ile de biliniyordu. Meksika hükümeti ve gizli servisi için tehlikeli bir isimdi. 10 Ocak 1928’de Mella, Isabel la Catolica Caddesi’ndeki Kızıl Yardımlaşma Komitesi’nin merkezinde gerçekleşecek bir toplantıya hazırlanıyordu. Toplantıya katılacak olan diğer isim de Tina’ydı. Tina akşam 7 de gitti Mella’nın yanına. Toplantının ardından buluşmak için anlaştılar. Buluşmalarının ardından bir saat geçmişti ki, Zamora binasının birkaç metre ilerisinde Mella bir suikastçının kurşunu ile vuruldu ve Tina’nın kollarında can verdi. Mella’nın başından aldığı kurşunla ölmesi Tina için duygusal bir yıkım olmuş, zor günler başlamıştı.
Bu ölümden sonra atılan manşetler Mella’yı Tina’nın öldürdüğü yönündeydi. Medyada bu olay “tutku cinayeti” olarak işleniyor, Tina erkekleri baştan çıkararak onları mahveden bir kadın olarak sunuluyordu. Tina temize çıkmasına rağmen bu saldırılar hiçbir zaman bitmedi.
Aynı yıl Komünist Parti üyesi Xavier Guerrero’nun da öldürülmesinden sorumlu tutularak tutuklanan Tina için, günler artık daha da zordu. Tina, Komünist Parti aleyhindeki propagandalara alet ediliyor; ahlaksız bir kadın, tehlikeli bir katil olduğu yönünde kampanyalar başlatılıyordu.
1930’da da Başkan Pascaul Ortiz Rubio’ya yönelik suikast girişiminden sorumlu tutularak hapsedilen Tina, daha sonra Meksika’dan sürgün edildi; Berlin’e gitti. Belgesel ve sanat fotoğrafçılığı konularında yeteri kadar birikime sahip olan Tina, makinelerinin yetersizliği ve çok sayıda fotoğrafçının olması nedeni ile kötü bir dönem geçirmişti. Kendisi ile beraber Berlin’e gelen Vittorio Vidali ile birlikte Moskova’ya geçen Tina, burada fotoğrafçılığa veda ederek siyasi faaliyetlerine ağırlık verdi. Kendisini sanat fotoğrafları değil, dürüst fotoğraflar çeken biri olarak tanımlayan Tina için fotoğrafçılık artık sona ermişti.
Vidali vasıtasıyla Lenin’in baş kalemi ve International Red Aid’in başındaki Yelena Stassova ile tanışıp kısa sürede onun güvenini kazanan Tina, komünistlerin yakalandıkları zaman idamla yargılandıkları bir dönemde, Avrupa’ya gizli faaliyetler için gönderildi. Pek çok kez İtalya ve İspanya’ya gizli görevler için giden Tina, kısa sürede büyük bir saygınlık kazanmış, soğukkanlılığı ile bulunduğu çevrede hayranlık uyandırmayı başarmıştır. Ayuda adlı haftalık bir gazetede de yazılar yazan Tina, 1933’de Red Aid Örgütü’nün Yönetim Komitesi’nde görev aldı, İspanya’daki iç savaş döneminde aktif rol oynadı.
1939’da siyasi nedenlerden dolayı İspanya’dan ayrılmak isteyen Tina, New York’a gitmek istedi, ancak Amerika’ya girişi kabul edilmeyince Meksika’ya geçmek zorunda kaldı. Uzun uğraşların sonucunda 1930’daki sürgün kararını geçersiz kılmayı başardı.
Nazi-Sovyet saldırmazlık anlaşmasından sonra, Tina’nın Komünist Parti’ye olan güveni iyice sarsılmıştı. Tina eski arkadaşlarıyla arasına mesafe koymuş, onlardan uzak durmayı tercih etmişti. Siyasi mücadelesine eskisi kadar aktif olarak devam etmeyen Tina, artık Meksikalı sürgünlere yardım etmeye başlamıştı.
Tina 5 Ocak 1942 Pazartesi günü iki çeviri üzerine çalışıyordu. Bunlardan ilki Morio Montagnana’nın Mussolini üzerine bir yazısı, diğeri ise Fransız filozof Denis Diderot hakkında bir yazıydı. Akşam olunca Tina ve Vidali, Hannes ve Lena Meyer’lerin evine yemek yemeğe gitmek için yola çıktılar. Kalabalık olan arkadaş grubu gecenin ilerleyen saatlerinde dağılmış, geriye üç çift kalmıştı: Meyer’ler, Patricio Azcarate ile Criz Diz ve Tina-Vittorio çifti. Altı arkadaş saatlerce Avrupa’daki ulusal sınırları ortadan kaldıracak bir devrim hayali kurdular. Gece uzayınca önemli bir toplantısı olduğunu söyleyen Vidali El Popular’ın haber merkezine gitmek için izin istedi. Tina o gece kendini iyi hissetmiyordu. Durumunu birkaç defa tekrar ettikten sonra Doctores semtindeki Genel Hastaneye gitmek için yola çıkan Tina, taksinin arka koltuğunda döşemeye yığıldı… Yeşil Haç doktorlarının muayene etmesinden sonra öldüğü anlaşılan Tina’yı hayata döndürmek isteyen doktorlar onun kalbine adrenalin ya da koramin şırınga ettiler. Ölümünden sonra çantasını açan polisler Tina’nın Meksikalı göçmen kâğıtlarıyla beraber bir de ufak bir portre fotoğrafını alıp işlem yaptılar. Tina’nın çantasından çıkan bir detay daha vardı. Julio Antonio Mella’nın profilden çekilmiş ufak bir portre fotoğrafı…
Adli tıp doktoru Armanod Zarate ve asistanı Dr. Jose Sol, ilk otopsi sonuçlarından yola çıkarak, yaygın iç kanama olduğunu açıkladılar. Bu açıklama, bütün iç organlarının kalp yetmezliği veya zehirlenme yoluyla iflas ettiği anlamına geliyordu. Adli doktorlar son tespitlerinden önce konuyla ilgili açıklamalarında dikkatli davranırken, laboratuar sonuçlarından sonra şu açıklamayı yaptılar: “Tina Modotti Mondina, otopsi sırasındaki incelemelerimize göre, kalbinde meydana gelen organik bir doku bozukluğunun yol açtığı genel iç kanama nedeniyle hayatını kaybetmiştir…”
Tina’nın cenazesi ile ilgilenen Meksikalı arkadaşları tabutunun üzerine çok sevdiği kala zambağı ve diğer sevdiği çiçekleri yerleştirdiler. Bu çiçeklerin ortasında ise Weston’un çektiği bir portresi vardı.
Cenazesine katılanların çoğu partili yoldaşlarıydı. Cenazesinde Pablo Neruda onun için yazdığı bir şiiri okurken, Mario Montagnana komünist faaliyetleri ile ilgili bir konuşma yaptı. Puebla’daki tekstil işçileri ölümünden sonra yeni bir dokuma tezgâhına onun adını verdiler.
Tina, ölümünün ardından da rahat bırakılmadı. Eski iddialar yeniden gündeme getirildi, hain mi yoksa devrimci mi olduğu tartışmaları uzun yıllar sürdü. Tina Modotti’nin ölümünün ardından ortaya atılan bir diğer iddia ise Stalinizmden uzak durduğu için Komünist Parti tarafından zehirlenerek öldürüldüğüydü.
Pablo Neruda ise ölümünün ardından şu dizelerle seslenmişti Tina Modotti’ye:
“O yeni gül senindir, o yeni toprak senin
O derin mısır tohumundan yeni bir giysi giydin
Ve uysal bakışın dolar köklerle
Kız kardeşim, boşuna değil artık uyuyuşun”
Ölümünden yıllar sonra Nisan 1991’de “Roses-Güller” adını verdiği bir fotoğrafı 165.000 dolara satılan Tina Modotti, gerek devrimci duruşu, gerek sanatçı kimliği, gerekse güzelliği ile bugün, 20. yüzyıla damgasını vuran kadınlardan biri olarak çıkıyor karşımıza.